• Sonuç bulunamadı

1.2. Selçuklu Ġdaresinde Gulâmlar ve Mühtedi Sınıfı

1.2.3. Gulâmhâne ve TaĢthâne

Selçukluların Konya sarayında, sarayla ilgili değiĢik hizmetlerin gulâmlar tarafından yürütüldüğü bilinmektedir. Gulâmların yönettiği veya istihdam edildiğinden bahsedilen hizmetler arasında sultanın ahırları, sultanın elbise dolabı ve temizlik hizmeti, hazine, divanın gizli arĢivleri, iğdiĢ bölükleri, adalet, sultanın sofra ve kileri, saltanat muhafızları, Sultanın Konya'daki Naibi, saltanat mutfağı, çeviri bürosu, sahib-i tuğranın bürosu, harem ve muhtemelen saray mehterhanesi gibi görevler bulunmaktadır. Türkiye Selçuklularında gerek sultanın has gulâm bölüklerine ve gerek diğer ücretli asker birliklerine alınacak köleleri eğitmek ve Ġslami bir terbiyeden geçmelerini sağlamak üzere “gulâmhâne” ve “taşthâne” adlarıyla iki acemi ocağı bulunmakta idi. TaĢthane sarayın en nitelikli hizmetlilerinin gulâmhane ise daha ziyade askerî nitelikli görevlilerin yetiĢtirildiği kurumlardı131

. Gulâmların yetiĢtirilmesinde Sâmâni modelinin etkili olduğu tahmin edilebilir. Çünkü Nizamülmülk‟ün kaydına göre Sâmânîler devrinde bir gulâm, eğitiminin ancak beĢinci yılında bir saki veya beline bir kadeh asılı âbdâr (taĢtdâr) olabilirdi132

.

Gulâmhanelerin genellikle meliklerin ya da emirlerin saraylarının yanında ya da yakınında bulunduğu anlaĢılmaktadır133

. Bununla birlikte, sıradan ve seçkin kimselerin her an girmesine izin verilmeyen yerler olan gulâmhanelerin kontrollü bir eğitim merkezi olduğu görülmektedir134. Türkiye Selçukluları devrinde gulâmhane ile ilgili ilk kayda, I. Gıyaseddin

Keyhüsrev‟in (1192/1196) hakimiyetinde bulunan Diyarbakır'a ulaĢtığında buranın yöneticisi olan Melik Salih'in, gulâmhaneyi ay yüzlü erkek kölelerle, haremi ve yatak odasını da görenleri hayrette bırakacak güzellikte cariyelerle donattığı bilgisinde rastlanılmaktadır135

. Buna göre gulâmhanelerin Eyyubilerde de mevcut olduğu görülmekle birlikte, sadece merkezde değil, çeĢitli melik ve emirlerin bulunduğu bölgelerde de gulâmhanelerin kurulduğu anlaĢılmaktadır. Aynı durumun Türkiye Selçukluları için de geçerli olduğu söylenebilir.

TaĢthane kavramına ise, Alâeddin Keykubad‟ın bazı emirleri tasfiyesinden sonra öldürülen emirlerin köle ve askerlerinin durumları ile ilgili kararında rastlanmaktadır. Sultanın aralarında Beylerbeyi Seyfeddin Ayaba, Emir-i Meclis Mübarizeddin BehramĢâh, Emir-i

131 Akdağ, aynı eser, I, s. 218, 333; Turan, Celaleddin Karatay, s. 22.

132 Nizâmü‟l-Mülk, Siyâset- Nâme, (haz. Mehmet Altay Köymen), Ankara 1999, s. 74.

133 Sarayın etrafında yer alan hücrelerden bahsedilmektedir ki, bu hücrelerin gulâmhane olduğu bilinmektedir. Bk. Ġbn Bîbî, aynı eser, II, s.92; Simon de Saint Quentin, aynı eser, s. 62. Fatımî, Eyyûbî ve Memlükler‟de de gulâmların kaldığı ve eğitimlerinin verildiği yerlere hücre adı verilmiĢtir. Bk. Yaacov Lev, State and Society in Fâtimîd Egypt, Brill 1991, s. 85-86.

134 Ġbn Bîbî, aynı eser, II, s. 92. 135 Ġbn Bîbî, aynı eser, I, s. 63.

Ahur Zeyneddin BeĢâre ve Emir Bahaeddin Kutluca‟nın da bulunduğu toplam 24 emiri tasfiye etmesi Türkiye Selçuklu Tarihi‟nde önemli bir yere sahiptir136

. Ekonomik yaĢayıĢ olarak neredeyse sultana denk olan ve onun üzerinde büyük bir baskı oluĢturan bu beylerin Ģahıslarına bağlı olan gulâmlardan müteĢekkil kalabalık kuvvetlerinin muhtemel karıĢıklık çıkarmaları düĢüncesi bu baĢıboĢ kölelerin dağıtılmalarına neden olmuĢtur137. Sultanın kararı

ile tasfiye edilen emirlere bağlı olan kölelerin mallarının müsadere edilmesi ve “gulâmân-ı

büzürg” yani büyük gulâmlara icazet verilmesi, “gulâmân-ı hord” yani küçük yaĢta olanların

ise Emir-i taĢtdâr Celaleddin Karatay yönetimindeki taĢthaneye yerleĢtirilmeleri uygun bulunmuĢtur138. TaĢthâne‟de bulunan görevlilere, Farsça “taşt” yani içinde bir Ģey yıkanılan

kap ve “dar” yani tutan, muhafaza eden anlamında “taştdâr” adı verilmiĢtir139. Dolayısıyla

TaĢthâne müessesesi, el yıkanılan kaplarla, kumaĢ yıkanılan kapların, halifelerin ve sultanların elbiselerinin, kılıç ve ayakkabılarının, oturdukları minder ile namaz kıldıkları seccadelerin bulundukları ve muhafaza edildikleri yere verilen isimdir140. TaĢthânenin kalabalık misafirleri ağırlayacak ve bir semâ düzenlenecek kadar geniĢ bir alana sahip olduğu bilinmektedir141. Nitekim Bahâeddin Veled (ö. 1312) Konya‟ya geldiği zaman Alâeddin Keykubad‟ın onu karĢılayarak taĢthânede misafir etme teklifinde bulunduğu ancak Bahaeddin Veled‟in bunu kabul etmeyerek Altun-Aba Medresesine indiği döneme ait kaynaklardan anlaĢılmaktadır142

. I. Alâeddin Keykubad döneminde birçok kurum gibi bu müessesenin de bizzat sultanın kendisi tarafından teftiĢ edildiği kaynaklara yansımıĢtır143. Bu dönemde sultan

baĢta olmak üzere bütün devlet ileri gelenlerinin sarayları seçme kölelerle dolu idi ve bu köleler buralarda hem dinî hem de millî bir terbiyeden geçtikten sonra devlet hizmetinde önemli görevlere getiriliyorlardı. Bizzat sultanın gulâmlarının bir devlet müessesesi sayılan taĢthânelerde yetiĢerek masraflarının devlet tarafından karĢılandığı bilinmektedir.

136

Anonim, Selçuknâme, s. 30. 137

Ġbn Bîbî, aynı eser, II, s. 36.

138 Ġbn Bîbî, aynı eser, I, s. 291; Yazıcızâde Ali, Tevârih-i Âl-i Selçuk (Selçuklu Tarihi), (haz. Abdullah Bakır), Ġstanbul 2009, s. 408.

139 KalkaĢandî, aynı eser, s. 469. KalkaĢandî “taşt” kelimesini Arapça olarak ifade etmiĢtir. Ancak bu kelimenin de Farsça olduğu bilinmektedir. Bk. Erdoğan Merçil, Selçuklular‟da Saraylar ve Saray Teşkilatı, (Kısaltma: Saray Teşkilatı), Ġstanbul 2011, s. 131.

140

KalkaĢandî, aynı eser, III, s. 472; Ġbn Bîbî, aynı eser, II, s.36. 141 Merçil, Saray Teşkilatı, s. 133-134.

142 Eflâkî, aynı eser, s. 83. 143 Ġbn Bîbî, aynı eser, I, s. 243.

TaĢtdâr ve bunların reislerine Türkiye Selçukluları döneminde “emir el- taşt” adının verildiği de görülmektedir144

. Celaleddin Karatay da I. Alâeddin Keykubad zamanında bu göreve getirilerek uzun yıllar “emirü ümerâ-yı taşt” unvanı ile bu görevde bulunmuĢ ve kendisine dönem dönem yaĢları küçük ve buraya uygun olan gulâmlar teslim edilmiĢtir145

. Bununla birlikte Celaleddin Karatay‟ın, Sultan Alâeddin Keykubad‟ın Melik Âdil‟in kızı Gaziye Hatun ile evlenmek üzere 1227 yılında Malatya‟ya giderken yanında bulunduğu ve geçirdiği ameliyat esnasında görevi icabı leğen tuttuğu bilinmektedir146. TaĢtdar‟ın

maiyetinde ona yardım etmek üzere bulunan hizmetliler, sultan herhangi bir yolculuğa çıktığında da TaĢthâne olarak yanında hazır bulunmuĢlardır147

. Celaleddin Karatay‟ın taĢtdârlık görevinin Alâeddin Keykubad‟ın 1237 yılında ölümünden sonra bir dönem sekteye uğradığı, ancak II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Karatay‟ın tekrar taĢthâne ile hazine-i hass emirliğine tayin edilerek 1254 yılında ölümüne kadar bu görevi sürdürdüğü bilinmektedir148. TaĢtdâr, görevi gereği sultana en yakın hizmetlilerden biri olduğundan, bu görevlinin güvenilir ve sultana en sadık kiĢiler arasından seçildiği Ģüphesizdir. Nitekim devlet hizmetinde çeĢitli görevlerde bulunmuĢ olan Celaleddin Karatay‟ın küçük yaĢta gulâmhaneye alınarak daha sonra da taĢthânede itinalı bir Ģekilde yetiĢtirildiği, bulunduğu görevlerin öneminden de anlaĢılmaktadır. Karatay‟ın gulâmhanede aldığı eğitim dıĢında emirlik döneminde, ġemseddin Altun-Aba149, Mübarizeddin Er-TokuĢ150

ve Emir Seyfeddin ÇalıĢ b. Ġshak151

gibi devlet adamlarının eğitimiyle ilgilendiği de anlaĢılmaktadır.

Daha önce de kısaca değinildiği üzere gulâmhane eğitiminin tamamlanmasından sonra önce küçük görevlerde tecrübe edilen gulâmlar, ardından saray hizmeti veya orduda görevlendirilerek, buralarda gösterdikleri liyakat ve sadakat nisbetinde baĢta saray olmak üzere, merkez ve taĢra teĢkilatında önemli mevkilere kadar yükselmiĢlerdir. Türkiye

144 Emir-i taĢtdâr için bk. Erdoğan Merçil, “Selçuklularda TaĢtdâr Müessesesi”, Prof. Dr. İsmail Aka Armağanı, Ġzmir 1999, s. 55-59.

145 Ġbn Bîbî, aynı eser, I, s. 291; Yazıcızâde Ali, aynı eser, s. 408. 146

Ġbn Bîbî, aynı eser, I, s. 312.

147 I. Alâeddin Keykubad 1230 yılında Yassı Çimen SavaĢı öncesinde, Eyyubî Hükümdarı Melik EĢref ile buluĢmak üzere Kızılırmak kenarında bir ordugâh hazırlatmıĢ ve burada kendisi ile askerleri için çadırdan bir taĢthâne kurdurmuĢtur. Bk. Ġbn Bîbî, aynı eser, I, s. 389; Emine Uyumaz, I. Alâeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi Tarihi (1220-1237), Ankara 2003, s. 58.

148 Ġbn Bîbî, aynı eser, II, s. 36; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, , s. 413-414.

149 Esedüddin Ruzbe ve Fahrüddin Ayaz‟ın ġemseddin Altun-Aba tarafından yetiĢtirilmiĢ olan gulâmlar oldukları bilinmektedir. Bk. Turan, Şemseddin Altun-Aba Vakfiyesi, s. 200.

150

Gulâm kökenli olan ArmağanĢah, Mübarizeddin Er-TokuĢ tarafından yetiĢtirilmiĢtir. Bk. Turan, Mübarizeddin Er-Tokuş ve Vakfiyesi, s. 420.

151

Emir Seyfeddin ÇalıĢ b. Ġshak, Karatay‟ın eğitim ve terbiyesinden geçmiĢtir. Bk. Ġbn Bîbî, aynı eser, II, s. 184.

Selçukluları devrinde de devam ettirilen bu modele göre, gulâmların 30, 35 ve 40 yaĢına gelmedikçe kendilerine emirlik ve valilik verilmediği ve hiçbir göreve tayin edilmedikleri görülmektedir152

.

Gulâmlara, diğer Müslüman Türk devletlerinde olduğu gibi muhtemelen üç ayda bir olmak üzere yılda dört defa “mevâcib”153, “ulûfe”154

ya da “câmegî”155 adı verilen belirli bir maaĢ ödenmiĢtir. Dîvân-ı Arz‟ın sorumluluğunda olan bu ödemeler, belirli bir denetime tabi tutularak yapılmıĢtır. Yüksek makamlarda bulunan gulâm kökenli devlet adamlarına ise maaĢ yerine iktalar tevcih edilmiĢ156

, bazen de her ikisi ödenek olarak verilmiĢtir157. Moğol hakimiyeti döneminde saray hizmetinde bulunan gulâmların sayısı, dolaylı olarak da bunlara ödenen maaĢ arttığından, bu durum devletin zayıflayan ekonomisine ayrı bir yük getirmiĢtir. Nitekim Türkiye Selçukluları Devleti‟nde üç kardeĢin ortak saltanatları döneminde Celaleddin Karatay‟ın vezirlik makamına atamak istediği Necmeddin Nahcivânî kendisine hazineden sadece günlük iki dirhem, yılda 720 dirhem ödenmesini, diğer ümerâ ve devlet görevlilerinin maaĢlarının da buna göre belirlenmesini Ģart koĢmuĢ, ancak ümerânın bu duruma razı olmayacağını bilen Karatay, devletin geçmiĢ tarihindeki en kanaatkâr vezirlerinden biri olan Mühezzibüddin Ali‟nin aldığı yıllık 40.000 dirhemi Nahcivânî‟ye kabul ettrimiĢ, diğer emirlere de aldıklarının yarısını ödemeyi vaad etmiĢtir158

.

Türkiye Selçukluları döneminde Anadolu'da iĢlediği biçimiyle gulâm sisteminin baĢarılı bir yöntem olduğu dikkat çekmektedir. Gulâmhane ya da TaĢthane eğitiminin süresi hakkında herhangi bir bilgi bulunmasa da Türkiye Selçuklu devri gulâmlarının da Nizamülmülk ve diğer müelliflerin belirttikleri gibi, liyakat, hüner ve yetenekleri herkesçe malum olduktan ve çeĢitli hizmetlerde tecrübe edildikten sonra yetenkelerine göre ayrılarak çeĢitli saray hizmetlerinde görevlendirildikleri159, burada gösterdikleri baĢarıya göre de

152 Nizâmü‟l- Mülk, Siyâset-Nâme, s. 74.

153 Aylık ya da senelik anlamlarında kullanılan mevâcib, Büyük Selçuklularda sivil hizmetkârlara tercihen askerî görevlilere ve bundan baĢka bir melîke, emire ya da diğer devlet görevlilerine verilen maĢlardır. Bk. M. Altay Köymen, “Selçuklu Devri Türk Tarihi AraĢtırmaları II”, Tarih Araştırmaları Dergisi, DTCF AraĢtırmaları Enstitüsü, II/2-3 ( 1964), s. 367.

154 ReĢîdü‟d-din Fazlullâh, Câmiü‟t- Tevârîh, II, Cüz 5 (Selçuklular Kısmı), (çev. Ahmet AteĢ), Ankara 1999, s. 47.

155 Türkiye Selçuklularında günlük ücret anlamında kullanılmıĢ ve bazı yüksek rütbeli devlet görevlilerine ücret olarak ödenmiĢtir. Bk. Aksarayî, aynı eser, s. 8.

156 Anonim, Selçuknâme, s. 47. 157 Ġbn Bîbî, aynı eser, II, s. 38.

158 Ġbn Bîbî, aynı eser, II, s. 80-82; Nejat Kaymaz, Pervâne Mu‟înü‟d-dîn Süleyman, Ankara 1970, s. 48-49; Turan, Celaleddin Karatay, s. 37.

emirliğe kadar yükseldikleri anlaĢılmaktadır. Liyakat ve sadakat sahibi bir gulâmın bu dönemde devlet hizmetindeki yükseliĢine en iyi örneklerden biri Celaleddin Karatay‟dır. Alâeddin Keykubad ve ardılları döneminde “Emir-i devât”, “Emir-i taşt”, “Hazinedâr-ı

hâss”, “Naib” ve “Atabey” gibi önemli görevlerde bulunmuĢ, devletin dört temel direğinden

biri olarak saltanatın kime geçeceğine karar vermede, vezirlerin ve diğer görevlilerin atanmalarında önemli rol oynamıĢtır. Gulâmhaneden yetiĢen mühtedi kökenli devlet adamlarından çoğunun Selçuklu Ģehzadelerine Atabeylik yapmıĢ olmaları, onların çok iyi bir tahsil gördüğüne iĢaret etmektedir. Ayrıca Selçuklu Sultanlarının, tecrübeli komutanları atabey tayin ettikleri düĢünülürse, bu bürokratların çok yönlü bir eğitimden geçtikleri ortaya çıkmaktadır.

Devlet gulâm sistemi aracılığıyla, Selçuklu toplumuna kayda değer katkılar yapan çok sayıda ve yetenekli, dirayetli komutan, yönetici ve Ġslam kültürünün yayıcılarını yetiĢtirme imkânı bulmuĢtur. Bu genel düzenleme zamanla gulâmların ve onların neslinden gelenlerin Anadolu‟da Ġslam toplumu içinde kısa sürede asimile olmasını sağlamıĢtır.