• Sonuç bulunamadı

Avrupa Ekonomik Topluluğu’ndan Avrupa Topluluğu’na, daha sonra da Avru- pa Birliği’ne dönüşen bu organizasyona zamanla Avrupa’da uyum politikasının ge- lişmesine katkıda bulunacağı beklenen ve Avrupa Birliği’ne girme koşullarını yerine getirebilen diğer ülkeler de üye olmuşlardır. Üye olma kriterleri günümüze kadar ilk planda ekonomik değil, siyasidir. Yunanistan, Portekiz ve Đspanya’nın üyelikleri si- yasi koşullar ve amaçlara göre gerçekleşmiştir. Orta ve Doğu Avrupalı aday ülkelerle sürdürülen müzakereler de siyasi temellere dayanmıştır.

Yine siyasi nedenler Türkiye’nin AB’ye üye olmasına mani olmaktadır. Bu çerçevede Avrupa’nın önde gelen haftalık dergilerinden “Der Spiegel”in 7 Ocak 2002 tarihli sayısındaki bir yazı dizisinde yer alan şu cümleler özel bir anlam kazan- maktadır. ”Türkiye’nin AB üyeliği konusunda yürütülen tartışmalarda her ne kadar insan haklarına uyum ve AB istihdam piyasasının Türk iş gücüne açılımı gibi konu- lar ön plana çıkıyorsa da, özünde Hıristiyan olmayan bir ülkenin, Topluluğa üye olup olmayacağı yatmaktadır”.27

AB’ye girmek için adayın başvurusu yanında, AP’nin ve Konsey’in kararı ge- rekmektedir. AP ile Avrupa Konseyi karar verirlerken bazı şartlar aramaktadırlar. Bu şartlat AmsA ile açıklığa kavuşturulmuştur. En başta adayın özgürlükçü ve demokra- tik bir devlet şekline sahip olması aranmaktadır. Bu devlette insan haklarına ve temel hürriyetlere ve hukuk devleti ilkelerine uyulması gerekmektedir.28

Sonuç olarak, üye olacak ülkeler siyasi kriterlere göre seçilmekte, ama üyeliğe alınma idari işlem olarak gerçekleşmektedir.

27

Der Spiegel, Nr. 2/7.1.02, s.52.

28

Gülören TEKĐNALP ve Ünal Tekinalp, Avrupa Birliği Hukuku, 2.Bası, Beta Yayınları, Đstanbul 2000, s.788.

22

1.Kopenhag Kriterleri

1993 yılı Haziran ayında yapılan Kopenhag Zirvesi’nde, AB’ye tam üye olmak isteyen adaylar için yeni kriterler belirlenmiştir.

Kopenhag Zirvesi’nde belirlenen kriterler üç başlık altında toplanmıştır:

- Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, azınlıklara saygıyı ve azınlıkların korunmasını teminat altına alan kurumların istikrarını sağlamak. - Đşleyen bir pazar ekonomisine sahip olunmasının yanı sıra, AB içindeki reka-

bet baskısı ile piyasa güçleri karşısında durabilme yeteneğine sahip olmak. - Siyasi, ekonomik ve parasal birlik de dahil olmak üzere tam üyelikten kay-

naklanan yükümlülüklere uyum yeteneğine sahip olmak.

Kısacası, Kopenhag Kriterleri, Avrupa Birliği’ne üye olmak için aday ülkelerin yerine getirmesi gereken asgari koşulları düzenlemektedir.

Kopenhag Kriterleri kendi içinde üç kategoriye ayrılmaktadır. Bunlardan birin- cisi, siyasi kriterlerdir. Đkinci grup kriterler, AB’ye aday olacak ülkenin ekonomik yapısına ilişkindir. Üçüncü grup kriterler ise, ilgili ülkenin üyelik yükümlülüklerini üstlenme istek ve yeteneğine sahip olmasını ve acquis communautaires olarak da bilinen Topluluk müktesebatını benimsemesini öngörmektedir.29

AB’nin tam üye olacak adaylarda önem verdiği konulardan biri azınlık hakları- dır. Azınlık haklarına önem verilmesinin nedeni, azınlıklarla ilgili problemler sonun- da demokratik istikrarın tehlikeye girebileceği endişesidir. Azınlıklara gerekli hakla- rın verilmemesi, tam üye olacak ülkelerin komşularıyla olan ilişkilerin bozulmasına da yol açabilecektir.30

Đkinci grupta yer alan Kopenhag Kriterleri, ekonomik kriterler olarak bilinmek- tedir. Tam üye olacak aday ülkelerde aranacak iki ekonomik kriter vardır. Bunlardan

29

Đrfan Kaya ÜLGER, Avrupa Birliği El Kitabı, Seçkin Yayınları, Ankara 2003, ss.189-190.

30

Cihan DURA ve Hayriye Atik, Avrupa Birliği Gümrük Birliği ve Türkiye, Genişletilmiş 2. baskı, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, Mayıs 2003, ss. 215-216.

ilki, işleyen bir pazar ekonomisinin varlığıdır. Đkincisi ise, AB içindeki rekabet bas- kısı karşısında durabilme yeteneğidir.

2. Maastricht Kriterleri

Aslında Maastricht Kriterlerinin AB’ye giriş için şart koşulan kriterler olup ol- madığı tartışmaya açık bir konudur. Nitekim, söz konusu kriterler EPB’ye giriş için yerine getirilmesi gereken kriterlerdir.

Söz konusu kriterler şu şekildedir :

(1) Her üyenin yıllık ortalama enflasyon oranı, fiyat artışı en düşük olan üç üye devletin yıllık enflasyon oranı ortalamasını en fazla 1.5 puan geçebilecektir. (2) Üye devletlerin planlanan, ya da fiili kamu açıklarının gayri-safi yurtiçi hası-

lalarına oranının yüzde 3’ü aşmaması gerekmektedir.

(3) Üye devletlerin planlanan, ya da fiili kamu borç stoklarının, gayri-safi yurtiçi hasılalarına oranının yüzde 60’ı geçmemesi zorunludur.

(4) Her üye devlet, fiyat istikrarı bakımından en iyi sonucu sağlayan üç üye dev- letin ortalama nominal uzun vadeli faiz oranını en fazla 2 puan aşabilecektir. (5) Üye devletlerin ulusal paraları, Avrupa Döviz Kuru Mekanizmasının izin

verdiği “normal” dalgalanma marjı içinde kalmalıdır.

Maastricht Kriterleri’ne her ne kadar EPB’ye giriş için gerekli kriterler olarak bilinse de, 2000’li yıllara gelinirken bu kriterler aynen Kopenhag Kriterleri gibi AB’ye giriş kriterleri durumuna getirilmiştir. Bu durum özellikle Türkiye’nin adaylı- ğı sürecinde açıkça kendini göstermektedir.

3. Coğrafi Kriter: Avrupa Kıtası’nda Toprağa Sahip Olma ve Đstisnası – GKRY ve Malta

Ekonomik ve Politik kriterlerle beraber diğer önemli bir kriter de üyelik başvu- rusu söz konusu olan ülkenin Avrupa kıtası içinde alanı önemli olmamak kaydıyla toprağa sahip olmasıdır.

24 Topluluğun üçüncü genişlemesinden sonra 8 Temmuz 1987 tarihinde Fas, Av- rupa Topluluklarına katılmak için başvurmuştur. Adı geçen ülkenin başvurusu, Roma Antlaşması’nda öngörülen temel şarta uygun olmaması (Avrupa kıtasında toprağa sahip olma) dolayısıyla, 1 Ekim 1987 tarihinde Konsey tarafından reddedilmiştir. Fas’dan önce 1960’lı yıllarda Tunus için benzer durum söz konusu olmuştur.

Bunun dışında, Avrupa Birliği’ne 2004 yılında tam üye olmuş ülkelerden Malta ve GKRY gerçeğini dikkate alırsak, aday ülkelerden Türkiye’nin yazılı olmayan bir istisna ile karşı karşıya olduğunu görürüz. Özellikle, AB’nin farklı çevrelerinde za- man zaman Türkiye’nin gerçekten Avrupa kıtasında mı yer aldığı konusundaki te- reddütleri de dikkate alırsak Malta ve GKRY gerçeği daha net olarak ortaya çıkmak- tadır. Büyük bölümü Asya kıtasında yer alan ve Orta Doğu ülkelerine yakınlığı yö- nünden Türkiye’nin Avrupa Birliği tam üyeliğine adaylığı zaman zaman AB çevrele- rinde, üye olan ve olmayan ülkelerde tartışılmaktadır. Oysa Malta ve GKRY gerçe- ğine dikkat edersek, Malta’nın Avrupa’dan çok Afrika kıtasına, özellikle de Kuzey Afrika ülkelerine coğrafi yakınlığı dikkat çekmektedir. Ayrıca özellikle, Türkiye ile kıyaslandığında tamamı Asya kıtası içinde yer alan ve coğrafi olarak Ortadoğu ülke- lerinin yanı başında yer alan GKRY’nin Avrupalılığının neden tartışılmadığı soruları düşündürücü boyuta ulaşmaktadır.

4. Bazı Aday Ülkeler Đçin Getirilen Özel Kriterler ve Türkiye’nin Durumu

Türkiye, yakın gelecekte Avrupa Birliği üyesi olabilirse, yüzölçümü bakımın- dan AB’nin en büyük, nüfus açısından ise ikinci en büyük ülkesi konumuna gelecek- tir. Nüfus, AB’ni doğrudan etkileyecek kadar önemli bir faktördür. Çünkü, AB or- ganlarında temsil, büyük ölçüde nüfusa göre belirlenmektedir. Romanya ve Bulgaris- tan’dan sonra Türkiye’nin AB’ye üye olacağı varsayımı ile ulaşılan 550 milyonluk toplam nüfusun %12’si Türklerden oluşacaktır. BM öngörülerine göre, Türkiye AB’ye tam üye olduğunda birliğin en kalabalık üyesi olacak ve dolayısıyla AP’da en fazla milletvekili ile temsil edilecektir. Avrupa Birliği için büyük nüfus, büyük sorun demektir. Tam üyelik durumunda serbest dolaşımın sağlanacak olması da, başta Al- manya olmak üzere, tüm AB ülkelerini tedirgin etmektedir.

“Türkiye’yi alamayız, çünkü Türkiye Hıristiyan değildir” diyemeyecek olan Avrupa Birliği, “kültür farklılığı”nı ön plana çıkarmaya başlamıştır. AP Hıristiyan Demokrat Grubu’nun Başkanı Alman H.Gert Pöttering, “Müslüman Bosna Hersek mutlaka AB üyesi olacaktır, ama Türkiye için aynı şeyi söyleyemeyiz. Çünkü Türki- ye ile kültür farkımız var” savını ortaya atarak yeni bir çifte standart uygulamasına öncülük etmiştir.

Almanya’nın eski Başbakanlarından Helmut Schmidt, “Avrupa’nın Kendini Đdamesi – 21. Yüzyıl Đçin Perspektifler” isimli kitabında Türkiye’nin AB’ye niçin alınmaması gerektiğini kendi tezleriyle anlatarak şöyle demektedir: “Türkiye ile Av- rupa arasındaki kültürel farklar, Rusya ve Ukrayna ile aramızdaki farklardan çok daha derindir. Türkiye’yi AB’ye almak isteyenlerin ileride AB’ye girmeyi isteyebile- cek Mısır, Fas, Cezayir veya Libya gibi ülkelere nasıl bir argümanla karşı koyacağını da hesaplaması gerekir. Tüm bu ülkeler, başka bir kıtanın sınırları içindedir ve AB’nin Asya ve Afrika’ya doğru genişlemesini istemek büyük ve ciddi bir yanlış olur.31

Türkiye için bir “belki” arayışının Avrupa Birliği ile üyelik müzakereleri süre- since devam edeceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Ayırımcı uygulamaya rağmen, Türkiye AB’ye uyum yönünde özellikle 2004 yılı içerisinde önemli adımlar atmıştır. Türkiye için dile getirilen “özel statü”, “güçlendirilmiş işbirliği” gibi formüller kesin bir dille reddedilmiştir. Bu konuda en son ciddi ve büyük girişim 26 Kasım 2003 tarihinde AP’nda Hıristiyan Demokratlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Terör ey- lemlerini bahane ederek Türkiye’ye üyelik yerine, “özel statü” verilmesi niyetlerini açıklayan Hıristiyan Demokrtalar, “Genişleyen AB’nin Komşuluk Đlişkileri” konulu raporun AP Genel Kurulu’nda kabul edilmesini sağlamışlardır.∗

Đlişkilere Avrupa Birliği açısından bakıldığında geri adım atmanın zor olduğu görülmektedir. AB’nin Türkiye’ye karşı göstermiş olduğu tavrın amacı, öncelikle

31

Helmut SCMIDT, Die Sclbstbehauptung Europas-Perspectiven für das 21 Jahrhundert, Stutgart-Munich, 2000, ss. 219-277.

AB Komisyonu’nun ortaya attığı coğrafi olmaktan çok, siyasi bir anlam ifade eden „Geniş Avru- pa“ terimi için bkz. „Wider Europe-Neighbourhood: A New Framework for Relations with our Eastern and Southern Neighbours“ , Communication from the Comission to the Council and the European Parliament, Brussels, 11.03.2003, COM(2003) 104 final.

26 üyelik müzakerelerinin başlatılmamasını mümkün kılacak gelişmelerin gerçekleşti- rilmesi olmuştur. Fakat Aralık 2004 Brüksel Zirvesi’nde Türk Heyeti’nin masadan kalkma ihtimalinin Zirve süresince ciddileşmesi sonucunda Türkiye şartlı da olsa 2005 yılı sonbaharında müzakerelere başlama tarihini alabilmiş ve müzakereler baş- latılmıştır. Müzakere süreci başladığına göre içinde bulunduğumuz bu süreçte, AB’nin tavrı daha çok bu sürecin mümkün olduğu kadar uzatılması ve gerekirse as- kıya alınmasını destekler niteliktedir.

Her şeye rağmen, 2004 Aralık Brüksel Zirvesi sonucunda Türkiye’nin önü açılmış ve Cumhuriyet tarihinin Batılılaşma konusundaki en önemli girişimi sonuca ulaşmıştır. Bu gelişme, tarafların kamuoylarında mevcut kısır tartışmaları en azından azaltmalarına ve Türkiye açısından önyargılardan uzak “zor, geç ve yorucu” da olsa, tam üyelik hedefinin somut olarak önünde durmasına neden olmuştur. Böylece, AB’nin “Türkiye’yi içine almak istememe, fakat kendinden fazla uzaklaşmasına da tahammül edememe” görüşü32 etkisini kısmen de olsa kaybetmiştir.