• Sonuç bulunamadı

Feminist Eleştirel Söylem Analizi

4.7. Türkiye’de Kadınların Modaya Uymasını Etkileyen Unsurlar

5.1.2. Feminist Eleştirel Söylem Analizi

ESA kuramsal olarak toplumsal cinsiyet söylemlerini araştırmak ve tanımlamak için en iyi yoldur (Sunderland, 2004, s.11). ESA metinlere atıfta bulunarak, hâkimiyet için çarpışan ve mücadele eden ayrı söylemler ve ideolojilerin ipuçlarını yakalamaya çalışmaktadır (Weiss ve Wodak, 2003, s.15). Fairclough ve Wodak, kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsiz güç ilişkilerinin üretilmesi ve yeniden üretilmesini sağlayanın söylem olduğunu iddia etmektedir (1997, s.258). İdeolojik olan söylemler “bilginin akışıyla” dünyayı dil ve metin aracılığıyla

yeniden inşa etmekte ve bireyleri “nesne” konumuna oturtmaktadır. Bu nesne konumu bazen toplumsal cinsiyetçi olmaktadır. Örneğin, kadınlar genellikle kusurlu olarak konumlandırılmaktadır (Foucault, 1984). Ne zaman kadınların ve erkeklerin belirli toplumsal cinsiyetleştirilmiş davranışları göstermeleri/temsil etmeleri beklense, ESA bu durumda toplumsal cinsiyet söylemlerini kadının ve erkeğin konumlandırılması olarak ele alacaktır (Sunderland, 2004, s.22). Kısacası ESA, güç, hâkimiyet, ataerkil sistem, hegemonya, sınıf farkı, toplumsal cinsiyet, ideoloji, ayrımcılık, çıkar, kazanç, yeniden oluşturma, dönüştürme, gelenek, sosyal yapı ya da sosyal düzen gibi temaları söylemle ön plana çıkararak arkasında yatan gerçekleri araştırmaktadır.

Toplumsal cinsiyet metinlerde ya da konuşmacının konuşmasında kısacası söylem tarafından inşa edilmektedir (Sunderland, 2004, s.23). Dili kullanarak üretilen eşitsiz toplumsal düzenlemeler üzerindeki eleştirel bakış açısı, ESA ve birçok feminist dil çalışmalarının köşe taşını oluşturmaktadır. Feminist eleştirel söylem analizi (FESA) ilk kez ESA ve feminist çalışmaları bir araya getirmiştir. Bu iki çalışmayı bir araya getirmenin temel amacı, ataerkil olarak toplumsal cinsiyetleştirilmiş toplumsal düzenin sürdürülmesinde ideolojinin ve iktidarın karmaşık yapısını anlamaktır. Bu durum özellikle toplumsal cinsiyet, iktidar ve ideoloji konularının giderek karmaşıklaştığı ve üstü kapatıldığı ile ilgilidir (Lazar, 2007, s.1). Feministler özellikle ataerkilliğin aile içerisinde ve diğer sosyal kurumlarda erkeğin kadın üzerindeki egemenliği kökenlerinin analiz edilmesiyle ilgilenmişlerdir (Giddens, 2001, s. 116).

Ataaerkil toplumsal düzenin nerede, nasıl ve hangi koşullarda ortaya çıktığı hala tartışılmaya devam etmektedir. John Stuart Mill ve eşi Harriet Taylor Mill’in feministlere de ilham kaynağı olan “Kadınların Kadınların Ezilmişliği/The Subjection of Women” adlı eserinde; daha çok erkekler lehine olan, kadınlar ve erkekler arasındaki sosyal, ekonomik ve yasal eşitsizliğin nedenini ataerkil kültürden kaynaklandığını belirtmektedir (2009). Birey ve sosyal düzen arasında aracılık eden yapısalcı ataerkil toplumsal cinsiyet ideolojisi, devletin kurumlarında ve toplumsal uygulamalarda yasallaşmakta ve tazelenmektedir (Lazar, 2007, s.8). Bu yüzden her ne kadar bireyler itaatin temsilcisi gibi davranış gösterse de (Weedon, 1997), asimetrik toplumsal cinsiyet ilişkileri, sadece bireylerin niyetleri ile açıklanmamaktadır (Lazar, 2007, s.8). Günümüzde toplumsal cinsiyet, modern dünya sisteminin öz yapılarından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır (Pelizzon, 2009, s.377).

Ataerkil toplumsal düzen içinde toplumsal cinsiyeti de araştırma alanı içine sokan ESA’nin dallarından biri olan feminist eleştirel söylem analizi (FESA); güç, ideoloji ve söylem gibi birbiriyle ilişkili karışık ve çok yönlü konuları ele aldığından disiplinlerarası bir analiz yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır (Lazar, 2007, s.12). FESA, medya metinlerinde söylemle üretilen güç ve ideoloji ilişkilerine bakarken, bunu ataerkil toplumsal cinsiyet bağlamında analiz etmektedir. Buradaki güç ilişkileri erkeğe ayrıcalıklı ve avantajlı bir konum verirken, kadına dezavantajlı ve dışlanmış bir konum vermektedir. Toplumdaki sosyal aktörlerde kadın ve erkek arasındaki dezavantajlı ve avantajlı konumu söylemleriyle inşa etmektedir (Lazar, 2007).

Tahakküm/zorlama olarak görülmediği halde, toplumda herkes tarafından kabul edildiği ve fikir birliğine varılmış gibi gözüktüğü için toplumsal cinsiyet ideolojiktir. Rızanın ve devamlılığının kazanması söylemin sağduyuluğundan ve doğallaştırmasından kaynaklanmaktadır (Lazar, 2007, s.7). Çünkü Antonio Gramsci’ye göre sağduyu ve rıza toplumsal uzlaşmayı beraberinde getirmektedir (1997). Tam da bu noktada Gramsci’nin hegemonya kavramı büyük önem taşımaktadır. Hegemonya, bizi metinlerin ideolojik tutarlılıklarındaki çelişkilere bakmaya yöneltmektedir. Bu çelişkiler metinlerin hegemonyacı çözümlenmesiyle belirlenebilir (Fiske, 1996, s.234). FESA’nin de üzerinde temellendiği hegemonya kavramı ile aynı zamanda hem medya metinlerinin hegemonik bir mücadelenin bir aracı olduğu tespiti yapılır hem de medya metinlerinin çoklu okunabilmesinin temeli oluşturulur. Hegemonya yapıları ideoloji ile çalışır. Diğer bir deyişle, ideoloji toplumsal düzenin insanların rızasını kazanmak için üstesinden gelmek zorunda olduğu dirençlerle sürekli olarak karşılaşır. Bu düzenler kırılabilir ama asla yok edilemez. Bu yüzden sürekli olarak yeniden kazanılmak ve üstünde mücadele edilmek durumundadır. O yüzden “ortak duyunun” sürekli inşa edilmesi gerekmektedir. Eğer egemen sınıfın ideolojisi ortak duyu olarak kabul edilirse o zaman ideoloji gerçekleşir (Dağtaş, 2003) Örneğin, modaya uyulması ortak duyudur. Modaya uymayanlar dışlanır, küçümsenir demode ilan edilirler.

FESA, medya metinlerinde dilde ifadesini bulan toplumsal cinsiyet ideolojisini incelemektedir. Bu anlamda toplumsal cinsiyet ideolojisi, feminist bakış açısından, erkeklerin nasıl konuştuğunu ve metinsel olarak nasıl sunulduğunun analizini gerekli kılmaktadır. Bu analiz aynı zamanda erillik hegemonyasının kadınlar üzerindeki baskısının, kadınların bu baskılara nasıl karşı geldiklerinin ya da kadınların diğer kadınlarla rekabetinde cinselliklerini nasıl kullandıklarının da araştırılmasını gerektirmektedir (Lazar, 2007, s.12). Bu durum dil ve

ideoloji ilişkisini ortaya çıkarmaktadır. Ideoloji söylem aracılığıyla dille ifadesini bulmaktadır. Çünkü en basit anlamda, dilde ataerkil ideoloji ve baskı mevcuttur (Cameron, 1992, s.16). Bu nedenle uygulamadaki toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri dilde yaşam alanı bulmaktadır. Söylemin içinde dile yansıyan toplumsal cinsiyet kimlikleri genel olarak doğal, sıradan ve tarih dışı olarak algılanmaktadır. Feminist eleştirel söylem analizi tam da bu noktada, devletin kurumları tarafından hiyerarşik bir şekilde inşa edilen toplumsal cinsiyet kavramı ile edimsel toplumsal cinsiyet kavramını ele almaktadır (Lazar, 2007, s.12).

Kısacası, FESA, eleştirel söylem analizi ve feminizmin ekonomi politiğini bir araya getiren disiplinlerarası bir araştırma yöntemidir. Bu yüzden feminist kuramlar dili hem toplumsal cinsiyet ilişkilerini ve ideolojilerini yansıtıcı hem de toplumsal cinsiyetin yasallaşmasının sosyal inşasının ortaya çıkarılmasında önemli bir kaynak olarak görürler (Code, 2000). FESA yönteminde, her iki alanının bir araya gelmesini sağlayan, dil, güç, iktidar, hegemonya, ataerkil kapitalist sistem, toplumsal cinsiyet, ideoloji, erkeğin avantajlı kadının dezavantajlı konumu ve kadın ve erkek kimliği gibi söylemler irdelenerek, moda aracılığıyla kadın bedeninin metalaşması ortaya konulmuştur.