• Sonuç bulunamadı

Hukuk ve Ceza Davalarının Makul Sürede Karara Bağlanması

F. Kişinin Tutukluluğunun Yasalara Uygunluğuna Hızlı Karar

IV. ADİL YARGILANMA HAKKI

2. Hukuk ve Ceza Davalarının Makul Sürede Karara Bağlanması

Bu yükümlülük, son yıllardaki birçok Mahkeme yargılamasının kaynağıdır.

Aşağıda tespit edeceğimiz üzere İtalya’nın etkin hukuki ve adli yargı sistemlerini kurmaktaki sürekli başarısızlığı ile ilgili bu konuda birçok karar bulunmaktadır.

Mahkeme, Konig v. Almanya145 davasında, bir davanın makul süre içinde sonuçlandırılıp sonuçlandırılamadığına ilişkin yapılan değerlendirmede dikkate alınması gereken etkenleri açıklamıştır. Başvuru sahibi, estetik operasyon ve tıbbi ilaçla tedavi yetkisi yerel hükümet tarafından geri alınmış bir tıp doktorudur. Konig bu kararlara İdari Mahkemelerde karşı çıkmıştır. İşlemlerin ilk safhası, estetik operasyonlarla ilgili kısım, neredeyse 11 yıllık bir sürenin sonunda hala devam etmiş

144 Mowbray, a.g.e., ss. 105.

145 28 Haziran 1978 tarihli karar.

ve ikinci kısımda, ilaçla tedavi ile ilgili kısım, Hessen İdari Temyiz Mahkemesi’nce yedi yıllık sürenin sonunda karara bağlanmıştır. Mahkeme, kararında şunları belirtmiştir (parag. 99);

Sözleşmenin 6/1. maddesinde belirlenen işlem süreçlerinin makul olup olmadığı her davanın kendi şartlarına ilişkin olarak ele alınmalıdır. Cezai işlem süreçlerinin makul olup olmadığına ilişkin inceleme yaparken, Mahkeme, davanın karmaşıklığına, başvuru sahibinin davranışlarına, adli ve idari yetkililer tarafından sorunun ele alınış usulüne dikkat göstermektedir. Mahkeme, taraflar gibi, bu davada da, idari mahkemedeki işlem sürecinin 6/1. maddede belirlenen makul süreyi aşıp aşmadığı sorusuna dair incelenmesinde de aynı kriterin esas alınması gerektiğini düşünmektedir.

Mahkemenin büyük çoğunluğu, 15’e 1 oyla, işlemin her iki kısmının da İdari Mahkemelerin yargılamayı ağırlaştırıcı tavrı yüzünden makul süre içinde bitirilemediğine, bu sebeple Konig’in 6/1. maddedeki hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Konig davası, hukuki ve adli davalarda işlemlerin makul süre içinde bitirilip bitirilemediğinin saptanması için incelenecek etkenlerin aynı olduğunun tespiti bakımından önemlidir. Bununla birlikte, dava onaylamıştır ki ulusal hukuki ve adli sistemler, temyiz mahkemesini öngörüyorsa, bu üst makamların şahsi davalarla ilgili karar süreçleri de makul sürenin hesaplanmasında dikkate alınmalıdır.146

Daha sonra, Mahkeme, Buchholz v. Almanya147 davasında devletler üzerinde yükümlülüğü, etkili hukuki ve cezai sistemlerin kurulması ve muhafazası zorunluluğu ile detaylandırmıştır. Başvuru sahibi, yasadışı işten çıkarma iddiasına ilişkin Alman İş Mahkemelerindeki davasının 5 yıla yakın bir zamandır

146 Mowbray, a.g.e., ss. 110.

147 6 Mayıs 1981 tarihli karar.

sonuçlandırılamadığını iddia etmiştir. Hükümet sürecin uzamasını ani bir ekonomik durgunluk sebebi ile iş davalarında ortaya çıkan %60’lık bir büyüme ile açıklamaya çalışmıştır. Yetkililer, bu gelişmeye, iş mahkemelerindeki hâkimlerin sayılarını %30 arttırmakla çare bulmaya çalışmışlardır. Mahkeme, başvuru ile ilgili olarak şunları belirtmiştir (parag. 51);

… Sözleşme, taraf devletlere, mahkemelerin makul süre şartını içeren 6/1.

madde ile uyum içinde olabilmelerini teminen yasal düzenleme yapmaları görevi vermektedir. Her şeye karşın iş yükündeki geçici yığılma, bu gibi istisnai durumlarla başa çıkabilmek amacıyla düzeltici tedbirleri hızla almaları durumunda devletler bakımından sorumluluk oluşturmaz.

Hâkimler, oybirliği ile, hükümetin yeterli acil tedbirleri aldığı ve bu nedenle makul süre garantisinin ihlal edilmediği konusunda hemfikirdi. Ardından gelen ve İsviçre ve Portekiz’i de içeren davalarda, Mahkeme, devletler tarafından alınan tedbirlerin Mahkeme hâkimleri tarafından yeterli görülmemesi nedeni ile bu koşulun ihlaline hükmetmiştir.

Mahkemenin Büyük Dairesi, Bottazi v. İtalya148 davasında İtalyan Mahkemeleri’nin Sözleşmeye aykırı olarak, davaları makul zaman içerisinde sonuçlandırmada devamlı olarak başarısızlıklarına hükmetmiştir. Başvuru sahibi, emekli aylığı ile ilgili Audit Mahkemesi’ndeki davasının neredeyse yedi yıldır sürdüğünü kaydetmiştir. Mahkeme kararında şunları belirtmiştir (parag. 22);

Mahkeme, öncelikle, Sözleşme’nin 6/1. maddesinin taraf devletlere, mahkemelerin 6/1. madde ile uyum içinde çalışabilmelerini sağlayacak yasal düzenlemelerini düzenleme görevi verdiğini ifade eder. Adalet İdaresinin etkinliği ve güvenilirliği tehlikeye atabilecek olan gecikme olmaksızın yürütülmesinin önemini tekrarlar. Daha da fazlası Avrupa Konseyi Bakanlar

148 28 Temmuz 1999 tarihli karar.

Komitesi’nin 11.07.1997 tarih ve DH (97) 336 sayılı (konu: İtalya’da Hukuki İşlemlerin Süresi: Genel Karaktere İlave Tedbirler) önergesinde “Adalet İdaresindeki aşırı gecikmelerin, özellikle de “Rule of Law” prensibi üzerinde, önemli bir tehlike oluşturduğunu” ifade ettiğini işaret eder.

Mahkeme, daha sonra 25.06.1987’deki Capuano v. İtalya davasının kararından bu yana, İtalya’nın çeşitli bölgelerindeki hukuk mahkemelerinde meydana gelen makul süre aşımları ile ilgili olarak 6/1. maddenin ihlali ile ilgili şimdiden 65 ayrı karar verildiğine dikkat çeker. Benzer olarak Sözleşmenin eski 31 ve 32. maddeleri çerçevesinde, aynı sebeplerle, 1400’den fazla Komisyon raporunun, İtalya’nın 6. maddeyi ihlal ettiğini tespit eden Bakanlar Komitesi önergeleri ile sonuçlanmıştır.

İhlallerin bulunduğu sıklık göstermektedir ki benzer ihlallere ilişkin bir yığılma mevcuttur. Bu ihlaller hızlı tedbir alınmayan, yetkililerin yerel çareler bulamadıkları bir durumu yansıtırlar.

Bu ihlaller yığılması, Sözleşme ile uyum göstermeyen bir uygulama oluştururlar.

Mahkeme, sonuç olarak, başvuru sahiplerinin Sözleşmenin 6/1. maddesinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Ne yazık ki Botazzi davasını takip eden yıllarda İtalya yapılan makul süre yükümlülüğünün ihlali iddiaları dikkate değer biçimde arttı. Bakanlar Komitesi tarafından Mahkemenin karşılaştığı iş yükü sorununu incelemek amacı ile oluşturulan Değerlendirme Grubu Haziran 2001’de İtalya aleyhine bu maddenin ihlali nedeni ile yapılmış, beklemede olan yaklaşık 10.000 ön şikâyetin bulunduğunu belirledi. Bu yığın İtalyan adli ve hukuki mahkemelerinin sistematik başarısızlığını ve bu pozitif yükümlülük üzerindeki kurumsal bakış açısını göstermektedir.149

149 Mowbray, a.g.e., ss. 112.

Bu bağlamda, makul sürede yargılamanın sağlanması için yeterli acil tedbirlerin alınmasını, devletler açısından, pozitif bir yükümlülük kabul edilmiştir.