• Sonuç bulunamadı

Gelir-Gider Değişimi

Belgede Toplumsal bir tip: Memur (sayfa 134-154)

3.4. Memuriyet Dışı: Aile İlişkileri ve Gündelik Hayat

3.4.5. Gelir-Gider Değişimi

657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda memurların aldıkları aylıklar hesaplanırken eğitim, kariyer, kıdem durumları esas alınarak, derece ve kademelerden oluşan bir ücret tablosu oluşturulmaktadır. Bu kriterlere göre memurların aylıklarında artışlar görülmektedir. Devlet Personel Başkanlığı’ndan edinilen bilgiye göre, yıllar itibariyle en düşük memur maaşı örneğin 2009 yılında 1.219 iken 2019 yılında 3.461’dir (URL-11). Günümüzde memurların aldıkları aylıkların ihtiyaçlarını karşılaması evli olma, çocuk sahibi olma durumuna göre değişmektedir. Yapılan görüşmelerde memurlar çoğunlukla bundan 10 yıl öncesi gibi bir tarihte hayat pahalılığının günümüzdeki kadar yüksek olmadığını, aylıklarının ihtiyaçlarını karşıladığını ifade etmişlerdir. Ancak günümüz toplumsal koşullarında kimi memur makul, ortalama bir hayat yaşadığını söylerken kimi memur da zorlandığının altını çizmiştir.

“Bizim maaşlarda öyle bir yükselme olmuyor. Mesela bir esnaf yansıyan enflasyonları kendi satışına yansıtıyor. Ama biz emeğimize bunu yansıtamıyoruz. Ben bundan 6 ay önce gidip 100 lirayla mutfak masrafımı yaparken şimdi hiçbir şey yapamıyorsun. E tabi ezilen kesim biziz. Hatta orta tabaka değil alt tabakayız. Eskiden orta direk memurdu. Artık zaruri ihtiyaçlarından da kısıyorsun. Ben bundan 20 yıl önce diyelim ki 4 çeşit peynir alıyorken ama şimdi 1 çeşit bile peynir

alamıyorsun. Kazancım ancak günlük ihtiyaçlar, kira, zaruri ihtiyaçlara gidiyor. Bu mudur yani orta sınıf standardı?” (G. K., Kadın, 49, Nüfus).

G. K., günümüz yaşam koşullarında, hayat pahalılığında kendisinin zor geçindiğini, ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığını dile getirmiştir. Kazancının günlük ihtiyaçlara, kiraya, gerekli ihtiyaçlara harcanması nedeniyle bir memurun refah düzeyi bakımından orta sınıfta olmadığını hatta alt sınıfta yer aldığını düşünmektedir. Görüşme yaptığımız bazı memurlar ev sahibi olmak için kredi aldıklarını ve bu nedenle ev kredisi ödediklerini söylemişlerdir. Dolayısıyla aylıklarının bir kısmı ev kredisine gitmektedir. Bu bakımdan geçim konusunda zorlandıklarını, orta sınıfta yer almadıklarını belirtmişlerdir. Görüşmecilerden A. N. (KYK), ev kredisi aldığından dolayı maaşının ihtiyaçlarını karşılamadığını, maaşının anca temel ihtiyaçlarına, çocuklarının eğitim giderlerine yettiğini ifade etmiştir. Bu sebeple yaşam standardını ortanın altında olarak tanımlamaktadır. H. Ç. (Nüfus) ise, bir memurun aldığı aylık ile “ne ev sahibi olabiliyor ne de araba alabiliyor” diyerek memurun maaşının yetersizliğini mizahi bir dille dile getirmiştir.

“Tabi barınma imkânı olsa mesela bunu devlet sağlamış olsa memurlara memur daha iyi geçinir diye düşünüyorum. Ekonomik şartlar biraz daha düzeltilebilirse memur biraz daha refah yaşar. Hep rutin gidiyor hayatımız, Allaha şükür sağlığımız yerinde de ama ben bir yılda bir defa olsa bile eşimi, çocuklarımı tatile götürmek isterim yani veya tiyatroya sinemaya böyle şeylerde katılmak isterim ama imkanlar el vermediği için ancak geçinebilmek tasasına düşüyoruz” (İ. K., Erkek, 41, Üniversite).

“Memursan aç kalmazsın, ihtiyaçlarını giderirsin. Yani lüks bir yaşantın olamaz anca karnımızı doyuruyoruz. Çocukların okul masrafı, evin kirası, evin ihtiyacı anca yetiyor. Tabi bazen ek gelire ihtiyaç duyuyoruz ama yok. Eşim çalışmıyor, ev hanımı, iki çocuk var, okuyorlar. 22-23 senedir evliyim hiç tatile gitmedim mesela” (M. A. K., Erkek, 46, Milli Eğitim).

Devletin memurlara barınma imkanı sağlaması durumunda memurların daha iyi bir yaşam standardı olacağını dile getiren İ. K., aylığının bir kısmı ev kredisine gittiğinden kültürel, sosyal alana pek dahil olamadığını, ancak geçimini

sağlayabildiğini ifade etmiştir. M. A. K. ise, bir memurun aç kalmayacağını fakat lüks bir yaşantısının da olmayacağını belirterek kendisinin ev, eğitim giderlerini zor karşıladığını ve kimi zaman ek gelire ihtiyaç duyduğunu söylemiştir. M. A. K. gibi ancak geçimini sağlayan bazı memurlar, ek gelire ihtiyaç duyduğunu fakat herhangi bir ek gelirlerinin olmadığının kaydını düşmüşlerdir. Görüşme yaptığımız 27 memurdan sadece A. K. (Kütüphane), babasından kalan fındık tarlalarından gelen bir ek gelirinin olduğunu dile getirmiştir.

Aylıklarının ihtiyaçlarını karşılama noktasında yetersiz olduğunu düşünen memurların yanı sıra bazı memurlar da aylıklarının yeterli olduğunu, ihtiyaçlarını karşılayıp çok lüks tüketimine kaçmadan harcamalar yapabildiklerini, yılda en azından bir iki defa da olsa tatile çıkabildiklerini ifade etmişlerdir. Bu durum daha çok şube müdürleri ve şeflerde görülmektedir. Şube müdürleri ve şeflerin üst düzey yöneticiler olması, memuriyette geçirdikleri sürenin fazla olması gibi nedenlerden ötürü aldıkları aylıklarda klasik memura kıyasla daha fazla olmaktadır. Dolayısıyla bu memurlar maddi açıdan ihtiyaçlarını karşılayabildiklerini ve yaşam düzeyi bakımından orta sınıfta yer aldıklarını ifade etmişlerdir. Görüşmecilerden G. S. (Belediye), aldığı aylığın yeterli olduğunu, ihtiyaçlarını karşıladığını ve yaşam standardının orta düzeyde olduğunu belirtmiştir. A. K. ise, refah düzeyine dair şu sözleri sarfetmiştir:

“Maaşım yeterli. Hesaplı giderim, onun dışına çıkmam, kimseye de borcum yok, ek gelirim yok sadece maaşım var. Yaşam standardım orta ya da ortanı üstü diyebilirim. Eşim de memur, o da memur olunca işlerimiz biraz daha rahat oluyor” (A. K., Erkek, 56, Nüfus).

Günümüzde memurlar değişen toplumsal koşullar karşısında ekonomik sorunları çözmek adına evlilikler yaparken ikinci işe önem verdikleri görülmektedir. Bir başka ifadeyle özellikle 1970-80’li yıllarda memurlar ekonomik sorunların üstesinden gelebilmek için ikinci iş olarak tezgahtarlık, pazarcılık gibi ek işler yaparken günümüzde artık memurların eşlerinin de memur olmasına ya da çalışmasına öncelik verilmektedir. Ekonomik sorunları çözmek, refah düzeylerini

daha da arttırmak adına evli çiftlerin ikisinin de çalışması değişen toplumsal koşullara uyum sağlama noktasında önemli görülmektedir.

“Orta seviyede gelirimiz Allaha şükür iyi. Ben teknik personel olunca maaşım biraz daha iyi diğer memurlara göre. Ama hayattan çok yüksek bir zenginlik, çok yüksek bir hayat beklentim olsaydı yetmezdi maaşım. Benim böyle bir beklentim olmadığı için özel sektör yerine memurluğu seçtim zaten. Memur kesimi maaşı olarak herkes şikayetçi ama sen bu maaşı başka bir yerde alır mısın hayır. Mesela lise mezunu polis 5 bin lira maaş alıyor günümüzde. Bu maaş güzel, ben hayatımı bunun üzerine devam ettireyim derseniz yeter bir şekilde” (K. A., Erkek, 53, Tarım).

Görüşmecilerden K. A., teknik personel olarak görev yaptığı için maaşının diğer memurlara oranla daha iyi olduğunu ifade etmiştir. Ancak herhangi bir memurun hayata karşı beklentisi ne kadar fazla olursa maaşının yetersizliğinin de artacağını belirtmiştir. Çünkü bir memurun aldığı aylık sabittir ve memur o aylık doğrultusunda harcamalarını yapmaktadır. Bu sebeple K. A., alınan aylığın yeterli ya da yetersiz olmasının beklentilere değiştiğinin altını çizmektedir. H. B. ise, memurun ayağını yorganına göre uzatması durumunda aldığı aylığın yeterli olacağını ve kendi yaşam standardını şu şekilde dile getirmiştir:

“Ayağımızı yorganımıza göre uzatırsak hiçbir sıkıntı yok. Allah’a şükür kendi evim, arabam var, çocuklarımın birisi üniversite de birisi lise de okuyor, çok rahat yetiyor, üstüne de para biriktiriyoruz. Şükretmek gerekir. Hiçbir ek gelirim de yok. Babamın durumu eskiden çok çok iyiydi, battıktan sonra hiçbir şey kalmadı. Onun için kendi gelirimden başka bir şey yok. Kendi yağımda kavruluyorum. Ortanın bir tık üstünde yaşam standardım” (H. B., Erkek, 44, Milli Eğitim).

“Eşim ev hanımı ve 3 çocuğum var, okuyorlar. Aldığım maaş ihtiyacımızı karşılıyor. Tek maaşla üç çocuk okutuyorum. Ev kendimizin ama maaşın bir kısmı ev kredisine gidiyor. Herhangi bir ek gelir yok, idare edebildiğimiz kadar ediyoruz. Yılda bir defa da olsa tatile gidebiliyoruz. Yıl içinde birikim yaparak, tur firmalarıyla vs. gidiyoruz” (M. B., Erkek, 50, Belediye).

M. B., aldığı ev kredisinin yanı sıra yıl içinde birikimler yaparak, uygun tur firmalarını takip ederek tatile çıkabildiğini, sosyal faaliyetlere katılabildiğini ifade etmiştir. Esasında günümüzde hayat pahalılığı, memurun yerleşim yeri olarak tercih ettiği mekân, sahip olduğu eşyalar, eğitim ve ev giderleri vb. göz önünde bulundurulduğunda herhangi bir memurun aldığı aylığın yeterliliği ya da yetersizliği değişmektedir. Yapılan görüşmelerde birçok memurun özellikle ev kredisi alması, diğer alanlarda kısıtlama yapmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla memurun aldığı aylığın ihtiyaçlarını karşılama durumu, aylığını harcadığı tüketim alanları, hayat koşulları karşısında aylıklarının yeterliliği veya yetersizliği, refah düzeyleri hakkındaki düşünceleri değişebilmektedir.

Memurun aldığı aylığın yeterliliği ya da yetersizliği durumu esasında değişen toplumsal koşullar karşısında memurun nasıl bir tavır sergilediğini, takındığını göstermektedir. 1970-80’li yıllarda memurların aldıkları aylıklar o günün toplumsal koşullarında yetersiz görülmesine rağmen memurlar aldıkları aylıkla geçinmeye, kanaat etmeye çalışmaktadır. Günümüzde ise, memurlar genellikle memur olmadan önce sabit bir hayatım, düzenli bir aylığım olsun derken memur olduktan sonra aldığı aylığı yetersiz görmeye başlamaktadır. Bu durum değişen toplumsal koşullar karşısında memurun tatminsiz, kanaatsiz bir tip olduğunu göstermektedir. Toplumsal yapıya tipoloji açısından baktığımızda aslında memur tipolojisinde büyük bir değişiklik yaşanmamaktadır. Geçmiş yıllarda da memurların toplumsal koşullara karşı bir şikayeti, yakınması söz konusudur. Ancak o günün toplumsal yapısında ekonomik sorunlar şikayetle birlikte doğal karşılanmaktaydı. Bugün ise, memurlar aldıkları aylıklar bakımından daha iyi koşullarda olurken memur zihniyeti açısından aylıklar hala yetersiz görülmektedir. Görüşme yaptığımız birçok memurun ifadelerinden hareketle ekonomik açıdan memurların şikayet eden, sızlanan bir tip olarak kendini var ettiği anlaşılmaktadır. Yani günümüzde memurun kanaatkâr olmaktan ziyade talepkâr bir karaktare sahip olduğu görülmektedir.

SONUÇ

Tipler, herhangi bir toplumun yapısının, kültürünün, gündelik hayatının anlaşılmasında, yorumlanmasında hizmet etmektedir. Bir toplum hakkında bilgi edinmek istediğimizde o toplumda kalıplaşan, yer eden davranışlara, örüntülere bakarak o toplumun sosyal dokusu hakkında bilgiler ediniriz. Bu çalışma da, böylesi bir gaye ile toplumda büyük oranda yer alan memurların gündelik hayatta neler yapıp ettiklerine, nasıl bir yaşam dünyalarının olduğuna ilişkin bakış açısı kazanmak, bilgi edinmek amaçlanmaktadır. Bu noktada öncelikle memuru hangi bağlamlarda ele aldığımıza değinmemiz gerekmektedir.

Memur her şeyden önce devlet ile vardır. Başka bir ifadeyle, memur devlet adına devletin işlerini vatandaşa götürdüğünden devlet olmadan memurdan söz edilemez. Günümüzde devlet ile memur ile ilişkisi daha çok memurun sorumlulukları çerçevesinde, 657 Sayılı kanuna bağlı hareket ederek şekillenmektedir. Memur, sorumluluklarının bilincinde olduğunda hem devlete karşı görevini yerine getirmiş olmakta hem de vatandaşa hizmetini etmiş olmaktadır. Ancak memura karşı kamuoyunda oluşan algılar, memurun sorumlulukları çerçevesinde hareket etmesinden ziyade vatandaşa hizmet götürmeyen, masa başında sabahtan akşama kadar oturan, oturduğu yerden para kazanan, yan gelip yatan şeklindedir. Bu durum memurlara sorulduğunda halkın algısının bu şekilde geçmişten gelmesi, bazı hükümetlerin memurunun yanında olması gerekirken vatandaşın düşüncesini destekleyip memuru eleştirmesiyle yer edinerek günümüze kadar geldiği düşüncesi zikredilmiştir. Bu nedenlerden ötürü vatandaşlar memuru şikayet etme konusunda geniş yetkiler elde etmiş ve kimi zaman memur ile vatandaş arasında anlaşmazlıklar, çatışmalar yaşanmıştır. Vatandaş ile memur arasında yaşanan anlaşmazlıklar genellikle bu sebeplere bağlanmaktadır. Bu noktada memurların vatandaş ile yaşadıkları sorunlar karşısında bir çözüm üretmek yerine daha çok yukarıda zikredilen farklı mekanizmalara atarak sorunu kendi içinde değil de dışarıda arayan bir karaktere büründüğü görülmektedir. Dolayısıyla memurların yaşanan sorunlar karşısında bir çözüm üretip sorumluluk almadıkları görülmektedir. Memurun

sorunları kendi içinde değil de dışarıda araması memur karakteristiğini vermesi açısından memuru şikayet eden, marazi bir karakter olarak göstermektedir.

Bahsi geçen hususların yanı sıra memurların görevlerini yürütürken uyması gereken belli kanunlar, mevzuatlar bulunmakta ve memurların sınırları kesin bir şekilde çizilmektedir. Memur bu kanunlara uyduğunda kimi zaman vatandaşın işi görülmemekte ve memur ile vatandaş arasında tartışma çıkabilmektedir. Dolayısıyla kamuoyunda oluşan algıların bürokratik işleyişten kaynaklanan sorunlardan dolayı oluştuğunu söyleyebiliriz. Esasında memurlar da vatandaş gibi bürokratik sistemin işleyişinden yakınmaktadırlar. Bürokrasinin temel özelliği olan rasyonellik, mevzuatlara bağlılık gibi durumlara bir bakıma tepki göstermektedirler. Çünkü bürokratik işleyişteki kesin sınırlar memurun hareket sahasını daraltmakta ve memuru belli bir kalıba koymaktadır. Bu nedenlerden ötürü kimi zaman memurun vatandaş ile ilişkisi değişmekte, sorunlar çıkabilmektedir.

Çalışmanın saha kısmından elde edilen verilere göre, memur devleti temsilen, devlet adına işleri yürüten, vatandaşa devletin hizmetini sunan, kimi zaman vatandaş ile mevzuatlar, kanunlar konusunda çatışmalar yaşayan ve bu sebeple saygınlığı geçmişe nazaran azalan bir meslek olarak görülmektedir. Toplumsal ve iktisadi değişimlere paralel olarak günümüzde memurların mesleki saygınlığı azalmıştır. Özellikle çok partili hayata geçiş sürecinden sonra başlayan memur prestij kaybının devam ettiğini, memurluğun eski dokusunu yitirdiğini söyleyebiliriz. Bu durum memurlar tarafından sürekli zikredilmektedir. Eski memurlara insanlar saygı duyardı, karşısına geldi mi önünü iliklerdi vb. Ancak günümüzde insanların memurlara saygı duymadıkları, yeri geldiğinde bağırıp çağırabildikleri belirtilmektedir. Bu durum daha çok klasik memur statüsünde olan memurlarda görülmektedir. Görüşme yaptığımız şube müdürleri ve şeflerin bürokratik yapı içinde üst düzey konuma sahip olmaları onların toplum tarafından klasik memurlara kıyasla daha saygın memurlar olarak görüldüğünü göstermektedir.

Günümüzde memurların saygınlığının azalması durumu memurun yeni bir kimliğe büründüğünü göstermektedir. Memurların birçoğu mesleklerine karşı halkın

saygı duymadığını, memurun devleti temsilen görevde bulunduğunu ihmal ettiğini düşünmektedir. Saygınlığın azalmasında en önemli etken, vatandaşın CİMER gibi şikayet kanallarıyla memuru devlete şikayet etmesi ve vatandaşın kendini memurdan üstün görmesi olarak görülmektedir. Memurlara göre, elbette insanlar düşüncelerini, isteklerini devlete bildirmelidir. Ancak yapılan şikayetler çok basit düzeyde kalmakta ve Cumhurbaşkanlığı sistemi tarafından çözüm önerisi getirilmeyecek sorunlar bildirilmektedir. Sözgelimi, KYK’de kalan bir öğrencinin çekmecesinin bozulmasını CİMER’e bildirmesi. Bu tarz sorunları yazmak yerine çözüm odaklı sorunların yazılması, çalışmayan memurun şikâyet edilmesi, sistemin bozukluğu ya da düzensizliği gibi sorunlar yazılmalı ki bu şikâyet kanalları daha etkili çalışabilsin. Bahsi geçen tüm bu konular göstermektedir ki, memurluk mesleği prestij bakımından büyük bir düşüş içerisindedir. Halk nazarında saygın, itibarlı, gıpta ile bakılan bir meslek olma özelliğini yavaş yavaş yitirmektedir.

Kamuoyunda oluşan yanlış algılar memurun kim olduğunu da değiştirmektedir. Memur, esasında devleti temsilen belli mesai saatleri içerisinde görevlerini yürüten, hayatını belli bir maaş potansiyeline bağlamış, sabit bir hayatı olan kişidir. Fakat farklı kurumlarda çalışan memurların kimisinin iş akışının yoğun olması kimisinin de yoğun olmaması kamuoyunda insanların bir genelleme yapmasına yol açmıştır. Söz gelimi PTT’de ya da Nüfus’ta çalışan bir memur yoğun bir iş akışına sahip olurken, Üniversite’de ya da Kütüphane’de çalışan memurun iş yoğunluğu daha az olmaktadır. Bu noktada memurlar, vatandaşın kurumlar arasında farklılığı gözetmesinden ziyade bir genelleme yaptıklarını vurgulamışlardır.

Memurların, memurluk mesleğini tercih etmelerinde bu mesleğin düzenli bir aylık getirmesi, düzenli bir çalışma saatinin olması, garanti meslek olarak düşünülmesi, özel sektörün çalışma koşullarının ağır olması ve aylığın düşük olması gibi nedenlerden etkili olmaktadır. Bu etkenler esasında memurların mesleklerini bilinçli bir şekilde tercih etmediklerini göstermektedir. Daha çok yukarıda zikredilen hususlar etkili olmuştur. Bununla beraber değişen toplumsal koşullarda kendini belirgin bir şekilde gösteren işsizlik sorunu insanların kolaydan devlete girme düşüncelerinin yer etmesine neden olmuş ve “devlete sırtımızı dayayalım”

düşüncesinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Devlet, garanti bir yer olarak görülmektedir. Bu sebeple memurluk mesleği avantajlı olarak görülmekte ve birçok insanın ilgisini çekmektedir. Bu noktada memurluk mesleğini tercih edilirken insanların bir rahatlık, keyfiyet aradıkları, bu doğrultuda bir talepleri olduğu görülmektedir. Yani kişi rahat olmak, sabit bir aylık kazanmak için memuriyeti tercih etmektedir. Yaptığı işin zorluğuyla yüzleştiğinde ise şikayet eden, sızlanan bir aktör olarak kendini göstermektedir. Esasında özel sektörde çalışma ile devlet kurumunda çalışma arasındaki fark burada ortaya çıkmaktadır. Özel sektördeyken işin yoğunluğundan ötürü sızlanmaya, şikayet etmeye vakti olmayan kişinin memuriyete girdikten sonra belli saatlerde çalışması ve iş güvencesinin olması kişiyi rahatlığa itmektedir. Dolayısıyla özel sektörde sızlanmaya vakti olmayan, işine konsantre olmaya çalışan bir tip olarak görülürken memuriyette şikayet eden, sızlanan bir tip olarak görülmektedir.

Memur, meslek bilincine sahip olup kendini geliştirmek adına daha fazla yetki ve sorumluluk almayı isteyendir. Ancak bunu yaparken çoğu kez liyakat ilkesinin işlemediğini görmektedir. Daha çok adam kayırmanın, akraba kayırmanın, referansın, torpilin memuriyet içerinde özellikle görevde yükselmelerde görüldüğü gözlenmiştir. Yeteneği, ilgisi, layık olduğu halde, görevde yükselme süresi geldiği halde yükselemeyen memurlar bulunmaktadır. Liyakatın gözetilmemesi memurların görevlerinde yükselmelerinde hakkaniyetin gözetilmediğini de göstermektedir. Görevinde yükselmek isteyen bir memurun akrabası ya da bir tanıdığı olmadığında yükselmesi zor olmaktadır. Bu durum bir yandan memurun bürokratik işleyişe karşı saygınlığını azaltırken bir yandan da işine karşı duyduğu şevki de azaltmaktadır.

Memurlarla gerçekleştirdiğimiz derinlemesine görüşmelerde dikkat çeken en önemli hususlardan biri, devlet memurlarının yapıp edeceği her şeyin 657 sayılı kanun ile belirlenmiş olmasıdır. 657 sayılı kanun, memuriyete girişten emekliliğe kadar olan süreçte memurun özlük haklarından görev ve sorumluluklarına kadar olan birçok konuyu kapsamaktadır. Dolayısıyla memurun hareket sahası bu kanunla belirlenmekte ve çoğu kez hareket sahasının daraltıldığı düşünülmektedir. Söz gelimi bir memur alanı dışında kendini geliştirmek istediğinde ya da başka bir alana

yeteneği, ilgisi var ise, başka alanda çalışmak istediğinde 657 Sayılı kanun önünde engel oluşturmaktadır. Çünkü devlet memurların memuriyet dışında ek bir iş yapmaları yasaktır. Bununla beraber herhangi bir memur, kurumunun ilerlemesi adına bir şeyler yaptığında mevzuatlar, kanunlar engel oluşturmakta ve memurun mesleğinde stabil kalmasına, girişimcilik ruhunun azalmasına veya körelmesine yol açmaktadır. Memurlar 657’yi bu hususlarda eleştirmekte ve 657’nin devamlı güncellenmesi yerine kökten bir değişikliğe gidilmesi gerektiğini belirtmektedirler. Çünkü bu kanun kaynağını, temel dayanağını 1965 yılında çıkarıldığı maddelerden almaktadır. Üzerine eklemeler yaparak ya da belli maddeleri çıkararak günümüze kadar gelmiştir. Bu sebeple 657’ye yama yapmak yerine günün şartlarına uygun bir kanun çıkarılması gerektiği düşünülmektedir.

Memuriyet hayatı, bürokratik işleyiş memurlara bir takım tutum ve davranışlar kazandırmıştır. Memurun bulunduğu konuma ve hizmette kaldığı süreye bağlı olarak belli alışkanlıklar devamlılık göstermektedir. Sorumluluk sahibi olma, dakiklik, kurallara uyma, uyumlu çalışma, insan ilişkilerini geliştirme, düzenli hayat bunların başında gelmektedir. Memuriyet hayatının belli saatlerde kapsaması, yürütülen işlerin belli bir düzende işlemesi memurlara ister istemez belli davranışlar kazandırmaktadır. Dolayısıyla memur mesleğiyle iç içe olmakta ve bütünlüklü bir kimliğe sahip bir görünüm kazanmaktadır. Bürokratik sosyalizasyon aracılığıyla içselleştirilen belli tutum ve davranışlar özel alana da yansımaktadır. Memurların bir kısmı aile içerisinde de bürokratik süreçte edindikleri davranışları sergilemeye devam ettiğini söylerken bir kısmı da bürokratik davranışların mesleki bağlamla sınırlı kaldığını dile getirmişlerdir. İş dışında da bürokratik davranışları, alışkanlıkları sürdüren memurların esasında iş hayatının özel hayatı da kapsayacak şekilde yürütüldüğünü göstermektedir. Bu bakımdan tipoloji için önemli olan eylem ve

Belgede Toplumsal bir tip: Memur (sayfa 134-154)