• Sonuç bulunamadı

1. Gündelik Hayat ve Tüketim

1.4. Çeşitliliği Okuyabilmek Mümkün mü?

41 işin, ev halkının ortak değerleri, zevkleri ve acıları, ümitleri ve korkuları üzerinde de önemli bir rol oynadığının düşünülmesidir8 (2009, s. 33) ifadesi ile açıklamıştır.

Bir ayrışma ve bireyselleşme yolu olarak tüketimde bulunmak üst sınıfların kullandığı birşeydir ancak alt sınıfın onların tüketim kalıplarını ele geçirmeleri ya da geçirdikleri şeyi değiştirerek tüketmeleri çeşitliliği okuma konusunda değerlendirilmesi gereken bir durumdur.

42 kendilerinin oluşturdukları ve yeniden oluşturdukları kimliklerin aldığını belirtir.

Postgeleneksel düzenlemelerin bireysel hareketler olduğunu ifade eden Giddens, yaşam tarzının kişisel kimliğin özüyle ilgili olduğunu ve onu yeniden ve yeniden yaptığını ifade eder (Hallows, 2008, s. 78)

Tüketim mal ve hizmetlerinin birer işaret aracı-statü işareti olarak kullanıldığı ve okunduğu, şimdiye kadar bahsedilen teorisyenler tarafından kabul edilmektedir.

Bu isimlerin dışında bir sosyolog olan ve gündelik hayatta benliğin sunumunu tiyatro sahnesinde sergilenen bir oyun gibi anlatan Erving Goffman'da (2004) tıpkı tiyatro sahnesine çıkmış oyuncular gibi gündelik hayatta herkesin rolleri olduğunu ve karşıdakini bu role inandırmak için bir performans sergilediğini ifade eder. Bu performansı sergilerken ona yardımcı olan pek çok araç vardır: Performansını sergilediği sahne yani vitrin, vitrinin içinde yer alan set ve onu oluşturan işaret araçları. “Performans sırasında kişi tarafından kasıtlı ya da kasıtsız olarak kullanılan standart ifade donanımı” olarak tarif edilen vitrinin standart öğesi, önünde, içinde veya üzerinde sürekli sergilenen insan faaliyetlerine ortam ve sahne sunan mobilya, dekor, fiziksel tasarım ve diğer arka plan düzenlemelerini içeren settir. Toplumsal performansın önemli bir parçası olarak bu setin içinde bulunan nesneler, toplumsal aktörlere görünmeyen gerçekleri ve değerleri canlandırmak için yardım ettiği gibi iyi bir beğeniye, ayırıcı ve üstün bir kültürel tarza sahip olunduğunu göstermeye de yardım etmektedir (Woodward, 2007, s. 154, 136). Vitrinin içinde bulunan set, performansını sergileyen oyuncunun kim olduğunun ipuçlarını veren işaret araçları ile yani nesnelerle doludur. İşaret araçları, sözlü etkileşimin olmadığı durumlarda oyuncun özellikleri, statüsü hakkında bilgi verirken seyircilerin ve gözlemcilerin kendilerinden ne beklendiği ve kendilerinin karşıdaki oyuncudan ne

43 bekleyebilecekleri üzerine bir önbilgi sağlayarak durumun tanımını yapmalarına olanak veren bilgi kaynağı ve bu bilgiyi iletebilecek araçlardır. Ancak vitrin içine yerleştirilen bu işaret araçları, oyuncunun amaçladığı şekilde seyirciler tarafından kabul edilip anlamlandırılabileceği gibi bu araçlara istenmeyen anlamlar da yüklenebilir. Setin içinde bulunan ancak oyuncunun seyirciye bir ipucu ya da anlam vermesini planlamadığı ya da düşünmediği herhangi bir işaret aracı da seyirci tarafından anlamlandırılabilmektedir. Oyuncu, aslında kendisinin olmadığı ama olmak istediği bir kişi ya da kendisinin ait olmadığı ama aitmiş gibi göstermek istediği bir grubun üyesi gibi sunmak için de işaret araçlarını kullanabilir. Bu durumda işaretin, gerçekte ortada olmayan bir şeyin varlığını ifade etmek amacıyla kullanılabildiği söylenebilir (Goffman, 2004, s. 14). Goffman'ın argümanları da tüketim mal ve hizmetlerinin sahiplerinin olmak istediği kişi olmasına yarımcı olduğunu ancak kullanılan işaret araçlarının her zaman onların kontrolü altında olmadığını, karşıdakinin mevcut işaret aracını oluşturulmak istenilen anlamın dışında okuyabileceğinin altını çizmektedir.

Elde edilmesi için belli bir zaman, para ve bilgi gerektiren mallar, taşıyıcılarının statüsünü sınıflandırmak için okunabilir ve kullanılabilir ancak Bourdieu'nün bedene kazınmış habitus dediği şeylerle geçerliliğinin desteklenmesi gerekir. Yani aitlik kazanmak için sahiplenilen ve bir statü işareti olarak kullanılan tüketim mallarının ve hizmetlerinin, sahibine ait olduğunun hal ve hareketleriyle gündelik dille ifade etmek gerekirse beden diliyle de desteklenmesi gerekir.

Sahiplenilen bir statü işaretinin nasıl kullanılacağını bilememek, kullanırken rahat ve doğal olmamak onun kullanıcısına ait olmadığını açık eden bir durumdur. O nedenle gösterişçi tüketim stratejilerini benimseyen yeni zenginler, kolayca fark edilirler ve

44 toplumsal uzamda hak ettikleri yere oturtulurlar. Yeni zenginlerin kültürel pratikleri daima yerleşik üst sınıflar, aristokrasi, “kültürel sermaye açısından zengin” olanlar tarafından bayağı ve zevksiz bulunarak bir köşeye itilme tehlikesine maruz kalırlar (Featherstone, 1996, s. 48).

Toplumsal uzamı sınıflandırma ya da ayrıştırma sürecinde tüketimin oynadığı rol üzerine düşünürken akılda tutulması gereken bir başka nokta, tüketerek belli bir hayat tarzına sahip olunabileceği düşüncesinin ve üretim teknolojilerinin olanaklarının yarattığı sonuçtur. Kapitalist sitemin kendini sürekli yeniden üretmesi, insanların arzuları ve tüketimin bitimsizliği üzerinden yol alan bir süreçtir. Bu süreçte sistemi ayakta tutan insanların farklılaşma ve kişiselleşme arzusu ve bu arzuyu gerçekleştireceğini düşündükleri ürünlere sahip olma istekleridir. Tüketicilere kişiselleştirilmiş ürünler satarak onları diğerlerinden farklılaştırdığını reklamlar aracılığıyla duyuran sistemin yaptığı iş, Baudrillard’ın deyişiyle (2012) yapay olarak çeşitlendirilmiş nesnelerin ve malların üretimidir yani farkların sanayi tipi üretimidir.

Bu sistemde gerçek bir farktan çok küçük nitelik farkları yaratılır ve bunları ancak bilen gözler okuyabilir. Bununla birlikte piyasaya sürülen sayısal olarak az ama fiyat olarak yüksek mallara belli grupların ulaşması hala söz konusudur. Bu mallara sahip olarak farklılaşacaklarını düşünen grupların varlığının farkında olan üreticiler, bu ayrıcalıklı malların kalitesini ve fiyatını düşürüp üreterek piyasaya sürer. Üst sınıfların ayrıcalık olarak tanımladıkları mallar aşağıya doğru iner ve alt sınıfın kullanımına açılır. Sonuç, üst sınıfın alt sınıflarla aralarındaki mesafeyi yeniden inşa etme çabaları sonucunda ortaya çıkan yeni konumsal mallar, tekrar eden süreç ve Featherston'un ifadesiyle "köşe kapmaca"dır (Featherstone, 1996, s. 48). Üst sınıfların beğeni ya da sahip oldukları statü işaretlerinin bu şekilde "gasp edilmesi"

45 üst sınıfların, alt sınıflarla araya mesafe koymaya çalışmasına ve sonuçta tüketim mallarının sayısında sürekli bir artışa neden olur. Ancak bu süreçte de akılda bulundurulması gereken, alt sınıfların da ele geçirdikleri bu nesneleri ve malları kendi şartlarına göre kullanabilecekleridir. Bu durum daha büyük ölçekte küreselleşmenin sonucu olarak ifade edilen “dünyanın Mc Donaldslaşması” tezine getirilen eleştirilerle benzeşir. Küreselleşme sonucunda endüstriyel üretim tekniklerinin gelişmesi, çok uluslu şirketlerin varlığı ve ulusal sınırların ticarette ortadan kalkmasıyla, tüketim mallarının aynılaşması söz konusudur. Bu durumun tüketim mallarının anlamının ve kullanımının benzeşmesine hatta aynılaşmasına neden olduğu bunun sonucunda tüm dünya kültürlerinin birbirine benzeyeceği argümanı gündeme getirilir. Araba dünya üzerindeki her yerde arabadır, video kamera her yerde video kameradır ya da herkes Mc Donald’s da aynı hamburgeri yer, kola içer, herkes aynı kotu giyer. Ancak, Roth bu sürecin Ritzer’in dediği gibi dünyanın Mc Donaldslaşmasına neden olmayacağını çünkü küreselleşmenin beraberinde lokalleşme getirdiğini belirterek uluslararası bir ürünün kimliğinin başka bir ülkede aynı olmadığını, farklı anlamlar ve değerler taşıyabileceğini ifade eder.

Böylesi bir süreçte olan, tüketim ürünlerinin başka bir anlam ve kullanım dünyasına girmesi ve bunun sonucunda farklı şekillerde tüketilmesidir (Roth, 2001, s. 571).

Baudrillard’ın (2012) ifadesiyle, yerleşik sembolik hiyerarşilerin patladığı ve yerleşik semiyotik haritaların alt üst olduğu postmodern dönemde, kimliklerin belirlenmesinde kalıpların ortadan kalkmasıdır. Birarada bulunması mümkün olmayan bileşenler yaratma konusunda tanıdığı esneklik nedeniyle postmodern dönem, tanımayı ve anlamayı kolaylaştıran kavramları ve ikiliklerin anlamlarını bulanıklaştırır ve toplumsal yapıyı anlamada kullanılacak kategoriler oluşturmayı

46 zorlaştırır. İçinde bulunulan dönem, tüketicilere tüketerek bir yandan kişilik kazandırabileceği ve diğerlerinden farklılaşabileceği vaadinde bulunurken diğer taraftan anlamların sabit olmadığını, herşeyin değişebileceğini, kimliğin eskiden olduğu gibi kesin belirleyenleri olmadığını dolayısıyla sabit olmadığını, biraraya getirdiklerimizle istediğimiz kişi olabileceğimizi söyleyen bir yapı ortaya koyar. Bu dönemde, farklı ve uyumsuz şeyler biraraya getirilerek oluşturulan yeni kimlikler ve yaşam tarzlarının yanısıra var olanların orasının burasını değiştirerek, bir parçasını ortadan kaldırılarak ya da mevcuda yenisi eklenerek yani deforme edilerek oluşturulan kimlik ve yaşam tarzları bulunmaktadır. Nesnelerin sabit bir anlamı ve beğeniyi üzerlerinde taşımalarının pek mümkün olmadığı bu toplumda nesnelerin özellikle sembolik tarafıyla ilişkilendirilerek kimliklerin kurulması ve tanınması da sorunlu görünmekle birlikte ciddi ipuçları verdiği de bir gerçektir.