• Sonuç bulunamadı

Chomoun, diğer Maruni liderlerinin aksine Lübnan Dağı yerine Şuf Dağından gelmişti. Dış politikasını da batı yönlü ama Fransa’dan daha çok İngiliz merkezli yürütüyordu. Türkiye ile de ilişkileri geliştirmek için gayret gösteriyordu. Bunun bir nedeni de 1944-1947 yılları arasında İngiltere’de büyükelçilik yapmasına da bağlıyanlar vardı. Batı yönlü, İngiliz merkezli politikasının en önemli göstergelerinden biri de, 1955 yılında İngiltere’nin önderliğinde, Sovyetler Birliğini güneyden kuşatmak için Bağdat Paktı kurulduğunda bunu desteklemesi oldu. Kendisi de katılmak istemesine rağmen, bu pakta Arap Ülkelerinin, özellikle de Mısır’ın şiddetli muhalefeti nedeniyle dahil olmadı.178 İsrail Başbakanının İsrail Parlamentosunda yaptığı konuşmada, bu paktın İsrail çıkarlarına aykırı olduğunu açıklaması da durumu değiştirmedi. Türkiye’de Lübnan’ın bu pakta katılmasını arzu ediyordu. Bu konuda yapılan

178 Yeşilbursa, Kemal, “İngiltere ve Amerika’nın Ortadoğu Savunma Projeleri ve Türkiye (1950-

1954), Bizim Büro basımevi Yayın Dağıtım San. Tic. Ltd. Şti., Ankara, 2000, s.165 ; Kaya, Abdülkadir, İslam Ülkeleri ile İlişkiler ve İslam Konferansı Teşkilatı, Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları, İstanbul, Mart 1996, s. 28

girişimler ve nabız yoklamaları sonuçsuz kaldı ve Lübnan bu pakta dahil olmayacağını kesin olarak 1955 yılının Nisan ayında belli etti.179

Türkiye ile geliştirilen ilişkler çerçevesinde 1953 yılında Türkiye Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü Lübnan’a davet edildi.180 1955 yılında ise önce Başbakan daha sonra da Cumhurbaşkanı Lübnan’ı ziyaret etti.

Yine, Mısır’ın yeni ve ateşli yöneticisi Cemal Adül Nasır, Süvyeş kanalını İngilizlerden millileştirdiği zaman, İngiltere, Fransa ve İsrail, Mısır’a karşı savaşa girdiğinde, bütün Arap ülkeleri, İngiltere ve Fransa ile diplomatik ilişkilerini kesmesi için baskı yaptığında, bunlara büyük bir inatla direnmiş ve ilişkileri kesmemiştir. Ancak, Süvyeş Krizi esnasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ateşkes kararından sonra, 13-14 Kasım 1956 tarihinde sekiz Arap ülkesinin temsilcilerinin Beyrut’ta toplantıya davet etmiş ve toplantı sonunda İngiliz, Fransız ve İsrail kuvvetlerinin ateşkes hattının gerisine çekilmesini ve Birleşmiş Milletler kararına uyulmasını talep eden bildiriye imza koymuşdur.181

Dış politikada batı yanlısı bir tutum izleyen ve kısmen de başarılı olan Chamoun, iç politikada ise, iktidara gelemesinde en önemli desteği veren Dürzi lider Kemal Canbolat ile yollarını, hemen ayırmıştır. Çünkü, Canbolat, yeni rejimin yeniden düzenlenmesi esnasında kendine ve yakınlarına daha büyük pay istedi. Ayrıca, eski Cumhurbaşkanının da yargılanmasını talep etti. Chamoun ise bu istekleri reddetti. Öte yandan, Chamoun’un etrafını, eski Khuri destekçileri kapladı ve Chamoun’u Canbolat’a karşı kışkırttılar. Canbolat’ta, Chamoun’un altı yıllık iktidarı sırasında, Chamoun’un yaptığı her hareketi eleştirdi.

Chamoun, iktidarı alınca, çok iyi niyetle idarede reform yapma girişiminde bulundu. Başbakan Halit Şiab’ın önderliğinde, çeşitli idari teşkilat ve görevler ile seçim sistemi ve hukuk sisteminde reformlar veya yeniden düzenlemeler yaptılar. Bu reformlardan birisi de kadınlara seçme hakkının verilmesiydi. Bu düzenlemelerin yapılmasında rağmen, Lübnan’daki asıl mesele olan dini

179 B.D.A., 22/4/1955 tarihli “Lübnan Başbakanı ile görüşen iş adamı Hüsnü Himmetoğlu’nun

Başbakan Adnan Menderes’e Mektubu” konulu belge, Dosya:A7, Fon Kodu:30.01.0.0 ,Yer No: 19.108.11

180 B.D.A., 26/3/1953 tarihli “Dışişleri Bakanlığının yazısı”, Dosya:E4, Fon Kodu:30.01.0.0 ,Yer

No: 61.376.7

181 B.D.A., 15/11/1956 tarihli “Sekiz Arap Devletinin 13-14 Kasım İçtimaı sonunda 15 Kasım

grupların ve ailelerin siyaset etkisi giderilemedi. Nasıl kanun çıkartırsanız çıkartınız, yine bütün politikacılar, kendi dini gruplarının ve aile çıkarlarının sağlanması için gösterdikleri gayret, Lübnan’ın gelişmesi için gösterdikleri gayretten daha fazlaydı.

Chamoun, Müslümanlardan yalnızca Şii feodal liderlerle iyi geçindi. Sunni Müslümanlar ise, bölünmüş olduklarından, Chamoun, bunları kolayca idare etti. Riyad al Sulh’dan sonra kuvvetli bir lider gelmediği için, hiçbir Sunni lider, bütün Sunnileri temsil etmiyor, bu yüzden de gücü zayıf oluyordu. O da başbakan olarak, her zaman ikinci kalite liderleri seçmek suretiyle, elini kuvvetlendiriyor ve yapacağı işleri kolayca icra edebiliyordu. Kısaca; “böl yönet” politikasını çok iyi kullandı.

Mısır’da iktidarı ele geçiren Albay Cemal Abdül Nasır, Birleşik Arap Devleti fikrini ortaya attı ve bütün Arapların bir bayrak altında toplanması için çalışılması gerektiğini belirterek, bir gecede Arap dünyasının yeni Selahhaddin Eyyubi’si oldu. Sunni halk ve yöneticiler, Nasır’ın konuşmalarından çok etkilendiler ve eski “Büyük Suriye” hayali biraz olsun parlaklığını kaybederken, “Birleşik Arap Devleti” düşüncesi yaygınlaştı.

1953 yılında Müslümanlar, yayımcısı belli olmayan “Bugünün Müslüman Lübnan’ı” adlı İngilizce dil kitabı yoluyla, Hıristiyan hakim Lübnan siyasi sistemine açıkça karşı koydular. Lübnan’da Müslümanların çoğunlukta olduğu ve Hıristiyanlar tarafından idare edilen ülkede, Müslümanların baskı altında bulunduğunu yazan bu kitap kanalıyla yayılan ezilmişlik duygusu nedeniyle kısa zamanda huzursuzluk başladı ve Müslümanlar büyük bir arzu ile, Lübnan’da tekrar nüfus sayımın yapılmasını istediler.182 Hıristiyanlar da ülkeden göç etmiş Hıristiyanların sayılmaması durumunda bu sayımı kabul etmeyeceklerini belirterek bu isteğe karşı çıktılar. Bu olay büyük çalkantılara neden oldu. Bundan bir yıl sonra, Roman Katolik Kilisesinin, Kutsal Doğumun (Immaculate Conception)183 kabul edilişinin yüzüncü yıl kutlamaları yapıldı. Bu kutlamalar görkemli gösteriler ve çok büyük kalabalık tarafından gerçekleştirildi. Beyrut’un

182 Salibi, Kemal S., The Modern History of Lebanon, Caravan Books, Delmar, New York, 1993,

s.198, Mackey, Sandra, Lebanon Death of a Nation, Anchor Books, New York N.Y., 1991, sh 120

183 “Immaculate Conception”, günahsız, kusursuz hamilelik anlamına gelebilmekle birlikte,

Hıristiyan inanışına göre, İsa Tanrının oğlu olduğunun kilise tarafından kabul edilmesinin yüzüncü yıl kutlamaları

içinde başlayan gösteri ve kutlamalar, Juniah körfezine bakan Bakire Meryem kilisesine kadar devam etti. Bundan çok alınan Müslümanlar, bir ay sonra, aynı kalabalıkta, Müslümanların Peygamberi Muhammet’in Kutlu Doğum Haftasını kutladılar. Kutlamaların bir bölümünde, ellerinde meşalelerle Beyrut’un merkezinde yürüyüş yaptılar. Bu yürüyüş esnasında ateş açıldı ve ateş ve panikten 21 kişi öldü. Hıristiyanlar buna çok memnun olurken, Müslümanların öfkesi daha da arttı.184

1.11 Süvyeş Krizinde Lübnan (1956), ABD’nin Eisenhower Doktrininin Kabul Edilmesi(1957) ve Diğer Arap Ülkelerinin Tepkisi

1956’da Süvyeş krizi çıktığında, Başbakan olarak Yafi, Devlet Bakanı olarak Selam bulunuyordu. Bunlar, derhal Mısır’ın yanında yer almak için Chamoun’a baskı yaptılar. Ancak, bu konu, Maruniler ve diğer Hıristiyan kiliseleri için Fransa ve İngiltere’ye karşı savaşılması, düşünülmesi bile imkânsız bir husus olduğundan Chamoun tarafından derhal reddedildi. Her iki politikacı da istifa etti. Başlangıçta yeni hükümetin kurulması güç gibi göründe de, yeni hükümet, Sami al-Sulh tarafından kolayca kuruldu. Savunma Bakanlığına General Fuad Şiab ve Dışişleri Bakanlığına da Charles Malik getirildi. Malik’in Dışişleri Bakanlığına getirilmesi, dış politikadaki büyük değişikliğinin de ilk işaretiydi. Uzun yıllar Amerika’da Birleşmiş Milletlerde Lübnan temsilcisi olarak çalışan Malik, Lübnan’ın yönünü tamamen batıya, hatta biraz daha uzak batıya ABD’ye çevirmiştir. Mısır’da Cemal Abdül Nasır’ın yardım alabilmek için yüzünü Komünist Bloğa çevirmesi nedeniyle, Lübnan’ın bağımsızlığının tehlikeye girdiğini düşünen Malik, bağımsızlığı garantiye almak için, batılı güçlerden, özellikle de ABD’den garanti arayışına girdi. Fakat, Müslümanlar bundan hiç hoşlanmadılar. Bu arada Süvyeş Krizinde batı yanlısı bir tutum izleyen Türkiye ile Lübnan arasında da yakınlaşma başladı. Bu durumdan memnun olan Lübnan, bütün Arap ülkeleri Mısır tarafında yer alırken bir tek kendilerinin tarafsız kalmasının yarattığı huzursuzluğu, başka bir Müslüman ülke olan Türkiye’nin tavrı nedeniyle bir destek buldular ve bu durumu da Lübnan’ın Ankara Büyükelçisi kanalıyla ifade ettiler.185

184 Mackey, Sandra, Lebanon Death of a Nation, Anchor Books, New York N.Y., 1991, s.120 185 B.D.A., 6/9/1956 tarihli “Lübnan Büyükelçisi Mohammed Ali Hamade ile Süveyş Meselesi”

Chamoun ise herhangi bir risk almamak için, Mart 1957 yılında, o sıralar formüle edilmiş ve açıklanmış olan Eisenhower doktrinini kabul etti. Bu doktrine göre; yakın doğudaki ülkeler komünist tehlikesine maruz kalırlarsa ve ülke yardım talep ederse, ABD’nin kuvvetleri kullanılarak bu ülke savunulacaktı. Doktrine göre, bu tehlikenin açıktan ve doğrudan veya dolaylı olması o kadar önemli değildi. Önemli olan ABD’nin bu tehlikeyi görmesi ve ona göre tedbir almasıydı. Ayrıca, bu doktrin, yakın doğudaki ülkelerin bağımsızlığının ve bütünlüğünün ABD’nin en önemli çıkarı olduğu da belirtilmişti. Böyle bir doktrine “Amerikan Çıkarı”186 girince, Amerikanın istemediği hiçbir şey olmayacak; veya başka bir deyimle, Amerika nasıl hareket etmek istiyorsa o şekilde tedbir alacaktı.187 Dışarıdan Arap Birliğine (pan – Arabizm) hizmet ediyormuş gibi görünen Chamoun, Irak, Ürdün ve Suudi Arabistan’la olan ilişkilerini güçlendirmeye başladı. Bu arada Arap milliyetçileri tarafından Bağdat Paktına katılma girişimi olarak yorumlanan bazı hareketler yaptı. Aynı yıl içinde Türk Başbakan’ını Lübnan’a davet etti. Bu hareket Lübnan, Suriye ve Mısır’da tepkiyle karşılandı. Kamuoyundan yükselen sesler Chamoun’u Pakt’a katılma niyetinde olmadığını açıklamaya zorladı.188 Ancak bu açıklama, bu girişimlerden rahatsız olanları tam olarak tatmin etmedi.

Zaten Chamoun’un Bağdat Paktını ve Irak’ı desteklemesinden dolayı Mısır ile ilişkileri pek iyi değildi. Çünkü Irak’ta batının kukla hükümeti iş başındaydı ve Mısır’ın Birleşik Arap Devleti fikrinin en büyük karşıtıydı. Chamoun’un Eisenhower Doktrinini imzalaması da bu soğukluğun üzerine tuz biber ekti ve iki ülkenin arası açıldı. Suriye’de bu hareketin kendilerine karşı yapıldığını belirterek, bu davranışı şiddetle kınadı. Eisehower Doktrinin kabul edilmesi Lübnan içinde de büyük tepkiler doğurdu. Lübnan’a hakim olan liderler, bu Doktrini imzalamakla, 1943 Milli Pakt’ın açık bir şekilde ihlal edildiğini gördüler ve durumu ellerindeki gücün azalması şeklinde yorumladılar. 1 Nisan

186 Amerika’nın hazırladığı bu tür anlaşma, sözleşme, mutabakat ve doktrinlerde mutlaka

“Amerikan Çıkarları” (American Interest) bulunmaktadır. Bu durum Amerikanın bir olayda istediği zaman ve istediği şekilde güç kullanması için baştan verilmiş bir müsaadedir. Çünkü, Amerikan Çıkarlarının belli bir tanımı yoktur. Neyin Amerikan Çıkarı olduğu veya olmadığını belirlemek Amerikanın elindedir.

187 Salibi, Kemal S., The Modern History of Lebanon, Caravan Books, Delmar, New York, 1993,

s.199

188 Odeh, B.J., Lübnan’da İç Savaş, Çeviren: Yavuz Alogan, Belge Yayınları, İstanbul, 1986,

1957 günü Lübnanlı 20 lider Chamoun’a aşağıdaki taleplerin sıralandığı bir memorandum verdiler.

- Bir sonraki meclis, Cumhurbaşkanının istediği gibi 66 üye değil, 88 üye ile oluşturulmalıdır.

- Şimdiki Kabine, yerini, önümüzdeki milletvekili seçimlerini (Haziran) denetleyecek ‘tarafsız’ bir kabineye bırakarak istifa etmelidir.

- 1956 Süvyeş Krizi esnasında uygulamaya başlanan olağanüstü durum ve basına uygulanan sansür kaldırılmalıdır.

- Şimdiki Kabine, yeni bir meclis seçilene kadar herhangi bir dış güçle anlaşmaya girmemelidir.

Memorandum’da bir de, bu tedbirlerin alınmaması durumunda 20 politik liderin pratik adımlar atacağı da yer alıyordu.189

1.12 1957 Meclis Seçimleri

Başbakanlıktan istifa eden Yafi ve Bakanlıktan istifa eden Selam ile diğer Müslüman liderler, bu seçimlerde Chamoun’a karşı bir cephe oluşturdular ve adına Milli Cephe ismini koydular.190 Bu oluşuma yukarıda sayılanlar haricinde, Trabulusşam’dan Raşit Karami, Şuf Dağından Kemal Canbolat, Khuri’nin Anayasal Cephesinden Chamoun’dan hoşlanmayan Hıristiyan ve bazı Müslüman liderler bulunuyordu. Ancak, Chamoun 1957 yılında dahi ülkede büyük bir saygınlığı ve popülaritesi vardı. Eski Cumhurbaşkanı Eddé’nin Milli Blok hareketi ve Pierre Cemayel’in Falanjist örgütü de Cumhurbaşkanının arkasındaydı. Seçimleri Chamoun büyük bir farkla galip bitirdi. Bu seçimden sonra da, Chamoun’un ikinci kez seçilebilmek için seçimlere hile karıştırdığını iddia ettiler.191 Yeni seçilen meclis, uzun Anayasa değişikliklerinden önce, Chamoun’un süresini bir dönem daha uzatmak için girişimde bulunmayı düşünüyordu. Ancak olaylar birbirini o kadar kısa zamanda takip etti ki, bu değişik düşüncesini uygulamaya fırsat bulamadan ülkede durum kontrolden çıktı ve olayların peşinden takip etmekte dahi zorlanan Chamoun ve hükümet, bu isteği gündeme dahi getiremedi.

189 Odeh, B.J., a.g.e., s.167

190 Türkiye’de de bu tarihlerde, Demokrat Parti iktidarında bu isimde bir oluşum ortaya çıkmıştı. 191 Odeh, B.J., Lübnan’da İç Savaş, Çeviren: Yavuz Alogan, Belge Yayınları, İstanbul, 1986,

1.13 1958 Olayları

1957 seçimleri sonunda, kendisini yenilmiş ve Meclis dışında bulmuş olan Milli Cephe, politika sahnesinin dışına itilmişti. Onlardan Kemal Canbolat taraftarı olanlar, Şuf bölgesinde ve diğer Dürzi bölgelerinde, köprüleri uçurmak, yolları kapatmak ve şehirlerde bombalama eylemi yapmak gibi terörist eylemelere başladılar. Başlangıçta, dağınık ve az sayıda olan bu eylemlerin, giderek sayısında ve karakterinde gelişmeler oldu. Başlangıçta bu tür hareketleri pek önemsemeyen hükümet, Suriye ve Mısır ile iyi ilişkileri sürdürme gayretleri içindeydi. 22 Şubat 1958 yılında Suriye ve Mısır Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında birleştiklerini açıkladılar. Chamoun Nasır’ı bu hareketten dolayı tebrik etti. Bu iki ülkenin birleşmesi, Lübnan’daki durumu daha da kötüleştirdi. Hükümet, teröristlere karşı daha sıkı tedbirler aldı ve onların hareketlerine şiddetle karşılık verdi.

Bu arada, daha sonra sahte olduğu açıklanan, Lübnan Dışişleri Bakanı Hıristiyan Charles Malik’in İsrail’den Abba Eban’a yazdığı mektup basında yayınlandı. Bu mektupta , Chamoun taraftarlarının Mısır Büyükelçisini, Lübnan aleyhinde çalışmakla suçladıkları; ABD’nin Türk Silâhlı Kuvvetlerini kullanarak, Suriye’deki hükümeti devirmek için yaptıkları gizli plânı ve hazırlığı ortaya çıkarttığı yazılıydı. Bunun üzerine, Müslümanlar, Lübnan’ın da Birleşik Arap Devletine katılması için gösteri yaptılar. Meclis, Chamoun’un görev süresini uzatmak için toplanması kararlaştırılan tarih olan 8 Mayıs 1958 günü, Chamoun’a karşıtlığı ile bilinen, sol tandanslı ve Pan-Arabist (Arap birliğini savunan), günlük Telgraf gazetesi genel yayın yönetmeni Nasip al – Matni öldürüldü. Geniş bir şekilde, bu suikastın hükümet tarafından yapıldığına inanıldı ve bu şekilde iddia edildi. Bunun üzerinde muhalifler bir araya geldi ve genel grev çağrısı ile birlikte Chamoun’un istifasını istediler. Bu genel grev, bütün ülkede karışıklığa ve olayların büyümesine neden oldu. Özellikle Sunni çoğunluğun bulunduğu şehirlerde daha fazla olay ve silâhlı çatışma oluyordu. Silâhlı teröristler Suriye üzerinden giriyorlardı. Şam-Beyrut karayolu üzerindeki bir sınır karakoluna saldıran teröristler beş Hıristiyan askeri öldürdüler. Bunun üzerine, çatışmalar, bütün Dürzi ve Müslüman bölgelerine sıçradı. Bu sırada Lübnan ordusu bu çatışmaları durdurabilecek kuvvette ve kabiliyetteydi. Cumhurbaşkanı, Ordu komutanı General Fuad Şiab’dan olayları bastırmasını

istedi. Ancak, General Şiab bu isteği “eğer ordu işe karışırsa, ordunun tarafsızlığı ortadan kalkar, olaylar daha da büyür ve orduyu bir arada tutamayız” diyerek kabul etmedi.192 Ancak, olayların yayılmasının önlenmesi için ordunun kısıtlı olarak kullanılabileceğini söyledi.193 Lübnan, olaylardan Birleşik Arap Cumhuriyetini sorumlu tutarak, onu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine şikayet etti. Bunun üzerine, Birleşmiş Milletler durumu araştırmak üzere bir heyet gönderdi, ancak başarısızlıkla geri döndü. Yaz başından itibaren Lübnan’da durum giderek kötüleşmeye başladı.