• Sonuç bulunamadı

Genel Kanun Niteliği

5326 sy. Kanunla, Türk Ceza Kanununun 5. maddesi hükmüne paralel olarak, uygulama alanını daha açık bir şekilde ortaya koymaya yönelik genel ilkelerin, özel kanunlarda tanımlanan kabahatler hakkında da uygulanmasının sağlanması, gerekçeye göre “sistemden yoksun bu kazuistik düzenlemelerin önüne geçebilmek bakımından,

ayrıca hukuk uygulamasında birliği ve hukuk güvenliğini sağlamak için; özel kanunlarda sadece kabahat türünden fiillerin tanımlanması ve bu fiiller karşılığında öngörülen idarî yaptırımların belirlenmesiyle yetinilmesi” amacıyla 3. maddede “bu

Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanır” denilmişti. Bu kural, yaptırım tanımı ve miktarını özel kanunlara bırakarak, onun dışında kalan, organ veya temsilcinin davranışından dolayı sorumluluk, hata, kusur yeteneği, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler, içtima, iştirak, teşebbüs, karar verme yetkisi ve idarî para cezalarını belirlenmesi ve tahsili,

77 Kabahat tanımında geçen “haksızlık” kavramıyla ilgili olarak, Hafızoğulları, “Kanunun 2. maddesinin

tanımında yer alan ‘haksızlık’ terimi, ‘hukuka aykırılık’ anlamındadır. Ancak, hüküm böyle anlaşıldığında, kumarı ve dilenciliği açıklamak mümkün olmaktadır. Kumar ve dilencilik, kuşkusuz hukuka aykırılıktır, ama haksızlık değildir. Her haksızlık hukuka aykırılıktır, ama her hukuka aykırılık haksızlık değildir Kanunun maddelerinin sistematik yorumundan, kabahatin doğru tanımı, herhalde ‘Kabahat’ deyiminden; kanunun karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü fiiller anlaşılır olmaktadır” demektedir. Eleştiriler için bkz. http://www.baskent.edu.tr/~zekih/bolum2.doc

78 Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz kaidesi, diğer suçlarda olduğu gibi mali ve polis kabahat

suçlarında da cari olduğunu hatırlamak gerektir. ZANOBINI, s.12,

79 EROL, Haydar, Gerekçeli, Açıklamalı ve İçtihatlı Yeni Türk Ceza Kanunu, Yayın Matbaacılık, Ankara

mülkiyetin kamuya geçirilmesi, zamanaşımı, kanun yolları konularında genel bir düzenleme idi. O halde, yürürlük tarihinden itibaren, önceki dönemde çıkartılarak yürürlükte bulunan tüm kabahat hükmü içeren kanunları değiştirmiş olmakta idi.

Ancak, kuralın “hukuk devletinin unsurlarından olan belirlilik ve hukuki

güvenlik ilkeleri ve idarenin her türlü eylem ve işleminin idari yargı denetimine tabi tutulması gereği ile bağdaşmadığı bu nedenle Anayasa’nın 2., 125. ve 155. maddelerine aykırı olduğu” gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine çok sayıda yapılan iptal başvurusu

üzerine yüksek mahkeme, 1.3.2006 gün ve 2005/108-2006/35 sayılı Kararında, kuralın anayasaya aykırı olduğuna karar vermiştir80. Kararda şu açıklamalara yer verilmiştir.

“Anayasa’nın 125 maddesinin birinci fıkrasında, “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır”; 140. maddesinin birinci fıkrasında, “Hakimler ve savcılar adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar”; 142. maddesinde “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir”; 155. maddesinin birinci fıkrasında da, “Danıştay, idarî mahkemelerce verilen kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunda gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar” denilmektedir. Bu kurallara göre, Anayasa’da idarî ve adlî yargının ayrılığı kabul edilmiştir. Bu ayrım uyarınca idarenin kamu gücü kullandığı ve kamu hukuku alanına giren işlem ve eylemleri idarî yargı, özel hukuk alanına giren işlemleri de adli yargı denetimine tâbi olacaktır. Buna bağlı olarak idarî yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adlî yargının görevlendirilmesi konusunda yasa koyucunun geniş takdir hakkının bulunduğunu söylemek olanaklı değildir.

Ceza hukukundaki gelişmelere koşut olarak, kimi yasal düzenlemelerde basit nitelikte görülen suçlar hakkında idari yaptırımlara yer verildiği görülmektedir. Daha ağır suç oluşturan eylemler için verilen idari para cezalarına karşı yapılacak başvurularda konunun idare hukukundan çok ceza hukukunu ilgilendirmesi nedeniyle adli yargının görevli olması doğaldır. Ancak, idare hukuku esaslarına göre tesis edilen bir idari işlemin, sadece para cezası yaptırımı içermesine bakılarak denetiminin idari yargı alanından çıkarılarak adli yargıya bırakılması olanaklı değildir.

Bu durumda, itiraz konusu kuralla diğer yasalardaki kabahatlere yollama yapılarak, yalnızca yaptırımın türünden hareketle ve idari yargının denetimine tabi tutulması gereken alanlar gözetilmeden, bunları da kapsayacak biçimde başvuru yolu, itiraz, bunlara ilişkin usûl ve esasların değiştirilmesi, Anayasa’nın 125. ve 155. maddelerine aykırıdır, Kural’ın iptali gerekir”

Ayrıca, 5326 sy. Kabahatler Kanunu’nun itiraz konusu 3. maddesinin iptaline karar verilmesiyle meydana gelen hukuksal boşluk kamu yararını olumsuz yönde etkileyecek nitelikte olduğundan, yeni düzenleme yapması için yasama organına süre tanımak amacıyla iptal kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesi uygun bulunmuştur.

Bunun üzerine, Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’ndan, son anda TBMM’nde ayrılarak, 6.12.2006 günü kabul edilen, 5560 sy. Kanunun 31. maddesiyle değiştirilen 5326 sy. Kanunun 3. maddesi;

“Bu Kanunun;

a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,

uygulanır” şeklini almıştır.

Zaten bu iptal kararının verildiği fakat açıklanmadığı dönemde çıkartılan kabahat hükmü içeren kanunlarda da, buna uygun düzenlemeler yapıldığı görülmüştür.

2872 sy.Çevre Kanununda değişiklik yapan 5491 sy. Kanunla "İdarî yaptırımların uygulanması, tahsil usûlü ve itiraz” başlıklı 25. maddesinde yapılan değişiklikle Kabahatler Kanunu hükümlerinden farklı kurallar getirmiştir.

5510 sy. Kanunun 102. maddesinde, “idarî para cezaları hakkında, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümleri uygulanır” denilmiştir81.

5549 sy. Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun’da öngörülen idari para cezalarına karşı kanun yolları gösterilmediği gibi, Kab.K’na yollama da yapılmamıştır. Bu durumda, “genel kanun” niteliğinden dolayı genel hükümler ve kanun yolları bu kanun yönünden tümüyle uygulanacaktır.

II. KANUNUN UYGULAMA ALANI A- Zaman Bakımından Uygulama

Burada, Türk Ceza Kanununun, zaman bakımından uygulamaya ilişkin hükümlerinin kabahatler bakımından da uygulanacağı belirtilmiştir. TCK 7. maddesi uyarlandığında ise; işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre kabahat sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye idari yaptırım uygulanamayacak, işlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre kabahat sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse

81 Ayrıca, kimi kamu kurum ve kuruluşlarınca hazırlanan kabahat içeren düzenlemelerde de “genel

hüküm” niteliğine aykırı olarak özel kurallar öngörüldüğü görülmektedir. Mesela, henüz hazırlık aşamasında bulunan ve Enerji Verimliliği Kanunu Tasarısında “İdari yaptırımlara ilişkin olarak bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümleri uygulanır.” şeklinde, kurala yer verildiği görülmektedir.Bkz. http://www.eie.gov.tr/ENVER_Kanun_ Tasarisi.doc

cezalandırılamayacaktır, bu şekilde bir yaptırım kararı verildiğinde de yerine getirilmeyecektir.

Aynı şekilde, kabahatin işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, kabahatlinin lehine olan kanun uygulanacaktır. Ancak, kabahatler karşılığında öngörülen idarî yaptırımlara ilişkin kararların yerine getirilmesi bakımından derhal uygulama kuralı geçerlidir.

Kanun, kabahatlerde, failin icraî veya ihmali davranışı gerçekleştirdiği zaman işlenmiş sayılacağını82, neticenin oluştuğu zamanın, bu bakımdan dikkate alınmayacağını da vurgulamıştır (md.5).