• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM: MUKÂTAANIN TARİHİ SEYRİ

1.2. Hakk-ı Karâr

Hanefi fıkhında haklar, sahibine tanıdığı yetkinin mahiyeti itibariyle genelde mülkiyet, müteekkid ve mücerred olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Mülkiyet hakları, sahibine en geniş ve kuvvetli yetki veren haklar olmaları hasebiyle her türlü hukuki işleme konu olabilirler. Mücerred haklar, mülk özelliği taşımayıp bir başkasının mülkü üzerinde kurulmuş, sahibine sadece kullanma yetkisi veren haklardır. Bu iki hak çeşidinin arasında bulunup bazı açılardan sahibine mülkiyet hakkına benzer yetkiler veren haklara ise müteekkid haklar denmiştir.14 Hanefilerin yaptıkları bu ayrım, hakları belli bir ölçüye göre sınıflandırma gayesinden çok hakların bedel karşılığında devredilebilir olup olmamasını, mirasla intikal edip etmemesini, telef edildiğinde tazmininin gerekli olup olmamasını açıklamaya ve bu hakların kuvvet derecelerinin belirlenip birbirinden ayırt edilmesine yöneliktir.15

Elmalılı, bir şahsın kendi mülkünde değil de mülkiyetten mücerred olarak bir başkasının mülkünde sabit olan hakların mücerred ve müekked (müteekkid) olmak üzere ikiyi ayrıldığını ve bu haklarda ıskatın (bedel karşılığı devretmek) cereyan ettiğini ifade eder. Şöyle ki; mücerred hakların ıskatı mukabilinde bedel alınması hususunda örf-i âmm varsa bedel almak caiz, örf-i hâs varsa ihtilaflı, örf yoksa caiz değildir. Müekked hakların ise sulh, satım gibi işlemlere konu edilerek bedel karşılığında devredilmesi (i‘tiyaz), bunun bir sonucu olarak itlâfı durumunda tazmin ettirilmesi ise mutlak olarak caizdir. Bunun sebebi müekked hakların mülke benzer bazı niteliklere sahip olmasıdır.16

Vakıf mülklerin uzun süreli kiraya verilmesinde gündeme gelen haklardan biri de mücerred haklardan olan hakk-ı karârdır. Aşağıda ele alınacak olan hikr (mukâtaa), gedik, girdâr, tapu ve icâreteyn gibi uygulamaların meşruiyetinin hakk-ı karâr olarak adlandırılan bu hakka dayandırıldığı görülmektedir. Aynı şekilde bu uygulamaların kiracılar tarafından rağbet görmesini sağlayan saikin de hakk-ı karâr olduğu anlaşılmaktadır. Bir yerde durma, oraya yerleşme anlamına gelen karâr17, hak sahibine

14 Hasan Hacak, İslam Hukukunun Klasik Kaynaklarında Hak Kavramının Analizi (İstanbul: Marmara

Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2000), 125-130.

15 Ali Bardakoğlu, “Hak”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1997),

15/145.

16 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, İrşâdu’l-ahlâf fî ahkâmi’l-evkâf (İstanbul: Matbaa-i Ahmed Kamil,

1330/1911), 75.

vakıf veya mîrî arazi üzerinde bina inşa etme veya ağaç dikme veyahut arazi üzerinde önceden beri bulunan bu şeyleri muhafaza yetkisi vermektedir.18 Buna ilaveten hakk-ı karârları bulunması hasebiyle esnaf ve sanatkârların vakıf dükkanlara koydukları alet ve edevâtı orada tutma yetkisi bulunmaktadır.19

Elmalılı karârın, asl-i karâr, hakk-ı karâr ve adem-i cevaz-i karâr olmak üzere üç türünün olduğunu ifade eder. Asl-i karâr, cevaz ve ibaha ile olabilir. Mesela ariyet olarak alınan bir arazide sahibinin izni ile inşa edilen binanın karârı mübah ve caiz olur, vacip olmaz. Bu sebeple arazinin sahibi binanın kaldırılmasını isteyebilir. Hakk-ı karâr, karârın lüzumu ve vücubu demektedir. Nitekim iki katlı bir evin üst katı birine alt katı birine olmak üzere iki mirasçı arasında taksim edilmesi durumunda, üst katın alt kat üzerinde karârı lazım ve vacip olur. Adem-i cevaz-i karâr ise izin ve ibaha olmadan başkasının hakkını iptal eden karârdır. Mesela, gasp edilen arazi üzerine inşa edilen bina veya dikilen ağacın karârı caiz olmamakla beraber bu şeylerin kaldırılması vaciptir.20

Elmalılı’ya göre hakk-ı karârın zımni bir hak olması hasebiyle mücerred haklardan olması gerekir. Buna binaen hakk-ı karârın müstakil bir mülk gibi bedel karşılığında devredilmesi mümkün olmamalıdır. Dolayısıyla hakk-ı karâr müstakil bir akitle değil bir başka akde tabi olarak zımni bir şekilde sabit olabilir. Örneğin bir binanın üst katı birine alt katı birine olmak üzere taksim edilmesi durumunda üst katın, alt kat üzerinde karârı zımnen lazım ve vacip olur.21 Aynı şekilde vakıf arazi üzerinde mülkiyet üzere inşa edilen binanın sahibinin vefat etmesi durumunda binayla birlikte hakk-ı karâr da zımnen hisseleri oranında vereseye intikal eder.

Hakk-ı karâr sahibine birtakım kuvvetli yetkiler vermektedir. Mesela mukâtaa ile kiralanan vakıf arazinin üzerine kiracısı mütevelli izniyle kendi mülkü ve hakk-ı karârı sabit olmak kaydıyla bina inşa etmiş veya ağaç dikmişse bu kişinin ihdâs ettiği mülklerdeki tasarruflarına müdahale edilememektedir. Nitekim kiracı bu hak neticesinde hayatta olduğu müddetçe vakıf arazi üzerinde ihdâs ettiği bina, ağaç, bağ gibi mülklerde kimsenin taarruzu ve müdahalesi olmadan istediği gibi (satma, vakfetme, hibe etme vb.)

18 Hasan Hacak, “İrtifâk”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2000),

22/462.

19 Yusuf el-İskilibî (der.), Mecmau’l-fetâvâ (İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, İsmihan Sultan, 223),

134a.

20 Elmalılı, İrşâdu’l-ahlâf, 71-72.

tasarrufta bulunabilmekte, vefat edince de ilgili mülkler veresesine intikal etmektedir. Mütevelli vakıf arsa üzerinde kendisinden izin alınarak inşa edilmiş hakk-ı karârı sabit olan bina veya ağaçları yıktırmaya kâdir değilken kendisinden izin alınmadan ihdâs edilen şeyleri ise hakk-ı karârları olmaması hasebiyle kaldırtmaya kâdirdir.22

Mukâtaa ile kiralanan vakıf arsa üzerinde mutasarrıf tarafından ihdâs edilen mülklerin yıkılıp arsanın boş kalması halinde de mutasarrıf ecr-i misil kirayı ödediği müddetçe tasarrufa devam edebilmekte, mütevelli arsayı mutasarrıfın elinden alamamaktadır.23

Mutasarrıf boş arsada tasarruf etmeye devam edebileceği gibi mütevellinin izniyle yeniden kendisine ait bina inşâ etmeye de kâdirdir. Bununla beraber kiracı yeniden bina inşa edecekken arsa mütevellisinin arsayı kiracının elinden alıp bir başkasına kiraya vermesi caiz değildir.24 Ancak hakk-ı kârarın olmadığı bir mukâtaa akdinde mütevelli vakıf için faydalı olması durumunda akdi feshedip arsayı kiracının elinden alabilmektedir. Hocazâde Esad Efendi’nin fetvası açık bir şekilde bu durumu teyit etmektedir. Şöyle ki; fetvada kişinin kiraladığı vakıf arsa üzerine inşa ettiği menzilde bir müddet tasarrufta bulunduktan sonra vefat ettiği akabinde de binanın yandığı durumda mütevellinin vakıf arsayı vereseye vermeyip vakıf için zapt ve bir başkasına kiraya vermeye kâdir olup olmadığı sorulmuş, Esad Efendi de kiracının binasının hakk-ı kârarı yoksa kâdir olacağı şeklinde cevap vermiştir.25 Öyleyse hakk-ı karârın, mukâtaa akdinde sahibine ecr-i misil miktarı mukâtaasını ödediği müddetçe her türlü müdahaleden emin olma, dilediği gibi tasarrufta bulunma, yıkılan binasını yeniden yapma, vefat ettiğinde ise mirasçılarına intikal etme gibi güçlü yetkiler veren bir hak olduğunu söylemek mümkündür.

Karâr hakkının sabit olması için akdin baştan mütevellinin izni ve karâr şartıyla yapılmış olması gerektiği anlaşılmaktadır. Nitekim Ebussuûd Efendi’ye göre vakıf veya mîrî arazide karâr şartıyla inşa edilen binalar veya dikilen ağaçlar mülk hükmünde olmaları hasebiyle başkasına satılabilir, sahipleri vefat ettiğinde ise vârislerine intikal eder.

22Ayrıntılı bilgi için “Mutasarrıfın Hakları” başlığına bakınız.

23 Şeyhülislam Sunullah Efendi, Fetâvâ-yı Sunullah Efendi (İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, H. Hüsnü

Paşa, 502), 68b.

24 Zekeriyazâde, Fetâvâ-yı Yahya Efendi, (İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi, 1087), 141a;

Mehmed b. Ahmed b. Mustafa el-Gedûsî (Gedizli), Feyzu’l-kerîm fî nukûli Fetâvâ-yı Abdurrahîm (İstanbul: İstanbul Müftülüğü Kütüphanesi, 142), 401a.

25 Şeyhülislam Hocazâde Mehmed Esad Efendi, Fetâvâ-yı Esad Efendi (İstanbul: Süleymaniye

Mütevelliler bu tür yerde mutasarrıf olanlara müdahale etmeye kâdir değildir.26 Her ne kadar Ebussuûd Efendi bu fetvasında mukâtaa ile kiralanan arsa üzerindeki mülklerin hakk-ı karârının olması için akdin baştan karâr şartıyla yapılmış olmasını açıkça zikretmiş olsa da bir başka fetvasında karâr hakkına dair her hangi bir ifadeye yer vermeksizin bir kişinin üzerine ev yapmak için mukâtaa ile kiraladığı vakıf arsada yaptığı binayı, mütevellinin kaldırtmaya hakkı olmadığını söylemektedir.27 Yani bu fetvaya göre üzerine bina yapmak için kiralanan arsada mutasarrıfın yaptığı binanın hakk-ı karârı bulunmaktadır. Öyleyse burada iki ihtimal söz konusudur. Birincisi Ebussuûd Efendi’nin görüşünü değiştirmiş olması ikincisi ise akit anında şart koşulmasa dahi mukâtaa akdinde hakk-ı karârın sabit olmasının daha sonraları adet haline gelmiş olmasıdır. Zira “Örfen marûf olan şey, şart kılınmış gibidir.” kaidesi28 gereğince mukâtaa akdinin zımnında hakk-ı karârın da sabit olması örf haline gelmişse akit anında şart koşulmasa bile hakk-ı karârın sabit olması mümkündür. Daha sonraki dönemlerde konuyla alakalı tespit edilebilen fetvalarda akdin karâr şartıyla yapıldığına dair bir ifade yer almamasından hareketle ikinci ihtimalin daha kuvvetli olduğu söylenebilir.

Nitekim Remlî, hakk-ı karârın sabit olması için mütevellinin mutasarrıfa mukâtaa ile kiralanan vakıf arsa üzerinde mülkü olmak üzere bina yapmaya veya ağaç dikmeye izin vermesinin yeterli olduğunu ifade etmektedir.29 Mutasarrıf bu izne binaen vakıf arsada ev inşa eder veya ağaç dikerse bu mülklerin artık o arsada hakk-ı karârı olur ve mütevelli bunları kaldırtamaz.30 Bir başka ifadeyle Remlî’ye göre mütevelli izniyle vakıf arsada ihdâs edilen mülklerin karâr hakkı bulunmaktadır. Abdurrahim Efendi’nin konuyla ilgili fetvasına yazılan nakilde, Atâullah Efendi’ye göre üzerine bina yapılmak üzere kiralanan arsada mutasarrıfın ücretini tam olarak ödediği müddetçe hakk-ı karârının olacağı,

26 “… arz-ı mevkûfe üzerinde yahud arz-ı mîrî üzerinde bi şarti’l karâr bina ve ğars olunan mukâtaalı evler

ve bağlar ve bahçeler de kütüb-ü füru‘da sükna ve girdâr lafızları umur-u mezkûreye itlak olunur. Bi şarti’l karâr bey‘ ve şirâsı sahih olan emlak ve akâra mülhiktir. Cemi vereseye tertiblerince intikali sahih ve şer‘idir. Asla vâris olmadığı takdirce beytü’l-mâl için zabtolunmak lazımdır, mütevellilerin ahz eylemesine şer‘an mecal yoktur.” İskilibî (der.), Mecmau’l-fetâvâ, 134a-b.

27 “Zeyd bir vakfın mütevellisi olan Amr’dan ev bina etmek için mukâtaa ile bir miktar vakıf yeri alıp

üzerine ev bina edip nice yıl mutasarrıf olup vakf-ı mezbûra mukâtaasını verirken Bekir mütevelli olup Zeyd-i mezbûr zikrolunan vakıf yerden binayı ref‘ ettirmeğe şer‘an kâdir olur mu? el-Cevâb: Olmaz, mukâtaası ecr-i misilden noksan-ı fâhiş üzere değil ise.” Bozanzâde Mahmud Efendi (der.), Fetâvâ-yı

Ebussuûd (İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, Şehid Ali Paşa, 1028), 122b.

28 Eminefendizâde Ali Haydar Efendi, Dureru’l-hukkâm şerh-i Mecelleti’l-ahkâm (Beyrut: Dâru’l-Ceyl,

1411/1991), 1/51. (md. 43).

29 Hayreddin b. Ahmed Remlî, Fetâvâ’l-Hayriyye li nef’i’il-beriyye (Bulak: Matbaatü’l-Kübra

el-Emîriyye, 1300/1882), 1/179.

Zekeriyazâde ve Çatacalı Ali Efendi’nin de bu minval üzere fetva verdikleri belirtilir.31

Abdurrahim Efendi’ye ait başka bir fetvada kişinin mukâta ile kiraladığı vakıf arsanın etrafında mütevellinin izniyle duvar inşa edip içine meyve ağaçları diktikten sonra mütevelli azledilip yerine başka mütevelli tayin olunsa yeni mütevellinin, mutasarrıfın duvarlarını kaldırtıp ağaçlarını söktürmeye kâdir olmadığı ifade edilir.32 Fetvanın akabindeki açıklamada, gelir getirmesi için kiraya verilen vakıf arsada kiracının yaptığı şeylerin karâr hakkı olmasa o şeyleri yapmayacağı bu sebeple mütevellinin elinden almasının caiz olmadığı ifade edilir. Bir başka ifadeyle vakıf arsanın kiracının elinden alınamamasının sebebi hakk-ı kârardır. Naklin devamında Kunye’den şu nakle yer verilmiştir: “Bir kişi vakıf arsayı kiralayıp üzerine ağaç diker veya bina inşa ederse kira süresi dolduğunda kiracının, vakfa zararı olmaması kaydıyla ecr-i misil ödeyerek ağaç ve binalarını orada tutma hakkı vardır. Mevkûfun leh olan kimseler bu mülklerin kaldırılması hususunda ısrar etseler bile buna hakları yoktur.”33

Mütevellinin izni olmadan vakıf arsalar üzerinde ihdâs edilen mülkler ise hakk-ı karârı sabit olmadığı için “müstahikku’l kal‘” yani kaldırılması gerekli olan mülk durumundadır. Dolayısıyla mütevelli, bu mülklerin kaldırılması vakfa zarar vermiyorsa bunları kaldırtabilmektedir.34

Vakıf arsa üzerinde mutasarrıf tarafından ihdâs edilecek mülklere hakk-ı karâr yetkisi veren bir başka husus ise mukâtaa akdinin muaccel bedel alınarak yapılmış olmasıdır. Yani mukâtaa akdi biri akit anında ve peşin olan diğeri ise peyderpey ödenen iki ayrı bedelle yapılmış, mutasarrıf da vakıf arsada mülkü olmak üzere bina veya girâs (ağaç, bağ gibi dikilen şeyler) ihdâs etmişse bunların vakıf arsada hakk-ı karârı sabit olmaktadır. Nitekim Esad Efendi, mukâtaa ile vakıf arsaya kiracı olan kişinin mülk binasının karâr hakkının sabit olması için ya akdin muaccel bedel ödenerek yapılmış olması veyahut arsanın mukâtaa-i kadîmeyle35 kiralanmış olması gerektiğini ifade etmiştir.36

31 Gedûsî, Fetâvâ-yı Abdurrahîm, 142/377a.

32 Gedûsî, Fetâvâ-yı Abdurrahîm, 142/370b.

33 Ebü’r-Recâ Necmüddîn Muhtâr b. Mahmûd b. Muhammed ez-Zâhidî, Kunyetü’l-Münye

li-tetmîmi’l-gunye (b.y., y.y. t.y.), 268-269; Şeyhülislam Meşrebzâde Mehmed Ârif Efendi (der.), Câmiu’l-icâreteyn

(İstanbul: Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, 1252/1836), 206.

34 Şeyhülislam Feyzullah Efendi, Fetâvâ-yı Feyziyye, haz. Süleyman Kaya (İstanbul: Klasik Yayınları,

2009), 223; Meşrebzâde (der.), Câmiu’l-icâreteyn, 156.

35 Ayrıntılı bilgi için “Mukâtaa-i Kadîme” başlığına bakınız.

36 “Zeyd’in icâre-i müeccele ile isti’câr ettiği arz-ı vakıf üzerine bina ettiği menzil bir nice zaman murûr

Mukâtaa ile kiraya verilmiş vakıf arsa üzerindeki mülk aksamın hakk-ı karârının sabit olması için zikredilen hususların ortak noktasının mütevellinin izni olduğu anlaşılmaktadır. Mütevelliden izin aldıktan sonra mutasarrıf ya muaccel bedel ödeyerek ya da akdi karâr şartıyla yaparak hakk-ı karâr yetkisine sahip olmaktadır.