• Sonuç bulunamadı

Gündelik Hayat ve Kurumsallaşma Süreci

3. BÖLÜM

5.2. Gündelik Hayat ve Kurumsallaşma Süreci

Toplumsal olarak kurumlar belli bir amaca odaklanmış, insanların temel fiziksel/sosyal ihtiyaçlarının giderilmesi ile ortaya çıkan yapılardır. Karşılanan

16

Yeni-dünya kavramını endüstriyel devrim sonrası ortaya çıkan dünya tasarımından ziyade, 1900’lü yıllar sonrası inşa edilen dünya tasarımı üzerinden düşünmekte ve kullanmaktayım.

74

ihtiyaçların süreklilik kazanması ve düzenli bir şekilde tekrarlanmasıyla süreç, formel bir nitelik kazanmaktadır. Değer yüklenen ve normlar sistemi ile çevresi çizilen, aynı zamanda uzun zamandır devam eden bu süreç sonuç olarak kurumsallaşmakta ve toplumun yapısal kodlarını taşıyan kurumlar ortaya çıkmaktadır. Kurumlar, bireyin ve toplumun temel ihtiyaçlarının simgeleştirilmiş halleridirler. İnsanların yaşam tarzlarının örgütlenmiş bir parçasıdırlar. Hazır bilgi stokları olarak kurumlar, gündelik hayatın nasıl idame ettirileceğine -en azından var olunan sosyal birliktelik içinde- ilişkin bir kurallar sistemidir.

Toplumsal hayatın süreklilik kazanan ihtiyaçlar düzeni zaman içinde uzmanlaşma süreci geçirerek, belirli kategorilere ayrılmaktadır. Aile, eğitim, din, ekonomi ve siyaset zamanla farklı ihtiyaçların karşılandığı toplumsal kurumlar haline gelirler. Böylece toplumun ihtiyaçları total bir denetime tabi tutulmaktadır. Farklı toplumsal kurumlar arası ilişkiler kopuk değildir; her kurum hem birbiriyle hem de alt birimleriyle eşgüdümlenmiştir. Her kurum toplumun kendine has bir ihtiyaç silsilesini karşıladığı için diğer kurumlar karşısında sınırlarını çizmiştir.

Kurumlar bir normlar sistemini yansıtırlar. Türkiye’nin birçok bölgesinde evlenmeye karar veren kişiler karşılarında düğün ritüeline ilişkin mutlak bir süreç bulmaktadırlar. Nişan, çeyiz, kına gecesi, düğün, gerdek, evlilik, vb. gibi alt süreçler ile aile kurumunun oluşumu belirli bir sosyo-kültürel değer pratiği çerçevesinde kurumsallaşmıştır. Dolayısıyla eğer istisnai bir durum söz konusu değil ise Türkiye’de evlenmek isteyen kişiler bu süreci ilgili bölgesel kültürün normları gereğince yerine getirmekle teorik olarak yükümlüdürler. Görüldüğü gibi salt kendi başına var olan bir kurumdan ziyade alt birimlerden oluşan bir sosyal mekanizma söz konusudur. Yani kurumlar işlevsel olarak yapılanmışlardır ve tıpkı bir makinenin dişlileri gibi her kurum bir dişliyi oluşturmakta ve toplum adı verilen büyük mekanizmanın işlemesine destek sağlamaktadır. Her dişlinin bir diğer dişli ile hareketini kolaylaştıracak daha ufak çarklar da sistemin devamlılığına gizil bir katkı sunmaktadır. Mekanik bir toplum betimlemesinin yanında kurumlar aynı zamanda organizmaya da benzetilmektedir. Toplumsal dünya bir insan vücudu olarak düşünülürse, bu vücuttaki her uzuv bir amaca hizmet etmektedir. Ayaklar vücudun

75

hareket etmesini ve dengede durmasını sağlarken, kollar ve eller kavramayı sağlamaktadır. Vücudun her bölgesi farklı bir işlevle yapılanmıştır ve her biri diğerleriyle uyum (harmoni) içinde varlıklarını sürdürmektedir. Kurumları ister mekanik ister organizma olarak okunabilmektedir. Sonuç olarak kurumlar insanların değerler dünyasında uyum içinde çalışan sosyo-kültürel mekanizmalardır.

Kurumsallaşmış örüntülerin görünümü olan kurumlar, yaygın davranıştan örgütlü davranışa geçişi ifade etmektedir. Dolayısıyla kurumsallaşma esasen her toplulukta zorunlu bir süreçtir. Tarihsel olarak ilk sosyal uzam birlikteliğinde bulunan kişiler bile zamanla ilişkilerine ‘kurumsal’ bir nitelik kazandırmışlardır. Avlanmaya giden gruplar avcılık ile bazı yöntemleri sürekli tekrarlayarak kurumsal bir davranış haline getirerek, sonraki nesillere ‘avlanmanın nasıl bir şey’ olduğunu ve avlanırken nelere dikkat edilmesi gerektiğine ilişkin hazır bir bilgi oluşturmuşlardır. Bundan dolayı avlanmanın hangi araçla, ne zaman, nelere karşı yapılacağının bilgisine sahip olan sonraki nesiller, sosyal hayatın başka alanlarını kurumsallaştırma gereği duymuşlardır. Yani kısacası bireyler gruba ya da topluma katılmadan önce yapı içerisinde nasıl davranılacağını ve neyin gerekli olduğuna dair yaşamsal pratikleri hazır bulmaktadır.

Sosyal davranışı kolaylaştıran kurumsallaşmanın kaynağında ihtiyaçtan doğan eylem ve davranış örüntüleri ile bu eylem ve örüntülerin tekrarı yer almaktadır. Tekrar eden, düzenli davranış örüntülerinin alışkanlık haline gelmesinin yani rutinleştirilmesinin ardından mevcut sosyal gerçeklik içerisinde içselleştirilmesi (gelenekselleşmesi) ve meşrulaştırılması (kurallaşma ve normlaşma) ile kurumsallaşma süreci tamamlanmaktadır. Kurumsallaşma ‘neyin, nasıl yapılacağının bilgisinin’ öğrenildiği ve dolayısıyla stok bilgiye dönüştüğü bir süreçtir. Kurumsallaşmış davranış ve eylem, üyelerine tanımlı bir eylem ve düşünme alanı oluşturmakta ve bu şekilde sürprizlere yer vermeyen ilişkiler ağının oluşumunu sağlamaktadır. Kurumsallaşmış davranışlar öbeğinin uzun vadede sonuçları ise toplumsal kurumlardır.

Tanımlı bir sosyal dünya imkânı veren kurumsallaşmanın gerçekleştiği sosyo- kültürel uzam ise gündelik hayat gerçekliğidir. İhtiyaç eksenli gerçekleştirilen eylem

76

ve davranışların bağlı bulunduğu zamansal ve mekânsal alan gündelik hayat dünyasıdır. Kurumsallaşma sürecinin oluşumu öncesinde ve sırasında var olan, hatta kurumsallaşmanın meşrulaştırılması ile oluşan sosyal sistemin çatlaklarının anlaşıldığı bir deneyim dünyasıdır. Gündelik hayat ve kurumsallaşma arasındaki ilişki doğrudandır. Kurumsallaşmış eylemler dizini toplumsal kurumların yanı sıra, gündelik hayatın dinamiklerinin de oluşumunu sağlamaktadır. Gündelik hayat kavramsallaştırması esasen kurumsallaşma ile organik bir ilişkiye sahiptir. Gündelik

hayat, kurumsallaşma sürecinin devamında toplumsal pratiklerin

gerçekleştiği/deneyimlendiği bir alan olarak düşünülmektedir.

Çalışma dâhilinde gündelik hayat ve kurumsallaşma süreci ayrı ayrı değerlendirmekten ziyade birbirini tamamlayan sosyal kontekstler olarak ele alınmaktadır. Gündelik hayat kavramının net bir şekilde anlaşılması için çeşitli tanımlama ve açıklamalara farklı yazarlar ve çalışmaları üzerinden yer verilmiştir. Öncelikle gündelik hayatın nasıl oluştuğunu açıklayan Berger ve Luckmann’ın çalışmasına yer verilmiştir. Lefebvre ise gündelik hayatın modern hayatla ilişkisini açıklamaktadır. Son olarak Certeau ise çalışmanın önemli sayılabilecek bir noktasına dikkat çekmektedir. Çünkü son çalışma gündelik hayatın yapısını analiz etmekle kalmıyor aynı zamanda aktörlerin içerisindeki yaratıcı faaliyetlerini de dile getirmektedir. Bu da özellikle ilerleyen bölümlerde karşılaşılacak olan “yapı-fail” tartışmalarına önemli katkı sunacaktır.