• Sonuç bulunamadı

4.7. Türkiye’de Kadınların Modaya Uymasını Etkileyen Unsurlar

4.7.1. Dekolte

Fransızca decolleté kelimesinden Türkçe’ye dekolte olarak çevrilen kelime, açık saçık giyinmek anlamına gelmektedir (www.tdk.gov.tr). Kadınların dekolte giymelerini gerektirecek bir çok neden olabilmektedir. Bunlar arasında moda, modernleşme, özgürleşme, dikkat çekme ya da ilgi odağı olma gibi sebepler sayılabilir. Örneğin, kapitalist ideolojinin seyirlik bir nesneye dönüştürdüğü kadın, dişiliğini ön plana çıkaran yerlerini açarak dikkatleri üzerine çekmek ve beğenilmek istemektedir. Bu nedenle giydiği mini eteği, göğüslerini ortaya çıkaran kıyafetleri, sırt dekoltesi, yırtmacı, askılı elbiseleri ve göbeğini açık bırakan bluzlarının amacı erojen bölgelerini öne çıkararak dikkatleri üzerine çekmektir. Çünkü kadınlar göründükleri gibidirler. Erkekler kadınları seyrederler. Kadınlarsa seyredilişlerini seyrederler. Kadının içindeki gözlemci erkektir, gözlenense kadındır. Böylece kadın kendisini bir nesneye - özellikle görsel bir nesneye – seyirlik hale dönüştürmüş olmaktadır (Berger, 1972, s.47). Örneğin, Erdal Dağtaş “Magazin Basını” adlı kitabında dekolte konusunu şu şekilde açıklamaktadır;

“Magazin eklerinde yer verilen fotoğraflardaki kadınların kıyafetlerindeki dekolte unsurları, bedenin belli bölgelerinin açığa çıkarılması olarak anlaşılmaktadır. Kadınların sergilediği kıyafetlerde, sıkça karşılaşılan dekolte unsurları konusunda birbirinden farklı iki yaklaşım bulunmaktadır. Birinci yaklaşım, dekolte giyimin kadın bedenini özgürleştirdiği, kadının kendisine olan güvenini arttırdığı, estetik bir hava yarattığı daha da ötesi, bedeniyle barışık bir kadın kimliğinin ortaya konması açısından çağdaş bir görünüm sergilediği yönündedir. Diğer yaklaşım ise, kıyafetlerdeki dekoltenin kadın bedeninin belli bölgelerini açığa çıkararak cinselliği çağrıştırdığı, özellikle ünlüler dünyasında yaygınlaşan bu modanın toplumsal yapı içerisinde yaşları çok küçük olan kızlara değin nüfuz ettiği ve cinselliğin pazarlanması yönünde bir işlev üstlendiği itibariyle eleştirilmektedir” (2006, s. 232).

Müslüman ve gelişmekte bir ülke olan Türkiye’de de çok fazla tartışma konusu olan dekolte ve dekoltenin sınırları yukarıda anlatıldığı gibi bir kısım tarafından özgürlük, diğer bir kısım tarafından da teşhircilik olarak algılanabilmektedir. Örneğin kadın bedeni ile ilgili tartışmalar, verilen kararlar, çıkan yasalar ve toplumun geneline yayılan görüş devlet

politikaları ile yakından ilgili olmaktadır. Örneğin, Osmanlı devletinde peçe ve çarşaf giymeyerek Paris modasına uyarak palto ile sokakta dolaşan kadın teşhircilikle suçlanırken, Cumhuriyet döneminde peçe ve çarşafla dolaşan kadın dincilikle, geri kalmışlıkla suçlanmıştır.

4.7.2. Kişisel Nedenler

Yaş, gelir düzeyi, hayat tarzı, medeni durumu, mesleği, eğitim durumu gibi nedenler kadınların modaya uyup uymamasını etkilemektedir. Şahinoğlu’nun “Postmodern Tüketim ve Moda Satın Alma Davranışı: Türk Moda Tüketicilerine Yönelik Bir Araştırma” başlıklı doktora tezinde İstanbul’da toplam 404 kişiye yaptığı ankette Türkiye’deki moda tüketici tipleri ile moda ilgilenim derecesinin ilişkisinin inceleyerek şu sonuçları elde etmiştir; katılımcıların yarısından fazlasının gelir düzeyi 1.000-4.000 TL arasında iken “ilk uyum gösterenler” kategorisinde katılımcıların yarısından fazlasının gelir düzeyi 4.000 TL ve üzerinde olmuştur. Eğitim düzeyi çok düşük (ilkokul) ve çok yüksek olan (yüksek lisans) tüketicilerin moda ve moda giyimi ile çok fazla ilgili olmadıkları; buna karşın lise mezunlarının bu konulara daha fazla ilgili oldukları söylenebilmektedir. Modayı tanımlayan kavramlar arasında en çok bahsedilenin “yenilik” seçeneği olması, moda sektöründe modayı takip eden bir tüketici grubunun olduğuna işaret etmektedir. Araştırmada kadınların erkeklere göre daha fazla farklılaşma güdüsüne sahip oldukları ortaya çıkmaktadır. Ankete katılanların moda giyimi ilgilenimi ölçeğinden aldıkları puanların demografik özelliklerine göre farklılıkları incelendiğinde, ölçekten alınan puanların sadece katılımcıların cinsiyet, medeni durum ve eğitim düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılık gösterdiği görülmektedir. Buna göre kadınların erkeklere göre ve bekâr katılımcıların evli olanlara göre kendilerini daha fazla moda giyimi ile ilgili olarak gördükleri sonucu çıkmıştır (2009).

Yukarıdaki araştırmadan da anlaşılacağı gibi maddi imkânsızlık, düşük gelir gibi ekonomik nedenler kadınların modaya uymasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle kapitalist sistem, kadınları daha fazla tüketime sevk etmek için ekonomik özgürlüklerini ellerine almalarını öğütlemektedir. Ekonomik özgürlüğünü elinde bulunduran kadın, hayal ettiği, istediği ve arzuladığı metalara ulaşarak mutlu olabilecektir. “İnsanlar artık gelişmiş toplumlarda yalnızca yaşamlarını sürdürebilmek için değil, aynı zamanda tüketim mallarını almaya güçleri yetsin diye çalışır hale gelmişlerdir. Bu insanları ayakta tutan şey bu tüketim malları ve deneyimleri ile ilgili hayallerdir” (Bocock, 2009, s.57-58). Yukarıdaki çalışmadan

da anlaşılacağı üzerine katılımcıların verdikleri cevaplarda modayı yenilik olarak tanımlamaktadırlar. Tüketiciler, her sene değişen moda anlayışı yüzünden ihtiyacı olmamasına rağmen yeni kıyafetleri ve aksesuarları satın alma ihtiyacı duymaktadırlar. Gardırobu dolu olmasına rağmen tüketicilerin yeni moda ürünleri takip etmesi teşvik edilerek tüketim yapması sağlanmaktadır. Kısacası bütün bu gereksiz tüketime harcanan para, markaların ve işletmelerin ayakta kalmasına ve güçlerini pekiştirmesine hizmet etmektedir (Deniz, 2011, s.263).

4.7.3. Toplumsal Baskı

Moda açısından değerlendirildiğinde toplumsal baskı iki gruba ayrılmaktadır. İlki, Mahalle baskısı, baba baskısı, kardeş baskısı, koca baskısının yanında ataerkil ideoloji içinde yaşam mücadelesi veren kadın, toplumsal kurallar, normlar, kültür, gelenekler içinde sıkışmıştır. Bu kurallar ve baskı içinde kadının moda adı altında istediğini giyme gibi bir olanağı, Türkiye’nin çoğu mahallesinde, köyünde, şehrinde ya da bölgesinde namus kavramı ya da teşhircilik ile ilişkilendirildiği için yoktur. Türkiye’nin birçok bölgesinde erkek denetimi adı altında kadınlar hala dekolte kıyafetler, topuklu ayakkabı ya da makyaj ile sokağa çıkamamaktadırlar. Bu tür toplumsal baskı kadınların moda olan metaları satın alıp giymelerini engelleyen en büyük engellerden biridir. Melahat Çevik’e göre, “kadını hakkından mahrum etme yollarından biri de; onun giyimine uygulanan şiddettir. Bilindiği üzere, giyim, coğrafi ve kültürel gerekliklerle göre şekillenir. Biyolojik özelliklerin, geleneksel tavrın yanında; giyimdeki renk seçimi, toplumsal rolün getirdiği giyim tarzı bile erkek egemen toplumlarda kadının seçimine bırakılmamaktadır. Yüzyıllardır kadın, kocasının ya da babasının sosyal sınıfını temsil edecek şekilde giyinmeye maruz kalmıştır” (2012). İkincisi ise, modaya uymamanın getirdiği toplumsal baskıdır. Yaşadığı çevrede modaya uymayan kadın demode ilan edilmekte ve küçümsenmektedir. Ancak bu zorunluluk iki tür bireyin de ortaya çıkmasına neden olmaktadır. İlki, modayı bir esaret olarak kabul edip, modanın getirdiği sosyal baskıyı ve estetik görünüşünü umursamayan birey, ikincisi; modanın esiri olmuş, arzunun ve ihtirasın kaynağı olarak giyimi gören birey (Wilson, 2003, s.228).

4.7.4. Psikolojik Nedenler

Modaya uyum konusunda psikolojik nedenlerin de çok büyük bir önemi bulunmaktadır. Psikolojik nedenler bireyin kendisinden kaynaklanarak, davranışlarını, hareketlerini ve düşüncelerini etkileyen durumdur (Skinner, 1990). Sosyal ve psikolojik bir

varlık olan insan, dış müdahaleler ile de yönlendirilebilmektedirler (Odabaşı, 2002, s.58). Özellikle moda olan bir ürüne duyulan ilgi ya da tam tersi nefret, sosyal ve psikolojik bir varlık olan insanı yönlendirmede özellikle önemlidir. Örneğin şarkıcı Yonca Evcimik ile Sevim Emre arasındaki kürk krizi bu yönlendirme açısından önemlidir. İki ünlü arasındaki kavga Evcimik’in kürk giyenlerde vicdan ve merhamet sorunu vardır sözleriyle başlamıştır. Emre aynı sert ifadelerle cevap verip kürk giydiği için vicdanın rahat olduğunu belirtmiştir (Işık, 2013). Kürk giydiği için sürekli eleştirilen diğer bir sanatçı Bülent Ersoy’dur. Magazin dünyası sanatçı hakkında, “Bülent Ersoy’un şıklık katliamı”, “Bülent Ersoy’un çinçila kürk yorumu”, “Gerçek kürk giydiği için eleştirilen Bülent Ersoy, Fashion Week'e de rakun kürkü kıyafetle katıldı” başlıklar atmaktadır. Bu başlıklar iki açıdan önemlidir. İlki hayvanların kürkleri için nasıl öldürüldükleri hakkında bilgi vererek tüketicilerin moda olan ürünü almalarını engelleyebilmektedir. “……Ersoy'un kürkünü elde etmek için, çinçillalar sopalarla dövülüp canlı canlı kaynar suya atılıp katlediliyor”, “Çinçilla (Chinchilla), bir cins kemirgendir. Kökeni aslen Güney Amerika olup neredeyse nesli tükenme aşamasına varmıştır. Çinçillalar, bu yüzden çiftliklerde yetiştirilmektedir. Santimetrekaresinde 25 bin adet kıl bulunmasıyla hayvanlar arasında en sıkı kürk şampiyonudur” (Hamza, 2013; Uç, 2013; Çilingir, 2013). Hayvan katliamının nasıl ve ne şekilde olduğu hakkında bilgi veren haber başlıkları öğrenme sürecine katkıda bulunmaktadır. Çünkü öğrenme de psikolojik bir faktör olarak karşımıza çıkmakta ve davranışlarını yönlendirmede büyük bir yeri ve önemi vardır (Deniz, 2011). İkincisi rol model sanatçıların bile kürk giydiğini düşünerek durumu umursamamaları ve kürk giymeye devam etmeleridir. “Kürk giyiyorum diye hayvanları sevmediğim anlaşılmasın, 2 tane köpeğim vardı”, “…..Hayvanları da insanlar etinden, sütünden, gücünden, tüyünden, derisinden istifade etsin diye yaratmış”, “Bu üzerimdeki rakun kürkü. Yeni bir gerçek kürk siparişi verdim. Kim ne derse desin, ben şık giyinmeyi seven biriyim” (Hamza, 2013; Uç, 2013; Çilingir, 2013). Sanatçı kürk giyerek şık göründüğünü düşünmektedir. Bunun en büyük sebebi Thorstein Veblen’e göre, insanların saygısını kazanmak ve korumak için servet ya da gücün kanıtları da sergilenmeli, ifşa edilmeli ve bunları gösterişçi bir biçimde tüketmeli. Aksi takdirde gösterişçi tüketimin herhangi bir etkisini beklenemez (1995, s.49-73).

4.8. Sonuç

Çalışmanın dördüncü bölümünde ev içine hapsedilerek anne ve eş rolleri verilen kadının, Tanzimat Fermanının ilanı ile görünürlük kazanması ve çeşitli hak arayışları için verdikleri mücadele tartışılmıştır. Bu mücadele içinde kadının giyimi de yer almıştır. Avrupa

modasını yazılı basından takip eden üst sınıf kadınına getirilen eleştiri giyim kuşamı ile ilgiliydi. Osmanlıdan Cumhuriyete, Cumhuriyetten günümüze kadın giyimi hep tartışma konusu olmuştur. Ülkemizde kapitalist sistemin yaygınlaşması ve medyanın gelişmesine paralel olarak artık kadınlar modayı yakından takip etme imkânı bulmuşlardır. Dönemin moda zevkine uydurulan kadın bedeni üzerinde hala tartışmalar devam etmektedir. Bu tartışmaya toplumun önde gelen sanatçıları, şarkıcıları ve yazarları da katılmaktadır. Moda artık kadınların vazgeçilmezleri arasına girmiştir. Modadan kaçacak yer yoktur. Dergiler, televizyon, bilbordlar, afişler, reklamlar ve mağazalar en son moda ürünleri deşifre etmede büyük rol oynamaktadır. Bu nedenle Türk televizyonlarında moda programlarını analiz etmek bu açıdan önemlidir. İşitsel ve görsel alanı birleştiren televizyonda, çeşitli kanallarda moda programları yayınlanmaktadır. Bu programların analizi, kadın bedeninin moda aracılığıyla metalaşmasına ve tüketime sevk etmesine en iyi örnek olacağı değerlendirildiğinden çalışmanın yöntemi olan beşinci ve altıncı bölümünde yer alacaktır.

BEŞİNCİ BÖLÜM ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ

5.1. Araştırmanın Yöntemi

Çalışmanın yöntem bölümünde eleştirel söylem analizi ve feminist çalışmaları bir araya getiren feminist eleştirel söylem analizi kullanılmıştır. Toplumdaki sıradanlaşmış, kabul görmüş ve doğallaştırılmış söylem aracılığıyla dille ifadesini bulan eşitsizliklerin kadınlar alehine olan sonuçlarını eleştirel bir bakış açısıyla ele alan feminist eleştirel söylem analizi (FESA), eleştirel söylem analizinin bir çeşidi olarak karşımıza çıkmaktadır. Feminist eleştirel söylem analizini anlayabilmek için öncelikle eleştirel söylem analizine (ESA) değinmek gerekmektedir.

5.1.1. Eleştirel Söylem Analizi