• Sonuç bulunamadı

1.4. Okuma-Yazma Hazırlıkta Rol Oynayan Temel Faktörler

1.4.1. Fiziksel Faktörler

Yaş

Geçmişte ve günümüzde okula hazırlıkta fizyolojik yönden temel alınan ölçüt yaştır. Okula başlama konusunda yaş sınırı ülkeden ülkeye farklılıklar göstermektedir. Örneğin; okula başlama yaşı, İngiltere, İsrail ve Honkong'da 5; Hindistan, Japonya, Amerika, Arjantin ve Almanya'da 6; İsveç, Danimarka, Finlandiya ve Norveç'de 7'dir.

Ülkemizde ise 2012 yılında ilköğretim yönetmeliğindeki yapılan değişiklikle okula başlama yaşı 5 yaş olarak değiştirilmiştir. Yani, 66 aylık çocuklar için zorunlu ve 60-66 ay arası çocuklar velinin isteği üzerine ilkokula kaydedilebilmektedir. Bu farklılıkların nedenleri arasında; iklim farklılıkları, ülkenin coğrafi konumu, ülkedeki çocuk sayısı, çocuklara sağlanan okul imkanları, kullanılan öğretim modelleri vb. pek çok etkenden söz edilebilir. Ülkeden ülkeye oldukça değişiklik gösteren okula başlama yaşının yüksek olması da, sorunu çözümlemek için yeterli olmamıştır. Okula başlama yaşı ne olursa olsun, her ülkede birinci sınıfa başlamaya hazır olmayan çocuklar bulunmaktadır(Leseman,2009:7; Oktay, 2002: 270; Oktay , 2010:26; Rafoth vd. ; 2004 :1;Sassu, 2007:70).

Ülkeler okula giriş için bütünlük oluşturmak amacıyla belirli bir yaş sınırı koymaktadırlar. Bir çocuk belirlenen tarihteki yaşa ulaşırsa (genellikle anaokulu için 5, ilkokul birinci sınıf için 6) okula başlayabilir. Yaş çocuğun okula uyumu, öğrenmesi, kapasitesi veya akademik başarısı için yeterli bir etken değildir. Devletlerin bu politikaları bütün çocuklara eşit muamele yaptığı için adil olduğu söylenebilir. Fakat çocukların hazırbulunuşluk düzeyleri göz önünde bulundurulmalıdır(Macgregor, 2005: 216; Rafoth vd. ;2004:1).

Okula başlamanın belirlenmesinde yaştan başka etkenlerin de göz önünde tutulması gerekmektedir. Erken çocukluk döneminde fiziksel büyüme ve gelişim çok önemlidir. İnsan hayatında boy ve ağırlık değişimlerinin en hızlı olduğu başka bir dönem yoktur. Pek çok araştırma beden gelişimi (boy ve kilo artışı hızı) ile okul başarısı arasında doğrudan bir ilişki bulunmadığını göstermektedir. Ancak; çocuğun başarısı için gelişmenin belirli bir ritim içinde gerçekleşmesi son derece önemlidir. Her çocuğun büyüme ve gelişme hızı kendine has bir seyir izler. Bu özellik kalıtımla olduğu kadar beslenme, ilklim ve çevre koşulları ile de yakından ilgilidir. Burada önemli olan düzenli bir büyüme ve gelişimdir(Oktay,2010:26; Strickland ve Ayers,2007:10).

Fiziksel faktörlerden, biyolojik faktörün önemli iki unsuru olan görme ve işitme ile el-göz koordinasyonu özellikle okuma ve yazmadaki etkisi yönünden üzerinde dikkatle durulması gereken konulardandır.

Görme

Canlıların dünyayı algılamasındaki en önemli duyulardan biri görme duyusudur. Görme ile ilgili problemlerin varlığı özellikle öğrenmeye yeni başlayan çocuklar için engelleyici olabilir. Bazen normal görme keskinliğine sahip bir çocuk, yazılı metindeki şekilleri birbirine karıştırabilir bu da ilkokuma yazmanın öğrenilme aşamasında bazı sorunlara yol açabilir(Oktay,2010:27).

Okul öncesi dönemde okuma gelişimi sürecinde, görsel ayrıştırma becerisinde gözlemlenen gelişmeler de son derece önemlidir. Çocuğun gerçek anlamda okumaya “hazır” olması için, önemli bir alt yapı kurmuş olması gerekmektedir. İlk olarak uygun mesafeden yazıya odaklanmak, harfleri ve sözcükleri ayırt etmek, okumayı soldan sağa doğru yönde izlemek ve yerini kaybetmemek için görsel gelişim yeterli olmalıdır. Bu beceriye sahip olan bir çocuk, kitaplara, işaretlere ve başlıklara ilgi gösterir; nesneler ve basit sembolik şekillerdeki benzerlikleri ve farklılıkları algılar; ana-ara renkleri tanır; konum ve yön /aşağı-yukarı, sağ-sol, üst-alt) belirlemeleri yapar; okurken ihtiyaç duyacağı görsel yönleri (soldan sağa, önden arkaya) bilir; sembolik formları ayırt eder. Bu beceriler onun, harfleri öğrenebileceği ve onları sözcükler olarak gruplar halinde algılayabileceği düzeye getirmeye yardımcı olacaktır(Healy,1997:267;Ryan,2003:155).

İşitme

Biyolojik faktörlerden işitme; okula yeni başlayan çocuğun öğretmenin talimatı duyabilmesi, arkadaşlarının söyledikleri anlayarak anlamlı cevaplar verebilmesi ve doğru iletişim kurabilmesi için son derece önemli bir duyu verimizdir. Özellikle seslerin doğru ayrıştırılabilmesi okuma ve yazma öğretiminde başarının temel kriterlerinden biridir. Sesleri yeterli derecede duyabilen ve sesler arasındaki benzerlik ve farkları ayırabilen çocuklar okuma başarısına daha kolay ulaşabilirler(Oktay,2010:27).

Okul öncesi dönemde okuma gelişimi üzerinde etkili olan işitsel ayrımlaştırma becerisine sahip olan bir çocuk, harf ve sözcüklerin söylenişleri ve sözcüklerin başlangıç ve bitişleri arasındaki ses farklılıklarını ayırt eder ve bunlara ilişkin oyunlardan hoşlanır; kendisine okunan şiirleri ve hikayeleri dinlemekten zevk duyar(Ryan,2003:156).

Buna karşılık sesleri iyi ayrıştıramadığı için birbirine karıştıran çocuklar, sesleri yanlış algıladıkları için sese ait harfi söylemekte ve yazmakta zorlanabilirler. Özellikle Türkçe’nin ses özellikleri dikkate alındığında başarılı bir okumanın gerçekleştirilmesi için görsel ve işitsel ayrıştırmanın, seslerle yazılı sembol arasında ilişki kurabilmenin ne kadar önemli olduğu anlaşılabilir. Türkçe gibi ses öğelerinin çok olduğu bir dildeki seslerin tanınması aynı sese sahip sözcükler, bir araya geldiklerinde farklı ve benzer sesler oluşturan sözcüklerin fark edilmesi çok yakın, ama farklı seslerin ayırt edilebilmesi başka ifade ile fonolojik duyarlılığın kazandırılması ile ilgili çalışmaların yapılması son derece önemlidir(Oktay,2010:27-28).

Görsel ve işitsel ayrıştırma becerisini desteklemeye yönelik hazırlanan etkinlik çalışmalarından elde edilen bulgular, Alfabesel Yazı Sistemleri’nde okul öncesi dönemde geliştirilen bu becerilerin, çocukların okuma gelişimleri ve ileriki yıllardaki okuma başarıları üzerinde güçlü etkiye sahip olduğu görüşünü destekler yöndedir(Oktay, Kerem,1997;Akt:Oktay,2010:28).

El-Göz Koordinasyonu

Çocuğun akademik başarısı için özellikle de okuma-yazma başarısı için el-göz koordinasyonu da önemlidir. Elin ve gözün koordineli bir şekilde birlikte hareket edebilmesi özellikle yazma becerisinin kazanılmasında son derece önemlidir. Bu da el ve kol kaslarının (küçük ve büyük kaslar) gelişmesine olduğu kadar, gözün buna uyumlu olarak çalışmasına bağlıdır. El-göz koordinasyonu kağıda çizgi çizerken ya da resim sehpasında resim yaparken el-göz arasında sürekli koordinasyon olmalıdır. Harfleri meydana getiren belli çizgi ve yuvarlakları çizecek yeterli kontrole sahip olmalıdır. Bu alandaki gelişme bazen yalnızca doğal gelişme sonucu kazanılamayabilir. Bunun için özel araştırmalar ve düzenli egzersizler gerekebilir. Bunun için çocuklara yaşlarına uygun motor fırsatlar sağlamak gerekir. Küçük kas motor etkinliklerinde, çocukların çizme, yazma, üst üste koyma gibi becerileri desteklenmeli ve pekiştirilmelidir. Bunlar çocuğun el göz koordinasyonunu ve kasların daha becerili kullanılmasını sağlamakta ve bu da ileriki yaşlarında okuma-yazma becerilerinin temelini oluşturmaktadır(Bayhan ve Artan,2004:168; Beaty,2006,Akt:Bay ve Şimşek,2012:217; Oktay, 2010:28; Palmer ve Bayley;2008:65; Ryan,2003:157).

Yapılan araştırmalar çocukların motor gelişimin neleri içerdiğini belirtmiştir:

*Büyük Kas Motor Gelişim (Gross motor development):Koşma, zıplama ve

tırmanma gibi hareketlerin yapılabilmesi için büyük kasların kontrolünü;

*Küçük Kas Motor Gelişim (Fine motor development): Bir nesneyi kavrama,

yazma, çizme ve bir elbisenin düğmesini ilikleme gibi görevleri yerine getirilebilmesi için el ve parmaklarını kullanma becerisini kapsamaktadır. Büyük ve küçük kas motor gelişim çocukların okul başarıları için çok önemlidir(Strickland ve Ayers,2007:10).

Çocukların motor becerileri ve koordinasyonu onların akademik başarısı kadar sosyal-duygusal ve bilişsel gelişimine de etki etmektedir. Bu nedenle çocukların motor becerilerini destekleyecek etkinlikler yapılması gerekmektedir(Sassu,2007:72; National School Readiness Indicators Initiative, 2005 : 22).

Bu özelliklerden birisinin eksik olması durumunda okuma-yazmanın öğrenilmesi güçleşmektedir. Bu nedenle okul başlangıç aşamasında çocukların göz kontrollerinin yapılması, el-göz koordinasyonunu sağlayıcı çalışmalara öncelik verilmesi, seslerin ayrıştırılması, farklı seslerin tanıtılması konusunda evde ve okulda erken alıştırmalar yapılması önemlidir(Oktay,2010:28).

Sağ veya Sol Eli Kullanma

Yaşamın ilk yılında her iki elini birlikte hareket ettiren çocuk iki yaş civarında bir şeyi alabilmek için belirli bir elini kullanmayı tercih etmeye başlar. Lateralleşme- yanlılık olarak bilinen bu durum çift olan tüm organlar-ayaklar, gözler vb- içinde söz konusu olsa da bu organların öğrenme ile ilişkisi düşünülmediği için bunlardaki yanlılık üzerinde pek fazla durulmaz. Oysa çocuğun el tercihinde sağ ya da sol elin tercih edilmesi ailelerin erkenden dikkatini çeker. Zira hem kültürel olarak, hem de okuma- yazmadaki etkisi düşünüldüğü için sağ elin kullanılması ailelerin üzerinde durduğu, öğretmenlerin birinci sınıfa başlayan çocuklarda dikkatle gözlemlediği bir konudur. Özellikle Türk Alfabesi gibi soldan-sağa olan yazı türlerinde sağ elin tercih edilen olması yazmayı ve yazdığını görmeyi kolaylaştırması açısından önemlidir(Oktay, 2010:28).

Sağ ya da sol elin kullanılması doğrudan doğruya beyinle ilgilidir. Beyin yarımkürelerinin sol bölümü sağ elin tercihini, sağ bölümü de sol elin tercihine sebep olur. Çocukların el tercihi dışarıdan müdahale ile gerçekleşen bir durum değildir. Her ne kadar el tercihinin ortaya çıkmaya başladığı dönemde ailelerin müdahalesi çocuğun el tercihine etki etse de uzmanlar bunun yapılmamasını önermektedir. Çocuğun el tercihine müdahale etmek; bir dizi yeni sorun yaratabilir. Böyle bir baskının doğuştan olan beyin örgütlenmesini karıştırarak ya da daha büyük olasılıkla duygu çatışma yaratarak kekemeliğe yol açmasından kuşku duyulmaktadır. Bugünkü verilere göre en iyi tavsiye çocuğun hangi elini kullanacağına kendisinin karar vermesidir. Ayrıca, yapılan araştırmalar, okuma-yazma öğrenirken hangi elin kullanılmasının pekte etkili olmadığını, ancak çocuğun iki elini birden kullanmasının bazı sorunlara yol açtığını belirtmektedirler (Healy,1997:162; Oktay,2010:29).

Çocuğun Genel Sağlık Durumu

Çocuğun genel sağlık durumu akademik başarısını etkilemektedir. Çocuklar öncelikli olarak öğrenmeyi gerçekleştirebilmeleri için fiziksel sağlıklarının iyi olması gerekir. Öğrenmesini engelleyecek uzun süreli veya geçici hastalığının olmaması, iyi beslenmesi dikkat edilmesi gereken başka bir konudur. Bu konuda daha çocuğun doğumundan önce annenin bilgilendirilmesi gerekmektedir. Bu da sosyo-ekonomik durumu kadar annenin eğitim durumu ile de çok yakından ilgilidir. Çocuğun nasıl besleneceğinin, hangi besinlerin nasıl hazırlanacağının bilinmesi, çocuğun özellikle ilk yıllardaki sağlıklı gelişim son derece önemlidir. Herhangi bir hastalık durumunda hangi besinlerin yararlı hangi besinlerin zararlı olacağının bilinmesi de önemlidir. Alerjiler, çölayak vb. rahatsızlıkları olan çocukların uygun gıdalarla beslenmeleri gerekir. Aile, özellikle anne bunu bilmiyorsa çocuğa ciddi şekilde zarar verebilir ve yeni sağlık sorunlarına neden olabilir(Emel ve Alkon,2006:3; High,2008:1009; Oktay,2010:29; Morrison,2007:281;Strickland ve Ayers,2007:10; Winter,2011:125).

Lewitt ve Baker (1995), tarafından okula hazırlıkta temel olan faktörlerle ilgili bir araştırma yapılmıştır. Yapılan bu araştırma sonucunda, öğretmenlerin %75’ten fazlası okula hazırlıkta temel olan şeyin dengeli beslenme ve fiziksel sağlığın önemli olduğunu vurgulamışlardır (Sassu,2007:72).

Yapılan çalışmalar, sağlıklı çocukların okula hazırlık konusunda daha başarılı olduklarını göstermiştir. Ayrıca; sağlık sorunu olan çocuklar, okula devam etme ve konsantrasyon konusunda sorunu yaşayabildikleri saptanmıştır. Bu sorunlarında çocukların okul başarısını etkilediği saptanmıştır(Emel ve Alkon, 2006 : 3 ; National School Readiness Indicators Initiative, 2005:22).

Cinsiyet

Cinsiyet farklı konularda başarıyı etkileyen faktörlerden sadece birisidir. Son zamanlarda yapılan uluslararası değerlendirme çalışmalarının büyük bir çoğunluğunda okuma alanında kızların erkeklerden daha başarılı olduğu ortaya koyulmuştur(Eurydice, 2009:34).

Okuma, matematik ve fen alanında algılanan iyi performansta cinsiyete dayalı farklılıklar göstermiştir. Verilere göre ortalamada matematik ve fen alanlarında algılanan iyi performans açısından cinsiyet farkı yoktur. Erkek ve kızların bazı ülkelerde bazı konu alanlarına daha fazla önem vermesine rağmen genelde algılanan cinsiyet farkı görülmemiştir. Fakat okuma, tüm Avrupa ülkelerinde erkeklerden çok kızlar için önem ifade etmektedir(Eurydice, 2009:38).

Türkiye’de yapılan, Kılıç ve Karadeniz (2004) ve Horzum ve Alper (2006) araştırmalar da da cinsiyetin başarıyı etkileyip etkilemediğine bakılmıştır. Her iki araştırma sonucunda, cinsiyetin başarıyı etkilemediği sonucuna varılmıştır.

Cinsiyet okul başarısında zaman zaman üzerinde durulan bir konu ise de burada, biyolojik olarak kız ya da erkek olmaktan çok toplumun kız ve erkek çocuklar için belirlediği rollerin daha önemli olduğu söylenebilir. Aslında okul öncesi ve ilkokulun başlangıçlarında, iki cins arasında okuldaki öğrenmeyi başarma, okulun kendilerinden beklediklerini gerçekleştirme konusunda önemli farklar olmadığı söylenebilir. Ancak toplumun cinsiyetlere verdiği değer ve yüklendiği roller, bazen kızların, bazen de erkeklerin daha öne geçtiği, ancak çoğunlukla yapılan araştırmalara bakıldığında aynı yaşlarda kız ve erkek çocukların başarılarının birbirlerine yakın olduğu söylenebilir(Oktay,2010:29).