• Sonuç bulunamadı

FİLME UYARLANMIŞ AYTMATOV ANLATILARINDA ÇOCUK İMGESİ: İLK ÖĞRETMEN ÖRNEĞİ

SÖZEL SUNUMLAR

FİLME UYARLANMIŞ AYTMATOV ANLATILARINDA ÇOCUK İMGESİ: İLK ÖĞRETMEN ÖRNEĞİ

Sümeyye YAZICI

Karadeniz Teknik Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Trabzon / Türkiye

Öz: Sanat, bir duygu ve düşünceyi özgürce ortaya koyma eylemidir. Kendi içinde farklı kollara ayrılan bu kavram insanın yaşamı anlamlandırma çabasına hizmet eder. Sinema var olmaya başladığı andan itibaren ede-biyatla ilişki içerisine girer. Bu iki sanat dalı ortak bir bağ kurarak aynı kaynaktan beslenir veya aynı kaynağı besler. Oluşan etkileşim, zamanla melez bir yapıyı oluşturur. Mevcut birliktelik yeni katman dizgeleri oluştura-rak yeni bir yaratım süreci inşa eder. Ortaya çıkan bağlamda sinema ve edebiyat ilişkisi aynı yapının farklı kol-ları haline gelir. Edebiyattan sinemaya uyarlanan eserlerden bir kısmı da Cengiz Aytmatov’a aittir. 12 Aralık 1928’de Kırgızistan’ın Talas eyaletine bağlı Şeker köyünde doğan Cengiz Aytmatov Kırgız Türk edebiyatının en önemli yazarıdır. Geçmişi, şimdiyi ve geleceği bir kod haline getiren ve bu bakış açısıyla insanın dünyadaki yerini konu edinen Cengiz Aytmatov’un eserleri sinema perdesine uyarlanır. Uyarlamalarla birlikte Aytmatov eserleri, sanatın başka bir koluna konu olur. Bu çalışmada Cengiz Aytmatov’un filme uyarlanmış eseri olan İlk Öğretmen’den örnekler verilerek, bu örnekteki benzerlik ve farklılıklar sinema ve edebiyat ilişkisi bağlamında incelendi. Yöntem ve teknikleri bakımından ayrı olan bu iki sanat kolu ortak bir yöntemle araştırıldı. İnceleme sırasında karşılaştırma tekniği kullanıldı. Yapılan karşılaştırmalarla edebiyatın sinemaya, sinemanın edebiyata katkısı ortaya çıkarıldı. Sözü geçen eserde adı yer alan çocuk kahramanların eserdeki yeri hakkında analiz yapılarak çocuk imgeleri bulundu.

Anahtar Kelimeler: Sinema, Edebiyat, Çocuk İmgesi, Cengiz Aytmatov, İlk Öğretmen

GİRİŞ

Sanatın farklı kolları iç içe geçmiş durumdadır. Sinema ve edebiyat bu iç içe geçmişliğin en belirgin örnekle-rinden biridir. Ortak bir paydada buluşan bu iki dalın dünyanın her yerinde örneklerine rastlamak mümkündür.

Sinema, edebiyat için iyi bir reklam aracıdır. Birçok eser perdeye yansıdıktan sonra tanınma fırsatı bulur ve po-pülerlik kazanır. Unutulmaya yüz tutan bazı eserler sinemaya aktırılarak hatırlanma olanağına sahip olur. Ede-biyatın seçkin örnekleri sinemanın konu sıkıntısını ortadan kaldırır. Sanatçının zihin dünyasından çıkan zengin edebiyat ürünleri sinemanın görüntü dizgeleriyle buluşur ve ortaya yeni bir sanat ürünü çıkar. Bütün bunlar sinemada kötü uyarlamaların olmadığını söylemez. Elbette bu birliktelikte başarısız örneklerde bulunur. Başarı veya başarısız olma hayatın her yanı için geçerli bir durumdur. Sanat, hayatın bir yansıması olduğu için onun içinde barındırdığı iyi kötü her şeyi bir ayna gibi yansıtır. Cengiz Aytmatov edebiyat tarihine başarılı örnekler bırakan Kırgız yazardır. Yaşanılan dünyanın en özel varlığı olan insanı eserleriyle edebiyata konu eder. Hikaye, roman, tiyatro, anı-siyaset türlerinde eserler yazar. Yazarın doğup büyüdüğü topraklar çokça acılara şahit olur.

Bu acılar Aytmatov’un eserlerinde yer alır. O Kırgız halkının acılarını insanlığın acılarıyla birleştirip yazar.

Eserlerinde masal, türkü, efsane yoğun olarak bulunur. Cengiz Aytmatov’un eserleri edebiyattaki başarısını

perdede gösterir. Eserleri senaryolaştırılıp sinema perdesine aktarılır. Kitaplarındaki zengin imge dünyası film-lerin imge dünyasıyla harmanlanır. Çocuk imgesi bu imgelerden biridir. Cengiz Aytmatov’da başkişi, norm ve fon karakter/ler olarak çocuğu görmek mümkündür. Bu çocuklar kendilik bilinci oluşturan, kimliğini arayan, nereye ve neye ait olunması gerektiğini gösteren, bilinçaltının dışa vurumcusudurlar. Genellikle bu çocuklar yalnız, umutsuz, kendine ve çevresine yabancılaşmak zorunda kalan kimsesiz ve çare arayan çocuklardır.

Sanatın Tanımı ve Sinema Edebiyat İlişkisi

Sanat bir toplumun kültüründen beslenen duygu ve düşüncelerin ortaya çıkardığı ‘’yaratıcı biçimlendirme eylemidir.’’1 Sanat kavramı ilk yaratılış anı ile başlar ve insanlığın varoluşuyla birlikte çağımıza kadar gelir.

İlk yaratma anı tam olarak sanatın başladığı andır ve sanat en güzel örneğini insanın yaratılışıyla birlikte verir.

Dünyaya geliş, doğayı keşfetme ve varlıkları anlamlandırma sürecinden sonra insan yaratılanları taklit etmeye başlar. Taklit zaman geçtikçe çeşitlenir, kullanılan malzemeler değişir ve sanatın kolları meydana gelir. En eski dönemlerde faydacılık esasına dayanan bu eylem daha sonraları estetik zevk oluşturma amacı taşır. Zamanla

‘’bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık’’ (Türkçe Sözlük, 2011: 2024) sanatın tanımı olur. Sanat evrensel bir kavramdır.

Dünyanın her yerinde sanat adına ortak kabuller bulunur. Oluşan ortaklık sanatı her yerde var etmeyi müm-kün kılar. Onu şekillendiren sanatçının özgürlüğü ise sanatı kısır bir döngü olmaktan çıkarır ve özgün kılar.

Sanatçı bu kavramı harekete geçirirken yaşanılan çevre, sosyal hayat, inançlar, duygu ve düşünceler kısacası insanı insan yapan her şey yönlendirici olur ve o andan itibaren sanat oluşmaya başlar. Sanat; edebiyat, resim, müzik, tiyatro, heykel, dans diye altı kola ayrılır. Daha sonraları sinemada yedinci sanat adıyla bu kollardan biri haline gelir. Ritmin, görüntünün, hareketin, ve kelimelerin birleşiminden meydana gelen bu dal kendine en yakın gördüğü edebiyatla ilişki içerisine girer. Edebiyat ve sinema birleşimi sanatın melez kolunu oluşturur.

Edebiyatla sinema amaçları ve mesajları ortak olan fakat farklı yöntemlerle ifade edilen iki sanat koludur. Ben-zerlikleri ve farklılıkları çok olan bu kollar sinemanın senaryo sıkıntısı çekmesiyle birleşir. Sinema maliyeti ve emeği oldukça yüksek olan bir daldır. Bu süreçte en az emek ve maliyet harcamak isteyen sinemacılar hazır bir metin olan ve insanlar tarafından ilgiyle karşılanmış edebiyat eserlerini filme konu etmeye başlar. Oluşan süreç edebiyat ve sinemayı iç içe geçirir. İnsanlar tarafından hoş karşılanan klasik ve popüler eserler sinema-nın konusu olur.

Sinema, verilmek istenilen mesajın görüntülerin birleştirilmesiyle hareketli bir şekilde aktarmadır. Edebiyatta ise mesaj dil aracılığıyla sözlü ve yazılı hale gelerek verilir. İkisinin varlığı dilin varlığına dayanır. Anlatılmak istenen farklı şekillerde olsa da dille sağlanır. İkisini birleştiren bir diğer nokta ise mesajdır. Her ikisi de bir mesaj kaygısı içindedir. Farklılık ise mesajı vermede başlar. Edebiyat vermek istediğini dil ile yaparken sinema bunu görüntü aracılığıyla yapar. Edebiyatta verilmek istenen ortak bir mesaj dahi olsa okuyucu okurken hayal dünyasında onu başka boyutlara çeker. Kendi hissettiği ve yaşantısından veya bir yerlerden tanıdık gelen hissi yakalar ve onu kendine mesaj edinir. Sinema izleyicisinin ise böyle bir şansı yoktur. Seyirci belirlenen zaman-da kurgulanan görüntüde ona ne veriliyorsa onu almak durumunzaman-dadır. Bu konuzaman-daki bir başka nokta ise şudur.

Okuyucu yazarın anlattığı bir nesneyi kendi istediği şekle sokar ama izleyici ona gösterilenin ötesine geçemez.

1 (http://www.tdk.gov.tr, e.t. 15.05.2017)

Okuyucuya o nesne sayfalarca anlatılır şekli, rengi, dokusu, kokusu, tavrı, tarzı uzun uzun tasvir edilir. Nesne dönüştürülebilir veyahut yok edilir. Sinemada ise bu yapılmaz. Gösterilen nesne kurgunun gerektiğinden ileri gidemez. Onun rengi, deseni, dokusu, kokusu daha önceden belirlenip ve görüntüdeki yerini alır.

Hayal gücünün varlığı, dilin estetik yapısı ve okuyucunun kendi dünyasına hitap ediyor oluşu edebiyatın gücü-dür. Sinemanın gücü ise hareketli görüntünün varlığı ve gerçekliğidir. Sesin, ritmin, görüntünün varlığı hareke-tin bir perdede canlı canlı oynaması sinemanın etkisini artırır. Her şey o anda seyircinin gözü önünde olur biter.

Sesin, ışığın, özellikle rengin oluşturduğu düzen insanları filme yakınlaştırır. Kitabın uzun sayfalarında yoru-lacağına inanan okuyucuyu soluğu onun uyarlandığı filmde alır. ‘’Sinemada senaryo aşamasında yapılan tüm tasarımlar öykü içerisindeki kişilere, olaylara, ya da yere göre bir “çevirim senaryosu” hazırlamak biçiminde olmaktadır. Daha sonra hazırlanan çevirim senaryosu doğrultusunda yazı dili görüntü diline aktarılmaktadır.

Bu doğrultuda çekilen görüntüler kurgu aşamasında yönetmenin isteğine göre uzun planlar ya da kısa kesme olarak adlandırabileceğimiz tekniklerle bir araya getirilirler.’’ (Yüce, 2005: 70) Dilin görüntüye aktarımı, ese-rin senaryolaştırılması aşamaları oluşacak yeni birleşimde zorluk çıkarır. Edebiyat eseese-rinin senaryolaştırılması sırasında okuyucu ile seyircinin beklentileri çatışır. Bozulmadan aynen uyarlama seyirciyi sıkar dönüştürme ise okuyucuda kötü bir izlenime sebep olur. Bunun tam terside görülür. Bu aradaki ölçütün tam olarak belir-lenmesi elbette işin en zor kısmıdır. Senaryolaştırma aşaması da kendi içinde bir karmaşaya neden olur. ‘’De-nilmektedir ki; iyi bir senaryodan kötü bir film çıkabilir ancak kötü bir senaryodan iyi bir film çıkmaz. Burada görülmektedir ki tasarım aşamasında filmin iyi bir biçimde ele alınması gerekir. Sinemanın edebiyattan ödünç aldığı anlatım teknikleri, senaryo aşamasında ortaya çıkmaktadır. Sonrası ise sinemanın kendine özgü anlatım tekniklerinin işidir.’’ (Yüce, 2005: 70) Sinema ve edebiyat kendi anlatım teknikleri içinde var olur ve bu tek-nikler sanat dalının gereklilikleri doğrultusunda diğerinin içine dahil olur.

Tarih boyunca birçok edebiyat eseri sinemaya uyarlanır. Bu uyarlamaların ilgiyle karşılanması yeni uyarlama-ları beraberinde getirir. Sinema filmlerinin edebiyat eseri haline getirilen örnekleri de mevcuttur. Bu örnekler sinema ve edebiyatın etkileşimini artırır. Aralarında güçlü bir bağ oluşturur. Edebiyat eseri sinema için şem-siye görevi taşır. Son olarak Alexandr Sokurov’un söyleyişinde söylediği gibi:” Neticede edebiyat olmaksızın hiçbir yere varmak mümkün değil. Sinemaya giden yol mutlaka edebiyattan geçiyor, edebiyatla geçiyor.”

(Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı, 2008: 251) Cengiz Aytmatov yazdıklarıyla evre-ne yön verir. O Kırgız edebiyatını dünyaya tanıtmış bir isimdir. ‘’Sadece Kırgız edebiyatını değil, Kırgız adlı bir boyun varlığını ve onların hayat şartlarını, dinini, dilini, ideolojisini, hayat felsefesini dünyanın dikkatine sunmuştur.’’ (Dıykanbayeva, 2015: 172) Aytmatov’un bu dikkat sonucunda ortaya çıkardığı birçok eseri filme uyarlanır ve büyük bir ilgiyle karşılanır. Eserlerindeki başarısı sinema perdesinde de yerini alır.

İmge Olarak Çocuk

İmge herkes için ortak kabul edilen bir kavramın sanatçıda bambaşka bir şeyi karşılar konumda olmasına denir.

Sembol, mazmun, alegori gibi kavramları tamamını içeren bir üst kavramdır. Ortak olanın yenilenip zengin-lenişi imgede görülür. ‘’...İmge kavram olmayandır. İmge tanımlandığı anda o olmaktan çıkan ‘’kavramsalla-şan’’ bir bilmeme biçimdir. Çünkü, kavram sınırlar, imge ise sınırsızdır. Kavram dondurur ve sabitler; imge ise

çözünür kılar ve harekete geçirir. İmge, sözcüklerin, kavramların anlamını genişletir, derinleştirir ve çoğaltır.’’

(Pembecioğlu, 2006: 28) Böylece kullanılan metinlerde anlamsal bir zenginlik meydana gelir. Sinema ve ede-biyatta birçok imge vardır. Bunlardan biri çocuk imgesidir. İmgeler kullanıldıkları yerlere göre farklı anlamlar taşır. Mesajı karşı tarafa iletir, izleyiciyi etkiler ve onu sinemanın gerçekliğine çeker. Ne kadar görüntü temelli bir yapı dahi olsa söz konusu imge olunca sinemada da mesaj ön plana çıkar. Sinema çocuk imgesini vermek için çocuk oyuncu kullanır veya çocuğun var olduğunu söyletir. Burada devreye görünen ve görünmeyen ço-cuk kavramları girer. Çocuğun filmin içinde yeri iki şekildedir. Bir olmazsa olmaz bütün hikayenin üzerinde kurulduğu ana çocuk; iki sadece yapının parçası ve hikayede yeri olan ama etkisi yoğun olmayan ara çocuk-tur. Bu durumu çocuk özlemi çeken bir ailenin evlat edindikleri çocuğun hikayesini anlatan film için çocuk, hikayenin üzerinde kurulduğu çocuktur; çocuksuzluğu nedeniyle zorluklar çeken ailenin hikayesi anlatılırken ise çocuk, sadece olayın bir parçasıdır gibi örneklemek mümkündür. Bu iki nokta için ayırıcı olan mesajdır, metnin ne verip ne demek istediğidir. Çıkarılması gereken önerme çocuğun metindeki yeridir. Çocuk imgesiyle çocuk oyuncu terimleri birbirine kenetli iki terimdir. ‘’Çocuk imgeleri taşıyan filmlerin yarısının oyuncusu-nun çocuk olduğu görülmektedir. Diğer yarısının ise çocuk oyuncu kullanılmadan yaratıldığı görülmektedir.’’

(Pembecioğlu, 2006: 66) Bir toplumun parçası konumunda olan çocuk, film içinde kendine farklı rollerde yer bulur. Karşılaşılan çocuk, kaçan çocuk, ölen çocuk, ailesi tarafından aranan çocuk, hayata bağlayan çocuk...vb.

gibi bir çok şekilde imgelenir. Edebiyatta çocuk imgesi mesajın ne olduğuyla ilgili olarak değişir. Bir metinde yer alan kişiler ne olursa olsun anlamsız, boş yere, alelade kurguya koyulmuş değildir. Amaç, ne anlatılmak isteniyorsa yazarın önceliği ona verme eylemidir. Yazar hikayeyi yazmak istediği şeyin çevresinde döndürür.

Değiştirir, siler veya yeniden yazar. Ne anlatmak istiyorsa metnin kişisine o rolü biçer, giydirir ve okuyucunun zihnine hediye eder. Çocuk imgesi de diğer kişiler gibi yazarın anlatmak istediği şeye göre metinde yerini alır.

İmge belirli bir kalıbı ifade etmediği için çocuk imgesi de metnin gelişimi doğrultusunda yönlendirilir ve an-lamalı hale gelir. İmge eserlerde zenginliği sağlar. Çocuk ise toplumun zenginlidir. Dünyanın düzeni içersinde yeri yadırganamayacak kadar büyük olan çocuğun edebiyat metinlerinde var olması doğaldır. Bu doğal süreç çocuğun metin içinde yerini bulmasıyla okuyucuya sunulur. Çoğunlukla metinlerde bir şekilde çocuk veya çocuklar kullanılır. Bu çocuklar bazen metnin konusunu oluşturur. Eğer konu tamamen çocuk değilse var olan konunun bir parçası olarak çocuk, fonda bulunur. Çocuk imgesi edebiyat metinlerinde çoğunlukla umutsuz, karamsar, kendini, kimliğini arayan, bulunduğu ortama yabancı, acılı, hüzünlü, yalnız, anne babadan ayrı ve ya onlardan sevgi görmeyen çocuklarla anlatılır. Eser içinde çeşitli mücadelelerle varlığını kanıtlamaya ve hayata tutunmaya çalışır. Mutlu, her şeyleri var olan çocuklar eserlerde nadiren vardır. Bu da çocuğun değişen toplumdaki yerinin bir yansısıdır.

Cengiz Aytmatov’da Sinema

Sinemada ilk filmler çocuğa yöneliktir. Başlarda filmlerde çok fazla çocuk imgesi görülür. Sonraları zamanla yaygın olarak kullanılan bu imge azalmaya başlar ve çağın şartlarına göre önemsizleşir. Yine de çocuğun varlı-ğı sinemada aralıklı olarak devam eder. Türk sinemasında başlarda çavarlı-ğın gereklilikleri nedeniyle çocuk imgesi görülmez. Dönemin sosyal, kültürel, ekonomik, toplumsal ihtiyaçları çevresinde bu konulara dikkat çekmeyi hedefleyen filmler yapmak tercih edilir. Sonraki dönemlerde zamanın getirdikleri doğrultusunda yoğunluğu

değişen şekillerde çocuk imgesi işlenilir. Sinemada ve edebiyatta çocuk imgesi belirgin olarak görülür. ‘’Tan-rı dağla‘’Tan-rının dorukla‘’Tan-rından çığlık çığlığa inen Kürkürü ırmağı, Şeker köyü sınırla‘’Tan-rına vardığında, dağlardan sularla taşıdığı esini yetim bir çocuğa emanet eder; Şeker’den sonra, Aytmatov’un’’ yaklaşınca yüreğim tit-rer’...’’ dediği Kürkürü’nün deli dolu akması kaybolur, değişir, dinginleşir, durulur... Ama bu sefer, dağların ve ırmakların sırrını ödünçleyen yetim bir çocuk çağlamaya, dünyaya akmaya başlar... Çığlık çığlığa insanlara doğru akan ve bütün sınırları aşarak geleceğe ağan bu yetim çocuk; Cengiz Aytmatov’dur.’’ (Korkmaz, 2015:

300) Cengiz Aytmatov’un eserlerinde çocuk imgesi sıklıkla görülür. Bu çocuklar kimliğini arayan, anneden babadan ayrılmış, onların yokluğunu ve özlemini çeken, başkasının elinde büyümek zorunda kalan yoksul, mutsuz ve umutsuz çocuk kahramanlardır. Beyaz Gemi’de masalın içinde kimliğini arayan adsız çocuk imgesi vardır, Toprak Anada büyükanne elinde büyümüş Canbolat aile özlemi çeken bir çocuktur. İlk öğretmen’de Altınay bir akraba tarafından bakılmak zorunda kalır. Küçük yaşta evlendirilmek istenir ve köklerini terk etmek zorunda kalır. Dişi Kurdun Rüyaları’nda Kence ölen çocuk imgesinin karşılığı olur. Babası tarafından vurulup öldürülür. Selvi Boylum Al Yazmalım’da ise babasından ayrı üvey babanın kanatları altında mutlu bir üvey çocuk imgesi görülür. Juan Juanlar tarafından kaçırılan çocuğunun acısını duyan annenin acısı üze-rinden kaybolan ve kimliksizleşen çocuk imgesi ortaya çıkar. Asker Çocuğu’nda babasını bir perdede arayan babasını arayan çocuk imgesi bulunurken, Kızıl Elma’da kızına eşiyle ayrılacaklarını anlatmaya çalışan bir babanın çocuğu olan Anara üzerinde çocuk imgesi görülür. Yüz Yüze hikayesinde Seyde ve İsmail’in çocuk-ları Asantay vardır ve İsmail’in askere çağrılmasıyla çocuk annesine kalır. Cemile’de ise her şeye şahit olan Seyit etrafında gözlemci çocuk imgesi gibi birçok çocuk imgesi Cengiz Aytmatov’un eserlerinde yer alır. Cen-giz Aytmatov’un birçok eseri sinemaya aktarılır. Yazar, hayatı boyunca sinema adına da çalışır. Kırgız Film Yapımcılar Derneği’nin danışmanlığını, film festivallerin başkanlığını ve organizatörlüğünü yapar. Edebiyat tarihinde, insanların hafızalarında yer etmiş bir çok eseri sinema perdesinde yer bulur. Aytmatov’un Kırgız sinemasına emeği tartışılmaz bir boyuttadır. Beyaz Gemi, Dişi Kurdun Rüyaları, Selvi Boylum Al Yazmalım, Deniz Kıyısına koşan Ala Köpek, İlk Öğretmen, Toprak Ana, Cemile, Elveda Gülsarı, Yüz Yüze, Kızıl Elma, Gün Olur Asra Bedel, Asma Köprü, Sipayçi, Boto Köz eserleri Kırgız perdesine aktarılır. Cengiz Aytmatov’un eserleri sinemanın konusu olur ve okuyucudan izleyiciye doğru bir yol bulur. Cengiz Aytmatov Gün Olur Asra Bedel filmi çekimleri sırasında rahatsızlanır ve 2008’de hayatını kaybeder. Onun eserleri filme uyarlanırken bizzat orada oluşu sinemaya verdiği desteğin bir işaretidir.

İlk Öğretmen’de Kökünden Savrulan Bir Çocuk: ALTINAY Kitap ve Filmin Karşılaştırılması

İlk Öğretmen hikayesi, rejim ve çocuk ilişkinin verildiği bir eserdir. Uzun hikaye şeklinde tanımlanan bu eser, Birinçi Mugallim adıyla sinemaya uyarlanır. İlk Öğretmen ‘’povesti başlarda ‘’Eldik muğalim cönünde ballada,

‘Birinçi muğalim çönünde ballada’ gibi adlarla basıldı. Rus ve eski Sovyetler dillerine çevrildi.’’ (Aktamaliyev, 1998: 81) Cengiz Aytamtov’un bu hikayesi Duyuşen adında öğretmen olarak köye gelmiş bir parti üyesinin hayatını değiştirdiği kız çocuğunun hikayesidir. Bu uzun hikaye kitapta kahraman anlatıcı kullanılarak yazı-lan bir mektup üzerinden anlatılır. 1924 yılında kız çocuğunun on dört yaşında olduğu andan itibaren hikaye anlatılmaya başlanır. İsminin İlk Öğretmen olması önemlidir çünkü öğretmen kültürün taşıyıcısı, aktarıcısıdır.

O, geleceği şekillendiren ve bunu karşılıksız ve sonsuz bir güçle yapan kişidir. Eserin çocuk kişisi ‘’Altanay, anlatıda değer aktarımını ve kimlik inşasını sembolik olarak yüklenen özne olarak karşımıza çıkar.’’ (Kanter, 2015: 104) İlk Öğretmen hikayesi sinemaya aktarıldığında büyük yankı uyandırır. Altanay rolünü canlandıran Kazakistanlı aktirist Natalya Arinbasarova’ya bu roldeki başarısı nedeniyle ödül verilir. Bunun yanında film

‘’T. Sıdıkbekov, A. Saliyev’ler ‘’Birinçi Mugalim’’ hikayesi beyaz perdeye aktarılırken rejisörün ciddi boyut-ta bir boyut-takım eksiklikler ve haboyut-talara düşüldüğünün özellikle Kırgız halkının okuma yazmasını, psikolojisini, gelenek göreneğini yanlış bir şekilde yansıtmaktadır demişler.’’ (Aktamaliyev, 1998: 156) dir. İlk Öğretmen hikayesiyle tarihsel bir gerçekliğinin varlığına işaret eder. Yazılış sebebi ‘’Eserin tarihi gerçek yönü vardır. Şe-ker Köyü’nde Düyşön isimli adam ilk olarak okul açmış ve çocuklara alfabe öğretmiştir. Şimdi ŞeŞe-ker’de eski okulun yeri hala vardır. Düyşön’ün diktiği fidan, ağaçlar çoğalmıştır. Burada ilk öğretmen Düyşön’ün hürme-tine anıt yapılmıştır.’’ (Aktamaliyev, 1998: 19) şeklinde anlatılır. Cengiz Aytmatov Şeker köyüne hizmet eden bu öğretmeni unutmaz ve hikayesinde aynen ismiyle yer verir. Sinema perdesine aktarılan bu eselerde zaman, mekan gibi unsurlarda farklılıklar görülmez. Olay örgüsü özellikle sonu itibarı ile farklılıklarla doludur. Bu aşağıdaki tablo üzerinden verilecektir.

Şekil 1. Kitap ve Film karşılaştırma Tablosu

KİTAP FİLM

Kitap ‘’Pencereleri ardına kadar açtım.’’ (İlk Öğretmen, s. 5) cümlesiyle başlar.

• Anlatıcı tarafından çevre tasviri yapılması ve başkişi Altanay’ın tanıtılması, mektubu okuması.

• Altanay’ın norm karakter öğretmenle tanışma hikayesi, çocuğun okula başlaması.

• Altanay’ın teyzesinin onu evlendirmek istemesi, öğretmenin karşı çıkması, ve çocuğu teyzesinin evine yollamaması.

• Altanay’ın teyzesinin onu evlendirmek istemesi, öğretmenin karşı çıkması, ve çocuğu teyzesinin evine yollamaması.

Outline

Benzer Belgeler