• Sonuç bulunamadı

Celaleddin Karatay‟ın Dinî ve Ġlmî KiĢiliği

Türkiye Selçukluları dönemine ait kaynaklarda Celaleddin Karatay‟ın kiĢiliğine dair ipuçları veren önemli bilgiler bulunmaktadır. Bu eserlerin çoğu, onun dürüstlüğü, dinî farizalarını yerine getirmedeki hassasiyeti ve sadaka vermedeki cömertliği üzerinde birleĢmektedir. Eflâkî, onu “veli yaradışlı, temiz karakterli ve hayırları, sadakaları herkese

ulaşmış biri” olarak tarif etmiĢtir265. Ġbn Bibi ise, “Seçkinler zümresinin önde geleni, zahidler

ve âbidler göğünün güneşi, devrinin bir tanesi, iyilik yapmada, doğru ve dürüstlüğü öne çıkarmada çabaları her zaman anılacak olan büyük emir” ve dinî hassasiyetlerine atfen

“veliyullah fi‟l-arz”266

Ģeklinde anlatmıĢtır. Ayrıca onun “gecelerini namazla, gündüzlerini

oruçla geçirerek, et yemekten, nikâhlısına yaklaşmaktan267

ve yiyeceklere düşkünlükten”

sakındığını belirtmiĢtir.

Kaynaklardan baĢarılı devlet adamlığı yanında mütedeyyin ve hayırsever kiĢiliği ile de öne çıktığı görülen Celaleddin Karatay‟ın çeĢitli kaynaklarda birçok defa vurgulanan hayırları ile Ģüphesiz farklı Ģehirlerde Müslüman ve gayrümüslim tebaa ayırt etmeden kurduğu vakıfları, sadakaları ile ise çeĢitli zamanlarda müridi olduğu ġeyh Evhadüddin Kirmanî ve “Irak ve Rum sûfîlerinin hiçbiri onun sınırsız bağışından mahrum kalmazdı”268

ifadesi ile de diğer tarikatlara yaptığı maddi yardımlar kastedilmiĢtir.

Anonim Selçuknâme‟de Celaleddin Karatay‟ın Hz. Peygamberin sahabeleri gibi yaĢadığı ve II. Ġzzeddin Keykâvus, IV. Rükneddin Kılıçarslan ile II. Alâeddin Keykubad‟a atabeylik yaptığı dönemlerde bu üç kardeĢe ayet ve hadislerden örnekler vererek onlara nasihatlerde bulunduğu ve aralarında uzlaĢma sağladığı kaydedilmiĢtir269. Abû‟l-Farac da

“Alâeddin‟in kölesi olup ismi Celaleddin Karatay olan bir asilzâde vardı. Kendisi et

yemekten, şarap içmekten ve evlenmekten sakınan bir zâhid idi”270

sözleriyle yukarıdaki onun

265 Aynı eser, s. 212.

266 Aynı eser, I, s. 244; II, s. 103. 267

Döneme ait diğer kaynakların hiçbirinde Celaleddin Karatay‟ın nikâhlı olduğuna dair bir bilgi yer almamaktadır. Nitekim Abû‟l- Farac‟ın da Tarih‟inde Ġbn Bîbî‟de yer alan benzer özellikler Ģu Ģekilde sıralanmıĢtır “kendisi et yemekten, şarap içmekten ve evlenmekten sakınan bir zâhid idi” Dolayısıyla Ġbn Bîbî‟nin ifadelerinden Celaleddin Karatay‟ın nikâhlı olduğuna hükmetmek mümkün değildir. Bk. Ġbn Bîbî, aynı eser, II, s. 125; Abû‟l- Farac, aynı eser, II, s.549.

268 Ġbn Bîbî, aynı eser, II, s. 125. 269 Aynı eser, s. 34

mütedeyyin kiĢiliğine atfedilen ifadeleri desteklemiĢtir. Vâkıfı olduğu kervansarayın vakfiyesinde Karatay “Âlim, adil, zahid, din ile amel eden, Allah‟ın yasakladıklarından

çekinen, mücahit, kendini Allah yoluna vakfeden, bid‟atın zelil edicisi, gariplerin ve fakirlerin sığınağı, zayıfların barınağı, Allah‟ın yeryüzündeki velisi” gibi sıfatlarla tavsif edilmiĢtir271

. Aksarayî de, ona ait unvan, ferman ve menĢurlarda “yeryüzünde Allah‟ın velisi” tabirinin yazıldığını belirterek vakfiyedeki ibareleri desteklemiĢtir272

.

Celaleddin Karatay‟ın eğitim durumu ve bilge kiĢiliği ise onun çok sağlam bir tahsil gördüğüne iĢaret etmektedir. Nitekim kervansaray vakfiyesinde kendisinden “alim” olarak söz edilmesi, Karatay‟ın gulâmhanede çok yönlü yetiĢtirildiğini273

ve belki de medrese düzeyinde eğitim aldığını teyit etmektedir. Selçuklu dönemi gulâmhanelerinde verilen eğitimin düzeyi ve niteliği konusunda kaynaklar oldukça yetersizdir. Ancak Celaleddin Karatay gibi buradan yetiĢen devlet adamlarının kiĢilikleri dikkatle tahlil edildiğinde kendilerinin Ġslam hukuku ile birlikte bu dinin diğer öğretilerini de çok iyi kavradıkları onların vakfiyelerinden ve devlet hizmetlerindeki durumlarından net bir Ģekilde anlaĢılmaktadır274

.

Celaleddin Karatay sadece ilmî müesseseler kurmakla kalmayıp, bizzat ilmî ve tasavvufi faaliyetleri de himaye etmiĢtir. Türkiye Selçukluları döneminde yazı dili olarak Farsça ve Arapça kullanılmıĢ, özellikle Ģehirlerde, daha çok bürokratlar ve aydınlar arasında yaygınlık gösteren bir tasavvuf anlayıĢı hakim olup, bu zümre düĢüncelerini genellikle Farsça ifade etmiĢtir275. Ancak bilim dili olarak Arapça‟nın yaygın bir Ģekilde kullanıldığı bilinmektedir276. Terceme-i medh-i fakr ü zemm-i dünya adlı eserin sahibi Ahi Evren de, Celaleddin Karatay‟a sunduğu bu kitabını, kendisi Arapça biliyor olmasına karĢın, onun

271

Turan, Celaleddin Karatay, s. 109-110. 272 Aynı eser, s. 73.

273 Turan, Celaleddin Karatay, 109.

274 Sultan Alâeddin‟in has kölelerinden olan Âmid kumandanı ġemseddin Altun-Aba, II. Ġzzeddin Keykâvus döneminde Sultanın içine düĢtüğü ahlâki zaafları ve devlet yönetiminde yapılan yanlıĢlıkları sert bir dille eleĢtirmiĢtir. Sultan Alâeddin dönemi ile bu dönemi kıyaslayan Altun-Aba, maaĢlı memur sayısını tenkit ederek devletin ekonomik olarak en güçlü olduğu zamanlarda dahi bu derece fazla memur istihdam edilmediğini, dolayısıyla bu durumun devlete fazlasıyla mali yük getireceğini savunmuĢtur. Bk. Ġbn Bîbî, aynı eser, II, s. 134-135.

275 Muhsin Macit, “Anadolu Selçukluları ve Beylikler Döneminde Türkçe ve GeliĢimi”, Anadolu Selçukluları ve

Beylikler Dönemi Uygarlığı, I, (ed. Ahmet YaĢar Ocak), Ankara 2006, s. 482. XIII. yüzyılda “resmi dil”, devlet dili” veya etnik amaç hissettiren “İran Edebiyatı” gibi nitelemeler kullanılmamıĢtır. Özellikle sarayda zamanın ve Ģartların gereklerine göre farklı dillerde resmi metinler yazılmıĢtır. Bk. Turan, Resmi Vesikalar, s. 19.

276

Esin Kahya, “Anadolu Selçukluları ve Beylikler Döneminde Bilim”, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı, I, (ed. Ahmet YaĢar Ocak), Ankara 2006, s. 401.

emriyle herkesin anlaması için Arapça‟dan Farsça‟ya çevirdiğini ifade etmiĢtir277. Bu durum, Celaleddin Karatay‟ın Türkçe ve Rumca‟nın yanında çok iyi Arapça ve Farsça öğrendiğinigöstermektedir. Ayrıca onun, çok ağır edebi ve felsefi eserler okuyup anlayabilecek derecede kültürlü ve bilgili bir devlet adamı olduğu anlaĢılmaktadır278

. Nitekim bu dönemde, Farsça gramer, usul ve Ģiire dair birçok eserin kaleme alındığı bilinmektedir. Türkiye Selçukluları döneminde medrselerde okutulduğu tahmin edilen Farsça gramer kitaplarından biri de Kitâb al-Masadır‟dır279. 707/1308 yılında bu eserin, Karatay ailesinden olan Abduzzaif Hacı Mahmud ibn Emir Hasan ibn Resul el-Karatay tarafından istinsah edildiği tespit edilmiĢtir. Buradan hareketle, bir nesil sonra Celaleddin Karatay‟ın ailesinin de ilmî faaliyetlere yakın olduğu ve Farsça gramer ilmi ile meĢgul olduğu ortaya çıkmaktadır.