• Sonuç bulunamadı

2. Mekân

2.4. Ev içi Pratikler

2.4.1. Evde Mekânsal Organizasyon

Bir evin mekânsal olarak örgütlenmesi-organizasyonu evin kurulmasında ve sahibinin kimliğinin sergilenmesinde nasıl bir rol oynar? Ev, ruhumuzun cisimleştiği, iç organlarımızı dış darbelerden koruyan aynı zamanda dışarıdan gelen uyaranları hissetmemizi de sağlayan bedenimizin örtüsü deri gibi kamusal alanla özel alanı birbirinden, aradaki geçişliliği de sağlayarak, ayırır. Ev, küçük bir evren bir mikrokozmostur, dolayısıyla ayrılsa da etkilerinden kurtulamadığı kamusal alanın ayrıntılarını ve yapısını burada görmek mümkündür.

Kuralları ve belli bir düzeni bulunan ev, mekânsal organizasyonu ile ev hayatında ve ilişkilerinde sınırları çizen, kuralları belirleyen bir yapıya sahiptir. Ev içinde belirli etkinliklerin nerede gerçekleştiği; hangi bölümleri, kimlerin nasıl kullandığı ve birbirleriyle nasıl bir ilişki içine girdiği, hangi bölümlerde hangi davranışların uygun olduğu gibi bilgiler, ev mekânına sinerek toplumsal bilginin bir bölümünü oluştururlar. Ev bir yandan planıyla, duvarları ve kapılarıyla diğer yandan da içine sinmiş görenek, gelenek ve görgü kurallarıyla her bölümün nasıl kullanılacağını denetleyen bir sisteme dönüşmektedir (Dedehayır, 2009, s. 170).”

Evin mekânsal organizasyonun tıpkı kentlerin bedensel işlevleri model alınarak yapılandırıldığını ifade den Eiguer (2013), evin “[g]irişe daha yakın bir “gündüz”

etkinliklerinin (yemek yapmak ve yemek, okuma, konuk kabulü) ve girişe daha uzak

82

“geceye ait” en mahrem etkinliklerinin (yatak odaları, banyo, wc) gerçekleştirildiği alanlar olarak ayrıldığını belirtir. Bu ayrımda bedensel işlevlerin altını çizen Eiguer, bir konutun, odanın ya da herhangi bir alanın amaç ve faydayla doğrudan ilişkili olan eylemle kurulduğunu söyler yani alana anlamını veren orada gerçekleştirilen eylem, ve onun kullanılış şeklidir (2013, s. 19, 50). Bu bağlamda içinde gerçekleştirilen eylemler evi, hizmet-servis, yaşam ve uyku eylemlerinin gerçekleştirildiği alanlar olarak bölümlere ayırmaktadır. Evin işlevlere göre bölümlenmesinde etkili olan bir başka unsur buralarda kullanılan eşyaların fonksiyonudur, bu fonksiyonel özelliklerle o bölümün de fonksiyonel kimliği oluşmakta ve sabitlenmektedir. Çekirdek aileler yerine geniş ailelerin yaşadığı köylerde her oda çok amaçlı olarak kullanılırken modern kent evlerinde her bölüm tek bir fonksiyonu yerine getirir (Bilgin, 2011, s.

184) .Üstelik bölümlere ayırma işleminin evin büyüklüğüyle ya da yaşayan kişilerin toplumsal statü, yaş ve cinsiyetleriyle ilgili olmadığı Celine Rosselin tarafından yapılan çalışmayla ortaya konmuştur. Rosselin, tek odalık konutlarda yaptığı çalışmada insanların alanları işlevlerine göre, onları niteleyen mobilyaları ya da nesneleri biraraya getirerek ayırma eğiliminde olduğunu bulmuş ve tek odanın,

“birçok odaya sahip konutta var olan ayrımları yeniden üretmeye çalışan birbirine eklenen köşeler”e dönüştüğünü belirtmiştir (aktaran Eiguer, 2013, s. 50).

Evin mekânsal organizasyonu aynı zamanda eşyaların da düzenlenmesiyle ilgilidir. Bu bağlamda Bilgin, dışarıdan gelenlere açık olan salonun estetik ve dekoratif kaygılardan hareket edilerek düzenlendiğini, burada daha çok eşya bulunduğunu belirtirken ayrıca her bölümde bulunan eşyalarla burada yapılan davranışlar arasında sıkı bir ilişki bulunduğun belirtir. Bu bağlamda salon oturmak, dinlenmek, boş zaman etkinlikleri, misafir ağırlamak ve yemek yemek için mutfak

83 ise yemek hazırlığı, banyo temizlik faaliyetleri için kullanılmaktadır (2011, s. 184, 194, 195). Young’da eşyaların mekân içinde düzenlenmesinin bedensel alışkanlıkları ve rutinleri desteklediğini ve mekândaki mobilyaların düzenlenmesinin alışkanlıklar için patikalar sağladığını söyler (1993, s. 150). Ancak alanların kullanımlarına göre görev değiştirmeleri söz konusu olduğunu belirten Eiguer’den yola çıkarak evin bölümlerinin farklı şekillerde ve birden fazla işlevi yerine getirecek şekilde kullanılmasının mümkün olduğunu söyleyebiliriz. Bunun gerçekleşmesi için farklı şekilde kullanıma olanak veren esnek fiziksel bir yapının olması gerekir. Bu oturma odası olarak kullanılan bir mekânın çocuk odası ya da yatak odası olarak kullanılabilmesi anlamına geldiği gibi içindeki eşyaların yerlerinin değiştirilerek başka şeyler yapmaya olanak verecek şekilde düzenlenebilmesi anlamına da gelir.

Odaların yer ve görev değişikliği çoğu durumda yapılabilir. Fiziksel yapısı ve içindeki sabit donanımlar nedeniyle hizmet alanları böyle bir esnekliğe sahip değildir, kendi görevleri dışında başka bir yerin görevini devralmaları söz konusu değildir. Ancak mutfağın gelinen noktada ayrı bir yeri vardır. Mutfak, fiziksel yapısı elverdiği ölçüde evin diğer bölümlerinde gerçekleştirilen eylemlerin yapılmasına olanak tanır. Masa ve sandalye sadece yemek yemeye olanak tanımaz aynı zamanda yemek saatleri dışında da aile üyelerinin ve misafirlerin toplanabileceği bir mekân haline getirir mutfağı, annenin yemek pişirirken çocuklarını izlenmesine, ödevlerini kontrol etmesine ve işten gelen erkeğin tv izlenmesine olanak verir.

Evde işlev-eylem bağlamında gerçekleştirilen mekânsal bölünmenin kişilerin ilişkilerine dolayısıyla kültüre bağlı olduğundan hareketle bu bölünmenin beraberinde bir rol dağılımını ve yetki alanları ayrımını da getirdiğini söylemek gerekir (Eiguer, 2013, s. 74). Eylemlerin uygulayıcılarının kimler olduğunun

84 belirlendiği toplumsal alandaki cinsiyetlendirilmiş iş bölümü, evin içine olduğu gibi taşınmaktadır. Dolayısıyla örneğin mutfak işlerinin kadın işi olarak görüldüğü ataerkil toplumlarda mutfağın kadının yetki alanında olması “doğal” bir durum olarak karşımıza çıkmakta ve evin mekânsal organizasyonu, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin yeniden üretilmesine ve doğallaştırılmasına katkıda bulunmaktadır. Her bölüm farklı bir mahremiyete sahiptir ve bu mahremiyet mekânın düzenlenişini de etkiler. Örneğin dışarıdan gelenlere açık olan salon estetik ve dekoratif kaygılardan hareket edilerek düzenlenir (Eiguer, 2013, s. 184, 194, 195).

Bilgin (2011), evin içinde bulunan nesnelerin düzenlenişinin ve yerleştirilmesinin yani dekorasyonunun gruplara göre değiştiğini belirtmektedir.

Eşya çiftleri, teknik fonksiyonuna, sübjektif anlamına ve mekân organizasyonuna göre birbirine yaklaşmakta ve uzaklaşmaktadır. Tüm bu etmenler, grupların sosyo-kültürel özellikleri çerçevesinde birleşerek eşyaların birbirine göre pozisyonlarını belirlemekte ve grupların tanımlanmasında etkili olmaktadır. Ev içinde eşyalar, mekânın toplam hacmini aşmayacak şekilde (hacim kuralı); istenildiği anda ulaşılabilecek şekilde (ulaşılabilme kuralı); insanın algı alanını aşırı yüklemeyecek ve hareketini engellemeyecek (yoğunluk kuralı); değerini gösterecek ya da diğer eşyalardan farkını ortaya koyacak şekilde etrafında bir boşluk bırakarak (psikolojik etki alanı kuralı) mekâna yerleştirilebilmektedir. Bilgin, insan ve eşya ilişkisini anlamak için yaptığı araştırmada özellikle psikolojik etki alanı kuralına göre yerleştirilen eşyaların düzenlenişinde dekoratif ve estetik kaygıların etkili olduğunu ve bu kurala göre ev düzenlemesi yapan grupların araştırma örneklemi içinde modern olarak tanımlanan gelir ve sosyal statüsü yüksek aileler olduğunu bu grubun eşyayı algılayan kişi üzerinde etkisini arttırmak, eşyayı sergilemek için onu

85 halelendirdiğini (162-170) ifade eder. Mihail Csikszentmihalyi tarafından sembolik ekoloji olarak adlandırılan bu düzenlemede nesnelerin birbirleriyle kurdukları ilişki ile anlam kazandıkları ve bu anlamların ev içinde bir anlam ağı oluşturduğu ifade edilir. Bir evde bulunan eşyaların, sahipleri tarafından nasıl anlamlandırıldığını araştırdığı çalışmasında Csikszentmihalyi, her evde bulunan objelere, sahipleri tarafından özel anlamlar verildiğini ve objelerle sahiplerinin sembolik bir ilişki içine girdiğini, evde bir objeler yani anlamlar ağı oluştuğunu belirterek bu tür evleri sembolik ekolojisi bulunan evler olarak niteler.

Evin mekânsal olarak bölünmesi ve düzenlenmesi, evin kurulmasında ve yeni işlevler kazanmasında önemli bir aşamadır. Bu aşamayla birlikte ev, içerisi ile dışarısı arasında oluşturulan farklılaşmayla birlikte mahremiyet yaratılmasına katkıda bulunur; özdeşleşme işlevi ile aile üyeleri-hane halkı kendi zevklerini, kişisel tercihlerini ve aile üyeleri arasındaki ittifakları ifade eden bir yetki alanına sahip olur ve bu yolla ev, hem hane halkının bütünün izlerini taşıdığı için ortak bir ev hem de her birinin izini taşıdığı için her birinin kendi evi olur. Ev, tarihsel devamlılık işlevi görür çünkü evin üzerinde hafızanın birleştiricilik rolü söz konusudur. Ev, mekânların dağılımı ve düzenlenmesi bağlamında, mekânın içinde bulunanların seçimlerinin bir yenilik taşıması ve ev nesnelerinin çok çeşitli şekillerde yeniden ve yeniden düzenlenmesi nedeniyle keşiflere olanak tanıyarak yaratıcılık işlevi görürken aynı zamanda bütün bu düzenleme ile yaratılmak istenen güzellikle de ev estetik işlevini yerine getirir (Eiguer, 2013, s. 55).

86