• Sonuç bulunamadı

1.2. Rekabeti Açıklamaya Yönelik Yaklaşımlar

1.2.1. Geleneksel Rekabet Yaklaşımları

- Klasik İktisat Okulunda Rekabet: Toplum ve devlet çıkarını her şeyin üstünde tutan, bireyi köle ve bağımlı kılan müdahaleci ve merkezden yönlendiren politikaların temsilcisi Merkantilizme karşı çıkan Klasikler liberal düşünceyi savunarak devletin birey üzerindeki egemenliği esasıyla bireysel özgürlüklere önem vermeyen yaklaşımın aksine bireysellik ilkesi esaslı bir yaklaşım getirmiştirler (Blaug, 1987: 434). Klasiklerle ön plana çıkarılan bireye bağımsız bir ekonomik birim olarak üretim araçlarının kullanımı ve tüketim tercihlerinde serbestlik verilmiştir (Erkan, 1987:134). Bu yaklaşım serbest rekabet düşüncesi ve serbest piyasa ekonomisi ile ortaya konmuştur. Neticede kişisel çıkarlarını maksimum yapmaya çalışan bireyler rasyonel davranacaklar ve rekabet ortamı otomatik olarak düzenlenecek bir piyasa mekanizması ortaya çıkacaktır. Klasikler rekabet kavramı üzerinde mantıksal analizler yaparak fazla durmazlar ve onunun sezgisel olarak anlaşılacağını savunurlar (Stigler,1987:234). Doğada insanın hiç bir müdahalesi olmaksızın devam edegelen düzenin ekonomik olaylarda da aynı şekilde işleyebileceğini ve her şeyin kendi akışına bırakılması gerektiğini söylerler. Sisteme yapılacak her müdahalenin ya da engellemenin bu doğal sistemin dengesini bozacağını savunurlar (Blaug, 1987: 434).

Adam Smith Milletlerin Zenginliği kitabında rekabetin adını anmadan insanları iktisadi faaliyetlerinde yönlendirenin kişisel çıkar duygusu olduğunu ve kendi çıkarı peşinde koşan bireylerin neticede toplumun hayat standardını yükselteceğini ele almaktadır (Smith, 1976: 18). Yani çıkarı için rekabet eden birey neticede toplumun

11

refahını da yükseltmektedir. Ona göre, kaynaklar ve bununla üretilebilecek ve tüketilebilecek mal miktarı sınırlı olduğunda rekabet alıcı ve satıcılar arasında bir yarıştır ve bu yarış fiyatları arz ve talep dengesine ulaştıracaktır (Vickers, 1995:5).

Smith’in ‘‘görünmez el’’ varsayımı ile sembolleşen fiyat sistemi piyasa ekonomisinin temelini oluşturmaktadır. Klasiklerde değer kavramını açıklayan üretim maliyetini ifade eden bir doğal fiyat kavramı vardır. Bu doğal fiyat karşısında da alıcılar ve satıcıların arasındaki rekabetten doğan bir piyasa fiyatı söz konusudur. Buradaki rekabetle piyasa fiyatı doğal fiyata yani maliyete doğru yaklaşır. İşte serbest rekabet mal fiyatlarının arz ve talebe göre belirlendiği ve uzun dönemlerdeki fiyatın alıcıların vermeye razı oldukları en yüksek ve satıcıların mallarını satmaya razı olacakları en düşük fiyat olarak belirlendiği yapıdır. Bu dengeden kısa süreli sapmalar olsa dahi herhangi bir sınırlamanın olmadığı, giriş-çıkış serbestiyetinin bulunduğu ortamda kendi kendini yönlendiren dinamik bir sürece sahip serbest rekabet yapısında tekrar denge durumuna yönelme olacaktır. Sonuç olarak Adam Smith’e göre rekabet alıcılar ve satıcılar arasında bir etkileşime neden olur ve bu etkileşim de fiyatları arz ve talep dengesine ulaştırır.

Böylece ‘‘görünmez el’’ ilkesi statik değil dinamik bir rekabet sürecine işaret eder (Skousen, 2003:241; Tokatlıoğlu, 1999: 10; Stigler, 1976:1201).

- Marksist Ekonomi Kuramında Rekabet: Marksist yaklaşıma göre rekabet ve rekabet süreci faydalarını ve olumlu fonksiyonlarını bir süre icra ettikten sonra kendi kendini yok edecek bir olgudur. Marksizm’e göre kapitalist toplumu harekete getiren saik sermaye birikimidir ve bunun yolu da rekabettir. Ancak rekabet başlangıçtan bir süre sonra yoğunlaşma ve tekeli doğuracak ve böylece rekabet piyasaya egemen olacak dev kuruluşların oluşmasına neden olacaktır (Talas, 1999:300). Marksist iktisadi düşünce kapitalizmin serbest rekabet mücadelesinden doğduğunu ve rekabet mücadelesi olmadan düşünülemeyeceğini savunmasına rağmen serbest rekabetin yoğunlaşmayı doğuracağını ve bu yoğunlaşmanında rekabete zıt olan tekelleri oluşturacağını söyler. Başlangıçta rekabetle yeni firmaların artması, üretimin çoğalması ve bunlardan kaynaklı olarak fiyat düşüşleri gözlenmesine rağmen bir süre sonra rekabet bir takım firmaların kapanmasına ve bir takım firmaların birleşmesine neden olarak piyasayı yoğunlaştıracak ve fiyat düşüşlerine karşı firmalara anlaşma zemini ve kolaylığı oluştuacaktır. Böylece rekabetçi kapitalizm tekelci kapitalizmi doğurmaktadır (Mandel, 1998: 49).

12

Marksizm’de rekabet dört temel olgu ile değerlendirilir(Tokatlıoğlu, 1999: 14);

1. Rekabet kapitalizmin tarihsel dönüşümünü sağlayarak tarihsel bir işlev görmüştür.

2. Rekabet malların daha ucuza üretilmesinin bir aracıdır.

3. Rekabet dengeye getiren bir güç olmasının yanında, devamında dengesizlik ve kaynakların etkinsiz dağılımına neden olan süreçtir.

4. Üretim maliyetleri denge fiyatlarını belirleyen bir unsur olarak ortaya çıkacak ancak bu durum kalıcı bir denge olmayacaktır.

Bu temel esaslarla birlikte Marksistler tekelci kapitalizmin rekabeti bütünüyle ortadan kaldırdığını düşünmezler. Ancak Marksist rekabet süreci bir paradoksa neden olmaktadır. Başlangıçta birbirleriyle rekabet eden kapitalistler ilerleyen süreçte rekabeti ortadan kaldırmak ve üretimi sınırlandırmak için sözleşme yapmaya başlarlar. Bunu sadece daha çok kazanç olasılığı olduğunda yaparlar ve üretimde azalma fiyatları yükseltir, karları artırır ve daha çok sermaye biriktirmeye olanak sağlar. Ancak aynı dalda yatırım yapılmamaktadır çünkü sermaye yatırımı süreci tersine çevirir, üretimi artırır, fiyatları düşürür buda bir çelişki oluşturur (Mandel, 1998: 50).

- Neo-Klasik İktisatçılarda Rekabet: Klasiklerdeki dinamik bir süreçle dengeye yönelen serbest rekabet görüşü Neo-Klasiklerde yerini denge sağlandığında dengenin nerede olması gerektiğini gösteren ve dengeden uzaklaşmayı engelleyen statik durumu ifade eden tam rekabet görüşüne bırakmıştır. Yani Neo-klasikler rekabeti piyasa yapısı olarak ele almışlardır. İktisat bilimi Neo-klasiklerle normatif bir yaklaşım benimseyerek ne olduğuna değil ne olması gerektiğine odaklanmışlardır (Çapaoğlu, 1991: 33;

Tokatlıoğlu, 1999: 11).

Klasik yaklaşımın dinamik piyasa sürecinin yerine durağan durumun öne çıkarıldığı Neo Klasik anlayışta rekabetin fiyatı belirleme işlevi kaybolur ve rekabet fiyatları marjinal maliyet düzeyine indirir. Firmanın sonsuz esnek bir talep eğrisiyle karşı karşıya kalması fiyatların veri olduğunu ve denge düzeyine ulaşan piyasada fiyat rekabetinin olamayacağını ortaya koymaktadır. Homojenlik koşulunun kalite rekabetini de ortadan kaldırdığı gerçeği rekabet için tek kulvarın maliyetler olacağını vurgulamaktadır (Aktan ve Vural, 2004: 21). Neo klasikler, klasik anlayışta olduğu gibi ortaya koydukları rekabete dayalı sistem anlayışının dışarıdan hiç bir müdahale

13

olmaksızın en iyi şekilde işleyeceğini savunmakta ve aksi durumlarda kaynak tahsisinin etkinsiz olacağını, fiyatların artacağını, gelir dağılımının bozulacağını vurgulamaktadırlar (Erkan, 2001: 36; Köseoğlu ve Bektaş, 2007:79).

- Avusturya Okulunda Rekabet: Rekabeti bir piyasa yapısı olarak gören ve statik olarak ele alan neo-klasik teoriye en çok eleştiri getiren ve Menger, Mises, Hayek, Kirzner gibi teorisyenleri içinde barındıran Avusturya Okulu rekabeti, fiyat indirimi, reklam, AR-GE yatırımında bulunma, mal ve hizmetlerin kalitesini artırma, üründe ve üretim süreçlerinde farklılaşma yoluyla başka teşebbüslerin elde edilebileceği kazançları içselleştirme olarak tanımlar. Avusturya İktisat Okulunun kurucusu Carl Menger olarak kabul edilir ve 1980’li yıllarda serbest piyasa ekonomisi anlayışının güçlenmesiyle yeniden ünlenmiştir. Çok farklı görüşlere sahip iktisatçıları bünyesinde bulunduran bu okulda bireycilik, gerçek hayatta bilgi ve enformasyonun tam olmadığı, rekabetin yenilik ve icatlara dayalı yürüdüğü, devlet müdahalesinin etkinsizlik oluşturacağı gibi temel noktalarda bir birliktelik söz konusudur (Aktan ve Vural, 2004: 13).

İktisadi düşünce tarihinin en önemli ekollerinden olan Avusturya Okulu’nun rekabet yaklaşımında iktisadın sembol isimlerinden Hayek’in görüşleri oldukça önemlidir. Hayek’e göre rekabet bir durum değil bir faaliyettir. Daha açık ifadesiyle bireylerin zevk ve tercihleri doğrultusundaki taleplerinin en yüksek fayda en düşük maliyetle karşılanması çabası içindeki süreçtir. Bu çaba eksik birçok bilginin piyasaya çıkmasına neden olacak ve Hayek’in bahsettiği piyasa süreci içindeki bilgilenme bu rekabet çabasıyla gerçekleşecektir. Başka bir yaklaşımla bu görüş tam bilgi varsayımı altında rekabeti ele almak yerine, rekabeti bir keşif süreci olarak görmekte bilgi de bu sürecin bir meyvesi olarak ortaya çıkmaktadır (Hayek, 1997:103; Butler, 1996: 67)

Avusturya Okulu girişimcilere yaklaşımı ve verdiği değerle, girişimciye hiç bir yer vermeyen neoklasik yaklaşımdan ayrışmaktadır. Avusturya Okulu’nda girişimcinin çok önemli yeri ve işlevi vardır. Girişimcinin kar fırsatları peşinde koşmasıyla rekabet avantajı sağlamak için piyasaya sürekli yeniliklerin getirileceği ve bununda rekabet sürecine dinamik bir yapı kazandıracağı savunulmuştur. Bu konu üzerinde en çok duranlardan biri okulun ve iktisadi düşüncenin bir diğer önemli ismi Shumpeter’dir. Shumpeter yenilik sürecinin baş aktörü olarak girişimciyi daha sonrada AR-GE faaliyetlerini görmektedir.

Shumpeter’e göre bu rekabet uzun vadede piyasada başarılı olanları başarısız olanlardan

14

ayıran unsurdur. Shumpeter rekabeti “yaratıcı yıkım” dediği gelişme sürecinin önemli bir parçası ve kapitalist sistemin ana itici gücü olarak ele almıştır. “Yaratıcı yıkım” sürecinin temelinde yenilik yatmaktadır ve girişimcilerin sürekli olarak yenilikleri piyasaya getirmek ve rakiplerine rekabet avantajı sağlamak yoluyla kar fırsatlarının peşine düşmelerinden gerçekleşmektedir. Shumpeter’in yaklaşımına göre piyasada “geçici bir tekel” durumu meydana gelebilir. İşte Shumpeter’in yaklaşımında rekabet sürekli yenilik ve icat yaparak bu geçici tekellere sahip olma ve yine sürekli yenilik ve icat yaparak bu oluşan geçici tekelleri ortadan kaldırma çabasıdır (Schumpeter, 1954; Krizner, 1997: 69;

Günalp ve Özel, 2005: 74).

- Endüstriyel Organizasyon Teorisinde Rekabet: Endüstriyel organizasyon teorisi 1930’lu yıllarda Harvard’da Mason tarafından kurulan organizasyon alanını ifade eder ve temel olarak rekabeti piyasa yapılarından ve işletme içi organizasyon oluşumlarından hareketle tanımlamaya çalışır. Bu yaklaşım teorik modeller yerine piyasalar üzerine yapılan ampirik çalışmaları çokça kullanır ve rekabeti üç temel değişkeni test ederek analiz eder. Bu testler piyasa yapısı testi, piyasa davranışları testi ve piyasa sonuçları testidir. Bu testler sırasıyla piyasa yapılarının rekabete uygunluğunu, davranışların rekabete uygunluğunu ve sonuçların rekabete uygunluğunu test eder (Türkkan, 2001: 73;

Aktaş, 2003:9).

Gerçek hayatta hiç var olmayan ve belki de hiç var olmayacak tam rekabet yaklaşımını sorgulayan iktisatçılardan John Maurice Clark “İşleyebilir Rekabet Kavramına (Towards a Concept of Workable Competition)” adlı çalışmasıyla “işleyebilir rekabet” kavramını ortaya atmıştır. İşleyebilir rekabetin kısa ve net tanımı Clark tarafından “rekabetin gerçekleşebilir ve istenilir şeklidir” olarak yapılmıştır. Clark eğer tam rekabet koşullarından biri eksikse tam rekabet söyleminin çökeceğini ve diğer koşulları araştırmanın anlamsız olacağını söylemektedir. Ancak eğer tam rekabet başarılamazsa “ikinci en iyi” çözüm olarak işleyebilir rekabet ele alınabilir. Başka bir ifadeyle bu yaklaşıma göre tam rekabet piyasası en iyi çözüm olarak belirse de pratikte hiçbir zaman gerçekleşemeyecek olması nedeniyle ikinci en iyi çözüm olarak gerçekleşebilir ve aynı zamanda istenilir olan işleyebilir rekabet ortaya çıkar (Clark, 1940:241; Lipsey ve Lancaster, 1956: 15)

15

- Yarışmacı Piyasa Teorisinde Rekabet: Boumul, Panzar, ve Willg’in öncülüğünde gelişen ve yarışılabilir piyasalar olarak da isimlendirilebilen bu teori potansiyel rekabetin rekabet sürecindeki önemine kuvvetli vurgu yapmaktadır. Bu yaklaşıma göre serbest ve sınırsız mutlak girişin ve serbest ve maliyetsiz çıkışın olduğu piyasalar tam yarışılabilir piyasalar olarak adlandırılır. Bu piyasalardaki fiyatlar düzeyinin rekabetçi düzeyde olması ve kaynakların optimal dağılımı gerçekleştirmesi gerekir (Baumol ve diğ., 1982:5).

1980’lerde klasik yaklaşımların tekrardan ünlenmesiyle ortaya çıkan yarışmacı piyasa yaklaşımına göre piyasalardaki potansiyel rekabet ekonomik gücü ortadan kaldıracağı için piyasada az sayıda firma bulunsa bile herhangi bir etkinsizlik ya da olumsuzluğa yol açabilecek bir iktisadi güç oluşamaz ve yoktur. Piyasaya giriş ve çıkışın maliyetsiz ve çabuk olduğu bu piyasalar anormal karın olması durumunda potansiyel bir firmanın piyasaya giriş yapması piyasada aşırı karın bir kısmını toplayıp ve mevcut firmalarca kendine tepki gösterilmeden piyasayı terk etmesi olarak tanımlanan ‘‘vur-kaç girişi’’ne açık olacaklardır. İşte bu durum mevcut firmalar üzerinde sürekli bir potansiyel baskının oluşmasına neden olacak ve firmalar fiyatları maliyetlerden koparma gücü ve cesaretini kendilerinde bulamayacaklardır. Yani kısaca giriş çıkışların serbest olduğu piyasalarda halihazırda yalnızca bir firma olsa bile fiyat/maliyet dengesi bozulmayacaktır (Baumol ve diğ., 1982:9; Topcuoğlu, 2001:19).

Tek firma olduğunda dahi fiyat maliyet ilişkisinin bozulmayarak piyasada rekabetçi fiyatların olduğu yarışılabilir teoriye göre hiçbir firmanın etkin rekabet baskısı altında fiyatları maliyetlerden koparma gücü yoktur. Tekel ve oligopol firmalar etkin firmalardır çünkü öyle olmasalardı varlıklarını sürdüremezlerdi. Bu nedenle firmaların büyüklükleri ve sahip oldukları piyasa gücü herhangi bir olumsuzluk kaynağı değildir ve dışarıdan piyasaya herhangi bir müdahaleye gerek yoktur. Çünkü böyle bir girişim doğal dengeyi bozacak ve etkinsizlik oluşturacaktır (Katırcıoğlu, 1996:3).