• Sonuç bulunamadı

C. MAKEDONYANIN MUHTEMEL ÜYELĐĞĐNĐN OLASI ETKĐLERĐ

4. AB’nin Ortadoğu Politikaları ve Yeni Komşuluk Politikası

1890 yılında Birleşik Devletler Deniz Kuvvetleri’nde komutan olan Alfred Thayer Mahan, deniz stratejisi üzerine yazdığı kitabında Çin’den Akdeniz’e kadar olan coğrafi bölge ve Karadeniz’den Asya bölgesine doğru ve Akdeniz’e kadar uza- nan bölge, Hindistan’ın batı bölgesi arasında kalan bölgeyi “Orta Doğu” olarak tanım- lamıştır.207

I. Dünya Savaşı sonrasında Orta Doğu kavramı içerisine alınan bölge daralmış- tır. II. Dünya Savaşı esnasında Orta Doğu kavramı tekrar genişletilmiştir. 1958 yılında ABD Devlet Başkanlığı bölge tanımını hattaYunanistan, Türkiye, Kıbrıs, Đran, Afanistan ve Pakistan’ı alacak şekilde genişletmiştir.208

Orta Doğu’ya yönelik politikalar irdelenirken genel olarak iki bölgeye ayrılarak ele alınmakta, Körfez’in doğusunda kalan bölge ve batısında kalan bölge şeklinde incelenmektedir.

206

Benita FERRERO-WALDNER, Commissaire Européenne pour les Relations Extérieures et la Politique Européenne de Voisinage,“ “Processus de Barcelone: Union pour la Méditerranée”, Intervention Parlement Européen, Speech/08/309, Bruxelles, 5 Juin 2008.

207

Ula HOLM, EU’s Neighbourhood Policy: A Questıon of Space And Securıty, DIIS Working Paper no 2005/22, s.12.

208

Pınar BĐLGĐN, « Inventing the Middle East ? », in : Utvik, O.B. and Vikor, S.K., The Middle East in a Globalized World, Bergen ; London, ss.10-12.

106

a. Avrupa Birliği’nin Ortadoğu Politikasının Genel Çerçevesi

Yirminci yüzyıla damgasını vuran anlaşmazlıklardan biri de Arap – Đsrail çatış- masıdır. Özellikle, Đsrail’in kurulmasından sonraki evrede yoğunluk kazanan çatışma uluslararası politikanın temel gündem maddelerinden biri haline gelmiştir.

Sorunun temelinde yatan esas neden, Dünyanın her tarafında dağınık halde ya- şayan Yahudilerin Filistin’e göçmeleridir. Osmanlı Imparatorluğu döneminde Filis- tin’e Yahudi göçüne izin verilmemiş, ancak bölgenin Đngiltere mandası altına girdiği 1918 sonrasında göç hareketleri hızlanmaya başlamıştır.

Đngiltere, Yahudilerin ulusal yurt oluşturulması projesini doğrudan destekleyen ülke olmuştur. Bu konuda en önemli belge Balfour Deklarasyonu’dur. Söz konusu deklerasyonda Đngiliz hükümetinin Filistin’de Yahudiler için bir ulusal yurt oluştu- rulması projesine sempati ile baktığı ifade edilmiş, bölgenin Birinci Dünya Savaşı‘nın ardından Đngiliz mandası altına alınmasıyla göç hareketleri hızlanmıştır.209

Yerli Arap halk ile sonradan gelen Yahudiler arasındaki arazi anlaşmazlıkları Đngiliz mandası yıllarında yer yer çatışmalara dönüşmüştür. Esas büyük çatışma 14 Mayıs 1948’de Đsrail devletinin kurulması ile başlamış ve Filistin o tarihten günümüze kadar Ortadoğu’daki anlaşmazlığın merkezi olmuştur.210

1950’li yıllarda Filistin sorunu yerel bir çatışma olarak değerlendiriliyordu. 1956 Süveyş krizinin ardından sorun uluslararası politikanın gündemine taşınmıştır. Bu arada ilk yıllarda Küdüs Müftüsü’nün etrafında toplanan Filistinli gruplar tarafından 1964 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü kurulmuştur.211

Đsrail ve Filistinliler arasında sonraki yıllarda iki savaş daha patlak vermiştir. 1967 Haziran ayında başlayan savaşta Đsrail, Filistin’in geriye kalan toprakları ve Küdüs’ün Batı bölümünü ele geçirmiştir. Ayrıca Mısır toprağı olan Sina Yarımadası ile Suriye’ye ait Golan tepeleri de 1967 savaşında işgal edilmiştir. BM Genel Kuru- lu’nun 22 Kasım 1967’de aldığı 242 sayılı karar, Đsrail’in koşulsuz olarak işgal ettikle- ri toprakları tahliye etmesini öngörmektedir.

209

Ataöv TÜRKKAYA, The Status of Jerusalem as a Question of International Law, Ankara 1981, s.31.

210

Edward SAID, Filistin’in Sorunu, Pınar Yayınları, Đstanbul 1985, s.37.

211

107 Đsrail ile Araplar arasında 1973 Ekim ayında patlak veren savaşın ardından BM Genel Kurulu tarafından 338 Sayılı karar kabul edilmiştir. Söz konusu kararda güç kullanılarak toprak kazanmanın kabul edilemez olduğu ifade edilmiş ve 242 Sayılı kararın derhal uygulanması istenmiştir.

b. Đngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’ya Đlgisi

Arap-Đsrail çatışmasının AT gündemine gelmesinde etkili olan iki ülke, Đngiltere ve Fransa’dır. Adı geçen iki ülkenin Ortadoğu’ya duydukları ilginin temelinde yakın tarihteki gelişmeler ve petrol rol oynamıştır. Birinci Dünya Savaşı sonunda Ortado- ğu’da Osmanlı yönetimi sona erince bölge Đngiltere ile Fransa arasında paylaşılmıştı.

Đkinci Dünya Savaşı’nın ardından Đngiltere’nin Filistin topraklarından ayrılması ve Đsrail Devleti’nin kurulması Arap Dünyasında büyük tepki yaratmış ve Đngiltere Araplar tarafından tüm bu gelişmelerden sorumlu tutulmuştur.

Đngiltere’nin 1967 savaşında Sina yarımadası, Golan tepeleri, Küdüs’ün Ürdün denetiminde kalan bölümünü ele geçirmesi, uluslararası toplumda bu ülkeye yönelik tepkilerin artmasına neden olmuştur.212

1969 yılında De Gaulle, Ortadoğu Sorununa çözüm bulunması amacıyla Đngilte- re, Fransa, ABD ve SSCB arasında dörtlü görüşme önermiş, ancak bu görüşmeden somut bir netice çıkmamıştır. Bu dönemde Fransa ve Đngiltere, Arap-Đsrail çatışmasın- da tarafsız konumda olmalarına karşılık, Đsrail tarafından Arap yanlısı olarak eleştiril- mişlerdir. Fransa’nın tutumunu düşmanca olarak nitelendiren Đsrail, Đngiltere’ye karşı da kuşkularını dile getirmiştir.213

c. Ortadoğu Sorununa AT’de Ortak Dış Politika Arayışı ve Venedik Dekla- rasyonu

1970 yılında AT üyelerinin dış politikada işbirliği yapmalarını öngören Avrupa Siyasi Đşbirliği mekanizması başladığında ilk gündem maddesi, Arap-Đsrail çatışması

212

Shlomo ARONSON, The Politics and Strategy of Nucleer Weapons in the Middle East: Theory and Reality, 1960 -1991: An Israel’s Perspective, State University of New York Press, Albany, 1992, s.62.

213

108 olmuştur. Fransa, AT ülkelerini Arap-Đsrail çatışmasında tutum belirlemeye zorlamış- tır.214

1971 yılının ilk yarısında AT dönem başkanlığını yürüten Fransa’nın Dışişleri Bakanlığı tarafından ortak tutum belirlenmesi amacıyla hazırlanan metin, 6 ülke ara- sında yoğun biçimde tartışılmış ve karar taslağı oluşturulmuştur.215

1973 petrol krizi öncesinde, Almanya ve Hollanda’nın Arap-Đsrail çatışmasında- ki tutumu Fransa’dan uzaktı. Almanya, Nazi geçmişinden uzaklaşmak amacıyla Đsrail ile yakın ilişki içerisine girerken, Hollanda, Arap-Đsrail çatışmasını bir mülteci sorunu olarak değerlendirmiştir.

5 Ekim 1973’de Arap-Đsrail çatışması başladığında AT ülkelerinin bu konudaki ilk açıklamaları dağınık ve bütünlükten yoksun bir görünüm taşımıştır. Fransa, Arap Dünyasının Đsrail’e karşı saldırısını anladığını ifade ederken, Hollanda, savaşın başla- masından Mısır ve Suriye’yi sorumlu tutmuştur. Savaşın başlamasından bir hafta son- ra 9 AT ülkesinin Dışişleri Bakanlarının katıldığı toplantıda ortak bir tutum belirlene- memiştir. Ancak Fransa ve Đngiltere’nin baskısı ile taraflar, 13 Ekim’de bir deklerasyon yayınlamışlardır.216

AT’nin Filistin sorunu konusunda en önemli başarısı, 1980 yılı Haziran ayında yayınlanan Venedik Deklarasyonu olmuştur. 9 AT ülkesi adına yapılan açıklamada, Ortadoğu’da barışın asgari koşulunun Filistinlilerin kendi geleceklerini belirleme hak- kının tanınmasından geçtiği, barışın ancak FKÖ’nün görüşmelere eşit statülü taraf olarak kabul edilmesi ile mümkün olacağı ifade edilmiştir.

Đsrail dahil, bölgedeki tüm devletlerin güvenlik içinde yaşamaya hakları olduğu belirtilen deklarasyonda ayrıca Đsrail’den 1967 savaşı sonunda işgal ettikleri toprak- larda kurulan yerleşim birimlerini kaldırması istenmiştir.217 Đsrail’in karşı çıkan bu

214

Simon NUTTALL, European Political Cooperation, Clarendon Pres, Oxford, 1992, s.56.

215

Paneyiotis IFESTOS, European Political Cooperation: Toward a Framework of Supranational Diplomacy, Adershot, 1987, s.420.

216

Yehuda LUKACS, Israil-Palestinian Conflict: A Documentary Record, Cambridge University Press, Cambridge, 1992, s.14.

217

109 Deklarasyon Arap Dünyası ve FKÖ tarafından önemli bir adım olarak değerlendiril- miştir.218

AT’nin Arap-Đsrail çatışmasındaki genel tutumu deklarasyon yayınlamakla sınır- lı kalmamıştır. AT 1987 yılında işgal altında yaşayan Filistinlilere doğrudan yardım programı başlatılmıştır.

AT Komisyonu ve Parlamentosu, işgal altında yaşayan Filistinli çiftçilerin üret- tiği ürünlerin AT pazarına ulaşmasını engelleyen Đsrail yönetimini uyarmıştır. 1989 yılında Đsrail’in işgal altındaki topraklarda bulunan üniversiteleri kapatması üzerine AT-Đsrail bilimsel işbirliği anlaşması askıya alınmıştır.219

Đsrail’in 1980’li yıllarda Güney Lübnan’a yönelik saldırısı, Irak nükleer reaktö- rünün Đsrail hava kuvvetleri tarafından bombalanması gibi olaylar karşısında AT tara- fından yayınlanan bildirilerde Filistinlilerin hakları üzerinde durulmuş ve Venedik Deklarasyonu’na atıf yapılmıştır.

d. Avrupa Birliği’nin Ortadoğu Barış Süreci’ne Katkısı

Arap-Đsrail çatışmasına çözüm bulmak amacıyla en kapsamlı girişim, 1991 yılı Ekim ayında ABD ve SSCB’nin ortak girişiminde Madrid’de başlayan Ortadoğu Barış Konferansı olmuştur. Konferansa Đsrail, Suriye, Lübnan, FKÖ ve Ürdün katılmıştır. Konferansın temel amacı, Đsrail’in işgal ettiği toprakları tahliye etmesi karşılığında Suriye, Lübnan, FKÖ ve Ürdün’ün Đsrail’i tanıması ve taraflar arasında barış tesis edilmesi olarak belirlenmiştir.

AT, Madrit Konferansı ile başlayan Ortadoğu Barış Süreci’ni her aşamada des- teklemiştir. Konferansın AT Devlet ve Hükümet Başkanlarının 1980 Venedik Deklerasyonu’ndaki esaslar çerçevesinde düzenlenmesi, AT’nin siyasal perspektifini ortaya koymuştur. 1990’lı yıllarda toplanan AT zirveleri sonunda yayınlanan bildirge- lerde de Ortadoğu Barış Süreci’nin desteklendiği ifadesine yer verilmiş, Đsrail ile Filis- tinliler arasında sağlanacak uzlaşmanın uluslararası barış ve güvenliğe olumlu katkıda bulunacağı ifade edilmiştir.

218

Charles D.SMITH, Palestine and Arab-Israel Conflict, St.Martin’s Press, New York, 1992, s.263.

219

110 Maastricht Antlaşması’nın ikinci sütununda düzenlenen ODGP çerçevesinde Ni- san 1994’de kabul edilen ilk ortak eylemin konusu Ortadoğu Barış Süreci olmuş, AB’nin Ortadoğu Barış Süreci’ni koşulsuz olarak desteklediği ifade edilmiştir. AB, 1994-1998 yılları arasında Filistin Özerk Bölgesi’nin imarı için yarısı bağış, yarısı uzun dönemli kredi olmak üzere 500 Milyon ECU kaynak tahsis etmiştir.220

Filistin Özerk Bölgesi’nin kalkındırılması amacıyla 1993 yılı Ekim ayında Washington’da yapılan Katkıda Bulunan Ülkeler Konferansı’nda221 katılımcılar 2.4 milyar USD yardımın 1994-1998 aralığında yapılmasını kararlaştırmışlardır. Bu çer- çevede AB, sözkonusu yardımın %38’ni karşılamayı taahhüt etmiştir.

AB’nin Arap-Đsrail çatışmasına karşı tutumu 1970’den günümüze kadar her ne kadar üye ülkeler arasındaki görüş ayrılıkları nedeniyle kendi içinde bütünlük görü- nümü taşımamış ise de, bu durum AB’nin Ortadoğu Barış Süreci’nin destekçisi oldu- ğu gerçeğini değiştirmemektedir.

e. Büyük Ortadoğu Projesinden Yeni Komşuluk Politikası’na Geçiş ve Bu Süreçte Đsrail’in 2009 Yılı Gazze Saldırıları Karşısında AB’nin Tutumu

11 Eylül 2001 olayından sonra ABD ve Avrupa Birliği Akdeniz’in doğusundan gelebilecek her türlü tehditle mücadele edebilmek açısından önlemlerde bulunmuşlar- dır.

Fransa gibi bazı Avrupa ülkeleri ve birçok Arap ülkesi Đngiliz ve ABD’nin etkin olacağı Ortadoğu bölgesindeki çabalara karşı çıkmışlardır. Söz konusu ülkeler Arap devletleri için bu gelişmenin daha önceki emperyal ve sömürgeci güçleri çağrıştıran bir politika olduğunu öne sürmüşlerdir.222 8-10 Haziran 2004 tarihindeki G-8 Zirve- si’nde Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Đnsiyatifi (BMEI) üzerinde uzlaşma sağlan- mıştır.223

220

Europen Commission, General Report on the Activities of the European Union 1994, Brussels, 1995, s.303.

221

Washington Donor’s Conference.

222

http://www.undp.org/rbas/ahdr/english.html

223

http://www.mepc.org/public asp/journal vo.11/0403 baroudi.asp; Toby DODGE, Giacomo Luciani and Lee Litzenberger, « An EU Strategy for Iraq », European Policy Centre, 29 June 2004 ; Gun- ter Burghardt, « EU-US Relations after the Summit », European Policy Centre, 30 June 2004.

111 2004 Mart ayında Akdeniz ve Ortadoğu ülkeleri ile stratejik ortaklık adı altında yayınlanan AB raporunda, ABD’nın Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Đnsiyatifine göre çok farklı bir yaklaşım tarzı sergilenmiştir.224

Avrupa Birliği Akdeniz kavramını Kuzey Afrika’yı da içine alacak biçimde de- ğil, daha yumuşak bir üslupla ele almaktadır. Bu kavramsal farklara 1970’lerde AB’nin Güneydoğu Akdeniz’deki Israil ve Arap ülkeleri ile başlayan inisiyatifinin geliştirilmesi olarak bakmak gerekmektedir. Özellikle, Fransa ve Đspanya hükümetleri 1989’dan beri Güneydoğu Akdeniz ülkeleri ile Avrupa Toplulukları’nın işbirliğini geliştirme çabası içinde olmuşlardır.225

Avrupa Birliği’nin söz konusu raporu Akdeniz Politikası’nı Ortadoğu Politika- sı’nı da içine alarak değerlendirmeler yapmıştır226. Rapor önemli ölçüde Ortadoğu ve Akdeniz komuşlarına ilişkin değerlendirme yapmakla birlikte, Ortadoğu’da Israil- Filistin çatışmasına dikkat çekmiştir. Özellikle, bu bölgedeki çatışmaların bitirilmesi gerektiği, aksi taktirde görüşmelerin kesileceğine dikkat çekilmiştir.227

Barselona ile başlayan sürecin Yeni Komşuluk Politikası ile önemli bir aşamaya gelmesi, AB’nin bölgede ABD’ye göre kabul edilebilirliğinin artması sonucunu do- ğurmuştur. Mağrip ve Maşrık ülkelerini içine alan bu yeni politika bölgedeki refah ve gelişmenin arttırılması kadar büyük ölçüde Arap-Israil çatışmasının sona erdirilmesi amacını da taşımaktadır. Ortadoğu Barış Süreci’ne yönelik endişeler AB’nin politika- larını zayıflatan bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.228

AB’nin etkin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’nın bulunmayışı birliğin bölge- deki kredibilitesini ters yönde etkileyen bur durum olarak değerlendirilmektedir. Bir- liğe üye ülkelerin ayrı ayrı ikili ilişkileri olduğu için AB’nin kurumsal olarak izlediği politikalar zayıflamaktadır. Diğer taraftan Avrupa Birliği’nin dış politikası içinde bu

224

Attina FULVIO, « The Wider Europe Neighbourhood Policy and the Building of Sucurity around Europe », http://www.fscpo.unict.it/EuroMED/cjmhomeengl.html.

225

Ludger KÜHNHARDT, « System-opening and Cooperative Transformation of the Greater Middle East. A New Trans-Atlantic Project and a Joint Euro-Atlantic-Arab Task », EuroMeSCO Papers 26, November 2003, s.8.

226

Yury FEDEROV, Roberto Menotti and Dana H.Allin ; « European Security Strategy : Is it for Real ? », European Security Forum Working Paper, No :14, October 2003, http://ue.eu.int/pressdata/EN/reports/76255.pdf.

227

European Commission ; Euromed Report, Issue No: 91, 20 June 2005.

228

Gerd NONNEMAN, « The Gulf: Background Assesment in the Middle East and Europe-An Inte- grated Appraisal », Federal Trust for Education and Research, 1992, ss.55-56.

112 bölgeye yönelik kaynakları sınırlı olduğundan dış politika faaliyetlerinin etkinliği de zayıflamaktadır.

Ortadoğu’ya yönelik politikalar ve izlenecek stratejiler ikili ilişkiler yoluyla çö- zülemeyecek kadar girift bir manzara göstermektedir. Çünkü geçmiş dönemde bu böl- gede yer alan egemen güçlerin geri çekilmek gibi bir niyeti bulunmamaktadır. Bu böl- geden kaynaklanabilecek (uluslararası terörizm, biyolojik, kimyasal ve nükleer silah- lar ve dikta rejimlerinin ortaya çıkardığı durum) sorunlara yönelik geliştirilen güvenlik stratejisi ABD ile AB’yi birbirine yakınlaştırmıştır. ABD söz konusu sorunlara askeri bir yaklaşım açısı ile bakarken,229 Avrupa Birliği gerginliği azaltıcı toplumlararası diyalog kanallarının oluşturulması şeklinde yaklaşmaktadır.

Her iki küresel gücün strateji araçları ile bir proje olarak demokrasinin gelişti- rilmesi, ticari, ekonomik ve siyasi destekler, Đran körfesindeki bölgesel askeri dengele- rin sürdürülmesi, nükleer silahların artışının önlenmesi, terörizmle mücadele, Irak ve Filistin’deki sorunun diyalog yoluyla çözümüne yönelik çabaların geliştirilmesi hedef- lenmelidir.230 Böyle bir süreçte uluslararası bilgi paylaşımı küresel stratejik amaçların geliştirilmesi için uygun bir ortam yaratacaktır.

Bölgede son yıllarda gelişen radikal Đslami hareketler hem Amerika Birleşik Devletleri’ni, hem de Avrupa Birliği’ni oldukça endişelendirmektedir. Çünkü Đslamın ekonomik ve topumsal hayata bakışı ile diğer diğer dinlerin farklı yaklaşımı arasında çağdaş bir yorum tarzının bulunmaması nedeniyle, bölgenin terörist hareketler için uygun bir zemin oluşturacağı düşünülmektedir.

Ekonomik anlamda Avrupa-Akdeniz ülkeleri enerji piyasalarına ilişkin gelişme- lerin devam ettiği görülmektedir. AB Komisyonu Mağrip ülkeleri ile elektrik piyasala- rının bütünleşmesi alanında işbirliğini geliştirirken, Maşrık ülkeleri ile gaz sektörün- deki güvenlik ve alyapının geliştirilmesi konusundaki işbirliğini sürdürmektedir.231

229

http://www.whitehouse.gov/nsc/nss.html

230

Anthony H. CORDESMAN and Arleigh A. Burke, « The Role of Europe in the Midle East : An American Perspective », IISS/CEPS European Security Forum, Brussels, 11 March 2002 ; Ste- ven Everts, « Difficult but Neccessary : A Transatlantic Strategy for the Greater Middle East », Paper prepared for the GMF conference, Washington DC, 25 June 2003 ; George Soros, « Glo- bal Governance-are the American and European Vision Compatible ? », European Policy Centre Dialogues, 27 January 2004.

231

113 Ekonomi alanında Avrupa-Akdeniz Yatırım ve Ortaklık Programı (FEMIP) çer- çevesinde uzmanlar düzeyinde yapılan çalışmalarda 2010 yılına kadar Akdeniz ve Ortadoğu’yu da içine alacak bir Serbest Ticaret Bölgesi oluşturma gayretlerinin sür- düğü görülmektedir.232 2008 -2013 döneminde ortak enerji politikaları oluşturulması konusundaki çabaların devam ettirilmesine, Aralık 2007’deki Lizbon Zirvesi’nde oluşturulan AB ile Afrika arasındaki Eylem Planı ile karar verilmiştir.

Fransız tarihçi Ferdinand Braudel üç büyük medeniyetten birinin bu bölgede ge- lişen medeniyet olduğuna dikkat çekmektedir.233 Nitekim Braudel’in Akdeniz mede- niyeti olarak kavramlaştırdığı bölgede Roma dönemini de içine alacak bir biçimde yaklaşık 900 yıllık bir çatışma bölgesi olduğu da bilinmektedir. Dolayısıyla, çatışma- ların üstesinden gelmek, barış ve huzurun tesis edilmesi farklılıklar içerisinde birlik ilkesinin oluşturulması ile gerçekleşebilir. Nitekim birçok AB senedinde bu gerçeğin farkına varıldığı görülmektedir.

Avrupa Birliği’nin Ortadoğu Politikaları Yeni Komşuluk Politikası sonrası to- parlanmış izlenimi verse de, özellikle 2008 yılının Aralık ayı sonunda başlayan ve 2009 yılı Ocak ayı ortalarına kadar süren Đsrail’in Gazze topraklarını işgali sürecinde bu toparlanma kendini ispatlayamamıştır. Nitekim AB’nin söz konusu sorunun çözü- münde iştiraki bazı ortak ve ülkeler bazındaki demeçlerden öteye gidememiştir. Sade- ce sivillere yönelik saldırıların kabul edilemez olduğu vurgulanmış, Đsrail’in işgalcilik politikası açık bir şekilde ve resmi olarak kınanmamıştır. Sivillere yönelik katliamla- rın kınanması demeçlerinde Đsrail’in adı açık bir şekilde ifade edilmemiştir. Bunun aksine, Hamas’ın Đsrail kentlerine yönelik roket saldırılarına, El Fetih ve Hamas ara- sındaki anaşmazlıklara dikkat çekilmiştir.

5. AB’ nin Rusya ve YKP Çerçevesinde Belarus, Ukrayna ve Moldova’ya