• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.3. Uluslararası Ticaret ve Korumacılık Olgusu

1.3.1. Korumacılığın Dayandığı Gerekçeler (Argümanlar)

1.3.1.8. Gelirin Yeniden Dağıtılması Argümanı

Serbest ticarete getirilen önemli eleştirilerden birisi de gelirin dağıtılma-sı konusuna yöneliktir. Çoğu ticaret modeli, toplam ekonomik verimliliğin serbest ticaretle artırıldığını öne sürse de aynı modeller ekonomideki her

bireyin faydaları eşit şekilde paylaşacağını göstermemektedir. Bunun anla-mı ise bazı bireyler serbest ticaretten kazanırken, bazılarının ise kaybedecek olmasıdır. Gelir dağılımı konusunda ekonomistler tarafından iki genel yak-laşım benimsenmiştir. Bunların bir kısmı ekonomi disiplininin amacının sa-dece en etkili ekonomi politikası seçimini belirlemek olduğunu savunurken, diğer grup ise kıt kaynakların üretim ve tüketime nasıl tahsis edileceğini belirlemek olarak tanımlamaktadır. “Gelir Tahsisi” ise maksimum toplam ekonomik verimlilik seviyesine ulaştığında “optimal” olarak tanımlanmak-tadır. Bu anlamda, ekonomik analiz doğada “pozitif”tir, yani ekonomide iş-lerin nasıl işlediğine ve sonraki etkilere ilişkin soruları cevaplamaya çalışır.

Bu yönüyle pozitif ekonomik analiz ne yapılması gerektiğini açıklamaya yönelik değildir. Gelir dağılımı ile ilgili konular ise doğada yaygın olarak

“normatif” olarak düşünülmektedir, çünkü bu konudaki endişe genellikle dağıtımın “olması gerekenle” ilgili boyutuna ilişkindir. Bu mantık ulusla-rarası ticarete uygulandığında, uygun gelir dağılımı gibi konular ekonomi disiplinin sınırlarının ötesindedir ve bu konuda karar verilebilmesi için politikacılar veya hükümetlere ihtiyaç vardır. Bu bağlamda bugüne kadar serbest ticaretin ekonomik verimlilikte neden olduğu artıştan dolayı elde edilen gelirlerin, kazananlardan kaybedenlere aktarılmak suretiyle ticaret-ten her bir bireyin kazançlı çıkabileceğini gösteren pek çok sayıda çalışma gerçekleştirilmiştir. Bunun mümkün olmasının temel nedeni ise, verimlilik-teki toplam iyileşme nedeniyle, ticaretten kazançlı çıkanların elde ettikleri kazanç toplamının, ticaretten zararlı çıkanların toplam kayıplarını aşması-dır. Bunun anlamı ise serbest ticaretin potansiyel kazananlarının serbest ti-caret sonucunda kaybedenlere “belirli bir tazminat ödemesi” yapması kar-şılığında, bütün tarafların ticaretten kazançlı çıkabileceğinin teorik olarak mümkün olduğunu göstermesidir. Bu durum ise serbest ticaretin uygun bir

“tazminat paketi” ile birleştirilmesi durumunda bir ölçüde korumacılığın tercih edilebileceğini göstermektedir (Suranovic, 2012, s. 621-622).

Bu bağlamda, yukarıda belirtilen işleyiş doğrultusunda korumacı ticaret politikalarının gelir dağılımını etkilemesi dolayısıyla, ticaretten kaybeden-ler diye tanımlayabileceğimiz bazı dezavantajlı gruplara sağladığı katkılar da göz önüne alındığında ticaretin kısıtlanması savunulmaktadır. Bununla birlikte bu amaçla korumacılığın kullanımına ilişkin, ticaretin

kazananların-dan, kaybedenlerine yapılacak gelir aktarımıyla ilgili olarak yanıtlanması gereken ciddi sorular bulunmaktadır. Bu çerçevede ticaretin olası kazanan-ları ile kaybedenlerinin kimler olduğu, kazanç ve kayıp tutarkazanan-larının ne kadar olduğu ile bu tutarlarının tahakkuk zamanları gibi ciddi anlamda tanımlama sorunları bulunmaktadır. Bir başka ifadeyle, ticaret politikasının “körlüğü”

ve kaynak tahsisi üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle, gelir eşitsizliğiy-le başa çıkmanın en iyi aracı olması pek de mümkün değildir. Bu itibarla gelirlerin dağılımını doğrudan vergi uygulamak veya transfer ödemeleriyle eşitlemeye çalışmak, ticaret politikası uygulamaktan daha az maliyetlidir.

Bununla birlikte Hickok’un 1985 tarihli çalışmasının da ortaya koyduğu gibi, ticaret kısıtlamalarına yönelik uygulamaların gelir dağılımına ilişkin eşitsizliği azaltmaktan ziyade daha da artırdığı görülmektedir (Chrystal ve diğer., 1988, s. 13).

2. BÖLÜM

DEVLETİN DIŞ TİCARETE MÜDAHALESİ

Geleneksel ticaret teorisi, genel olarak birinci dünya savaşına kadar ka-bul edilen iki temel ilkeden başlayarak tarifelere odaklanmış olup bunlar-dan ilki korumacı amaçlar için uluslararası ticaretin önündeki engellerin tarifelerle sınırlı tutulmasıdır. Diğer bir ilke ise ihracatçı ülkeler arasında ticarette ayrım gözetmeme ilkesi olup, söz konusu ilke uyarınca ithal edilen bir mala belirli bir oranda gümrük tarifesi uygulanması durumunda, söz ko-nusu malın ithal edildiği ülkeden bağımsız olarak bu malın tüm ithalatlarına aynı oranda gümrük tarifesi uygulanması gerektiğini ifade etmektedir.

İki dünya savaşının vuku bulduğu savaşlar arası dönemde ve özellik-le Büyük Ekonomik Buhran döneminde söz konusu bu iki ilke sistematik bir şekilde ihlal edilmiş olmasına rağmen, uluslararası ticaretin işleyişine ilişkin bu iki önemli ilke tekrar ele alınmış ve bu durum ikinci dünya sa-vaşından sonra uluslararası ticareti yönetmesi umulan GATT Anlaşmasının temelini oluşturmuştur.

Bu çerçevede GATT çatısı altında çok taraflı tarife indirimlerinin mü-zakere edilmesi amacıyla çeşitli uluslararası toplantılar yapılmış olup, söz konusu müzakereler Aralık 1993’de Uruguay Turu ile sona ermiştir. Sonra-sında GATT, DTÖ’ye dönüşmüş ve uluslararası ticaretin işleyişine yönelik kendisine atfedilen bu görevi de DTÖ devralmıştır.

GATT nezdinde yürütülen müzakerelerde çok taraflı tarife indirimlerine yönelik ciddi yol kat edilmiş ve önemli tarife indirimleri sağlanmıştır. Bu kapsamda 2000’li yılların sonlarına gelindiğinde ABD, Kanada, AB ve Ja-ponya ithalata yönelik uygulamış oldukları gümrük tarifelerini %4-%5 dü-zeyine kadar indirmişlerdir. Ancak belirtmek gerekir ki normal mallarda du-rum bu iken ülkelerce kritik görülen bazı hassas ürünlerde ise bu oranların ABD’de %99’a, Kanada’da %49’a, AB’de %198’e, Japonya’da %126’ya

kadar çıktığı görülmüştür. Ayrıca kimi gelişmekte olan ülkelerde bu oranla-rın %200’e kadar çıktığı gözlemlenmektedir (Karluk, 2013, s. 385).

Diğer taraftan GATT nezdinde yürütülen söz konusu müzakerelerde çok taraflı tarife indirimlerine yönelik ciddi bir yol kat edilmiş ise de yukarıda yer verilen “gümrük tarifelerinin korumacılık amacıyla kullanılamayaca-ğı” ile “ticarette ayrım gözetmeme” olarak ifade edilen iki önemli ilkenin ihlaline karşı izin verici bir tutum sergilemek zorunda kalınmıştır (Gandol-fo, 2014, s. 215). Son yıllarda hem gümrük tarifeleri dışında tarife dışı en-gellerin, hem de ayrım gözeten ticaret politikalarına yönelik uygulamaların hızla arttığı görülmektedir.

Bu kapsamda GATT nezdinde gerçekleştirilen müzakereler neticesinde elde edilen çok taraflı tarife indirimlerinin de etkisiyle, günümüzde gümrük tarifeleri devletin dış ticarete müdahalesinde daha az kullanılan bir araç ha-line gelmiş, buna karşılık TDÖ’ler ise hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler açısından daha fazla önem kazanmaya başlamıştır (Arslan, 2014, s.

51). Bu durumu ortaya koyabilmek adına, aşağıda yer alan 1 No.lu Tablo’da seçilmiş ülkeler itibariyle sanayi mallarına (makine ve elektrikli ekipman-lar) uygulanan gümrük tarifelerinin genel ortalamaları gösterilmiştir.

Bu itibarla, bu bölümde devletin dış ticarete müdahalesi Gümrük Tari-feleri ile bu çalışmanın da ana konusunu teşkil eden Tarife Dışı Engeller olmak üzere iki ana başlık altında ele alınacaktır.