• Sonuç bulunamadı

Faizsiz Bankacılığın Doğuşu ve Dayandığı Temel İlkeler

Çoğu iktisadi ve sosyal kurumlar toplum ihtiyaçlarının zorlanması ve yönlendirilmesi ile ortaya çıkârlar. İktisadi ve sosyal bir kurum olan faizsiz bankacılık müessesesinin doğmasına etki eden faktörlerin başında da toplumun ekonomik ve sosyal ihtiyaçları gelmektedir (Uçar, 1987: 14).

Faizsiz Bankacılığın doğmasına etki eden faktörler ve dayandığı temel ilkeler genel olarak iki grupta toplanmaktadır. Bunlar; Dini faktörler ve ekonomik faktörlerdir.

2.2.1. Dini Faktörler

İnsanların bir arada yaşamalarının doğal sonucu olarak ortaya çıkan bir takım kurallar insanlık tarihi boyunca süregelmiştir ve bu kurallar genellikle dini örnek almıştır (Altan, 1998: 121).

Küreselleşen dünyada, bankacılık sektöründe özellikle faize kârşı duyarlı olan insanlar ve kurumlar artık faizsiz bir sistem içerisinde ticaret yapmayı, bankalar aracılığıyla tasarrufta bulunabilmeyi, paralarını İslami enstrümanlarda değerlendirmeyi istemektedirler. Çünkü, inançları gereği, faizli bankalarla yapılan işlemlerde kendilerinde bir mesuliyet hissetmektedirler.

Dini faktörler; Faiz yasağı ilkesi, ticaretle bağlantılılık ilkesi, Belirsiz ve riskli işlemler yasağı ve yatırımların ahlaka uygunluğu ilkesi olmak üzere dört temel ilkeye dayanmaktadır.

2.2.1.1. Faiz Yasağı İlkesi

İslâmiyet çalışmaksızın kazanmayı meşru görmediğinden, faiz (riba) konusunda İslâm’ın tavrı açıktır. İslâm dinine göre sömürü aleti olan, servetin belirli ellerde toplanmasını sağlayan ve haksız kazanç sağlamaya yarayan, adalet prensibini

ortadan kaldıran faiz, aynı zamanda toplumda kârdeşçe yasamayı ve eşit riske sahip olma prensibini ortadan kaldırmaktadır (Okka, 2006: 162).

Kur’an Kerim’de faizi yasaklayan ayetler bulunmaktadır. Faizin yasaklanmasında Kuran’ın takip metodu tıpkı içkide olduğu gibidir ve Kur’an faizi kademe kademe yasaklamıştır. Bunun sebebi faizin yaygın olması ve toplumun tedricen yeni İslâm toplumu için eğitilmesi ve sistemin yerleşmesine imkân verilmesidir. Aksi takdirde faizcilikle sürekli ilgilenen bir toplumda faizin bir çırpıda yasaklanması zor olacaktı. (Şekerci, 1968: 33).

“Faiz, kredi kullanılan teşebbüsün kârla sonuçlanıp sonuçlanmayacağı veya kârla sonuçlanacaksa bile bu kârın ne miktarda gerçekleşeceği önceden bilinememesine rağmen, faiz nispetinin baştan tespit edilmesi sebebiyle, bu kredi kullanımından elde edilen sonucun taraflar arasında âdil ve dengeli bir şekilde paylaştırma imkânının ortadan kalkmasına neden olur. Neticede, ister alan ister veren olsun, taraflardan birinin mutlaka zarara uğraması ve bu zararın hiçbir şekilde önlenmesinin mümkün olmaması sebebiyle haram kılınmıştır”(Özsoy, 2011: 11).

Örneğin bir kişi banka veya işletmeye senelik % 15 den borç vermiş olsun. Banka veya işletme bu paradan % 30 kazanmış ise borç veren kişi % 15 kayba uğrayacaktır. Eğer banka veya işletme bu paradan % 10 kazanmışsa o zaman banka veya işletme % 5 zarara uğrayacaktır. Verilen ödünç paranın önceden belirlenen oran olan % 15’den kazanç sağlama olasılığı çok düşüktür. Bu nedenle faizli borç işlemlerinde iki taraftan birisi çok büyük ihtimalle zarara uğrayacaktır. İslamiyet faiz yerine kâr ve zarar ortaklığı ya da ticaret esasını getirdiği için her iki yöntemde de adalet sağlanacaktır. Birincisinde elde edilen % 10 kâr önceden belirlenen nispetlerde iki taraf arasında paylaşılacak, ikincisinde yani alım satımda ise kâr oranı baştan tespit edildiği için sonradan meydana gelen değişikliklerden her iki taraf da etkilenmeyecektir (Yılmaz, 2010: 6).

2.2.1.2. Ticaretle Bağlantılılık İlkesi

İslam’da faizin haram, ticaretin ve kârın helal olması bu kuruluşları, müşterileriyle ticari nitelikli iş yapmaya yöneltmiştir. Para ticareti İslam’da yasak olduğuna göre, kâr etmek için mal ticaretinin yapılması gerekmektedir (Uslu, 2004).

Bu bağlamda da faizsiz bankacılık işlemleri ticaret üzerine kurulmuştur. Faizsiz bankalar, tasarruf sahiplerinin ihtiyaç duyduğu hammadde, yarı mamul veya mamul madde, gayrimenkul, makine veya her tür teçhizatın temini, ticaret aracılığıyla sağlamaktadır.

2.2.1.3. Belirsiz ve Riskli İşlemler Yasağı İlkesi

İslamiyet’te önemli ölçüde risk ve belirsizlik içeren işlemler yasaklanmıştır. İslam alıcı veya satıcının zarara uğradığı veya zarara uğrama ihtimali bulunan, belirsizlik içeren satışları yasaklamıştır. Bu çerçevede; mevcut, geçerli ve teslimi mümkün olmayan şeylerin satımı, aldanma veya aldatmaya sebep olan ve garar (riski yüksek) adı verilen satışlar yasaklanmıştır. Örneğin doğmamış yavrunun, olmamış mahsulün satışı yasaktır. Açıklanan bu satışlar şans oyunlarına ve kumara benzemektedir. Çünkü belirsizlik sonucunda taraflardan birisinin haksız kazanç elde etme veya aldanma ihtimali söz konusudur ve bu durum anlaşmazlık ve ihtilaf doğurabilir. İslamiyet’te spekülasyona da izin verilmemiştir. Spekülasyon bir malın fiyatının yükseleceği varsayımıyla satın alınmasıdır. Geleceğe yönelik varsayıma göre hareket eden kişinin zarar etme ihtimali yüksektir. Bu nedenle İslamiyet’te riskli işlemler yasaklanmıştır. Aslında faiz de geleceğe yönelik bir tahmindir, dolaysıyla belirsizlik ve risk içermektedir (Yılmaz, 2010: 8).

2.2.1.4. Yatırımların Ahlak’a Uygunluk İlkesi

Yatırımlar; sadece İslam dininin yasaklamadığı konular çerçevesinde gerçekleştirilmelidir. Bu bağlamda İslami yatırım: Çevre dostu, sadaka verici, toplum iştirakini sağlayıcı, insani değerlere saygılı yatırımlar olmalıdır (Uslu, 2004). Bu açıdan alkollü içecek ve tütün ürünleri gibi toplum için zararlı bulunan konularda da bankacılık işlemi yapılmamaktadır.

2.2.2. Ekonomik Faktörler

1970’li yıllarda yaşanan ekonomik gelişmenin etkileri olarak ve özellikle Arap ülkelerinin kontrolünde olan petrolün fiyatlarında yaşanan hızlı artışlar, körfez ülkelerinde yaklaşık iki trilyon doları aşan bir rezervi ortaya koymuştur. Körfez ülkeleri de elde edilen bu gelirlerin, modern bankalarda tutulması yerine İslam ülkelerinde kurulacak ve İslami kurallara uygun şekilde çalışacak bankalarda değerlendirilmesi düşüncesi benimsenmiştir. Diğer bir husus ise Müslüman ülkelerde yaşayan insanların faize kârşı hassas yaşamaları sebebiyle, mevcut varlıklarını işletememeleri ve evlerinde tutmalarıdır. Bu şekilde halk elinde bulunan fonları ekonomiye katmamaktadır. Bu düzeni de değiştirmek adına faizsiz bankacılık fikri daha da cazip gelmekte olup İslam âlimleri bu düşünce üzerine çalışmaya başlamışlardır.

İslâm ülkeleri arasında sermaye hareketlerini canlandıracak, işbirliğini ve kaynak transferini gerçekleştirecek uluslararası İslâmi bankacılık fikri özellikle Suudi Arabistan Kralı Faysal tarafından desteklenmiştir. İslâm bankacılığı teorileri nihayet 1974 yılında İslâm ülkeleri arasında İslâm Kalkınma Bankası’nın kurulması sonucunu vermiştir (Özsoy, 1997: 98-99).

2000’li yıllarda ise yaşanan dünya krizleri finansal krizler olarak adlandırıldı. Yaşanan bu ekonomik krizlerden en az zararla kurtulmanın yolu olarak faizsiz sistem anlayışının daha yaygın hale getirilmesi ile mümkün olabilir. Çünkü yaşanan krizlerin ortak özelliği faiz anlayışından kaynaklanmakta olmasıdır. Bu yaşanan durumlar göstermektedir ki, küreselleşen dünya düzeninde artık ekonomi ve bankacılık politikalarının yeniden düzenlenmesi kaçınılmaz olmuştur. Buna sebep olarak ise yaşanan son krizlerden ülkelerin çıkış yolu bulmakta zorlanması ve dünya ekonomik hayatının ciddi zararlar alması gösterilebilir.