• Sonuç bulunamadı

Alıkonulan Şahıslara Yeterli Tıbbi Hizmetlerin Sağlanması

AİHK, Hurtado v. İsviçre97 davasında 3. Madde ile ilgili bazı farklı pozitif yükümlülüklerin de olduğu kanaatine varmıştır. Kolombiyalı başvuru sahibi, uyuşturucu mafyasının bir üyesi olması şüphesiyle özel operasyonlarda kullanılan Vaud Kanton polisi tarafından yaşadığı dairede bir el bombası bulunmasından sonra gözaltına alınmıştır. Başvuru sahibi, tutuklandıktan iki gün sonra doktora gitmek istemiş ancak doktor tarafından muayenesi için altı gün beklemek zorunda kalmıştır.

Sonuçta, bir kaburga kemiğinin kırık olduğu tespit edilmiştir. Hurtado, diğerleri ile birlikte, gerekli tıbbi müdahalenin zamanında yapılmamasının 3. maddeye aykırı olduğu gerekçesiyle şikâyetçi olmuştur. AİHK, oy birliği ile, şuna karar vermiştir (parag. 79);

96 Mowbray, a.g.e., ss. 52.

97 28 Ocak 1994 tarihli karar.

[…] Sözleşme’nin 3. maddesi bağlamında, Devletin, özgürlüklerinden mahrum ettiği insanların fiziksel sağlıklarını korumak için belirli pozitif yükümlülüğü vardır. Bazı durumlarda yeterli tıbbi müdahale eksikliği, insanlık dışı muamele olarak tanımlanması gerekir.

Başvuru sahibinin, (hukuka uygun) tutuklanmasını göz önüne alarak, AİHK, tıbbi yardım talebinin karşılanmaması ve doktor temini için altı gün gecikmenin, Sözleşme’nin 3. maddesine aykırılık oluşturduğunu tespit etmiştir.

Sınırlı tıbbi yardım ve akli yönden rahatsız mahkûmun cezaevinin psikiyatrik servisinde alıkonulma koşulları Aerts v. Belçika98 kararında Mahkeme tarafından incelenmiştir. Akli yönden rahatsız kişilere uygulanan muamele ve/veya cezanın Sözleşmenin 3. maddesi kriterlerine uygun olup olmadığı değerlendirilirken, özellikle bu kişilerin korunmasızlığı ve bazı durumlarda belirli muamelelerden nasıl etkilendikleri, konusunda açıkça şikâyette bulunamamaları da dikkate alınmalıdır.99 Mahkeme, Aerts kararında, başvuru sahibinin alıkonulduğu, cezaevinin psikiyatri servisindeki koşulların, kendisinin ruh sağlığı üzerinde kötüleştirici etkisi kanıtlanamadığı gerekçesiyle, başvuru sahibinin şikayet ettiği muamelelerin insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele sayılamayacağı sonucuna varmıştır.

Sorumlu görevlilerin, ciddi bir şekilde yaralanmış bir tutukluya gerekli tıbbi müdahaleyi zamanında yapmamasını, Büyük Dairenin oybirliği ile insanlık dışı muamele işkence olarak belirlediği bir başka durum İlhan v. Türkiye100 kararında incelenmiştir. Başvuru sahibinin abisi Abdüllatif, jandarmalar tarafından teröristlere karşı yapılan bir operasyonda köyünde gözaltına alınmıştır. Abdüllatif, bu esnada, birkaç jandarma tarafından dövülmüştür. Sol tarafında kalıcı fonksiyon kaybına

98 30 Temmuz 1998 tarihli karar, parag. 61-67.

99 Doğru, a.g.e., s. 91

100 27 Haziran 2000 tarihli karar.

sebep olan ciddi yaralar meydana gelmiştir. Ancak, görevliler, onu gözaltına aldıktan sonra 36 saat hiçbir müdahale yapmadan bekletmiştir. Büyük Daire, dava konusu olayla ilgili olarak, Abdüllatif İlhan’ın içinde bulunduğu durumda maruz kaldığı muamele açıkça bir işkence olarak tanımlanabileceğini, dolayısıyla acilen tıbbi müdahale yapılması gereken bir gözaltına alınmış şahsa gerekli müdahaleyi yapmamanın 3. maddeyi ihlal eden bir durum olduğunu belirtmiştir.

Mahkeme’nin Kundla v. Polonya101 kararına konu olan bir olay da sürekli intihar eğilimi gösteren ve kronik depresyonda bulunan başvuru sahibi, dolandırıcılık suçundan 3 yıl kadar tutulduğu cezaevinde, iki kez intihar teşebbüsünde bulunmuştur. Başvuru sahibi, cezaevinde psikiyatri servisinin bulunmaması ve kronik depresyonu için yeterli tedavi görmemesi nedeniyle, Sözleşme’nin 3.

maddesinin ihlal edildiği iddiasında bulunmuştur. Mahkeme, dava ile ilgili şu şekilde karar vermiştir (parag. 93);

[…] Madde, ne sağlık nedenleri ile hükümlünün serbest bırakılması konusunda ne de sağlık hizmetlerini daha iyi alabilmesine olanak sağlayan sivil hastanelerde barındırılması konusunda genel bir yükümlülük koymaktadır diye yorumlanabilir.

Buna rağmen, bu hüküm kapsamında Devlet, insani değerlere saygıyla uyuşabilir özgürlükten alıkoyma koşullarını temin etmek zorundadır. Bu da zorluk ve endişeye maruz kalmayacak alıkoyma ölçütleri açısından gerekli davranış ve yöntemlerin sağlanması ve mahkûmiyetin pratik gerekleri açısından, sağlık ve sıhhatin, gereken tıbbi yardımın sağlanarak, yeterli bir şekilde korunmasıyla olur.

Başvuru sahibinin, düzenli olarak uzman doktorlar tarafından muayene edilmesini göz önüne alarak, Mahkeme, 3. maddenin ihlal edilmediğine karar

101 26 Ekim 2000 tarihli karar

vermiştir. Bu karar, devletlere, mahkûmlar için “gereken tıbbi yardımın”

sağlanmasını zorunlu kılmıştır, ancak, değerlendirmede, sağlanan imkânların, ayrıca, Mahkeme’nin “mahkûmiyetin pratik gerekleri” tanımına ulaşıp ulaşmadığı da bulunmaktadır.

Mahkeme, ciddi akli rahatsızlığı olan hasta mahkûmun tıbbi yardımı konusunda, Keenan v. Birleşik Krallık102 kararında birçok eksiklik tespit etmiş ve 3.

maddenin ihlaline karar vermiştir. Başvuru sahibinin oğlu Mark, paranoya, şiddet ve kendisine zarar verme belirtileri gösteren ruh hastalığı geçmişine sahiptir. 1993 Nisanında, kız arkadaşını yaralamaktan suçlu bulunmuş ve dört ay hapis cezasına mahkûm olmuştur. Mark, cezaevi revirinde kalmak istediği halde cezaevi reviri ile normal koğuş arasında defalarca gidip geldikten ve aldığı disiplin cezası sebebiyle infaz süresi uzatıldıktan sonra, 15 Mayıs 1993 günü hücresinde yatak çarşafına kendisini asmak suretiyle intihar etmiştir. Bu süre zarfında defalarca doktor kontrolünden geçtiği de Mahkeme kararında ayrıntı olarak anlatılmıştır. Başvuru sahibi, diğerleri ile birlikte, cezaevinde olduğu sürece, oğluna tamamen yetersiz psikiyatrik tedavi uygulandığından bahisle oğluna şiddet uygulandığı iddiası ile 3.

maddenin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkeme, kararında şu noktaları vurgulamıştır (parag. 110, 113, 115);

Bu başvuru bağlamında, özgürlüklerinden yoksun kılınan kişilerin sağlığının korunması konusunda da yetkililerin yükümlülük taşıdığını hatırlamakta yarar vardır (Hurtado v. İsviçre, 8 Temmuz 1993 tarihli AİHK Raporu, parag. 79). Uygun bir tıbbi tedavinin sağlanmaması, 3. Madde’ye aykırı muamele olarak değerlendirilebilir (bkz. İlhan v. Türkiye, No. 22277/93, parag.

87). Özellikle, ruh ve sinir hastalarının durumunda uygulanan muamele veya cezanın 3. Madde standartlarına uygun olup olmadığını değerlendirirken, bu

102 3 Nisan 2001 tarihli karar.

kişilerin hassas konumu ve bazı vakalarda belli bir muameleden nasıl etkilendikleri konusunda tutarlı olarak veya herhangi bir şekilde yakınmaktan aciz oldukları dikkate alınmalıdır (bkz. örneğin, Herczegfalvy v. Avusturya, 24 Eylül 1992 tarihli karar, parag. 82; ve Aerts v. Belçika, 30 Temmuz 1998 tarihli karar, parag. 66).

Bu davada, intihar riski taşıdığı oldukça belirgin olan ve hem ayrı yerde tutulma, hem de daha sonraki disiplin cezasından kaynaklanan ilâve bir stres altında bulunan Mark Keenan ile ilgili herhangi bir tıbbi kayıt bulunmaması Mahkeme’yi çok şaşırtmıştır. 5 Mayıs’tan ölüm tarihi olan 15 Mayıs 1993’e kadar, dosyasına hiçbir tıbbi bilgi işlenmemiştir. Mark Keenan ile birkaç cezaevi doktorunun ilgilendiği düşünülürse, bu eksiklik adı geçen şahsın ruhsal durumu hakkında ayrıntılı ve eksiksiz kayıt tutma konusundaki ilgisizliği göstermekte ve uygulanan izleme veya denetim sürecinin etkisini azaltmaktadır. Mahkeme, Dr.

Keith’in, herhangi bir not bulunmaması, kaydedilebilecek bir şey olmadığını gösterir şeklindeki açıklamasını, aynı dönemde, deftere yapılan başka girişler ışığında, tatmin edici bir cevap olarak görmemiştir.

Mark Keenan’ın durumunun, etkin bir şekilde izlenmemesi ve sağlık durumunun değerlendirilmeyerek tedavisinde ehil psikiyatrik yardım almamış olması, intihar riski taşıdığı bilinen ruh ve sinir hastalarına sağlanan tıbbi bakımda ciddi eksiklikler olduğunu göstermektedir. Bu koşullar altında kendisine gecikmeli olarak bir de ciddi disiplin cezası verilmesi –tecrit bölümünde yedi gün diğer mahkûmlardan ayrı olarak tutulması ve ceza süresine fazladan 28 gün eklenmesi ve bu cezaların olaydan iki hafta sonra ve beklediği tahliye tarihinden sadece dokuz gün önce verilmesi– adı geçen şahsın fiziksel ve ruhsal direncini tehdit etmiş olabileceğinden, ruh ve sinir hastası olan bir kişiye uygulanması gereken standart ile bağdaşmamaktadır. Bu uygulamanın, Sözleşme’nin 3.

maddesi anlamında insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele ve ceza olarak kabul edilmesi gerekir.

Sonuç olarak, Sözleşme’nin 3. maddesi ihlal edilmiştir.

Yukarıdaki karar, Mahkeme’nin, başlangıçta Hurdato kararında AİHK’nun net bir şekilde açıkladığı gibi, mahkûmların sağlığının korunması için devletlere görev yüklediğini açıklaması açısından önemlidir. Bununla birlikte, Keenan kararında, ciddi rahatsızlığı bulunan mahkûmlar ile ilgili olarak tutulan tıbbi kayıtların eksikliği Mahkeme kararında çok önemli bir ağırlığa sahiptir. Karar, ayrıca, “hassas” akli rahatsızlığı bulunan mahkûmların ihtiyaçları açısından daha duyarlı olunması gerektiğini vurgulamıştır.

Sonuçta, Mahkeme’nin, çeşitli nedenlerle tutulan şahıslar için yeterli tıbbi hizmetin sağlanmasında eksikliği olan devletler ile ilgili dikkatli olduğu sonucuna varabiliriz. Kabul edilemez davranışlarla birleşen, örneğin devlet görevlilerinin ciddi saldırıları (İlhan kararı) veya katı disiplin cezalarının yüklenmesi (Keenan kararı), tıbbi hizmetlerde eksikliklerin olduğu durumlarda 3. madde ihlal kabul edilmektedir.103

D. Devlet Görevlilerince Yapılan Kötü Muamele İddialarını Araştırma Görevi

Mahkeme, Devletlerin, bireylerin 3. madde ihlal iddialarını etkili bir şekilde

“soruşturma yükümlülüğü” altında olduklarına dair yerleşik bir içtihada sahiptir.

Devletin soruşturma yükümlülüğünün konusunu daha çok kamu görevlileri tarafından bireye yapıldığı iddia edilen işkence ve kötü muamele eylemleri oluşturmaktadır. Öte yandan, Devlet, üçüncü kişilerin eylemlerine karşı bireyin yetkililer tarafından korunmadığı iddialarını her zaman soruşturma ile yükümlü

103 Mowbray, a.g.e., ss. 58.

tutulamaz; ancak yine de mağdur veya mağdur ailesi için, Sözleşmedeki haklara aykırılıkları içeren eylem veya ihmallerden dolayı Devlet görevlilerinin ve organların sorumlu olduklarını ortaya koyabilecekleri bir mekanizma bulunmalıdır.104

Mahkeme, Devletin soruşturma yükümlülüğünü bazı kararlarında etkili başvuru hakkını düzenleyen 13. maddesi bağlamında değerlendirirken, diğer bazı kararlarında doğrudan 3. madde bağlamında değerlendirmiştir. İşkence iddialarına karşı etkili bir soruşturma yapılmadığından bahisle görülen Aydın v. Türkiye105 kararında Mahkeme, konunun 13. madde bağlamında değerlendirilmesini belirtirken 3. madde bağlamında neden değerlendirilmediğinden bahsetmemiştir. Buna rağmen bir yıl sonra oybirliği ile Büyük Daire, soruşturma pozitif yükümlülüğünün varlığını 3. madde kapsamında değerlendirmiştir. Assenov ve Diğerleri v. Bulgaristan106 kararında, olay zamanında 14 yaşında olan birinci başvuru sahibi, yasadışı kumar oynamaktan dolayı polis tarafından gözaltına alınmıştır. Yerel polis merkezinde tutulduğu esnada, polis tarafından saldırıya uğradığını ileri sürmüştür. Annesine, ikinci başvuru sahibi, teslim edildikten birkaç gün sonra, annesi, İçişleri İlçe Müdürlüğüne, polis memurları tarafından oğlunun dövüldüğü iddiası ile şikayette bulunmuştur. Müdürlükteki bir Albay, Assenov’u yakalayan ve gözaltına alan ve polis memurlarının ifadesinin alınmasını emretmiştir. Sonuçta, Assenov’un, polis tarafından değil babası tarafından dövüldüğü sonucuna ulaşmış ve herhangi bir adli soruşturma açılmasına gerek görmemiştir. Anne, daha sonra, Askeri Bölge Savcılığına talebini yinelemiş ancak buradan da aynı sonucu almıştır. Mahkeme, konu ile ilgili şu kararı vermiştir (parag. 102);

104 Doğru, a.g.e., s. 165-166 ve ayrıca bkz. E. Ve Diğerleri v. Birleşik Krallık, 26 Kasım 2002 tarihli karar, parag. 110.

105 25 Eylül 1997 tarihli karar

106 28 Ekim 1998 tarihli karar.

Mahkeme, bu koşullarda bir kimsenin polis veya devletin başka bir görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Sözleşmenin 3. maddesini ihlal edecek şekilde ciddi bir kötü muameleye tabi tutulduğuna dair savunulabilir bir iddiasının bulunması halinde, 3. maddenin, Sözleşmenin 1. maddesindeki

“Sözleşme’de … tanımlanan hak ve özgürlükleri kendi egemenlik alanı içinde bulunan herkes için güvence altına alır” şeklindeki Devletin genel yükümlülüğü ile birlikte yorumlandığında, etkili bir resmi soruşturma yapılmasını zımnen gerektirdiğini düşünmektedir. Bu yükümlülük, Sözleşmenin 2. maddesinde olduğu gibi, sorumluların belirlenmelerine ve cezalandırılmalarına yol açabilecek nitelikte bir soruşturma olmalıdır (bkz. Sözleşmenin 2. maddesiyle ilgili olarak McCann ve Diğerleri v. Birleşik Krallık, 27 Eylül 1995, parag. 161, Kaya v.

Türkiye, 19 Şubat 1995, parag. 98). Böyle bir soruşturma yapılmazsa, işkence ve insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele ve ceza yasağı, sahip olduğu büyük öneme rağmen, bu yasak pratikte etkisiz kalacak ve bazı hallerde Devlet görevlilerinin fiili dokunulmazlıktan yararlanarak, kontrolü altında tutukları kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır.

Mahkeme, Assenov’un polis tarafından dövüldüğü iddiası hususunda, başvuru sahiplerinin bazı tartışmalı iddialarının olduğunu düşünmüştür. Ancak, kararda, Bulgar görevliler tarafından yapılan sonraki soruşturmanın, Sözleşmenin 3.

maddesinin asgari gereklerine ulaşması için yeterli bir şekilde olmadığı belirtilmiştir.

Özellikle, Mahkeme, Assenov’un gözaltına alındığı otobüs durağındaki görgü şahitlerinin ifadesinin alınmamasını bir eksiklik olarak görmüştür.

Önemli olan bir husus da, Assenov kararında, Sözleşme’nin 2. maddesi kapsamındaki, McCann kararındaki pozitif soruşturma yükümlülüğü ile birçok benzerliklerinin olmasıdır. Ayrıca, Sözleşmedeki hak ve özgürlüklerin “korunması”

için üye devletlerin genel görevleri oldukları konusunda yukarıda belirtildiği gibi yükümlülüklerinin olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Büyük Daire, Assenov kararında belirtilen pozitif yükümlülükleri, Sevtap Veznedaroğlu v. Türkiye107 kararında desteklemiş ve onaylamıştır. Başvuru sahibi, PKK üyesi olması şüphesi ile gözaltına alınmış ve gözaltı esnasında 15 polis tarafından sorguya çekilirken, soyulduğu, ellerinden tavana asıldığı ve elektrik verildiğini iddia etmiştir. Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne çıkarıldığında da gözaltı esnasında işkenceye uğradığından bahisle şikâyetçi olmuştur. Ne Cumhuriyet savcısı ne de hâkim şikâyetlerini takip etmemiştir. Mahkeme şuna karar vermiştir (parag.

35);

Mahkeme, başvuru sahibinin bu şartlar altında, işkence gördüğüne ilişkin iddiasına dayanak oluşturduğu kanaatindedir. Başvuru sahibinin, yargılama aşamasında da iddialarında ısrar ettiği unutulmamalıdır… Başvuru sahibinin iddialarına yönelik olarak, yetkililerin sergiledikleri atalet, Sözleşme'nin 3.

maddesinin kendilerine yüklediği usulü sorumluluğa aykırıdır. Sonuç olarak, Mahkeme, davalı Devlet, başvuru sahibinin işkence iddialarını soruşturma görevini yerine getirmediği için 3. maddenin ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

Büyük Daire, yukarıda belirtilen kararlarında, 3. madde kapsamında Devletlerin etkin soruşturma yükümlülüklerinin, ancak, Mahkeme’nin görevsizliği, kesin delillerin yokluğu ve başvuru sahibinin mevcut iddialarına dair delillere ulaşılamaması durumunda sınırlandırılabileceğini belirtmiştir. Gerçekten de Assenov ve Sevtap Veznedaroğlu kararlarında, resmi görevliler tarafından kötü muamele iddialarına yönelik olarak karar vermemiş, 3. madde kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmiştir.108

107 11 Nisan 2000 tarihli karar.

108 Mowbray, a.g.e., ss. 60.

E. Değerlendirme

Yukarıda tartışılan içtihatlardan da görüleceği gibi, kişileri üçüncü kişilerden gelebilecek zararlardan korumaya ilişkin adımlar atılmasını öngören pozitif yükümlülük öncelikle mağdurun “korunmaya muhtaç” bir kişi –örneğin bir çocuk gibi– olması durumunda söz konusu olabilmektedir. Diğer taraftan, üçüncü kişilerin kötü muamelesinin cezalandırılması amacıyla yasa çıkarmaya ve bu yasaların yargı tarafından etkili bir şekilde uygulanmasına ilişkin pozitif yükümlülüğün söz konusu olabilmesi için ise, mağdurun kimliğinin ya da durumunun önemi yoktur. Bu bağlamda, 3. maddenin içerdiği pozitif yükümlülükler ile 2. maddenin içerdiği pozitif yükümlülükler arasında paralellikler bulunmaktadır. Mahkemenin yaşam hakkına ilişkin yerleşik içtihadına göre, 2/1. maddenin ilk cümlesi sadece Sözleşmeye taraf Devletlerin yetki alanları içindeki kişilerin yaşam haklarından kasıtlı ve yasadışı bir şekilde mahrum bırakılmalarını önlemelerini değil, bu kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli önlemler almalarını da gerektirmektedir.109 3. maddedeki yükümlülük gibi, 2. madde altındaki yükümlülük de, kişilere karşı suç işlenmesinin önlenmesini öngören ceza yasalarının yürürlükte olmasını gerektirmektedir. Buna ek olarak devletin bu konudaki yükümlülüğü, “kapsamı açıkça belirlenmiş durumlarda yetkililere, üçüncü kişilerin suç fiilleri neticesinde hayatı tehlikeye girmiş bir kişiyi korumak için önleyici adımlar atması yönünde bir pozitif sorumluluk yüklemektedir.”110

Hemen belirtmek gerekir ki, yaşamın riske sokulduğuna dair her iddia, yetkili makamlara, söz konusu riskin gerçekleşmesini önlemeye ilişkin önlemler alma

109 Mowbray, a.g.e. ss. 65.

110 Yukarıda belirtilen Osman v. Türkiye kararı

hususunda bir Sözleşme yükümlülüğü gerektirmez. Böyle bir yükümlülüğün söz konusu olabilmesi için, üçüncü bir kişinin suç fiilinden dolayı kişi ya da kişilerin yaşamlarının gerçek ve ani bir tehlike altına girdiğinden yetkili makamların haberdar olduklarının ya da olmaları gerektiğinin ve buna rağmen söz konusu tehlikeyi önlemek amacıyla yetkilerinin elverdiği ölçüde önlemler almadıklarının Mahkeme önünde kanıtlanması gerekmektedir.111 Buradan da anlaşıldığı gibi, bir kişinin öldürülmesinin önlenmesi amacıyla önceden harekete geçme yükümlülüğü, kişinin kimliğine ve içinde bulunduğu koşullara bağlıdır. Öte yandan 3. madde davalarında başvuru sahibinin yaşı, akıl sağlığı ya da bedensel sağlığı gibi nedenlerle korumaya muhtaç kimseler kategorisinde olduğunu ve böylelikle de yetkililerin kendisini korumak için daha yüksek ölçüde özen göstermeleri gerektiğini kanıtlaması gerekmektedir.112

III. ÖZGÜRLÜK VE GÜVENLİK HAKKI

Tüm özgürlüklerin temelinde bulunan kişi özgürlüğünün sağlanıp korunmasına ilişkin hükümler, önemleri nedeniyle, bütün insan hakları bildirileri ve bunların peşi sıra ulusal anayasaların temel hükümlerinden birini oluşturmuştur.

Nitekim 1982 Anayasasında da buna ilişkin hüküm mevcut olup 2001 tarihli değişiklikle Sözleşmenin 5. maddesindeki kapsama uyumlu hale getirilmiştir.

Sözleşmesinin 5. maddesi, bireyin özgürlük hakkının varlığına ve bunların korunmasına ilişkin önemli güvenceler getirmiştir. Bu maddede, kişinin fert olarak sahip olduğu özgürlük ve bunun güvenceleri düzenlenmiştir. Kişi özgürlüğü

111 Mowbray, a.g.e., ss. 66.

112 Erdal, Uğur, Bakıcı, Hasan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. Maddesi Uygulama El Kitabı, İşkenceye Karşı Dünya Örgütü, Cenevre, Kasım 2006, ss. 195.

bakımından ve yargı veya yargılama dışı idari mercilerin, kişi özgürlüğüne yapabilecekleri müdahaleleri ve bunların usul ve yasalarını düzenleyen önemli bir maddedir.

Sözleşmenin 5.maddesi şu şekildedir:

1. Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Aşağıda belirtilen haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.

a) Kişinin yetkili mahkeme tarafından mahkum edilmesi üzerine usulüne uygun olarak hapsedilmesi;

b) Bir mahkeme tarafından, yasaya uygun olarak, verilen bir karara riayetsizlikten dolayı veya yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması;

c) Bir suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulu durumda bulundurulması;

d) Bir küçüğün gözetim altında eğitimi için usulüne uygun olarak verilmiş bir karar gereği tutulu durumda bulundurulması veya kendisinin yetkili merci önüne çıkarılması için usulüne uygun olarak tutulu durumda bulundurulması;

e) Bulaşıcı hastalık yayabilecek bir kimsenin, bir akıl hastasının, bir alkoliğin, uyuşturucu madde bağımlısı bir kişinin veya bir serserinin usulüne uygun olarak tutulu durumda bulundurulması;

f) Bir kişinin usulüne aykırı surette ülkeye girmekten alı konmasını veya kendisi hakkında sınır dışı etme ya da geriverme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması;

2. Yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü suçlama en kısa zamanda ve anladığı bir dille bildirilir.

3. Bu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullara uyarınca yakalanan veya tutulu durumda bulunan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır;

kendisinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.

4. Yakalama veya tutuklu durumda bulunma nedeniyle özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, özgürlük kısıtlamasının yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar vermesi ve yasaya aykırı görülmesi halinde kendisini serbest bırakması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.

4. Yakalama veya tutuklu durumda bulunma nedeniyle özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, özgürlük kısıtlamasının yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar vermesi ve yasaya aykırı görülmesi halinde kendisini serbest bırakması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.