• Sonuç bulunamadı

Bağımsızlıktan sonraki ilk Cumhurbaşkanı Khuri oldu ve dış politika alanında başarılı işlere imza attı. Cumhurbaşkanı Khuri, bağımsızlığın kazanılmasından sonra, bu bağımsızlığın tehlikeye düşmemesi, garantiye alınması ve dış ilişkilerde tam bağımsızlık kazanılması için bir seri adımlar attı. İlk olarak, eski Mandacı Güç olan Fransa ile iyi ilişkileri tekrar kurdu ve Lübnan dış politikasının temel prensibi olarak bu esası koydu. İkinci olarak, bütün Arap

164 Mackey, Sandra, Lebanon Death of a Nation, Anchor Books, New York N.Y., 1991. s.115;

Salibi, Kemal S., The Modern History of Lebanon, Caravan Books, Delmar, New York, 1993, s.191

ülkeleri ile iyi ilişlilerin kurulması ve devam ettirilmesi için gayret gösterdi. Daha sonra, Arap Liginin kuruluşunun temelini oluşturacak olan İskenderiye Protokolünü imzalayan beş ülke (Suriye, Ürdün, Irak, Lübnan ve Mısır) içinde yer aldı (8 Ocak 1944). Bu protokolle, diğer Arap ülkeleri Lübnan’ın genel dış politikasını onayladıklarını ve güvendiklerini, Lübnan’ın bağımsızlığını, sınırlarını ve bütünlüğünü tanıdıklarını açıkladılar. Daha sonra, bu protokolün devamı olarak 22 Mart 1945’te kurulan Arap Ligi’nin de kurucu üyesi olduğu kabul edildi. 166Aynı yıl, Lübnan, Birleşmiş Milletlerin de kurucu üyesi oldu. Bu hususlar, dış politika alanında, yeni ve küçük bir ülke için büyük başarılardı. Khuri Türkiye ile de iyi ilişkiler kurmak için gayret gösteren Khuri, Haziran 1946’da Türkiye’yi ziyaret etmiştir.167

Bölgeyi Birinci Dünya Harbinden bu yana yöneten İngiltere ve biraz da Fransa İkinci Dünya Harbinden galip çıkmalarına karşın çok yıpranmış ve zayıflamış olduklarından artan Sovyetler Birliği tehditi nedeniyle bölgeldeki yükümlülüklerini daha fazla götüremiyeceklerini anladılar. Bunun üzerine İngiltere 1947 yılında Ortadoğuda bu güne kadar oynadığı rolü oynayamayacağını ABD’ye bir nota ile bildirerek bölgedeki sorumluluğunu ona devretmek istemiştir. Bunun üzerine ABD, İngiltere’nin bıraktığı boşluğu doldurmak için bölge ile çok yakından ilgilenmeye başlamıştır. ABD’nin Ortadoğu’ya verdiği önemin nedenlerini ve bölgenin durumunu Başkan Truman o günlerde şöyle açıklamaktaydı: “Gözlerimizi Yakın ve Orta Doğu’ya çevirdiğimiz zaman çok tehlikeli sorunlar gösteren bir bölge ile karşılaşıyoruz. Bu bölgede geniş doğal kaynaklar bulunmaktadır. En işlek kara, hava ve deniz yolları buradan geçmektedir. Bu bakımdan büyük ekonomik stratejik önemi vardır. Fakat bu bölgedeki ulusların hiçbiri ne yalnız, ne de beraberce, kendilerini yönetebilecek bir saldırıya karşı koyabilecek kadar güçlüdür. Böyle olunca da Yakın ve Orta Doğu’nun bu bölge dışındaki büyük devletler arasında bir rekabet alanı olancağını ve bu rekabetin birden bire çatışmaya yol açabileceğini kestirmek güç değildir.”168

166 Kaya, Abdülkadir, İslam Ülkeleri ile İlişkiler ve İslam Konferansı Teşkilatı, Harp Akademileri

Komutanlığı Yayınları, İstanbul, Mart 1996, s. 20

167 B.D.A., 10/7/1946 tarihli “Lübnan Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’yi ziyareti” konulu belge, Dosya

No: 239139, Fon Kodu: 30.10.0.0., Yer No: 200.371.18

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, bu güne kadar Osmanlı’dan sonra hakim güç olan İngiltere ve Fransa’nın yerini ABD’nin alacağı artık kesin olarak belli olmuş oluyordu. ABD bölgeye giripte Lübnan ile igilenmezse olmazdı. Zaten İkinci Dünya Harbinin sonunda Lübnan’a gelen küçük Amerikan birliğine Maruilerin nasıl bir kurtarıcı gibi karşılama yaptıkları yukarıda belirtilmişti. Bu tarihten sonra hemen hemen Lübnan’ı ilgilendiren bütün siyasi ve askeri olaylarda ABD’nin mutlaka bir rolü olmuştur. Lübnan’ı idare edenler de daima ABD ile ilişkileri iyi tutma yoluna gitmişler ve ileride de görüleceği gibi karşılaştıkları sorunlarda ABD’den yardım istemişlerdir.

İç işlerine gelince, Cumhurbaşkanı Khuri, aynı başarıyı bu alanda gösteremedi. İcraatı, Milli Pakt’ı uygulamaktan öteye gidemedi. Milli Pakt uygulamasında da, Lübnan’ın güvenliği için önemli makamlar, Silâhlı Kuvvetler Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü gibi makamlar, hariç, diğer makamların Sunni veya Şii olması üzerinde fazlaca durulmadı. Kuvvetli bir lider olan Başbakan Riad al Sulh, bütün Müslümanlara güven veren idaresi nedeniyle, ona danışılmadan hiçbir karar alınmıyor ve bir işe başlanmıyordu. Bu güven nedeniyle Müslümanlar da pek fazla seslerini çıkarmadılar.

Bağımsızlığın ilk yıllarında gelişen başka bir gelişme de, yönetim gücünü elinde tutanların giderek kendi seçmenlerinin ördüğü, Lübnan’ın genelinden ziyade, seçmenlerinin elit kısmının çıkarlarını koruyacak bir çerçevenin dışına çıkamayacak şekilde siyasi gelenek geliştirdiler. Bu durum da dinler arası kaynaşma hedefine aykırı düşüyordu. Bağımsızlığın ilk yıllarında kaynaşma için yakalanan bu fırsat uygun kullanılamadı. Adam kayırma ve torpil müessesesi o kadar ileri gitti ki, Hıristiyan ve Müslüman liderler, kendi toplulukları için hükümetten ve bürokrasiden yer kapmak için kıyasıya mücadele ediyorlar ve her zaman karşı tarafı suçluyorlardı.

Cumhurbaşkanının yakınları ve arkadaşları da bu yolsuzlukların dışında değildi. Cumhurbaşkanı Khuri, şişman ve arkadaşça bir kişiliği olduğundan dolayı muhalifleri ona “Abu Kirsh” ( Göbek Baba) diyorlardı. Kendisi, Lübnan’ın bağımsızlığının mimarı olarak halk arasında saygın bir yere sahip olmasına rağmen, ailesi ve çevresi de aynı oranda iyi olmayan üne sahiptiler. Oğlu Halil’in işleri, babası cumhurbaşkanı olmasından sonra inanılmaz bir kar getirmeye başladı. Kardeşi Fuat’sa çimento işinden inanılmaz kazançlar elde etti. Diğer

kardeşi Sezar’ın karısının ticaretteki başarısı şüpheliydi ve onun kötü bir üne sahip olmasına neden oldu. Khuri’nin yakın arkadaşı Henry Pharon, banker, şoförler sendikasının başkanı, at yarışı düzenleyicisi ve halk arasında bilinen adıyla “Devlet ve hükümetle ilgili her problemi çözen adam” olarak kötü bir üne sahip olmuştu. Bunlardan daha da vahimi; 1952 yılında Cumhurbaşkanı Khuri’nin eşi Paris’e gitmek için Lübnan’dan ayrılırken yanında 100.000 ABD Doları karşılığı altın götürdüğü öğrenilince ortaya çıktı ve Khuri’nin derhal istifası istendi.169

Politik hayat da, bir demokratik ülkede bulunması gereken derinliğe inilemedi. Bağımsızlık sonrasında, derhal her iki taraftan da eski siyasiler (zuama)170 devleti ve politikayı teslim aldılar. Politika bir aile mesleği haline geldi. 1943 ila 1975 yılları arasında parlamentoya seçilenlerin % 35’i yalnızca 23 ileri gelen ailelerdendi. 1960 yılında parlamentonun yaklaşık dörtte biri, bu görevi babalarından devralmışlardı. Bu dönem içinde, dört parlamenter, görevdeyken öldüler ve üçünün yerlerine oğulları seçildi. Ancak birisinin oğlu olmadığı için kızı seçilmek zorunda kalındı ve bu suretle, Lübnan’ın ilk kadın parlamenteri de seçilmiş oldu.171

Lübnan’ın bağımsızlığının ilk yılları, ülkenin kabiliyetleri ve politikanın sınırlarını öğrenmekle geçti. Lübnan’ın durumu, İkinci Dünya Harbinden sonra bağımsızlığını kazanan Üçüncü Dünya Ülkelerine göre daha şanslıydı. Lübnan’da hiç olmazsa, işleyen bir sistem, idare geleneği ve politik altyapı mevcuttu.172 1946 yılına gelindiğinde, Lübnan’daki idarenin diğer bir avantajı da ekonomik güçlülüktü. İkinci Dünya Harbinden sonra bağımsızlığını kazanan ülkelerin hemen hemen hepsi, bağımsızlığı takip eden yıl içinden itibaren yoğun bir ekonomik bunalıma girmişlerdir. Lübnan ise, harbin ilk yılları hariç en karlı çıkan ülke olmuştur. Özellikle Beyrut limanı Müttefik ordularının ikmal limanı olarak kullanıldığı için canlılığını savaş boyunca da sürdürmüştür. İkinci Dünya Harbinde Müttefiklerin bu bölgede (Suriye ve Lübnan) toplam harcamalarının

169 Cobban, Helena, The Making of Modern Lebanon, Hutchinson Ltd., Tipree, Essex, UK, 1985,

s.73

170 Zaim (tekil), Zuama (çoğul); Arapça lider demek. Aşiret reisi veya belli bir dini veya mezhep

grubunun devlette siyasi bir pozisyon işgal eden veya etmeyen lideri. Özellikle kırsal kesimde bulunduğu bölgenin tek hakimi olan Zaim, seçimlerde o bölgedeki bütün oyları alır.

171 Mackey, Sandra, Lebanon Death of a Nation, Anchor Books, New York N.Y., 1991, s.116 172 Cobban, Helena, The Making of Modern Lebanon, Hutchinson Ltd., Tipree, Essex, UK, 1985,

1940-1944 yılları arasında 76 milyon İngiliz Sterlini (bu dönem için çok büyük bir miktar) olduğu düşünüldüğünde, Manda idaresinin savaş sonunda bu iki ülke için hesabında 607 milyon Lübnan-Suriye Lirası fazla ile devrettiği göz önüne alınırsa, bağımsızlık sonrası kritik dönemi nasıl kolay ve ekonomik açıdan problemsiz atlattığı açıklanabilir.173

1.8 Cumhurbaşkanı Khuri’nin Yeniden Seçilmesi ve İkinci Dönemi