• Sonuç bulunamadı

İMAM ZÜFER’İN HAYATI VE İLMÎ KİŞİLİĞİ I ÇAĞININ GENEL ÖZELLİKLERİ VE ÇAĞDAŞLAR

D. Kelam İlmindeki Yer

VII. HANEFİ MEZHEBİNDEKİ KONUMU A Fıkıh İlmine Yönelmes

7. Hakkında Söylenenler

Âlimlerin kahır ekseriyeti İmam Züfer hakkında son derece olumlu değerlendirmeler yaparken, bazı âlimler birtakım önyargılardan hareketle onunla alakalı eleştirel ve olumsuz değerlendirmeler yapmışlardır.

Burada ilk önce onun hakkında olumsuz kanaate sahip olan âlimleri ve gerekçelerini arz edecek, daha sonra olumlu düşünen âlimlere ve onların değerlendirmelerine yer vereceğiz.

a. İmam Züfer Hakkında Olumsuz Düşünen Âlimler

İmam Züfer’in hadisçiliği üzerinde dururken onu cerh eden bazı âlimlere ve bunlara verilen cevaplara temas etmiştik. Esasında kaynaklarımızda daha Züfer hayatta iken ona karşı olumsuz tavırların takınıldığını görmekteyiz.

Nitekim Züfer Basra’ya ilk gidişinde kendi aşiretinden olan Kadı Sevvâr b. Abdullah’ı (156/773) ziyaret etmek istemiş, onun geldiğini ve kapıda beklediğini haber veren hizmetçiye, Sevvâr: “Reyci Züfer mi? Girmesine izin verme. Çünkü o bidatçidir” demiştir. Orada bulunanlardan biri, kadıya, “Amcaoğlun –aynı kabileden

125 Saymerî, a.g..e, s. 110; İbn Abdilber, a.g.e., s. 335; İbn Hacer el-Askalânî, Lisânü’l-mîzân, I/503; Kevserî, a.g.e., s. 18-19.

126 Saymerî, Basra’da yaşayan tâbiîn âlimlerinden ders alan talebelerin İmam Züfer’in ders halkasına akın ettiğini söyler (Saymerî, a.g.e., s. 113).

olduğu için bu şekilde hitap etmiş olmalı- yoldan geldi, hoş geldiğine gitmedin. Şimdi de ziyaretine geldi; fakat içeri girmesine izin vermiyorsun. O, senin aşiretinden ilim ehli bir zattır. Ona izin vermen gerekir” diyerek Sevvâr’ın tavrını kınayınca, Sevvâr: “Aşiretimden olduğu doğrudur ama ilim ehli değildir. Çünkü o, bize Ebû Hanîfe’nin bidat olan görüşlerini getirdi” şeklinde mukabelede bulunmuştur. Kadı, oradakilerden aldığı tepki üzerine İmam Züfer’e izin vermek zorunda kalmış; fakat elini uzatan Züfer’e elini vermemiş, çıkıncaya kadar ona hiç bakmamış ve onunla bir tek kelime

dahi konuşmamıştır.127

Züfer reyci olduğu için hicri ikinci asrın önde gelen hadisçilerinden biri olan Abdurrahman b. Mehdî (v. 198/813), Züfer’den hiç hadis rivayet etmemiş, Süfyân es- Sevrî (v. 161/778) insanları Ebû Hanîfe ve Züfer’e gitmekten alıkoymuş; bir gün beraberinde oturmakta olan Bişr b. es-Serî’nin (v. 196/ 812) Züfer’e rahmet dilemesi

üzerine Süfyân ondan yüz çevirmiştir.Ebu’l-Feth el-Ezdî (v. 367/977), Züferin takip

ettiği yolun (mezhebinin) ve görüşünün (re’yinin) hoş olmayan, tasvip edilmeyen bir yol ve görüş olduğunu söylemiştir.128

Muhammed b. Zeyd el-Vâsıtî (v. 343/954) bir şiirinde Ebû Hanîfe ve Züfer’i dolaylı olarak şu şekilde eleştirmiştir: 129

ﻲﻨﺘﺛﺪﺣ يﺬﻟا ﺔﺑذﺎﻛ ِﺖﻨﻛ نإ ِﻚﻴﻠﻌﻓ

ﺮﻓز وأ ﺔﻔﻴﻨﺣ ﻲﺑأ ﻢﺛإ

اﺪﻤﻌﺗ سﺎﻴﻘﻟا ﻰﻟإ ﻦﻴﻠﺋﺎﻤﻟا ﺮﺒﺨﻟﺎﺑ ﻚﺴﻤﺘﻟا ﻦﻋ ﻦﻴﺒﻏاﺮﻟاو

Eğer bana yalan söz söylüyorsan, Günahı üzerine olsun Ebû Hanîfe veya Züfer’in

Onlar ki meyletmişlerdir kıyasa taammüden, Yüz çevirmişlerdir sünnet yolunda gitmekten.

Bu beyti duyan bazı âlimler, beyitteki hücumla iktifa etmemiş, üçüncü mısraı;

ادﺮﻤﺗ سﺎﻴﻘﻟا ﻰﻠﻋ ﻦﻴﺒﺛاﻮﻟا

(Onlar ki ısrarla kıyasa atlamışlardır) şeklinde değiştirmişlerdir.

127 Hâkim en-Nîsâbûrî, a.g.e., s. 208; İbn Hacer el-Askalânî, a.g.e., I/502. 128 Ukaylî, a.g.e., II/97; İbn Hacer el-Askalânî, a.g.e., I/502.

Tahâvî (v. 321/933) söz konusu beyti duyunca:

ﻲﻠﻋ و ﺎﻤﻫرﻮﺟأ و ﺎﻤﻬﺗﺎﻨﺴﺣ ﻲﻟ نأ تددو

ﺎﻤﻬﻤﺛإ

(Ebû Hanîfe ve Züfer’in iyilik ve mükâfatlarının sevap haneme yazılmasını,

günahlarının da günah haneme yazılmasını arzu ederim) diyerek şâire göndermede

bulunmuştur.130

Meşhur Hanefi fakihlerinden Kâsım b. Kutluboğa da (v. 879/1474) Züfer’i yeren bu beyte şu beyitle karşılık vermiştir:131

يﺬﻠﻟ ﻢﺛﺂﻤﻟا ﺐﺴﻧ يﺬﻟا بﺬﻛ ﺮﺛﻷﺎﺑ و بﺎﺘﻜﻟﺎﺑ ﻞﺋﺎﺴﻤﻟا سﺎﻗ

رﺎﺘﺨﻤﻟا ﺔﻨﺳ و بﺎﺘﻜﻟا نإ ﺮﺸﻓ ﻦﻣ ﺔﻟﺎﻘﻣ عﺪﻓ ﻪﻴﻠﻋ ﻻد

Yalan söylemiştir günahları nispet eden, Meseleleri Kitap ve Sünnete kıyas edene,

Kitap ve sünnettir kıyasa delalet eden, Sakın itibar etme yalan söyleyene.

Bu tür eleştirilerin arka planı düşünüldüğünde, esasında eleştirilerin ilmî bir dayanağının olmadığı, bunun, o dönemde âlimler arasında iyice derinleşen ehl-i eser ve ehl-i rey çatışmasının yansımaları olduğu rahatlıkla anlaşılacaktır. Nitekim İmam Züfer'in hal tercümesinde İbn Abdilber'in (v. 463/1071) el-İntikâ adlı eserine ta'lik yapan merhum allâme Abdulfettâh Ebû Ğudde (v. 1997) şu değerlendirmelerde bulunmuştur: “Bazıları İmam Züfer hakkında ileri geri konuşmuş ve onu eleştirmiştir. Çünkü Züfer ehl-i reyden idi. Bu da onların nazarında eleştiri için yeterli bir sebep ve suç idi. Hocamız allâme Ahmed Şâkir de (1958) bazı âlimlerin hiçbir delil olmaksızın Züfer'i tenkit ettiğini ifade etmektedir.”132

b. İmam Züfer Hakkında Olumlu Düşünen Âlimler

İmam Züfer'i önyargılı ve delilsiz eleştiren ve isimlerini yukarda zikrettiğimiz âlimleri nazar-ı itibara almadığımızda, diğer âlimlerin İmam Züfer hakkında olumlu kanaate sahip oldukları ve onu öven değerlendirmeler yaptıkları görülmektedir.

130 İbn Abdilber, a.g.e., s. 152; İbn Hacer el-Askalânî, Lisânü’l-mîzân, I/621; Kevserî, a.g.e., s. 24-25. 131 İbn Kutluboğa, es-Sikât, I/83.

Züfer’in talebelerinden biri olan Şeddâd b. Hakîm (v. 210/825) Esed b. Amr'a (v. 190/806), “Ebû Yûsuf mu yoksa Züfer mi daha fakih?" diye sordum. Bana, "Züfer daha çok vera sahibidir” dedi. Ona, “Ben sana hangisinin daha fakih olduğunu sordum” deyince cevaben, “Kişi ancak vera sahibi olmakla ilimde yükselir” dedi. Dahhâk Ebû Âsım en-Nebîl (v. 212/828) derse başladığında “Ebû Hanîfe böyle dedi, Züfer de şunu söyledi” der, başka kimsenin adını zikretmezdi. Hasan b. Ziyad da (v. 204/820), “Ebû Hanîfe'nin meclisinde en önde gelen Züfer idi. Ders halkasındakiler de ona meylederdi” demektedir. Ebû Nuaym Fadl b. Dükeyn (v. 218/834) “Ebû Hanîfe vefat edince talebeleri arasında en fakih ve en takvalı olan Züfer'e talebe oldum ve

ondan çok istifade ettim” demiştir.133 Muhammed b. Osman (v. 288/901), babası

Osman’a ve Ebû Bekr b. Ebî Şeybe’ye (v. 235/849) Züfer’i sorduğunu ve kendisine “O, zamanının en fakihi idi. Ebû Nuaym onu över ve onun seçkin bir fakih olduğunu söylerdi” şeklinde cevap verdiklerini ifade etmektedir.134

Zehebî, İmam Züfer’in hal tercümesine “fakih, rabbânî müctehid, allâme” sözleriyle başlamış, Ebû Nuaym, Yahyâ b. Maîn gibi hadis âlimlerinden nakillerle onun hadiste sika ve güvenilir olduğunu beyan ettikten sonra: “O, fıkhın deryalarından ve zamanının en zeki olanlarından biridir” değerlendirmesini yapmış; Dâvûd et-Tâî (v. 165/781) ile Züfer’in dost olduğu, daha sonra Dâvûd et-Tâî’nin ilmi bırakarak ibadete meylettiği, Züfer’in ise ibadeti ve ilmi cem ettiği rivayetine yer vermiştir.135

Ebû Hanîfe’nin talebesi ve el-Fıkhu’l-ekber’in râvîsi Ebû Mutîՙ el-Belhî (v. 199/814) “Züfer, insanların ictihadlarıyla amel ettikleri meselelerde Allah ile kulları arasında hüccettir” derken Vekiՙ b. Cerrâh da (v. 197/812) Züfer’e hitaben: “Ebû

Hanîfe’nin halefi olarak seni bize bırakan Allah’a hamdolsun” demiştir.136

Bazı kaynaklarda Züfer’in faziletiyle alakalı olarak şu şekilde bir şiire yer verilmektedir.137 ِسﺎﻴِﻘْﻟا ُسْﻮَـﻗ ًةَﺮﱠـﺗَﻮُﻣ ﺖﻧﺎﻛ ﻪﺑ ُﺮَـﺗَو ﺎﻬﻟﺎﻣ ﺖﺤﺿأ نﻵاو َشﺎﻋ ﺎﻣ ًﺔَﺒَـﺗْﺮَﻣ ِﻪْﻘِﻔﻟا ِسﺎﻴِﻗ ﻲﻓ ىﻮﺣ ﺪَﻘَﻟ ُﺮَﻜِﻔْﻟا ﺎﻬِﻧوُد ﻦِﻣ تﺮﺼﻗ ﺪﻗ ءﺎﻴﻠﻋ

133 Saymerî, a.g.e., s. 111; Aynî, a.g.e., I/331; Temîmî, a.g.e., III/255. 134 Saymerî, a.g.e., s. 109; Kerderî, a.g.e., s. 457- 458, 461. 135 Zehebî, Siyeru aʽlâmi’n-nübelâ, VIII/38, 39, 40. 136 Temimî, et-Tabakâtü’s-seniyye, III/256

ِﻩِﺮِﻃﺎﺧ ِﺮْﺤَﺑ ﻲﻓ ﺎﻔَﺻ ﺪَﻗ ﻪُﺳﺎَﻴِﻗ اوُرِﺪَﻛ ﺪﻗ ﻖﻠﺨﻟا ِمﻮﱡﺸِﻟ ﻩوُﺪِﺳﺎﺣو ُﻩَﺮِﺑﺎﺟ ِسﺎﻨﻟا ِسﺎَﻴِﻗ ِﺮْﺴَﻜِﻟ اﺪَﻏ اوُﺮَﺴَﻜْﻧا ﺪﻗ ﺎﻘﺣ ُﻢِﻫِﺪﻴﺤﻟ ْﻢُﻫو ﺖﻠﺤﻛ ىﺮﻜﻟﺎﺑ ﻲﻟﺎﻴﻠﻟا ﻲﻓ ﻢﻬﻧﻮﻴﻋ ﺮﻬﺴﻟا ﻪﻠﻴﻟ ﻲﻓ ﺎﻬﻠﺤﻛ ﻪﻨﻴﻋو ٌﺪﺣأ ﻪﻟ ﻪﻘﻓ ﻲﻓ ﻪﻳِوﺎﺴُﻳ ﻰﻧأ ﺮﺠَﺤْﻟاو ُﺰﻳﺮﺑﻹا ُﺐﻫﱠﺬﻟا يﻮَﺘْﺴﻳ ْﻞَﻫ

Kıyas yayı hayatta iken onunla kirişlenmişti,

Şimdi o yay kirişsiz kaldı. Kıyasta öyle bir mertebeye ulaştı ki,

Diğer fikirler ona ulaşmaktan aciz kaldı. Kıyası, fikir deryasında berrak ve hassas idi,

Haset edenler ise hasetlerinden bulanık kaldı. İlminden insanların faydalanması kusurlarını telafi etti,

Haset edenleri ise onun ilmi karşısında kaybetti. Haset edenlerin gece uykuları gözlerinde sürme gibi belirgindi,

Onun gözlerindeki sürmesi uykusuzluğu idi. Kim ona fıkıhta denk olabilir ki,

Hiç altın, taşa eşit mi idi? B. İctihadında Takip Ettiği Usûl

İmam Züfer’in yetiştiği ortam onun ictihadında takip edeceği usûlü belirlemede doğrudan etkili olmuştur. Çünkü hocası Ebû Hanîfe diğer müctehidlerden farklı olarak meseleleri tamamen talebeleriyle müzakere etmek suretiyle çözüme ulaşmaya çalışır, ders halkasında bulunanlardan her biri görüşünü söyler; görüşünü kitap, sünnet, sahabe sözü veya başka bir delille ispatlamaya çalışırdı. Hükme varırken takip edilen metodu ise İmam-ı Aՙzam: “Bir meselenin hükmünü Allah’ın kitabında bulursam onunla amel ederim. Orada bulamazsam Allah Resulünün sünnetine müracaat ederim. Orada da bulamazsam sahabenin fetvalarına bakarım. İhtilaf ettikleri durumlarda birini tercih ederim. Şayet onların fetvalarında da bir hükme ulaşamazsam başkaları nasıl ictihad ettilerse ben de ictihad ederim” sözleriyle açıklamaktadır.138

138 İbn Hacer el-Heytemî, el-Hayrâtü’l-hısân, s. 62-63; Vehbî Süleyman Gavcî, Ebû Hanîfe en-Nuʽmân, s. 108-109; Ebû Zehre, a.g.e., s. 101; Zeydân, Abdülkerîm, el-Medhâl, s. 150.

Diğer mezhep imamlarından farklı olarak, meseleleri ders halkasındaki öğrencileri ile uzun tartışmalar sonucunda hükme bağlayan ve ictihatta bu şekilde bir metod takip eden Ebû Hanîfe’nin (v. 150/767) bu usûldeki hedeflerinden birisi öğrencilerine fıkıh melekesini kazandırmaktı. Bu usûl talebelerin üzerinde etkisini göstermiş ve hocalarının huzurunda ictihada başlamışlardı. İctihadlarında da hocalarıyla aynı metodu takip ediyorlardı.139 Nitekim Züfer’in (v. 158/775) ictihad usûlüyle alakalı olarak Abdullah b. Mübârek (v. (181/797) ondan: “Eser -ayet, hadis, sahabe kavli- olduğu sürece re’y ile hüküm vermeye yeltenmeyiz; eser bize ulaştığında re’y ile ictihad etmeyi terk ederiz” dediğini nakletmektedir.140 Bu söz bize Züfer’in, hocası Ebû Hanîfe ile aynı metodu takip ettiğini göstermektedir.

Hüküm çıkarmada aslî ve ferî delillerin itibara alınması hususunda İmam-ı Aՙzam ve talebeleri arasında bir fark bulunmamaktadır. Ancak İmam Züfer’in yalnız kaldığı görüşleri incelendiğinde bu görüşlerin nerede ise tamamında kıyas delilinden hareket ettiği ve bu nedenle aynı meselelerde istihsân delilinden hareket eden Ebû Hanîfe ve İmameyn’den farklı bir görüşe sahip olduğu görülecektir. Nitekim çalışmamızın ikinci bölümünde bunun örneklerini çokça göreceğiz. Bu nedenle onun İmam-ı Aՙzam ve İmameyn’den farklı olarak kıyas delilini istihsân delilinden daha çok kullandığını söylemek mümkündür. Ebû Hanîfe’nin, öğrencisi Züfer hakkında: “Talebelerim arasında en kıyasçı olanıdır” sözü, İmam Züfer’in yalnız kaldığı görüşleri incelendiğinde daha iyi anlaşılmaktadır.

İmam Züfer diğer müctehidler gibi ictihadında hata ettiğini gördüğünde

ictihadından hemen rücu eder, hatasında ısrar etmezdi.141 Zehebî (v. 748/1348) onun

hakkında: “Bu imam ilmi araştırmalarda taassuptan uzak ve daima haktan yana idi” değerlendirmesini yaptıktan sonra şöyle bir olay nakletmektedir: “Abdulvâhid b. Ziyâd (v. 176/792) bir gün Züfer ile karşılaşır ve ona “İnsanlar arasında alay konusu oldunuz” der. Züfer: “Niçin?” diye sorunca, cevaben, “Siz şüphelerden dolayı hadlerin düşeceğini söylüyorsunuz ama şüpheli bir durumda hadlerin en büyüğünü tatbik ediyorsunuz. Çünkü Allah Rasûlü (s.a.v.): “Kâfiri öldüren Müslümana kısas cezası

139 Vehbî Süleyman Gavcî, a.g.e., s. 265-266; Ebû Zehre, a.g.e., s. 101-102. 140 Aynî, a.g.e., I/331; Temîmî, a.g.e., III/256.

uygulanmaz”142 buyurdu. Siz ise kısas cezasını tatbik ediyorsunuz” diye cevap verdi.

Bunun üzerine Züfer: “Şahit ol! Ben bu görüşümde rücu’ ettim” dedi.143 Zehebî bu

olayı naklettikten sonra: “İşte nas karşısında âlim dediğin bu şekilde olur” demektedir.144