• Sonuç bulunamadı

Araştırmanın Modeli

3. BÖLÜM

3.1. Araştırmanın Modeli

Macionis’e (2012: 26) göre, sosyoloji sadece çevrenize bakmanın yolu değil, aynı zamanda toplumun nasıl işlediğini ve insanların dünyalarını nasıl algıladığını öğrenmek için bir sistemdir. Sosyoloji, içinden geçtiğimiz toplumsal gerçekliğin tanımlanmasını, açıklanmasını ve içselleştirilmesini belirli bir disiplin sistematiği içinde sunmakla kalmayıp, dahası, belirli bir metodolojik perspektifle bunların nasıl yapılacağının bilgisini vermektedir. Dolayısıyla sosyolojide ele alınan konunun kendisi kadar, konunun ele alış biçimi de önemlidir. Eğitim kavramını pedagoglar da ele alabilir ancak sosyolog eğitimi kendi disipliner mantığına uygun bir metodolojik perspektifle ele alarak, eğitimin toplumsal gereksinimlerine, sonuçlarına, meşruiyet noktalarına dek birçok konuya açıklama getirmektedir.

Sosyolojide bir konuyu ele alırken araştırmacı, araştırma yönteminin ve tekniğin ne olması gerektiğinden önce, kendisine uygun bir araştırma yönelimi ya da paradigması belirlemelidir. Bu yönelim türlerinden birincisi pozitivist sosyoloji, sosyal davranışın bilimsel düzenlenmesine dayalı bir toplum bilimi yaklaşımıdır - yapısal-işlevselcilik-. İkincisi, yorumlayıcı sosyoloji, insanların sosyal dünyalarına atfettikleri anlamlar üzerine odaklanarak toplumu incelemektedir -simgesel etkileşimcilik-. Üçüncüsü ise, eleştirel sosyoloji, sosyal değişimin ihtiyacına odaklanan toplum çalışmasıdır –sosyal çatışma yaklaşımı- (Macionis, 2012: 36).

29

Yorumlayıcı sosyal bilim anlayışının sosyolojideki öncüsü ise Max

Weber’dir. Weber1’in bu yaklaşımı geliştirirken kullandığı kavram ise

“verstehen2”dir. Yorumlayıcı sosyal bilimin3

çeşitlerini Neuman (2010: 131) şu şekilde açıklamıştır; “yorumbilgisi, inşacılık, etnometodoloji, fenomenolojik ve nitel sosyoloji gibi. Yorumlayıcı yaklaşım sosyolojide genellikle sembolik etkileşimcilik ve Chicago ekolüyle ilintilidir. Yorumlayıcı yaklaşım, insanların kendi toplumsal dünyalarını nasıl oluşturduğu ve sürdürdüğüne dair anlayış ve yorumlara varmak üzere insanların doğal ortamlarında toplumsal olarak anlamlı eylemin doğrudan ayrıntılı gözlem yoluyla sistematik analizidir”. Yorumlayıcı yaklaşım, insan davranışının temel olarak doğal nesnelerin davranışından farklı olduğu vurgulamakta ve bu yaklaşıma göre insanlar toplumsal gerçekliğin oluşumunda aktif bir araçtırlar - davranış biçimleri ya da davranışlarına verilen anlamlara bağlıdır (Waters, 2008: 24). Yani sosyolojik gözlemciler, katılımcılar tarafından meydana getirilen anlamları yorumlamalıdırlar /anlamlandırmalıdırlar.

Yorumlayıcı yaklaşım anlaşıldığı üzere nitel(kalitatif) araştırmaya karşılık gelmektedir. Nitel araştırma nicel(kantitatif) araştırmadaki sayısal verilerden hareketle gerçekliğe ulaşması çabası yerine daha spesifik bir şekilde bireylerin dünyayı nasıl algıladıklarını anlamaya çalışır. Bireylerin yaşam dünyalarını ve deneyimlerini derinlemesine kavramak isteyen bu araştırma modeli yöntem olarak gözlem, katılımcı-gözlem, derinlemesine mülakat ve içerik analizi tekniklerini kullanır.

Yorumlayıcı yaklaşımı benimseyen bir araştırmacı ele aldığı olgusallığı, salt kuru bir veri seti olarak sonuçlandırmak yerine, araştırma sürecine maruz kalan

1

Weber, sosyolojinin odak noktasının yorumlama, yani insanların günlük yaşantılarında oluşturdukları anlamı anlamak olduğunu savunmuştur. Ona göre yorumlayıcı sosyolog sadece insanların ne yaptığını gözlemekle kalmaz,ayrıca neden yaptığını da anlamaya çalışır (Macionis, 2012, s.36).

2 Yorumlayıcı sosyal bilimin toplumsal araştırmanın başlıca hedeflerinden biri olarak kabul

ettiği empatik anlayış anlamına gelen Almanca bir kelimedir (Neuman, 2010, s.130).

3 Yorumlayıcı sosyal bilim anlayışı hakkında detaylı bilgi için bkz. “W. Lawrence Neuman, Toplumsal Araştırma Yöntemleri-Nitel ve Nicel Yaklaşımlar(Cilt 1), çev. S.Özge, Yayınodası

30

eyleyenlerin gözünden durumu anlamaya ve içselleştirmeye çalışır. Bu tutum çoğunlukla araştırmacının genellenebilir bir bilgi kümesine ulaşmasını engelleyebilir. Araştırmacı bu nedenle ele aldığı konunun genellenebilir olması gerekip- gerekmediğini araştırma sürecine başlamadan karar vermelidir ve sonucu göze almalıdır.

“Gündelik Hayatta Kaotik Kurumsallaşmalar” başlıklı bu çalışmada yorumlayıcı sosyoloji anlayışından hareketle bir araştırma süreci tasarlanmıştır. Araştırma süreci “sosyolojik merak” doğrultusunda, tümevarımsal bir yol izlemektedir. Macionis (2012: 48) şu şekilde açıklamıştır; “tümevarım mantığı, belirli gözlemleri genel bir kurama dönüştüren akıl yürütmedir. Araştırmacının düşünceleri özelden genele doğru ilerler ve şöyle devam eder: ‘benim elimde ilginç veriler var, bunların ne anlama geldiğini merak ediyorum’”. Araştırmacı salt bir yaklaşıma, tekniğe, modele bağlı kalmak zorunda değildir. Çoklu bir yöntem anlayışı da benimsenebilir. Dolayısıyla çalışmamın çoğunlukla yorumlayıcı bir perspektiften, yeri geldiğinde ise nitel araştırmanın teknikleri kullanılarak, tümevarımsal bir yaklaşımla ele alınacağı ortaya çıkmaktadır.

Kuramsal bir içeriğe sahip olan bu çalışmada, genel anlamda yaklaşım olarak yorumlayıcı sosyoloji benimsenmiştir. Bireylerin toplumsal sistemle girdikleri etkileşime odaklanan bu yaklaşım, öncelikle kuramsal bir modelin oluşturulmasına odaklanmaktadır. Konuya ilişkin ampirik veriler ise daha kapsamlı nicel bir araştırma sürecinde elde edilebilecektir.

Sosyolojik bilgi birikimim, sosyolojik imgelem4 ile kendisine özgü

metodolojik bir izlek belirleyecektir. Bireyin algılamış olduğu sorunlar Mills’in (2007: 20) de belirtmiş olduğu gibi esasen kamusal sorunlardır yani toplumsal

4 “Günümüz insanının gereksindiği şey, kendisinin dışındaki dünyada ve kendi benliğinde

olup bitenleri anlamasını sağlayacak düşünsel bir nitelik kazanmak; böylece, önünde bulduğu bilgilerden bu amaçla yararlanabilmek için gelişkin bir düşünce düzeyince çıkabilecek duruma gelebilmektedir. Bu düşünsel niteliği ise, gazeteciler, bilim adamları, sanatçılar, okuyucular, yayınevi sahipleri, daha iyi anlasınlar diye toplumbilimsel düşün (imgelem, muhayyele, imagination) yeteneği olarak tanımlamak istiyorum” (Mills, 2007, s.14- 15).

31

meselelerdir. Mills, toplumbilimsel düşün yeteneğine sahip olan kişilerin bu şekilde farklılık yaratabileceğini ifade etmiştir.

Bireylerin toplumsal yapıda farklılık yaratabilme potansiyelleri, çalışma süresince ana tema olarak işlenmektedir. Çalışmanın metodolojisi toplumsal kurumlar ve gündelik hayat arasındaki bireylerin/aktörlerin dinamik etkileşimi ile doğru orantılıdır. Ortaya çıkan sosyal ilişkinin anlamının ve niteliğinin keşfedilme süreci, sosyolojik olarak “yapısal sosyoloji” ile “toplumsal eylem kuramı” arasında süregelen tartışmalara karşılık gelmektedir.