• Sonuç bulunamadı

B. İfade Özgürlüğünün Korunması

IX. AYRIMCILIK YASAĞI

Sözleşme’nin egemen devletçe sağlanıp korunmasını emrettiği haklar ve özgürlükler 1. maddesinde de belirtildiği gibi “herkes” için olduğundan, bunların kullanılmasında ve yararlanmada bireyler arasındaki ayrım gözetilmesi, açık bir hükümle yasaklanmıştır. Bu kapsamda ayrımcılık yasağı yasalar önünde eşitlik ilkesinin bir sonucudur.212

Sözleşmenin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağı, aynı ya da benzer durumlarda bulunan bireyleri haksız farklı muameleye karşı korumaktadır.

Sözleşmenin 14. maddesi şu şekildedir;

212 Gözübüyük v.d., a.g.e. s. 400.

“Bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayırımcılık yapılmadan sağlanır.”

Ayrımcılık yasağı, ayniyet ya da benzerlik gösteren durum yahut koşullar bakımından geçerli bir kavram olduğu için somut olaya has koşulların farklılığı halinde bir ayrımla karşılaşması her zaman mümkündür. Mahkemenin de bazı kararlarında213 belirttiği gibi 14. madde Sözleşme ile tanınan hak ve özgürlüklerin kullanılmasında her türlü ayrımı yasaklamış değildir. 14. madde kapsamında yasak olan husus, ayrımın objektif ve makul bir nedenden mahrum bulunması yani meşru bir amaca yönelik olmaması ve güdülen amaçla kullanılan araç arasında makul bir ölçülülük ilişkisine sahip bulunmamasıdır.214

Ayrımcılık yasağı kapsamında devletin pozitif yükümlülüğü hususunda, maddenin diğer maddelerden ayrı bağımsız bir durumu olmadığından, diğer maddelerde garanti altına alınan haklar bağlamında kabul edilerek 14. maddenin yorumu kapsamında pozitif yükümlülük belirlenmiştir.

Bu bağlamda Mahkemenin verdiği kararlar arasında, Thlimmenos v.

Yunanistan215 kararında Mahkeme, geçmişte dini inançları dolayısıyla askerlik hizmetini ifa etmeyi reddettiği için hüküm giymiş bir kişinin yeminli mali müşavirlik mesleğini icra etmesine izin verilmemesi konusunda hüküm vermiştir. Mahkeme, konuyu 9. maddeyi 14. maddeyle birlikte ele alarak incelemiş ve şu sonuca varmıştır (parag. 41-42, 44-49);

213 Bkz. Marckx v. Belçika, 13 Haziran 1979, Abdülaziz et Balkandalı v. İngiltere, 28 Mayıs 1985 ve Lithgow ve diğerleri v. İngiltere, 8 Temmuz 1986.

214 Gözübüyük v.d., a.g.e. ss. 400.

215 6 Nisan 200 tarihli karar.

Başvuru sahibi, askeri üniformayı giymeyi reddetmesi üzerine itaatsizlik suçundan hüküm giymiş olduğu için yeminli mali müşavirlik yapmasına izin verilmemiştir. Dolayısıyla, sabıkalı olması nedeniyle, bu iş için başvurmuş olan diğer insanlara kıyasla farklı muamele görmüştür. Mahkeme, meslek özgürlüğü hakkının Sözleşme’de teminat altına alınmaması nedeniyle, bir mesleğe mensup olabilme şeklindeki bu durumda söz konusu olan farklı muamelenin genel olarak 14. madde kapsamına girmeyeceğini belirtmiştir.

Ancak, başvuru sahibi, meslek mensubu olmaya ilişkin kurallarda sabıkası olan ve olmayan kişiler şeklinde bir ayrıma gidilmesinden şikâyet etmemiştir.

Başvuru sahibinin şikâyeti, bundan ziyade, ilgili kanunun uygulanmasında münhasıran dini inançları nedeniyle işledikleri suçlardan hüküm giymiş kişilerle diğer suçlardan hüküm giymiş kişiler arasında fark gözetilmemesi ile ilgili olduğu ifade edilmiştir.

Bu bağlamda Mahkeme, başvuru sahibinin, Yehova Şahitleri adında pasifist bir dini grubun mensubu olduğunu ve dosyasında kendisinin askerlik yapmayı reddetmesinin tek nedeninin dininin bunu yasaklaması olduğu yönündeki iddiasını çürütecek hiçbir veri olmadığını tespit etmiştir. Başvuru sahibinin argümanında, esasen şu fikir savunulmaktadır: Sözleşme’nin 9.

maddesi’nin teminat altına aldığı din özgürlüğünden yararlanmak konusunda kendisine ayrımcılık yapılmıştır. Zira her ne kadar kendisinin mahkumiyeti din özgürlüğünden yararlanmasından kaynaklanmışsa da kendisine ağır bir cürümden hüküm giymiş kişilerle aynı muamele yapılmıştır. Meseleye bu açıdan bakan Mahkeme, başvuru sahibinin şikâyetine konu olan “olguların” (her ne kadar kendisinin geçmişteki mahkumiyeti dini inançlarından kaynaklandıysa da, yeminli mali müşavirlikle görevlendirilmesi konusunda, ağır bir suçtan hüküm giymiş kişilerle aynı muameleye tâbi tutulması) “Sözleşme hükümleri kapsamına girdiğine” kanaat getirmiştir. Bu hüküm 9. maddede yer almıştır.

Mahkeme, bugüne kadar, 14. maddede yer alan ve Sözleşme’nin teminat altına aldığı haklardan yararlanmada ayrımcılığa maruz kalmama hakkının,

Devletlerin benzer durumdaki farklı kişilere nesnel ve makul bir gerekçe olmaksızın farklı muamele ettiği durumlarda ihlâl edildiğini düşünmüştür.

Ancak, Mahkeme, 14. maddedeki ayrımcılık yasağının bundan ibaret olmadığı görüşünde olduğunu belirtmiştir. Sözleşme’nin teminat altına aldığı haklardan yararlanmada ayrımcılığa maruz kalmama hakkı ayrıca, Devletlerin önemli ölçüde farklı durumdaki kişilere nesnel ve makul bir gerekçe olmaksızın farklı muamele etmediği durumlarda da ihlâl edilebileceği ifade edilmiştir. Bu durumda, başvuru sahibinin şikâyeti Sözleşme’nin 14. maddesini ilgilendirmektedir ve bu dava bağlamında Sözleşme’nin 9. Maddesi’yle birlikte ele alınması gerektiği belirtilmiştir.

Yanıtlanması gereken bir sonraki soru, Sözleşme’nin 14. maddesine uyulup uyulmadığıdır. Mahkeme’nin, kendi içtihadına dayanarak, başvuru sahibine ağır suçtan hüküm giymiş diğer kişilerden farklı muamele edilmesinin meşru bir amaca hizmet edip etmediğini incelemesi gerekecektir. Eğer böyle bir amaca hizmet ettiyse de bu durumda Mahkeme, başvurulan yöntemlerle ulaşılmaya çalışılan amaç arasında makul bir orantılılık olup olmadığına bakacaktır.

Başvuru sahibinin asker üniforması giymeyi reddetmek suçundan hapis yattığı […] Mahkeme tarafından bilinmektedir. Mahkeme, bu koşullarda başvuru sahibine bir müeyyide daha uygulanmasının orantısız olduğu görüşündedir.

Dolayısıyla, başvuru sahibinin yeminli mali müşavirlik yapmasına izin verilmemesi, meşru bir amaca hizmet etmemiştir. Sonuç olarak Mahkeme, başvuru sahibinin ağır suçtan hüküm giymiş kişilerle farklı muameleye tâbi tutulmamasının hiçbir nesnel ve makul gerekçesi olmadığına karar vermiştir.

[…] Mahkeme, bazen ulusal mevzuatın doğrudan Sözleşme’yi ihlâl eder nitelikte olabileceği ihtimalini hiçbir zaman göz ardı etmemiştir (diğer kararların yanı sıra, bkz. Chassagnou ve Diğerleri v. Fransa, başvuru no. 25088/94, 28331/95 ve 28443/95). Bu davada Mahkeme, başvuru sahibinin, Sözleşme’nin 9. maddesindeki hakkını kullanırken ayrımcılığa maruz kalmama yönündeki

hakkını ihlâl eden mevzuatın Devlet tarafından yürürlüğe konmuş olduğunu göz önüne almıştır.

Dolayısıyla Mahkeme, Sözleşme’nin 9. Maddesi’yle birlikte ele alındığında 14. Madde’nin ihlâl edildiği sonucuna varmıştır.216

Mahkeme, bu kararı ile Sözleşmedeki hakları kabul eden Devletlere, farklı durumlarda olan bireylerle ilgili olarak farklı muameleye tabi tutulmaları noktasında pozitif bir yükümlülük yüklemiştir. Bireylerin durumları ile ilgili olarak farklılıkların göz ardı edilmesinde “tarafsız ve makul” bir açıklamada bulunulmadığı durumlarda, 14. maddenin ihlali söz konusu olacaktır. Ayrıca kararda belirtildiği üzere taraf devletlerin Sözleşmedeki haklar kapsamında mevzuatlarının uyumlu hale getirmesi de insan haklarına saygı bakımında elzemdir.