• Sonuç bulunamadı

Hun Öncü Kuvvetlerinin İstihbarat Faaliyetlerinde Kullanılması

HUN ÇİN İLİŞKİLERİ VE HUNLARIN ÇİN POLİTİKAS

2.2. HUNLARIN ÇİN’E YÖNELİK GİZLİ POLİTİKALAR

2.2.5. Hun Öncü Kuvvetlerinin İstihbarat Faaliyetlerinde Kullanılması

İslam öncesi Türk devletlerinin hemen hepsinde olduğu gibi Hunlarda da şan- yüler hedef devlete düzenlemeyi planladıkları akınlardan önce, oraya öncü kuvvet gönderip akın yapılacak yerle ve askerin ahvaliyle alakalı gizli bilgileri toplamışlardır. Gönderilen bu keşif birliğine “yelme” adı verilirken, bu geleneğin İslam sonrası kurulan Türk devletlerinde de devam ettirildiği görülmektedir. Karahanlılarda keşif yapan askerlere “yezek”, gece gizlice düşmana baskın yapan gruba “akıncı”, casusların ülkeye sızmalarını ve sabotaj faaliyetlerini engellemek amacıyla oluşturulan nöbetçi birliğine de

“sakçı” denirdi (Taşağıl, 2009:17). Timur, askeri bir harekât öncesi keşif kıtalarını

önceden göndererek su kaynaklarını ve düşman pusularının araştırılmasını sağlamıştır. Bu sayede arkadan gelmekte olan asıl ordu daha güvenli bir şekilde hareket ederdi. Öncü birliklerin başındaysa casuslar bulunurdu. Casuslar öncü birliklere önceden belirlenen rota üzerinde yol gösterirler ve düşman sınırlarını aşarak sızma girişiminde bulunurlardı. Bu casuslar, casusluk yaptıkları devletin sosyo ekonomik ve askeri bilgilerini Timur’a anında iletmekle kalmayıp düşmanın yığınak ve sığınakları hakkında da bilgi sızdırırlardı (Şimşek, 2015: 13; Paydaş, 2009: 35-52).

69

Hunlarda öncü kuvvetler bir yandan akın yapılacak güzergâhın güvenliğiyle ilgili bilgi elde ederken, bir yandan da düşmanın sayısı, yolların durumu gibi gizli bilgileri Hun yönetimine iletirdi. Hun ileri gelenleri ise düzenledikleri toy meclislerinde yapılacak savaşın ya da düzenlenecek akın hareketinin uygun olup olmadığına karar verirlerdi. Bazen de öncü kuvvetler düşmanın moralini bozmak için psikolojik harp stratejisi uygulardı. Düşman kuvvetlerine gizlice gönderilen casuslar Hunların büyük bir orduyla yola çıktığını ve sayılarının oldukça fazla olduğunu dile getirerek, düşmanı telaşa düşürmek suretiyle psikolojilerini bozma yoluna gittikleri görülmektedir. Bu durum Hunların yaptığı savaşları ya da akınları gelişi güzel bir hazırlıkla yapmadıklarını göstermektedir. Hunlar da Çin hanedanlarında olduğu gibi savaş öncesi casusluğa önem vererek, gerek savaştan önce gönderdiği casuslarla gerekse keşif akıncıları vasıtasıyla düşman hakkında bilgi elde etme yoluna gitmişlerdir.

M.Ö.78 yılında Hun şan-yüsü Li-Wu beyini Çin sınırını gözetlemekle görevlendirmiştir. Çin sınırına giden bu öncü kuvvet, sınırdaki orduların oldukça azalmış ve zayıflamış olduğunu haber verdi. Buraya hemen bir ordu sevk edildiği takdirde, çok rahat ele geçirilebileceğini gizlice ihbar etti. Bunun üzerine gelen ihbarı değerlendiren şan-yü, hazırlık yaparken, Çin imparatoru kendisine sığınan Hun Türklerinden bu gizli hareketi haber alarak gereken önlemi almıştır. Benzer hadiseye M.Ö. 60 yılında da rastlamak mümkündür. Hunların güneye inerek av bahanesiyle Çin’e saldıracağı haberi Hun öncü kuvvetlerinden kaçarak Çin’e sığınan üç Hun askerinin haber vermesi sonucu akim kalmıştır (Onat, Orsoy ve Ercilasun, 2004:44; Bayrak, 2002:41). Çin imparatoru Wu-ti zamanında he-qin evlilik sisteminin lüzumu hakkındaki bir toplantıda, Tung Chung-shu evlilik politikasının devamını savunmuştur. He-qin sistemi ile Hunlara verilecek hediyeler (rüşvet) ve Gök Tanrı huzurunda yapılan antlaşmada Hunların sözünden dönemeyeceğini dile getirmiştir. Bununla birlikte yapılacak saldırmazlık antlaşması ile Hun atlılarının ve casusların her defasında Çin seddini gözetlemeyeceğini savunması, Hun keşif kolunun ve casuslarının Çin seddi önüne gelerek Çinlileri kontrol ettiklerini göstermesi açısından önemlidir (Onat, Orsoy ve Ercilasun, 2004:94).

70

Hun şan-yüsü Chu-te-ho (Tsü-ti-hou) ( M.Ö.101-96) Çin’e büyük bir akın hazırlığında iken M.Ö. 96 yılında aniden ölmüştür.58 Yerine büyük oğlu Ho-lo-ko ( M.Ö.

96-85) Hun tahtına oturmuş ve bir müddet güç toplamak için Çinlilerle barış politikası uygulamıştır. M.Ö. 91 yılında Çin’e akın yapmak istemiş fakat savaşa başlamadan önce Çin’in durumuyla alakalı olarak durum tespit çalışması yaptırmış ve savaşta işe yarayacak bilgileri öğrenmek maksadıyla Çin seddi önlerine keşif birliği göndermiştir. Çin sınırına gelen bu keşif kolu, Çin seddinin önüne ayakları bağlanmış vaziyette atlar bırakarak Çinlilere “Ey Çinliler! Bize atlarınızı vermenizi rica ederiz!” diyerek meydan okumuşlardır. Çinliler de Hun askerlerinin bu davranışına bir anlam veremeyerek falcılara (kam) müracaat etmiş ve yapılan hareketin ne anlama geldiğini araştırmışlardır. Bunun üzerine falcılar da Hunların kuzeyden saldıracaklarını haber vermişlerdir (Orkun, 1946:43). Falcılar savaşılacak yerin Hu dağı ve çevresi olacağını ve zaferi kazanacak komutanın ise Ci-su adında bir komutan olacağını söylemişlerdir. Çin ordusu falcıların söyledikleri tarzda hareket etmiş fakat yapılan savaşta Hunlar, Çinlileri ağır bir yenilgiye uğratmışlardır (Orkun, 1938a:41). Şan-yü Ho-lo-ko, Çin’e akında bulunmadan önce keşif kolunu Çin sınırına göndererek Çin hakkında ön bilgi edinmeye çalışmıştır. Bu durum Hunların da casusluğa önem verdiğini göstermektedir. Öncü kuvvet kullanmanın ihmal edildiği zamanlarda ise Hunlar için bir felaket olmuştur. Hun şan-yüsü Çi-çi kendisini Çin'den uzakta gördüğünden öncü kuvvete önem vermemiştir. Çi-Çi, ansızın karşısında Çin ve Wu-sun ordusunu görünce çok şaşırmış ve bu tedbirsizlik kendisinin ve Hun toplumunun sonunu getirmiştir (Orkun, 1938a:53).

58 Hunlar’ın güçlü olduğu dönemlerde Şan-yülerin uzun süre tahtta kaldıklarını ve daha fazla yaşadıklarını

görmekteyiz. Fakat Hunların zayıfladğı zamanlarda yabancı prensesler ve beraberinde gelenler eliyle tahtta uzun süreli kalamamışlardır (Karakaş,2016: 211). Çin ile yapılan yakın temasın artması ve özellikle Çinli prensesler yoluyla kurulan akrabalık bağlarından sonraki dönemde Hun şan-yülerinin tahtta kalma zamanları ve ömür sürelerinin de kısaldığını hatta ani ölümlerin arttığını görmekteyiz. Bu durum Hun Şan- yülerinin süikast yoluyla öldürülmüş olabileceklerini akla getirmektedir. Bu süikastlerin de Çinli prenseslerle gizli plan yapan Çinli casuslar tarafından organize edildiğini söylemek mümkündür. Wu-sun kralına Çinli prenses ile Çin casuslarının gizlice anlaşarak süikast düzenlemiş olduklarını biliyoruz. Ani hakan ölümleri Göktürk ve Uygurlarda da devam eden bir durumdur. Süikast yoluyla öldürülmüş olabileceğini tahmin ettiğimiz kişilerin Çin’e karşı başarılı mücadeleler veren ve Çin İmparatorlarını zor durumda bırakan kişilerin olması da tesadüf eseri olmasa gerektir. Hsiung-nu yönetimindeki Şan-yülerin birbiri ardına ölmeleri hadiselerinin planlayıcıları Çin kaynaklarında açıkça yazılmamıştır. Fakat Çinliler her daim Hunlar içerisindeki ayrılıkçı hareketleri körüklemek için sabotaj, entrika ve ispiyon başta olmak üzere her türlü yola başvurmuşlardır (Tezcan, 2002: 739). Bu tür hadiselerin, yabancı tesirinin ve Çinli prenseslerin Hun yönetimdeki etkisini de göstermektedir. Çin yönetimi Hunların zayıfladığı Pi şan-yü (M.S. 220) döneminde Hunlar ile savaşmak yerine onları Çin kültüründe eriterek yok etme siyaseti gütmüşlerdir (Eberhard, 1947:112).

71