• Sonuç bulunamadı

3.2. Kadın Haklarının Tanımı

3.2.1. Farklı Kültürler Açısından Kadın Hakları

Geçmiş dönemlerde kadının sefalet ve bedbahtlığa sebep olduğu ve toplumda hiçbir olumlu rolünün bulunmadığı öne sürülmüştür. Kadın toplumun bir parçası olarak sayılmamıştır. Her türlü sosyal değerin dışında tutulmuştur ve hiç bir toplumsal üyeliğe sahip olmamıştır. Hatta insani ilke hukukundan dahi nasibini almamıştır. Aristo’ya göre, kadın eksik bir yaradılıştır ve doğal olarak ikinci bir varlıktır; dolayısıyla erkeklere boyun eğmeye mahkûmdur. Yine, kadın toplumsal aktivitelere katılamaz.129

Kuran-ı Kerim açısından insan haklarını inceleyecek olursak; İslam, insani açıdan erkek ve kadın arasında bir ayrımcılık yapmamaktadır. Saadet ve üstünlük kriteri sadece erdemde odaklanmıştır. İslam, kadın ve erkek için özdeş ve homojen hukuk belirlememiştir. Ancak İslam, kadınlara karşı erkeklerin hukukunu üstün göstermemektedir, İslam, insanların eşitlik ilkesine kadın ve erkekle alakalı olarak da riayet etmiştir. Aşağıdaki ayete dikkat ediniz:

Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız Allah’tan en çok korkanınızdır. Allah bilendir, haber alandır.130

İslamiyet doğmadan önce, cehalet ve karanlık dünyayı kaplamıştı. Huy ve maneviyat kendi varlığının en seviyesiz basamağında düşüşle yer almıştı. Tapınak ve evin her köşesinde ahşap tanrılar vardı. Aslında insanların yüreğinde tanrılık yapan şey, özenti ve hevesti. Bu aşamada kadınlar değersiz bir ürün gibi özenti ve hevesleri gidermek için bir mala dönüşmüştü ve masumiyetin sonu olarak yardım çağrılmasını istemekteydiler.131

128 Gökşen Aras vd., Toplumsal Cinsiyet ve Yansımaları, Atılım Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2013,

s.51 vd.

129 Feride Şayegan, a.g.e., s.35 vd. 130 Hucurat Şurası 13. Ayet.

Eski Hindistan’da kadınlar iyi bir sosyal konuma sahip değillerdi. Eski Hinduların inancına göre, kadın sevimli ama aynı zamanda düşük bir varlık olarak sayılırdı. Hindu efsaneleri, bizzat kadınların bedbahtlık bağlamını oluşturmuştu. Hinduların dini inançlarında köklenen hurafeler, kadınların hakaretine ekleme yapıyordu. Eski Hindistan’da şöyle bir efsane mevcuttu: Başlangıçta Tanrı Twashtri, önce erkeği yaratıp sonrasında kadının yaratılışına başladığı zaman, bütün materyalleri sarf ettiğini ve sert ve güçlü elementlerden artık ihtiyarında kalmadığını fark etti ve bu çıkmaza yetiştiği için kadını âlemin diğer kalıntı parçalarından yaratmak zorunda kaldı.132

Bu anlayış eski Hindistan’ın kadınla ilgili olan bakış açısıdır. Hindular bu tarz bir düşünceye bağlı kalarak, kadınlara davranış sergiliyorlardı. Onlara göre kadın yaradılış sisteminde atık ve fazla bir varlıktı.133

Cahil Araplarca erkek, çok sayıda eş edinme hakkına sahipti ve kadın erkeğin malı olarak sayılırdı ve birçok sosyal ve ailevi haklardan mahrumdu.134

Beşinci yüzyılda Yunanistan'da kadın haklarını inceleyecek olursak; Yunan kadını sözleşme yapmak hakkına sahip değildi, asgari miktardan daha fazla kredi kullanamazdı, mahkemede hukuk davaları açabilmesi mümkün değildi. Solon kanunlarında kadını etki altında bırakabilecek eylemlerin yasal sonuçları yoktu ve kadınların eşleri vefat ettikten sonra onlardan hiç bir miras alamazlardı.135

Roma ailelerinde (508-202 M. Ö.)ise, baba iradesi mutlaktı. Sadece o mal alma, satma ve muhafaza etme hakkına sahipti. Sözleşmelere yalnızca o katılabilirdi ve hatta eşinin çeyizine dahi sahip olabilirdi. Aynı zamanda eşine ceza vermek için yargılama hakkına bile haizdi ve kendi eşini zina suçu ile ya da içki mahzeninin anahtarlarını çaldığı gerekçesiyle ölüme mahkûm edebilirdi. Kadın hâkim karşısına bir tanık olarak dahi çıkma hakkına sahip değildi. Kadın, dul kaldığı takdirde eşinin malına dair hiçbir iddiada bulunamazdı. Eşinin

132 Metin İnci, Uygarlık Tarihi, İkbal Yayınları, İstanbul 2008, s.75. 133 Metin İnci, a.g.e., s.77.

134 Feride Şayegan, a.g.e., s.38. 135 Gıyasettin Bahçıvan, a.g.e., s.50.

vefatından sonra oğlunun vasiliği altına alınır ve onun izni dışında evlenemez ve kendi malını dahi kullanamazdı.136

Yedinci ve sekizinci yüzyıllarda İslamiyet, güçlü ve zengin bir imparatorluk kurdu ve birçok kadın onun celalinden faydalandı. O dönemlere ilişkin olarak manastırlarda fakirler ve hastalara bakım yapan kutsal Rabia gibi mümineler anılmakta, eğitimli ve dini konularda ulema olan kadınlar, şairler, hâkimler ve başarıyla güç uygulayabilen kraliçeler de hatırlanmaktadır. Ayrıca Müslüman kadınlar İspanyol (de valence,de cordoue), Irak (Bağdat) ve İran üniversitelerinde hocası olarak şöhret bulmuşlardır.137

Yeni asırda da, teorik hukuk bağlamında on yedinci ve on sekizinci yüzyılların düşünürlerinin etkisiyle, kadın haklarına olan ilgi de gelişmeye başladı. Yirminci yüzyılın başlangıcında, erkek ve kadınların eşit hakları Avrupa ve Amerika ülkeleri tarafından resmi bir şekilde tanındı. Uluslararası kurumlar da buna uyarak kadın haklarına olan riayet ve dikkati kendi ilgi alanlarının çerçevesine aldılar. Bu kavrama az da olsa ilgi gösteren önemli kurumlardan biri Milletler Cemiyetiydi. 1919 yılındaki Milletler Cemiyeti sözleşmesinde, ilk kez erkek ve kadının arasındaki eşitlik beyan edildi ve eşitlik mesleki bağlamla ilgiliydi. Sözleşmenin 7’nci maddesine göre, Milletler Cemiyeti ile ilgili olan meslekler ayrımcılık yapmaksızın kadın ve erkeğin yükümlüğüne verilmiştir. Bu sözleşmenin 23’üncü maddesinde erkekler ve kadınlara kendi ülkeleri kapsamında adil ve insanice koşulların uygulanmasına dair karar verilmiştir. Bu maddede çocuk ve kadınların takas sözleşmelerinin hükümleri uyarınca denetim ve teftişe tabi tutulacağı vurgulanmıştır. Bu konular ve denetimlerin sayesindedir ki 1921 yılı Eylülü’nde uluslararası “çocuklar ve kadınlar muamelesinin imhası” sözleşmesi onaylanmıştır.138

Birleşmiş Milletler Kurumu’nun tesisi ile birlikte, kadın haklarının iyileştirilmesine yönelik, kapsamlı çalışmalar başlatıldı ve bu amaca ulaşabilmek için BM kurumu özel düzenlemeler hazırladı. Bu faaliyetlerin içeriği ise, kadın haklarının ilhakı ve denetlenmesine yönelik yapılan başvurular(eylemler),

136 Feride Şayegan, a.g.e., s.41. 137 Aslı Yapar Gönenç, a.g.m., s.77. 138 Feride Şayegan, a.g.e., s.24.

kalkınmada kadınların aktif katılımları, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı defetmek ve sosyal, ekonomik ve siyasal bağlamlarda orantılı fırsatlardan yararlanmak şeklindeydi.