• Sonuç bulunamadı

Finansal Küreselleşme: Euro-Dolar, Petro-Dolar ve Uluslararası Borç Krizi

1.3. FİNANSAL KÜRESELLEŞME

1.3.1. Finansal Küreselleşme: Euro-Dolar, Petro-Dolar ve Uluslararası Borç Krizi

Finansal küreselleşmeye doğru ilerleyen süreç temelde üç dönemden geçmiştir. Bunlar, eurodolar piyasalarının ortaya çıkması, petrodolarların dolaşımı ve borç krizi ile doğrudan finansman yükselişi dönemleridir25.

Eurodolar piyasalarının ortaya çıkması; İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşturulan finans sistemi, uluslararası ödeme dengesizlikleri için iki yada çok taraflı bir kamu finansman sistemidir. Çok taraflı finansman sistemi IMF ve Dünya Bankası tarafından idare ediliyordu ve amaçları ödemeler dengesindeki geçici eşitsizlikleri finanse etmek, ve savaş sırasında yıkılan ülkelerin yeniden inşa edilmesini ve yeni bağımsızlık kazanan ülkelerin ekonomik gelişmesini finanse etmeyi hedeflemişlerdi. İki taraflı sistem ise ABD’den Avrupalı ve Asyalı müttefiklerine doğru, sanayileşmiş ülkelerden bağımsızlıklarını kazanmış ülkelere doğru akan finansman sistemidir. Bu formel finansman sisteminden özel sermaye akışları da etkileniyor ve doğrudan

23 Kazgan, Küreselleşme ve Ulus-Devlet, s. 95.

24 Erinç Yeldan, Küresel Düzen: Birikim, Devlet ve Sınıflar, İletişim Yayınları, 2007, İstanbul, s. 344. 25 Jacques Adda, Ekonominin Küreselleşmesi, Sevgi İnce (çev.), İletişim Yayınları, 2005, İstanbul, s.

yatırımlar ve genellikle ihracatçı devletlerin verdikleri ticari kredilerden oluşuyordu. Bu finansal sistem altmışlı yıllardan sonra eurodolar pazarının rekabetine maruz kalmıştır26.

Eurodolar piyasası 1950’lerin ortalarında Avrupa’da ortaya çıkan bir gelişmedir. Eurodolar piyasasının ortaya çıkış nedenlerinden biri İkinci Dünya Savaşı sonrası 1950’lerde Sovyetler Birliği’nin dış ticaretinin finansmanı amacıyla elinde bulundurduğu dolar fonlarını Amerika’daki bankalara yatırmak yerine Fransa’daki temsilci bankasına yatırmayı tercih etmesidir.

1950’lerin sonlarında euro-dolar piyasaların hızlı gelişmesinin gerisindeki bir diğer neden Batı Avrupa para birimlerinin konvertibl hale gelmesi ve AET’nin kurulması, Avrupa’da ekonomik faaliyetleri hızla geliştirerek bölgeye önemli ölçüde Amerikan yatırımlarının akmasıdır. Avrupa’daki bu şirketler, yerel piyasa kapasitelerinin sınırlı olmasından dolayı, yatırım fonlarını New York’tan karşılıyorlardı27.

1960’lı yıllarda Amerikan sermayesinin uluslararası finansal sisteme hızlı akışı eurodolar piyasalarında fonların artmasına neden olmuştur. Bu dönemde Amerika’nın karşılaştığı ödemeler dengesinde artan açığın birbiriyle bağlantılı üç nedeni bulunmaktaydı. Amerikan şirketlerinin başta Avrupa olmak üzere yurtdışına büyük yatırımlar yapması, Amerikan pazarında dış borçlanmayı teşvik edip ABD’de hesap açmayı engelleyen Q yasasıyla faiz hadlerine tavan getirilmesi ve Vietnam Savaşı’nın finansmanı28. Q yasası ile getirilen faiz oranlarına tavan sınırlaması ile Amerikan bankaları tasarruf hesapları ve mevduat sertifikaları üzerindeki faizleri arttıramayınca fonlar daha yüksek getiri olanaklarının bulunduğu eurodolar piyasalarına doğru akmıştır.

Petrodolarların dolaşımı ve borç krizi; Yom Kippur Savaşı olarak bilinen Arap- İsrail Savaşı’nın ardından 1973 yılında petrol fiyatlarının dört katına çıkması, 1979’da İran Devrimi ve 1980’de Irak’ın İran’ı tehdit etmesiyle petrol fiyatlarının üçkatına

26 Adda, s. 103.

27 Seyidoğlu, Uluslararası Finans…, s. 296. 28 Adda, s. 104.

çıkması uluslararası finans akışının düzenini sarsmıştır29. Petrol ithal eden çok sayıda gelişmekte olan ülkeler çok önemli dış açıklar ile karşılaşmış ve bu durum gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri üzerinde yıkıcı etkilerde bulunan kriz sürecini başlatan unsur olmuştur. 1970-80 döneminde, petrol ihracatçı ülkeler, ellerinde biriken petrodolarları içe dönük sanayileşme stratejisi uygulayan ülkelerin artan finansman gereksinimini karşılamak amacıyla sanayileşmiş ülkelerdeki finansman kuruluşları aracılığı ile azgelişmiş ülkelere yönlendirmişler, böylece kısa sürede uluslararası özel finansal akımlar artış göstererek özel finansal piyasaların önemi artmış ve durum şimdiki küresel dalganın öncüsü olmuştur. Bu sürecin getirdiği uluslararası borç krizi neoliberal politikaların uluslararası finans kuruluşlar tarafından kabulünü getirmiştir. Bu politikalar az gelişmiş ülkelerin büyük bir kısmını içine alacak bir biçimde yaygınlaşarak bugünkü küreselleşme sürecini fiilen başlatmıştır30.

Petrodolarların uluslararası bankalar tarafından kuşku duymadan ve verdikleri borç tutarının nereye harcandığı konusuyla ilgilenmeden gelişmekte olan ülkelere kredi kullandırmaları, 1979-1980 yıllarında ikinci petrol şokunun ortaya çıkmasıyla uluslararası enflasyonun artması ve dünya ekonomisinin durgunluğa girmesi gelişmekte olan ülkelerin dış açıklarının büyümesine ve borç krizi yaşamalarına sebep olmuş ve uluslararası bankalarda geri dönmeyen krediler yüzünden krize girmişlerdir. Özen bankalar, geri ödememe, faiz oranları ve kur risk düzeyini düşürmek amacıyla kısa vadeli mevduatların uzun vadeli kredilere dönüştürülmesi şeklinde gerçekleşen, geleneksel aracılık işini bir ölçüde bırakıp uluslararası sermaye piyasalarının finansal ihtiyaçlarını karşılamaya yönlemişlerdir31. Bu sürecin önemli bir boyutu ise menkul

kıymetler borsalarının öneminin artmasıdır.

Böylece yetmişli yılların euro-kredilerinin yerini, zorunlu olarak doğrudan finans yani finansal piyasalarda menkul kıymetler emisyonu ve plasmanı almıştır.

Borç krizinin yaşandığı 1980’li yıllardan sonra, uluslararası finansal göstergeler 1990’lı yılların başından itibaren fon akışlarının gelişmekte olan ülkelere doğru artan oranlarda olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda, euro-dolar piyasalarda,

29 Adda, s.105. 30 Şenses, s. 2. 31 Adda, s. 108.

kurumsal yatırımcılar, finansal serbestleşme ve menkul kıymetlerin daha yoğun kullanılması sonucunda daha fazla fonla portföy yatırımlarına yönelmişlerdir. 1970’li yılların aksine, uluslararası sermaye hareketleri içinde banka kredilerinin payı azalmış, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına ve portföy yatırımlarına doğru bir artış yaşanmaya başlanmıştır32.

Gelişmekte olan ülkelere yabancı sermaye akımlarının önemli ölçüde artması 1990’lı yıllarda uluslararası mali piyasalarda yaşanan en önemli gelişmedir. 1980’li yılların başlarından itibaren birçok gelişmekte olan ülke ekonomilerinin diğer ülke ekonomileri ile entegrasyonunu sağlamak için dış ticaret ve kambiyo rejimlerini serbestleştirmişlerdir. Gelişmekte olan ülkeler tarafından gerçekleştirilen serbestleşme hareketleri, uluslararası bankalar ve kurumsal yatırımcılar için risklerini azaltacak ve getirilerini artıracak yeni yatırım alanları oluşturmuştur33. 1970’li yılların başlarından itibaren yoğunlaşan liberalizasyon 1980’li yıllarda tüm dünyada finansal sistemin deregülasyonu ile sonuçlanmıştır.

Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere gibi merkez ülkelerde başlayan finansal liberalizasyon politikaları 1980’li yıllarda sanayileşmiş birçok ülkeye yayılmıştır. Bu süreç ulusal düzeyde, mevduat bankaları iş bankaları gibi farklı kurum kategorileri arasındaki sınırları kaldırarak ve bazı faiz oranlarının yükseltilmesi yada sabitlenmesi ve kredi sınırlandırılması gibi bankacılık faaliyetleri ile ilgili denetleme ve düzenlemeleri daha az düzeye indirerek kurumlar arasındaki rekabeti serbestleştirmiştir. Uluslararası düzeyde ise, döviz kontrollerinin kaldırılmasını ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesini hedefliyordu34.

Seksenli yıllardaki finansal küreselleşme sürecinin itici gücü, aracıları kaldırma, düzensizleştirme (deregülasyon) ve dışa açılma hareketleri olmuştur. Üçü de, altmışlı yıllarda ortaya çıkan finansal entegrasyon dinamiğinin gücü karşısında devletlerin geleneksel yapısının göreceli olarak ortadan kalktığını kanıtlıyor. Dünya piyasalarında dolaşan inanılmaz spekülatif sermaye hacmiyle mücadele edemeyen

32 Ufuk Başoğlu, Finansal Serbestleşme ve Uluslararası Portföy Yatırımları, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 3, Sayı: 4, Yıl: 2000, s. 92.

33 DPT, Küreselleşme Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 2000, s. 36. 34 Adda, s. 110.

devletler, sırf sermayenin uluslararası dolaşımını serbest bırakmakla kalmayıp, sermaye girişlerinden kestikleri vergilerin de büyük bir kısmından vazgeçerek sermayeyi içeride tutacak yada çekecek şartları birbiri ardına oluşturmuşlardır35.