• Sonuç bulunamadı

2.15 Emin Cemayel Dönemi

2.15.6 Bikfayya Anlaşması

Çok Uluslu Güç Lübnan’ı terk edince, Lübnan’da hakim güç olarak yalnızca Suriye kalmıştı. Suriye bu fırsatı iyi değerlendirmek maksadıyla derhal Emin Cemayel’e 17 Mart Anlaşmasını iptal etmesi için baskı yapmaya başladı ve o da 6 Mart günü bunu yerine gerdi. Bunun üzerine Kabine istifa etti ve yerine yeni hükümeti “Milli Mutabakat Hükümeti” adı altında Raşit Kerami kurdu. Suriye bunun üzerine Bikfayya Anlaşması diye anılan diğer bir güvenlik anlaşması hazırladı. Bu anlaşmanın görüşmelerinde, Dürzi ve Sunni Bakanlar, Ordunun komutanının makamının kaldırılması, yerine Komuta Konseyinin kurulmasında israr ettiler. Maruniler tarafından bu öneri şiddetle karşı çıklınca anlaşma sağlamak için Ordu Komutanlığı makamının korunması ve yine Maruni olması, bunun yanında değişik mezheplerden altı kişilik bir Komuta Konseyinin buna atamalarda yardımcı olması için kurulmasına karar verildi. Bu anlaşmadan sonra, Ordu Komutanı İbrahim Tannus, General Michel Aoun ile değiştirildi.

292 1987 yılında ABD, İran-Kontra diye isimlendirilen bir skandal ile çalkalandı. Bu skandalda,

Başkan Regan’ın bilgisi dahilinde Amerikan Gizli Servisi aracılığıyla, başlarında Yarbay Oliver North, Nikaragua’da çarpışan Amerikan yanlısı gerillalara para yardımı yapmak için İran’a gizli silâh satışını sağladığı iddia edildi. İran’a fahiş fiyatla el altından satılan Amerikan silâhlarından elde edilen gelir, yine gizlice Nikaragua’daki Kontra gerillalarına aktarılmıştı. Çünkü, İran Devriminden sonra, Kongrece İran’a silâh satışı yasaklanmıştı.

Buna ilâve olarak, yeni İstihbarat Ajansı ve Ulusal Güvenlik Konseyi kuruldu. İstihbarat Ajansının başına ilk olarak Şii bir general Mustafa Nasır atandı. Buna karşılık, Marunilerin yönettiği İstihbarat teşkilatına dokunulmadı ve çalışmasına eskiden olduğu gibi devam etti. Bu anlaşma, ayrıca ağır silâhların Beyrut’tan çıkartılmasını, şehir içindeki Yeşil Hattaki bariyerlerin kaldırılmasını ve Havaalanı ve Limanın tekrar açılmasını da içeriyordu. Anlaşma 23 Haziran’da yürürlüğe girdi ancak 6 Temmuz’da uygulanmaya başlandı.

Bu anlaşma hem Maruniler hem Dürziler tarafından çok kritik edildi ve beğenilmedi. Anlaşma uygulamaya konmasına rağmen çatışmalar durmuyor ve Batı Beyrut’ta Şii milisler ile Sünnî milisler çatışıyordu. 24 Ağustos 1985 tarihinde Şii milisler Suudi Arabistan Büyükelçiliğini yaktılar ve İngiltere Büyükelçiliğine de iki roket attılar. 20 Eylül 1985 günü de, 1983 tarihindeki saldırının aynısını ABD Büyükelçiliğine yapmak suretiyle 8 kişinin ölmesine ve onlarca kişinin yaralanmasına neden oldular.

Bu anlaşmanın uygulanmasını engelleyen diğer gelişmeler ise, Ordu Kurmay Başkanılığına yeni atanan Dürzi general Hakim 23 Ağustos günü bir helikopter kazasında öldü. Bundan kısa biri süre sonra 30 Ağustos 1985 günü Falanjistlerin kurucusu Pierre Cemayel ve Maruni Partiği de aynı gün kalp krizinden öldüler. Anlalşmayı uygulamaya kararlı olan Suriye, Beka vadisindeki İran yanlısı Pasdaran (İran Devrim Muhafızları) ve Hizbullah’ın Baalbek’teki faaliyetlerini kısıtladı ve Trabuluşam kentinde devam Suriye yanlısı Arap Demokratik Parti milisleri ile Sünnî kökdendincilerin güçleri olan Tevhid ( İslâmi Birlik Hareketi) milisleri arasında devam eden çok kanlı savaşı durdurdu.293

Başlangıçta İsrailli politikacılar Şiilerin Filistin Kurtuluş Örgütüne karşı olmalarından dolayı kendilerine doğal müttefik olduklarını düşündüler. Hatta bu bölgede tampon olması için bir Şii devleti bile kurmayı düşündüler. Çünkü kendi kurdukları ve başına Saad Haddad’ı getirdikleri Güney Lübnan Ordusunun % 10’nu Şiiler meydana getiriyordu. Ancak durum bir süre sonra değişti. Bunun ana nedeni, İsrail’in Lübnan’ı işgali sırasında yaptığı hatalardı. Hedef olarak FKÖ’nü seçmelerine karşın hem kendilerinin uyguladığı çok sert ve kanlı hareketlerle, hem de İsraillilerin desteği ile hareket eden Hıristiyan milisler,

293 Colleo, Thomas, Lebanon, a Country Study, Library of Congress Reserch Division,

özellikle de Falanjistler, en fazla zararı Şiilere verdirmişlerdi. Bu nedenle Şiiler İsrail askerlerine saldırıyorlar ve onlara çok zaiyat verdiriyorlardı.

Bu durum karşısında İsrail Ordusu, 16 Şubat 1985 günü kuzey cephesini Awwali Nehrinden güneyde Litani nehrine çekti. Bu suretle Sayda kentini de boşalttı. Bu geri çekilme ile Lübnan Ordusunun 12. Tugayı (çoğunluğu Şiilerden meydana geliyor) Şehre girerek İsrail mevzilerini devraldı. Halk bu durumu büyük bir coşku ile kutladı. Bu kutlama ne yazıkki kısa sürdü ve şehirde bir süre sonra Hıristiyan-Müslüman çatışması tekrar başladı ve ordu kuvvetleri bunları önlemede yetersiz kaldı. Şii saldırılarından korunmak için güneye çekilen İsrail, yine bu saldırıların hedefi oluyordu. Bunun üzerine İsrail “Demir Yumruk” taktiği denilen bir taktik uygulamaya başladı. Şii gerillaları barındırdığından şüphelendiği bütün köyleri yerle bir ediyordu. Hatta 4 Mart 1985 günü bir köydeki (Marakah) camiyi içindeki insanlarla birlikte havaya uçurdu. 11 Mart günü ise Az Zrariyah kasabasına yaptıları baskında da en az 40 kişiyi öldürdürdüler ve 200 kişiden fazlasını da götürdüler. İsrail bu suretle 1948 Cenevre Konvansiyonunu da çiğneyerek bu insanları ve bunlara ilâve oalrak da 1000 kişi daha İsrail içindeki toplama kamplarına götürdü. Bu tedbirlerin de pek yararlı olmadığını gören İsrail, 6 Haziran 1985 tarihinde Ateşkes hattına yakın bir hatta çekildi. Yine sınırda 5-10 kilometrelik bir şeridi güvenlik kuşağı olarak ilan etti ve kendi kontrol ettiği Güney Lübnan Ordusuna teslim etti. Bu güvenlik kuşağı bölgesinde de yaklaşık 150 muharip asker ve Güney Lübnan Ordusu içinde de 500 personelini tutmaya devam etti.294