• Sonuç bulunamadı

Fenike Kültür ve Medeniyeti 1. Fenike Sosyal Hayatı ve Kültürü

7.Hafta e-Ders Kitap Bölümü

BEŞİNCİ BÖLÜM 4. BERBERİLER

III. Denizcilik sayesinde ekonomik anlamda güçlenen Fenikeliler aynı başarıyı askeri bağlamda gösterememişlerdir

10. Berberi coğrafyasını ele geçiren devletlerin sıralaması hangi şıkta doğru verilmiştir?

1.2. Fenike Kültür ve Medeniyeti 1. Fenike Sosyal Hayatı ve Kültürü

Fenikelileri diğer Ön Asya topluluklarından ayıran en önemli özellikleri; bulundukları coğrafyanın avantajı ve kıyı bölgelerinde kurmuş oldukları ticaret kolonileri sayesinde oluşturdukları büyük ticaret ağıdır.

Sahilde kurulu Fenike şehirlerinde yaşayan halk; zengin ailelerden oluşan aristokratlar, zanaatkârlar, asker, işçi, rahip, esnaf ve gemiciden, oluşmaktaydı. Ticaret ile uğraşan ve para kazanan zengin kesim her türlü nüfuzu elinde bulundurmasına rağmen her işi ücretle yaptırmak zorundaydı.

Fenike kentleri kendine ait düzen ve kanunları olan küçük bir devlet gibiydiler. İlk dönemlerde bu kentlerin krallar tarafından yönetildiği sanılmaktadır. Zamanla kral ve halkın seçmiş olduğu kişiler üzerinde aristokrat sınıfın belli bir denetim kurduğu görülür. Bu kentler gerçek anlamda merkezi devlet otoritesinden yoksundurlar. Hiçbir zaman merkezi bir otorite etrafında toplanamamış, büyük çaplı merkezi kentler federasyonu kuramamışlardır.

Dönem dönem zengin bir kentin diğerlerini etkisi altına alması ekonomik güce dayanan bir olaydır.

Örneğin Fenike tarihinde Sayda ve Sur şehirlerinin gerçekleştirdiği gibi bir kent ticari başarısının sağladığı güç ile etkinliğini arttırıyor, diğer kentler üzerinde baskın rol oynuyordu.

Kölelik ise ailevi özelliği olan bir yapılanmaydı. Zanaatçıların dışında tüm Fenike halkının köleleri vardı.

Kölelik mal olarak görülüyor, pazarlarda alınıp satılıyordu. İki ya da üç kölesini kaybeden yoksulluk tehlikesi ile karşı karşıya kalıyordu. En çok kölenin olduğu yer kralın malikâneleridir. Ayrıca bir bölümü sarayda çalışan kölelerin, kralın bağ, bahçesinde çalıştığı ve kürek çektiği de bilinir.

Fenike dini hakkındaki bilgileri Fenike kentlerinde bulunan çok sayıda yazıttan öğrenmekteyiz. Byblos’un başlıca Tanrıları El Baalat ve Adonis’tir. El, Byblos’ta önde gelen bir tanrıdır ama aktif değildir. Yalnız Sami dininde özel önem taşıyan bir tanrıdır. Baalat adı hanım anlamına gelir ve kentin hakỉm tanrısı olarak tanrı El’e göre çok daha aktiftir. Bereketi temsil eden bu tanrı bitkilerin yanı sıra tanrıların ve insanlarında anası sayılan toprak anaya denktir. Baalat tüm yakın doğuda karşımıza çıkan eski bir ilahtır. Sümerlerde İnnin, Babil ve Asur’da İştar ve Mısır’da İsis adını alır. Üçüncü tanrı Adonis adını Yunanlılardan almıştır. Bu tanrının adı Sami kökenli olup efendim anlamına gelir. Yunan mitinde ve kaynaklarında her yıl ölüp yeniden doğuşu ifade eden bitki örtüsünü temsil eden bu tanrı doğunun ana tanrıçasının yerini alır.

Tanrılar panteonun değişmez bir özellik sergilediği Fenike’de tanrılar üçlüsünün bulunduğu görülür. Bu üçlü kentin koruyucusu tanrısından, onun eşi veya yoldaşı olup bereketli toprağı temsil eden bir tanrıçadan ve tanrıçayla bir şekilde bağlantılı olan dirilişi temsil eden genç bir tanrıdan oluşur. Bu tanrılar üçlüsü kentten kente esneklik gösterirken tanrıların bazı özellikleri Kenan ve Sami dinin eski formlarında da görülür.

Byblos tanrılarından farklı Yunanlıların Apollo’yla özleştirdikleri doğu kökenli başka bir Tanrı’da

yıldırım ve ateş tanrısı Reşef’tir. Yine kökeni çok uzaklara dayanan buğday ve sabanın mucidi olarak bahsedilen buğday tanrısı Dagon içinde durum aynıdır.

Fenike tanrıları arasında çok eski oldukları görülen kişilik ve işlevleri simgeleyen bazı tanrılar vardır.

Bu tanrıların ne kültleri vardı ne de her yerde görülüyorlardı. Antik Fenike dininde göksel kültler pek yaygın olmayıp ikincil öneme sahipti. Fenike göksel kültü sonraları Helenistik dönemde ve tüm Yakın Doğuya yayılmış olan Babil etkisi ile gelişti.

Tanrıların genellikle yüce, egemen, kudretli, koruyucu, hakỉm, bilge, kurtarıcı olarak nitelendirildiği Fenike dini kült törenleri dağlarda, kutsal sayılan su, ağaç ve kaya yanlarında yapılıyordu. Suların büyük hürmet gördüğü kült alanları içerisinde ağaçlarda birer kült nesnesiydi. Tapınakların yanında kutsal korular yetiştiriliyordu. Taş kültünde sunaklara yerleştirilen “tanrının evi” anlamına gelen koni şeklideki taşlara

“baitylos” adı verilmişti. Tapınaklarda genellikle kutsal açık hava alanları bulunurdu. Bu tapınaklar merkezde küçük bir şapel ya da baitylos ve önünde kurban sunağından oluşurdu. Ayrıca tapınaklarda kutsal bir çeşme ya da çanak ve bir koru bulunurdu. En ünlü baitylos Byblos tapınağında yer alır ve Roma dönemine ait sikkelerde de tasvirini görmek mümkündür.

Yazıtlardan öğrenildiğine göre Tapınaklarda çalışanlar rahipler ve başrahiplerdi. Törenlerde kurban olarak hayvan ve bitki sunulurdu. Fenikeliler çoğunlukla tanrı Adonis adına şenlikler düzenlerlerdi. Şenlikler, tanrı için yapılan cenaze, sunular ve ziyafetlerden oluşurdu. Ayrıca yapılan cenaze törenleri, sunular, gösterişli tabutlar ve mumyalama Fenikelilerde öteki dünya inanışının varlığını kanıtlar niteliktedir.

Fenikelilerin dünya tarihine kazandırdığı en önemli gelişmelerden biri alfabeyi Akdeniz bölgesine yaymış olmalarıdır. Fenikeliler sayesinde Yunalılar, ardından Batı Fenike ve Yunanlılar aracılığı ile alfabe ile tanışma olanağı bulmuşlardır. Alfabenin Fenikeliler tarafından icadı konusu şüpheli olmakla beraber, belirli formlar ve çağrışımların simgelendiği bir alfabe ilkesi Fenike döneminden önce icat edilmiş olsa gerekir. Alfabenin icadı konusunun net olarak bilinmemesine rağmen Akdeniz’e yayılacak olan basit, kullanışlı işaretlerin icadı ve 22 harfli alfabe Fenikelilere aittir.

Fenike yazıtlarında rastlanılan dilin, Suriye-Filistin bölgesinin hem eski hem de çağdaş diğer Sami dilleri ile yakından ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Fenike dili incelenirken şu hususların dikkat çektiği görülür.

Bunlar; bağımsız bir dil olarak ortaya çıktığı, daha sonraki aşamalarda gelişme gösterdiği ve tarihinin ve kültürünün bölünmüşlüğü gibi lehçelere bölündüğüdür. Başlangıçta kullanılan Fenikece daha sonra yerini Aramiceye bırakmıştır.

Fenike sanatı; bulunduğu coğrafyanın sanatı, Mısırdan Mezopotamya’ya ve Ege’den Anadolu’ya kadar uzanan sanatın etkisinde kalmıştır. Büyük sanat eserlerinin üretimi konusunda pek fazla çabası görülmeyen Fenikelilerin zanaat alanında çeşitli etkileşimler yaşadığı görülür. Karakteristik bir üslup oluşturma çabası ise Tunç Çağının bir özelliğidir.

Fenike tapınak mimarisinin daha çok Mısır etkisinde kaldığı, keşfedilebilmiş Fenike tapınaklarının kutsal şapeli saran geniş kutsal bir alandan oluştuğu görülür. Fenike tapınaklarının kalıntıları Tel Sukas, Sidon, Amrit ve El Hayat’ta bulunuyor. Plan ve mimari acıdan en koruna gelmiş tapınak Amrit tapınağıdır.

Bu tapınak içi suyla dolu olan kırk sekiz metre uzunlukta ve otuz sekiz metre genişlikte kutsal bir çanağın oluştuğu kutsal alandan oluşur.

Fenike mezarları ise kayaya oyulu bir koridor ile ya da dromos ile ulaşılan büyük odalardan oluşur.

Fenikeli mühendisler baraj ve köprü yapımında da oldukça başarılıdırlar. Arados, Sidon ve Tyros’taki baraj kalıntıları Fenikelilerin ustalıklarının birer kanıtıdır. Kartaca ve Motya’daki kolonilerde bulunmuş yapay limanlarda Fenike mimarisinin başarılı örneklerini temsil eder.

Fenike sanatında Suriye ve Mısır etkileri açık bir şekilde görülür. Fenike sanatının başarılı örneklerinden

olan heykeller, fildişi ve bronz eserler ve kabartmalar Fenikelilerden kalma eserler arasında yer alır. Bu eserler arasındaki üzeri işlemeli cam vazolar, kadeh ve sürahiler Fenikelilerin cam sanatında ileri seviyede olduklarını gösterir. Demir çağı özellikleri taşıyan fildişi eserler çoğunlukla Nimrud, Samaria, Zincirli, Arslantaş ve Horsabâd’da bulunmuştur. Fenike’nin yayıldığı ülkelerde görülen Fenike kâseleri altından, tunç ve gümüşten yapılmıştır. Ugarit kökenli bir gelenek ile yapılı kâseler, fildişinde olduğu gibi Demir Çağı özelliklerini taşır.

Fenike eserlerinin dağılımı incelendiğinde Fenikelilerin denizlerde yayılmaları ile etkili olduğu düşünülebilir.

Süslemelerinde Mısır, Mezopotamya ve Ege öğelerinin görüldüğü kâseler ise Asur, Kıbrıs, Yunanistan, Girit ve İtalya’dandır. Çokça rastlanılan küçük buluntular arasında Demir çağı özelliklerini yansıtan silindir Fenike mühürü tüm Suriye-Filistin bölgesinde olduğu gibi hem Fenike bölgelerinde hem de İsrail ve Arami bölgelerinde bulunmuştur.

Kenanlılar M.Ö. XII. yüzyıldan sonra yalnız deniz kıyılarındaki bazı şeritler ve ormanlarla kaplı Lübnan topraklarının dağ eteklerinde varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bu topluluğa daha sonra “Deniz Kavimleri ” döneminin Hint Avrupalı Ege göçmenleri ve Sami kavimleri de katılmıştır. Oluşan bu etnik kaynaşmadan Fenikeliler meydana gelmiştir. Bu etnik ve kültürel kozmopolitlik yapının yanı sıra Akdeniz’de geliştirdikleri ticaret Fenikelileri uygarlık tarihi açısından önemli kılmıştır. Başlangıçta Fenike halkı kıyı şeridinde balıkçılık yaparak geçimlerini sağlıyor, kürekli hafif tekneleriyle denize açılıyorlardı. M.Ö. III. binlerden itibaren artık Fenikeliler Mısır’a hatta Ege Denizine kadar açılmışlar, Afrika’daki Numdia ve İspanya kıyılarına ulaşmışlardır.

Cebelitarık boğazına ulaşan ilk denizciler Fenikeliler olmuştur. M.Ö. I. Binlerde Akdeniz’den çıkan Fenikeli denizcilerin bir diğer başarısı Kamerun’a kadar Batı Afrika kıyılarında ilerlemeleri olmuştur.

Fenikelilerin bu büyük yayılımı maden ticareti ile ilişkili bir durumdur. Bakır, gümüş ve kalay gibi madenlere ulaşma ihtiyacı Anadolu ve Kıbrıs sahillerinde ticareti başlatan unsurlardan olmuştur. M.Ö. 820’de ilk büyük yerleşmeler Kıbrıs’ın Kition kenti çevresinde kuruldu. Batıya doğru yayılımı kolaylaştırmak için belirli güzergâhların kurulumu gerekliliği, erken tarihlerde dahi Kartaca gibi kolonilerin kurulmasını sağladı.

Daha ilerde batıda kurulan Gadir ise iç kesimlerde ki maden yataklarından yararlanan büyük bir ticaret merkezi haline geldi.

Deniz seferlerini sırasında Fenikeliler Kıbrıs’a, Ege Adalarına, Çanakkale ve uygun gördükleri yerlere koloniler kurdurlar. Fenikelilerin kurmuş olduğu en önemli koloni Tunus yakınlarında ki Kartaca’dır.

Akdeniz’in çıkışına giden koloniler ise Kıbrıs, Malta, Sicilya, Sardinya, Tunus, Cezayir ve Güney İspanya kıyılarında kuruludur. Hama, Şam, Tapsak gibi ticarette önemli olan çöl kervanlarının varış noktalarını da ele geçiren Fenikeliler, arıcılık, simsarcılık, tüccarlık, nakliyatçılık hatta belirli sanat eserlerinin üreticiliği sayesinde doğu batı ticaretini ellerinde tutmayı başardılar.

Akdeniz kıyıları ve adaların halkı ile ticareti geliştiren Fenikeliler gemi yapımında ve teknikte de bir takım gelişmelere öncülük etmişlerdir. Tyros, Sidon ve Gebal gemi yapımcılığında önde gelen kentlerdendir.

Akdeniz’e egemen bir yerleşme ve ticaret ağına sahip Fenikelilerin gemileri oldukça ilkeldi. Gemilerde küreklerle birlikte kare biçiminde yelkenler kullandılar. Deniz seferlerinin çoğu kıyılarda yapılıyordu. Ancak adalarda ki yerleşmeler, buraları kerteriz (herhangi bir cismin yönü ile esas alınan yön arasındaki açı) alarak ve yıldızlara bakarak yön tayin ettiklerini bu sayede açık denizlere yelken açabildiklerini gösterir.

Asurlular tarafından yapılan ve Balavat’ın tunç kapısındaki tasvirlere göre Fenikelilerin kullandıkları gemiler üç farklı tipteydi. İlki su üstünde mahmuzu ve dışbükey kıçı olan, güvertenin altında savaşçıların kalkanların asıldığı iki kürek sırası bulunuyordu. Ticaret amaçlı olan ikinci tip gemiler ise pruvası ve kıçı dışbükey olup ve denizciler iki sıra halinde oturuyorlardı.

Fenikeliler denizlerde ticaretlerinin yanı sıra zaman zaman başka ülkelerden kız ve erkek çocuklarını kaçırmış ve korsanlık da yapmışlardır.

Fenikeliler Lübnan dağı eteklerine kadar uzanan sınırlı topraklarda tarım yapmayı başarmışlar, verimi artırmak için sulama yolları inşa etmişlerdir. Kayalık toprakları ise ağaç ekimine ayırmışlardır. En yaygın ağaçlar; üzüm, zeytin, incir, hurma ve Fenikelilerden ithal edilerek Kartaca’da yetiştirilen nar ağacıdır.

Fenike ekonomisinin temel unsuru olan ve dışarı ülkelere ticareti yapılan önemli gelirlerden biri de servi ve köknar ağaçlarıydı. Ayrıca Fenike topraklarında taş oymacılığı da yapılıyordu. En önemli sanayi dalını tekstil oluşturuyordu. Giysilerin yapımında kullanılan boyama konusunda oldukça uğraş isteyen bir usul ile giysiler renk renk boyanıyordu. Fenike sanayisinde yerini alan diğer bir etkinlikte camcılık olmuştur.

Metal ve fildişi işçiliğinin geliştiği Fenike topraklarına bakır Kıbrıs’tan, gümüş ve altın Etiyopya’dan ve belki de Anadolu’dan, fildişi Hindistan’dan ya da Punt’tan geliyordu.

1.3. Berberi Kültür ve Medeniyeti