• Sonuç bulunamadı

2. Mekân

2.5. Türkiye’nin İdeal Evi

2.5.2. İdeal Evde Birleşen İdealler

109 dahilinde gerçekleştirmeye çalıştığı modernleşme projesinin mimari yanı, kendisine biçilen görevi yerine getirmede pek başarılı olamamıştır.

110

“topluluğun beraberliğinin devamı ve yeniden üretimi için gerekli olan ‘ulusal birlik’

ögesine meşruiyet zemini sağlamak için işe koşulurken devletin ‘iyi vatanadaş’

yetiştirme idealine ‘iyi evlat’ yetiştirerek hizmet eder (Şerifsoy, 2013, s. 169). Bu bağlamda erken cumhuriyet döneminde ev, hem modernleşme hem de milliyetçilik ideolojisinin gerçekleştirilmesi için, bilimselliğin ve verimliliğin işletileceği, modern ve sağlıklı bireylerin dolayısıyla milletin yetişeceği bir mekân olarak düzenlenmeye çalışılmıştır.

Cumhuriyet’in modernleşme projesinin ideallerinin gerçekleşmesinde en önemli rol kadınlarındır ancak kadınların var olduğu biçimiyle bu projenin içinde yer alması mümkün değildir. Bu nedenle Cumhuriyet projesine yakışır “yeni bir kadın”

tasarlanır. Cumhuriyet’in yeni kadının özellikleri Mustafa Kemal’e yöneltilen “Türk kadını nasıl olmalıdır?” sorusuna verilen cevapla duyurulur:

Türk kadını en münevver, en faziletkâr ve en ağır kadın olmalıdır. Türk kadının vazifesi, Türkü, zihniyetiyle, ‘azmiyle muhafazaya müdafaya kadir nesiller yetiştirmektir. Milletin menba’ı (kaynağı) hayayt-ı ictima’inin (toplumsal yaşamın) esası olan kadın, ancak faziletkâr olursa vazifesini ifa edebilir.

Herhalde kadın çok yüksek olmalıdır. Burada “Fikret” merhumun cümlece ma’lum olan bir sözünü hatırlatırım: “Elbette sefil olursa kadın alçalır beşer (insanlık)” (Zihnioğlu, 2003, s. 227).

Mustafa Kemal’in tanımladığı cumhuriyet kadınının, devrimin uluslararası arenadaki önemli bir yüzü olarak dış görünüşü ile değişip bu yeni yüzüyle kamusal alanda var olması halini Kandiyoti,

Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘yeni kadın’ı rejimin simgeselleştirilmesinde ön planda bir rol aldı: Törenlerde şortla gösteri yaptı, okul ya da asker üniformasıyla bayrak taşıdı ya da balolarda Bat modasına uygun gece elbiseleriyle dans etti. … Yeni rejimin, Türkiye’de kadınlar için yeni bir çağın

111 açıldığını haber verdiği düşünülebilirdi.” sözleriyle ifade etmektedir (Kandiyoti, 2013, 175).

Ancak Mustafa Kemal’in

Her aşamada olduğu gibi toplum yaşamında da iş bölmü vardır. Bu genel iş bölümü arasında kadınlar kenileriyle ilgli görevleri yapacakları gibi, aynı zamanda toplumun refahı, mutluluğu için gerekli olan ortak çalışmaya da katılacaklardır. Ev işleri, kadının en ufak ve önemsiz görevidir. Kadının en büyük görevi analıktır (Arı’dan aktaran Şerifsoy, 2014, s. 177) sözleri ve

Falih Rıfkı Atay’ın hayal ettiği Türk evini açıkladığı anlatısı Cumhuriyet’in kurucu kadrosunun kadına nasıl bir rol verdiğini ve evle ilişkisini nasıl düzenlediğini ortaya koymaktadır:

Kadının başlıca işi evdir. Evden artabilen kadındır ki dışarı işi arayabilir. ...

[y]eni Türk’ün yaptığı Türk evini ve kadının Asyalılığa doğru geriletmek değil, çünkü bu irticadır, asıl Avrupalılığa doğru, bulvar Avrupa’sına doğru değil, mahalle Avrupa’sına, sahne Avrupa’sına değil hom Avrupa’sına doğru ilerletiştir. ... (İsmet Paşa Kız enstitüsü hakkında) Türk evine zevk ve teknik sokarak ona hom rahat ve güzelliğini vermekle kalmayacak, Türk evine tasarruf sokacaktır. ... Türk evi tasarrufa muhtaçtır, yani kadın bilgisine muhtaçtır (aktaran Sancar, 2013, s. 116)

Bu sözlerden, her ne kadar kadınlar, erkeklerle aynı bağımsızlık mücadelesini vermiş, modernleşme söylemlerinde varlıkları, güçleri ve önemleri yükseltilmiş, erkeklerin işgal ettiği bazı mesleklerde boy göstermiş olsalar da kadının yerinin evi olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. Modernleşme projesi, kadına bir ulusu yaratma sorumluluğunu verdiyse de bu sorumluluğu yerine getirme işinin yapılacağı yer olarak kamusal alandan dolayısıyla politik olandan ayrı düşünülen evi işaret etmiştir.

1930’lu yıllardaki magazin dergileri üzerine yaptığı çalışmada Baydar, bu evlerin de kadınlara değil erkeklere ait olduğunu, kadınların o eve konfor, bakım ve güzellik

112 getiren bir unsur olarak resmedildiğini, “modern ev” ve “modern Türk kadını” nın arzulanır bir güzellik ve estetik unsuruna dönüştüğünü ifade eder (aktaran Sancar, 2013, s. 244-245). Özgüven’de bu dergilerin bir mekânın nasıl tasarlanacağına dair bütün kriterleri belirlerken modern kadının da sınırlarını çizdiğini ve tanımını yaptığını ve bu durumda kadının, evi tasarlayan bir özne değil “ev içerisindeki herhangi bir modernlik simgesi gibi evin bir ‘nesnesi’ haline geldiğini belirtir (2010, s. 228).

Zihnioğlu, Taha Parla’nın Mustafa Kemal’in söylev ve demeçlerinden yola çıkarak yaptığı analizlerde milleti, geliştirilecek ve büyütülecek bir büyüme romanın kahramanı yaptığını, kendisinin de bu anlamda onu büyütecek kahraman olduğunu ifade ettiğini belirterek bu bağlamda Cumhuriyet kadınlarının da “çocuk kadın”

olduklarını belirtir. Cumhuriyetin tasarladığı kadın, Cumhuriyetin geçmişle tüm bağlarını kopartmaya çalışan anlayışından nasibini almıştır. Zihnioğlu, yeni dönemin, kadınlığın o güne kadar olan tarihini reddettiğini ve yeni bir kadın tarihi yazmaya çalıştıklarını belirtir (Zihnioğlu, 2003, s. 228). Bozdoğan, bu yeni kadın imajının “tahsilli eş, anne ve hayat arkadaşı”, kadar Osmanlı kadınından farklı “hem ev kadını, hem de salon kadını, erkeğin arkadaşı, dostu ve sevgilisi” olarak da anlaşıldığını belirtir (2012, s. 216, 217). Kadınlara bu özelliklerin kazandırılması, onlara çocuk bakımından temizliğe, yemek pişirmeden dikişe, masa düzeninden alışverişe ve dekorasyona kadar çeşitli konularda bilimsel davranmalarının ve verimli olmalarının öğretilme isteği, karşılığını kurumsal olarak Kız Enstitülerinde ve Akşam Kız Sanat Okullarında bulmuştur. Sancar,

Bu yeni mekteplerde çok güzel Avrupa yemekleri pişirmeyi bilen, Avrupai kıyafetleri hatasız dikebilen ve en önemlisi çocukların yeni hayata uygun olarak

113 yetiştirebilen yeni kuşak kadınlar yetiştirmeye devam ettiler. .... Evin idaresi için ‘modern tarzlar’ı öğrenen bu münevver Cumhuriyet kızları, bugün bize doğal gelen çok sayıdaki gündelik yaşam alışkanlıklarının estetik formların, beslenme, çocuk eğitimi, giyim, gezme gibi alanlardaki temel değerlerin yaratıcısı ve uygulayıcısı oldular; bir toplumu modern bir tarzda, evden, çocuktan başlayarak inşa ettiler (Sancar, 2013, s. 221)

sözleriyle bu kurumların işlevlerini açıklar. Akşit’in, “Batı medeniyeti ve milli kimliği bir araya getirme ve bu bileşime toplumsal zemin oluşturma girişiminin vücut bulmuş hali” olarak nitelendirdiği Kız Enstitülerinde verilen eğitimde önemli olanın, Cumhuriyetin kızlarına yeni ideolojiyi benimsetmek, yaymak ve yeni kuşakları bu doğrultuda yetiştirmek” olduğu yönündeki yorumu (Akşit, 2012, s.

143,144), enstitülerin ideolojik işlevini netleştirirken modern bir toplum inşa etme projesindeki yerlerini de netleştirir.

Asıl hedefi, orta sınıf evlerinin kadınları olan enstitülerde verilen yemek pişirme, çocuk yetiştirme, dikiş nakış ve ev ekonomisi dersleri, Cumhuriyet kadınına biçilen rollerin layığıyla yerine getirilmesi doğrultusunda düşünülmüş ve onların ailelerini yaşatacakları evleri, bilimsel şekilde idare edebilmeleri için matematik, fizik ve kimya gibi birçok ders, diğerlerini tamamlayacak şekilde düzenlenmiştir.

Cumhuriyet evine bilimselliğin girişi, Amerika’da fabrikalarda zaman ve emek kazanımı sağlamak için geliştirilen bilimsel yolların eve uygulanmaya başladığı ve üzerine tartışmaların yapıldığı dönemde bu konuda yazılanların çevrilerek enstitülerde kızlara okutulması ve öğretilmesi ve Taylorist prensiplerin uygulandığı derslerin müfredata konulmasıyla başlamıştır. Fabrikada yapılan işlerle evde yapılan işler arasında benzerlik kuran ve fabrikalarda işi doğru yapmak için en iyi tek bir yol varsa ev işinde de bu tek yolu kullanmayı düşünen Lilian Gilberth’ın çalışmalarından hareketle ev mühendisliği üzerine çalışan Chrisitne Frederick’in “Eğer kadınlar verimlilik çalışmalarını evlerine uygularlarsa ev işi, kadınların sahip olabileceği en

114 parlak kariyere dönüşecektir (aktaran Navaro-Yaşın, 2000, s. 56)” sözlerinden yola çıkılarak enstitülerde kızlara, ev işlerini bilimsel prensiplere göre yaparak nasıl zaman ve emek kaybı olmadan yapacakları ve en verimli sonuçları alacakları, günlük iş planlarını nasıl yapmaları, özellikle mutfaklarını nasıl düzenlemeleri gerektiği öğretilmiştir. Bu bağlamda Kız Enstitülerinin, evlerde bilimselliğin uygulanmasıyla ulaşacağı amacın, aynı prensipleri mutfağa uygulayarak Frankfurt mutfağını yaratan ve bundaki amacın da kadınlara kaybettikleri zamanı ve emeği geri vererek kişisel mücadelelerine ve ekonomik bağımsızlıklarına destek olmak olduğunu söyleyen Margarete Shütte-Lihotzky’nin düşüncelerinden epey farklı olduğu görülmektedir.

Bu farkı Bozdoğan, “Kız Enstitüleri’nin görevleri, kadınların asıl işinin yuva kurmak olduğu fikrini sorgulamak değil, sadece bu işi daha ‘fenni’ ve ‘asri’ hale getirmekti (2012, s. 219).” sözleri ile ifade eder.

Kız Enstitüleri’nin, dikiş dikmek, yemek yapmak, masa kurmak gibi çok gündelik konuları, eğitim öğretim müfredatına alması, kadınlık bilgisinin kuşaktan kuşağa ev ortamında ve aile içinde değil devlet eliyle oluşturması, modernleşme projesinin her alanında yaratılan eski-yeni dikotomisini kadınların eğitiminde de kurulduğunun bir göstergesidir:

Bugünkü ileri cemiyetin bütün işleri gibi ev işleri de, artık annelerden gelişi güzel öğrenilmeyecek kadar mütekamil bir hale gelmiş; elbise, çamaşır, nakış, şapka gibi bütün kadın eşyalarının meydana getirilmesi, artık geniş bir bilgi ve teknik işi olmuştur (aktaran Navaro Yaşın, 2000, s. 59)

...Örneğin kıyafetleri ütülediğimiz zamanlarda. İlk olarak ne ütülenmelidir?

En zor olan parçalar ilk başta ütülenmeli, sona ise kolaylar bırakılmalıdır çünkü sonlara doğru yorulursunuz. Bir gömlek, bir erkek gömleği mesela. Annem ütülemeye yakadan başlardı, bense kollardan. Ama bunun uygun bir usulü vardır:

önce önkısmı, sonra ar- kası, iki yanı, kolları ve en sonunda yakası. Bu ayrıntıları bize okulda öğrettiler (aktaran Navaro Yaşin, 2000, s. 64).

Kâğıt peçeteleri ilk okulda kullandık. Bir gün okuldan eve gelirken, anneme de bir kâğıt peçete getirdim. Daha önceleri kumaş peçeteler kullanıyorduk yani masa

115 örtüsüyle uyum içinde olanlar. Anneme ‘anne, masayı böyle donatmalısın, öyle değil’ dedim. Ona peçeteyi verdim ve ‘salata tabağını yemek tabağımızın yanına koymalısın’ dedim. Okuldan eve geldiğimde, anneme benim ev ekonomisi derslerinde öğrendiğim şekliyle ev bakımı hakkında dersler verirdim. Bana karşılık verir ve ‘Kızım, daha çok çocuksun. Ben beş tane çocuk büyüttüm ve ne yaptığımı biliyorum” derdi. Ama kızmazdı. Evet, beni yetiştirmişti, ama ben onun küçük hocasıydım (aktaran Navaro Yaşin, 2000, s. 70).

Navaro Yaşin’ın Cumhuriyet’in ilk yıllarında evde rasyonelleşmeyi anlattığı çalışmasından enstitülü kadınlara ait yukarıdaki alıntılar, eski kadının yerinin olmadığı Cumhuriyet evinin enstitülü sahibeleri, yaptıkları her işi geçmişle karşılaştırırken aslında aynı zamanda anneleri olan o kadınları da ciddi şekilde eleştirmişler ve enstitünün onlara kazandırdıklarıyla duydukları gururu aktarmışlardır. Enstitüler, kadınların iyi bir eş, fedakâr anne olarak batılı gibi giyinip işlerini bilimsel yollarla yaptıkları, kübik eşyalarla döşenmiş modern mimarinin kübik evinde ve apartmanlarında yaşanan hayatı modern hayat olarak öğrencilerine öğretmiş, bu modern hayatı toplumun her kesimine yaygınlaştırmalarını istemiş, enstitülü kızlar da kendilerine verilen bu rolleri benimseyerek cumhuriyetin yeni kadınları olmuşlardır.