• Sonuç bulunamadı

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM HEKİM SEÇME UYGULAMA ARAŞTIRMAS

4.10. Hastaların Faktörleri ve Bazı Sorular İle Değişkenler Analiz

4.10.14. Hastaneye Gitme Sıklığı İle Bazı Soruların Analizler

4.10.14.4. Hastaneye Gitme Sıklığı ve Hekim Seçme Hakkına Bakış

Deneklerin hastaneye gitme sıklığı ile hekim seçme hakkına nasıl baktıkları arasında anlamlı (F= 7,147, p= ,000) farkın olduğu görülmektedir (Tablo 4.42). Cevap ortalamaları açısından bakıldığında (Ek -4.64), hastaneye çok sık gittiğini belirten denekler hekim seçme hakkına (4,289) ortalama ile en fazla olumlu bakarken, hiç gitmediğini söyleyen grup ise (3,263) ortalama ile en az olumlu durumdadır. Cevaplar sonucunda sırasıyla, seyrek giden grup (4,275), sık giden grup (4,219) ve çok seyrek giden grup (3,994) ortalama almıştır. Verilere göre hastaneye gitme sıklığının artması hastaların hekim seçme hakkına bakışlarını olumlu yönde değiştirmektedir. Buna hastanelerde yaşanan deneyimlerin farkındalığı arttırması da denebilir. Bu bakımdan hastaneye gitme sıklığının artması, hastaların hekim seçme hakkına bakışlarını olumlu yönde değiştirmektedir. Ayrıca bu grupların çoklu karşılaştırmalarına göre bir inceleme yapıldığında ise hiç gitmeyen grubun çok seyrek, seyrek, sık, çok sık giden gruplarla; çok seyrek giden grubun seyrek giden grupla farklılaştıkları görülmektedir (Ek -4.65). Yani hastaneye hiç gitmediğini yanıtını veren grup diğer tüm gruplarla farklılaşmaktadır.

SONUÇ

Günlük hayatın önemli bir kısmını meşgul eden hastalık, sonuç itibariyle kişinin sağlık sistemine dahil olmasına neden olmaktadır. Sağlık sektöründe insan emeğinin yoğun olması gerçeği göz önünde tutulursa, kişiler her an bir sağlık personeli ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu karşılaşmada kişi sağlık personelinden bilgi, ilgi, şefkat, tedavi, güven vs. birçok beklenti içerisindedir. Beklenti düzeyine göre ise hastanın memnuniyetinin şekli ortaya çıkmaktadır. Aynı davranışa ve aynı hizmete maruz kalan hastalardan birisi memnun olurken bir diğeri ise bazı şikayetlerde bulunabilmektedir. İşte oluşan bu farkı anlayabilmek hasta memnuniyetini arttıracaktır.

Sağlık hizmeti sunulmasında hekimlerin rolü büyüktür. Özellikle klinisyen uzman hekimler hastaların doğrudan hizmet aldığı, çoğu tıbbi girişimi gerçekleştiren gruptur. Bu nedenle uzman hekimlerin hastalarla kurduğu iletişim tedavinin başarısı ve memnuniyeti arttırması açılarından oldukça önemlidir.

Yine doktorun hastalarla kurduğu ilişkinin nasıl olması gerektiği, bu ilişkide hastanın fonksiyonunun ne ölçüde öne çıkacağı uzun yıllardır tartışıla gelen bir durumdur. Hastanın kendi sağlık durumuna ilişkin tedavi kararının alınmasında ne kadar etkin rol oynayacağı önemlidir. En eski kabul edilen görüş hekim merkezli, hekimin hasta adına her şeyi düşündüğü, tedavi sürecini planladığı kısaca hastaya en iyiyi sunmak isteyen babacıl bir yaklaşımdır. Oysa son yarım asırdır meydana gelen gelişmelerde hastanın karar verme süreçlerine daha fazla katılması gerektiği düşüncesi yerleşmeye başlamıştır.

Hastanın karar verme süreçlerine katılma oranı hasta hekim ilişkisinde sürekli tartışılacak bir durumdur. Çünkü her hasta algılama, anlama, yaşam tarzı, kültürel özellikleri, eğitim durumu, yaş ve cinsiyet gibi birçok yönden ayrıdır. Zaten tıbbın temel anlayışının hastalık yoktur hasta vardır olması, her hastaya gösterilecek davranışın kişiye özgü olması anlamını da verir aslında. Hastaların karar verme yetisine sahipliği oranında karar alma sürecine dahil edilmelidir. Burada yine hekimin ciddi bir tıp bilgisinin yanında, hastayı sosyal ve psikolojik çerçevede de iyi bir tanımlama bilgisine sahip olması gerekmektedir. Ona göre tedavi ilişkisinde hastanın kararlarını vermesine yardımcı olabilmelidir.

SONUÇ

Günlük hayatın önemli bir kısmını meşgul eden hastalık, sonuç itibariyle kişinin sağlık sistemine dahil olmasına neden olmaktadır. Sağlık sektöründe insan emeğinin yoğun olması gerçeği göz önünde tutulursa, kişiler her an bir sağlık personeli ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu karşılaşmada kişi sağlık personelinden bilgi, ilgi, şefkat, tedavi, güven vs. birçok beklenti içerisindedir. Beklenti düzeyine göre ise hastanın memnuniyetinin şekli ortaya çıkmaktadır. Aynı davranışa ve aynı hizmete maruz kalan hastalardan birisi memnun olurken bir diğeri ise bazı şikayetlerde bulunabilmektedir. İşte oluşan bu farkı anlayabilmek hasta memnuniyetini arttıracaktır.

Sağlık hizmeti sunulmasında hekimlerin rolü büyüktür. Özellikle klinisyen uzman hekimler hastaların doğrudan hizmet aldığı, çoğu tıbbi girişimi gerçekleştiren gruptur. Bu nedenle uzman hekimlerin hastalarla kurduğu iletişim tedavinin başarısı ve memnuniyeti arttırması açılarından oldukça önemlidir.

Yine doktorun hastalarla kurduğu ilişkinin nasıl olması gerektiği, bu ilişkide hastanın fonksiyonunun ne ölçüde öne çıkacağı uzun yıllardır tartışıla gelen bir durumdur. Hastanın kendi sağlık durumuna ilişkin tedavi kararının alınmasında ne kadar etkin rol oynayacağı önemlidir. En eski kabul edilen görüş hekim merkezli, hekimin hasta adına her şeyi düşündüğü, tedavi sürecini planladığı kısaca hastaya en iyiyi sunmak isteyen babacıl bir yaklaşımdır. Oysa son yarım asırdır meydana gelen gelişmelerde hastanın karar verme süreçlerine daha fazla katılması gerektiği düşüncesi yerleşmeye başlamıştır.

Hastanın karar verme süreçlerine katılma oranı hasta hekim ilişkisinde sürekli tartışılacak bir durumdur. Çünkü her hasta algılama, anlama, yaşam tarzı, kültürel özellikleri, eğitim durumu, yaş ve cinsiyet gibi birçok yönden ayrıdır. Zaten tıbbın temel anlayışının hastalık yoktur hasta vardır olması, her hastaya gösterilecek davranışın kişiye özgü olması anlamını da verir aslında. Hastaların karar verme yetisine sahipliği oranında karar alma sürecine dahil edilmelidir. Burada yine hekimin ciddi bir tıp bilgisinin yanında, hastayı sosyal ve psikolojik çerçevede de iyi bir tanımlama bilgisine sahip olması gerekmektedir. Ona göre tedavi ilişkisinde hastanın kararlarını vermesine yardımcı olabilmelidir.

Doktor hasta iletişiminde hastadan çok hekimin iyi bir iletişim becerisine sahip olması önemlidir. Hekimler iletişim becerilerini geliştirmek için ilave çalışmalar yapmalı ve eğitimler almalıdır. Elbette karşılıklı saygı ve güven faktörünün varlığı şarttır. İletişim başarısında neden daha fazla yük hekime düşmektedir? Çünkü çoğu hastadan hekimin bilgi düzeyine çıkması beklenemeyeceğinden, hekim hastanın anlama düzeyine inerek iletişimde bulunmalıdır. Yine doktor, birçok sıkıntı ve acıyı üzerinde taşıyan hastalarla iletişime girmek için güzel konuşmayı becerebilmelidir. Çünkü güzel konuşma iletişim sürecinin kaynağa, olumlu imajı ve dolayısıyla güveni sağlayabilir olması nedeniyle dikkate alınmalıdır. Başarısız iletişimde, konuşan ama anlaşamayan iki tarafın varlığından söz etmek olasılı hale gelecektir. Sonuç olarak doktorlar iyi bir hekimliğin yanında aynı zamanda iyi bir iletişimci olabilmelidir.

Hekimlerin hastasıyla kurduğu başarılı iletişim, elbette hekimini seçerken hastalar için iyi bir veridir. Hekim seçme uygulaması hastanın beğendiği, saygı duyduğu, güvendiği hekime gitmesinin önünü açmaktadır. Hekimini seven ve ona güvenen hastanın, tedavi girişimlerine onay vermede ve önerilere uymada istekli olacağı açıktır.

Sağlık sektöründe ki düzenlemeler, sosyal güvenlik kuruluşlarının geri ödeme sistemleri hastaların sağlık kuruluşlarına gitme şeklini, kuruluşa gittikten sonra hekimine ulaşma sınırlarını belirlemektedir. Bu sınırlamalar hastaların seçme davranışında zoraki değişiklilere neden olmaktadır. Bu nedenle hekimin özellikleri kadar etkili olmasa da, hasta hekim ilişkisini etkileyebilemektedir. Bu bağlamda hekim seçme uygulamasında hekimin özellikleri ve mevzuatla belirlenen sınırlandırmalar iki önemli parçadır. Bu çalışmada hekimin özellikleri üzerinde daha çok durulmuştur.

Hekim-hasta arasında ilişkide güven faktörü çok önemlidir. Ayrıca her iki grup arasında tedavi ilişkisinin sürmesinde önemli bir etkendir. Araştırmada doktor ve hastanın birbirine güven duyma durumları farklılık taşımaktadır. Hastaların doktorlara güven duyma ortalaması on üzerinden 6,13 iken doktorların ortalaması ise 4,34 ile daha düşük seviyedir.

Hastaların % 82,2’si hekim seçme hakkına olumlu bakarken hekimlerde ise bu oran % 73,5 civarındadır. Hem hastaların hem de hekimlerin hekim seçme

uygulamasından yana oldukları görülmektedir. Yine hastaların yarısı (% 49,6) hastanelerde hekimini özgürce seçebildiklerini, % 31,1’lik kesimse bazen seçebildiklerini belirtmektedir. Sonuçlar incelendiğinde hastaların gerçekten hekimlerini seçmek için bir uğraş verdikleri görülmektedir. Eğer hekim bir şekilde tavsiye edilmişse hastalar bunu önemsemekte ve hekime erişime değer yüklemektedir.

Hastaların sadece % 8,8’i sağlık konusunda kendilerinin bilgi düzeyini yeterli görmezken, hekimlerin % 63,4’ü ise hastaları bilgisiz olarak değerlendirmektedir. Aradaki algılama farkı her iki tarafın arasında yaşanan sorunların bir nedeni olabilir.

Hastalar bir sorun yaşadığında en çok hastane başhekimliklerini (% 42,3) tercih edeceğini belirtirken bunu hasta hakları birimlerine başvuracaklar (% 24,9) takip etmektedir. Hastaların % 3,1’i sorunun çözümü için kendilerinin sorun üretmeyi tercih etmelerini tercih edecekleri cevabı çok dikkat çekicidir. Artık daha fazla duyulmaya başlanan sağlık personeline şiddet konusunda, bu verinin önemli bir yol gösterici olduğunu düşünüyorum. Yarı açık uçlu soruda, “sorun çıkararak çözüm üretmeye çalışırım” seçeneği hastaların cevaplarıyla oluşturulması açısından da ciddiye alınmalıdır.

Hastaların internet sitelerini hiç ziyaret etmeyenlerin oranının yüksekliği (% 39,5) dikkat çekicidir. Sık ziyaret edenlerin sadece % 7,3 oranında kalması göz önünde bulundurulduğunda hastanelerin internet siteleri beklenen oranda takip edilememektedir. Yine merkezi hastane randevu sistemine (MHRS) tüm ülkede geçileceği düşünüldüğünde, hastaların yaklaşık beşte birinin (% 19,3) hiç randevu alma sistemini kullanmadan hastaneye gitmesi olgusu önemsenmelidir. İlaveten randevu sistemini kullanma durumuna ilişkin verilen seyrek (% 26,1) ve nadiren (% 32,3) cevaplarının yüksekliği de (% 58,4) dikkate alınıp ona göre planlamalar yapılmalıdır.

Hem doktorlara hem de hastalara ortaklaşa yöneltilen ve dört temel modele katılma durumlarına ilişkin soruda, her iki grupta da paternalistik (babacıl) model en son sırada yer almaktadır. Sonuçlar kısaca değerlendirilirse hastaların tercihleri sırasıyla müzakereci, yorumlayıcı, bilgilendirici, babacıl model olurken doktorda ise

bu durum yorumlayıcı, müzakereci, bilgilendirici, babacıl model şeklindedir. Fakat faktör analizinde ortaya çıkan gerçek ise paternalistik anlayışın daha fazla değer bulmasıdır.

Hastalara “hastanede hekim seçerken hekimlerin belirlenen özellikleri sizce ne derece önemlidir” sorusu yöneltilirken, hekimlere ise “hastalar açısından baktığınızda, hastanede hekim seçme uygulamasında hekimlerin belirlenen özelikleri sizce ne derece önemlidir” şeklinde sorulmuştur. Veriler aritmetik ortalama yöntemi ile analize tabi tutulmuş, ardından her iki sonuç birbiriyle karşılaştırılmıştır. Hastaların ve hekimlerin cevapları karşılaştırıldığında hastalar ve hekimlerin en çok önem verdikleri ilk ve son 5 özellik arasında benzerliklerin yanında farklılıklarda göze çarpmaktadır. Hastaların ilk beşinde “hekimlerin tıbbi becerisi (4,67), ayrıntılı bilgi vermesi (4,55), hastaların sorularına cevap vermesi (4,45), güler yüzlü olması (4,45) ve çeşitli tahlil-tetkik yaptırması (4,26)” iken hekimlerin ilk beşi ise “tıbbi becerilerinin olması (4,16), ayrıntılı bilgi vermesi (4,03), güler yüzlü olması (3,94), hastanın sorularına cevap vermesi (3,92) ve sabırlı olması (3,89)” özellikleridir. İki grupta da, ilk sırada “tıbbi beceri” yer alırken hastaların bu özelliğe verdiği önem daha yüksektir.

En az önem verilen beş özellikte ise hastalarla hekimlerin verdikleri cevapta çakışan iki özellik bulunmaktadır. Bunlar iyi bir arabaya binmesi, şehirde iyi bir semtte oturmasıdır. Hastaların diğer az önemsediği görüşleri, “hekimin hastayla hemşehri olması, tanınmış bir aileden geliyor olması ve siyasi görüşü” sıralanırken hekimlerin ise hastalardan farklı olarak “etnik kökeni, dini inancı ve kadın olması”nı önemsememektedir.

Doktorların hasta gözüyle kendilerini değerlendirmeleri yönündeki cevapları faktör analizine tabi tutulmuş ve yedi faktörlü bir sonuç ortaya çıkmıştır. Buna göre hekimlerin seçilme faktörleri, iletişim, tavsiye, görünüş, paternalistik yaklaşım, sosyal statü, tıbbi gereklilik, bilimsellik olmak üzere yedi ana başlık şeklinde belirlenmiştir. Analiz sonucu elde edilen yedi faktörde en yüksek varyansı açıklayan iletişim faktörü ilk sırada yer alırken bunu sırasıyla; tavsiye, görünüş, paternalistik yaklaşım, sosyal statü, tıbbi gereklilik, bilimsellik takip etmektedir. Hekimlere göre