• Sonuç bulunamadı

5. Evlilik

5.2. Evlilikte Karı-Koca İletişimi

Toplumsal değerler, örf, adet ve geleneklere bağlı olarak toplumun kadına ve erkeğe yüklediği roller, kişilerin birbirleriyle iletişimini etkiler. Kişiler arasında kurulan iletişim biçimi de doğal olarak evlilik yaşamlarını beliler. Evlenmeyle kadın erkek arasında kurulan yeni ilişki biçimine karı-koca birlikteliği denir (Şendil ve Kızıldağ, 2005, s:17).

Ailenin temeli karı-koca ilişkisine dayanır. Anne ve baba ailenin mimarlarıdır. Onların kişilikleri ve iletişimleri ailenin tümünü ister istemez etkiler ve aile içindeki süreçleri belirler (Cüceloğlu, 2013, ss:60-74).

İnsanlar arası ilişkinin ön aşaması bilindiği gibi iletişimdir. İletişim, iki insanın karı-kocanın yüz yüze birbirine mesaj verip birbirlerinden mesaj alma davranışlarıdır. İki insanın birbirlerine açılmalarıdır. İki ayrı dünya olan kadın ile erkeğin, karı-koca birlikteliğinde dünyalarını birleştirme davranışlarıdır. Böylesi bir davranış içine girmeyen karı-koca arasında birbirlerini etkileme süreci de ortaya çıkmamaktadır (Nazlı, 2014, s:356).

Evliliği yanan bir ateşe benzetebiliriz. Ateşin devamlı yanması için sürekli beslenmesi gerekir, tıpkı bunun gibi, evliliğin sağlıklı yürüyebilmesi için de daima beslenmesi, yatırım yapılması gerekir, söz konusu yatırım ancak kişinin, kadın erkek psikolojisi, eşler arası iletişim, çocuk ve ergen psikolojisi vs. gibi konularda bilgi sahibi olarak kendini geliştirmesiyle gerçekleşebilir. En basit ve öğrenilmemiş olduğu düşünülen cinsel ilişkiden en karmaşık evlilik ilişkilerine kadar, kurabildikleri her türlü beraberlik, aralarındaki iletişime bağlıdır. Mutlu bir evlilik kurabilmek ancak eşlerin birbiriyle bütünleşmesi ile mümkündür. Bu da her iki eşin karşılıklı iletişim ve etkileşimde uyum göstermesi anlamına gelir (Şendil ve Kızıldağ, 2005, s:11; Tarhan, 2013, s:13).

Genelde evlilik öncesi ve evliliğin ilk yılları dönemlerinde, eşler arası ilişkilerin temelinde yatan bilinçlilik hali, evliliğin geleceğini biçimlendirir. Eşlerin iletişim biçimi, birbirini anlama ve rol paylaşımı evliliğin ilk yıllarında şekillenir. Eşler arası ilişkilerde, evliğin ilk aylarında pek sorun çıkmaz. Ama daha sonra iki ayrı kişilik olarak, eşlerin ayrı beğenileri, birbirlerine uç noktada gelen farklı davranışları, ayrı eğilimleri meydana çıkar. Eşlerin beğenilmeyen, hoşlanılmayan özellik ve davranışları, eşlerde birbirlerine karşı olan beklentilerinin boşa çıkması

anlamına gelir ve düş kırıklığına neden olur. Genellikle, evliliğin ilk 3-5. Yıllık dönemi “Kritik dönem” olarak nitelendirilir (Özgüven, 2014, s:69; Tarhan, 2013, s:52).

Geleneksel kadın ve erkek rollerindeki farklılıklar nedeniyle, iki cinsiyetin insan ilişkilerine yaklaşım biçimlerinde farklılıklar bulunması beklenen bir durumdur. Kadın rolüyle ilgili beklentiler, kadınların insan ilişkilerine önem vermelerini, bu konularda erkeklere kıyasla daha yumuşak, anlayışlı, hoşgörülü ve becerikli olmalarını gerektirmektedir. Genel olarak, kadınlar erkeklere kıyasla ilişkileri konusunda daha çok düşünmektedirler. Kadınlar ilişkinin hem iyi hem kötü giden devrelerinde, erkeklerin ise yalnızca durum kötüye gittiği zaman ilişkileri konusunda düşünürler (Hortaçsu, 2012, s:161).

Karı - koca ilişkileri aile tipine, yerleşim yerine, sosyoekonomik düzeye, öğrenim seviyesine, dini ve kültürel değerlere göre değişebilmektedir. Toplumdaki değişmelere paralel olarak esler arası ilişkiler de değişime uğramaktadır. Geleneksel karı-koca rolleri yerini daha eşitlikçi ilişkilere bırakmaktadır. Erkek egemenliğindeki otorite örüntüsünün azalmasına bağlı olarak eşlerin birbirlerine verdiği değer de artmaktadır. Geniş aileler çözülmeye başlamış, küçük ailede yalnız kalan eşler aile içi rollerde ve çocukların geleceğini belirlemede birlikte karar vermeye doğru bir seyir göstermeye başlamıştır ( Taylan, 2003, s: 45 ).

Sağlıklı bir ilişki, iki kişinin bilinçli olarak, düşünüp taşınıp, sorululuk içinde aldığı karara dayanır, sağlıklı ilişki içine giren bireyler, diğerini değerli ve onurlu görür ve onu olduğu gibi kabul eder (Cüceloğlu,2013, ss.60-74).

Eşlerin birbirine olumlu davranması, olumsuz olayların üstünde fazla durmadan olumlu etkileşimlerin göz önüne alınması; konuşma olmaksızın birbirlerinin beden dilini, bakış, gülüş ve mimiklerini değerlendirme başarılı olunması; açık, sık ve olumlu sinyaller gönderilmesi, kişinin hem kendi duygu, düşünce ve eylemlerini tanıması, hem de karşısındaki bireyin davranışlarını gerçekçi biçimde değerlendirmesi, empati kurması ile eşler birbirlerini daha iyi anlayabilir ve böylece birbirlerinin ihtiyaçlarına daha uygun cevaplar verebilirler (Şendil ve Kızıldağ, 2005, ss:16-20).

Eşler arasındaki ilişkinin yapısı eşlerden birisinin gereksinimi olduğunda veya ailede bir kriz yaşandığında verecekleri desteğin derecesini etkileyebilir. Eşler

arasında karşılıklı destekleyici, paylaşımcı veya katılımcı evlilik ilişkisinin varlığı beklenmedik veya beklenen sorunlara çözüm sağlamalarını kolaylaştırır. Ruh bilim, “aile iki farklı dünyanın, iki farklı kimliğin, kişiliğin bir araya getirildiği bir ortamdır” demektedir. Toplumsal ruh bilim de, “iki ayrı insan bir araya geldiği zaman artık onların ‘ben olma’ özelliği dışında ‘biz olma’ özellikleri rol oynar” demektedir. Ailenin sağlıklı yürütülebilmesi için “ben”lerin “biz” bilincinde birleştirilmesi ve bu bilinçle aile içindeki iletişimin sağlıklı biçimde sürdürülmesi gereklidir (Çalışır,2003, s:17; Yavuzer,2003, ss:57-58).

Evliliğin sürekliliği ve boşanma ile ilgili araştırmalar, karı koca arasındaki iletişimin evliliğin devamlılığı açısından en önemli alan olduğunu ortaya koymaktadır. Eşlerin birbirlerine karşı olumlu duyguları, ilişkinin gelişip sürekli olmasına olanak sağlamaktadır. Eşler arasındaki olumlu duygular, aralarındaki iletişimi artırmakla beraber duygusal bağları da güçlendirmektedir (Demircioğlu, 2000, s:45).

Günümüzde nikah sırasında ifade edilen, “bir yastıkta kocamak” ve “ölüm bizi ayırana kadar” gibi duygusal deyimler hala geçerliğini korumakla birlikte, aile anlaşmazlıkları ve boşanmalar hızla artış göstermektedir. Mutlu ve uyumlu ailelerin evlilikte karşılaştıkları güçlükler, geçimsizlikler, ailenin yıkılmasına neden olmakta; genelde toplumun ve karı-koca olarak tarafların ruh sağlığını da bozmaktadır. Geçimsizlik ayrılma ile sonuçlansa bile, sorunlar boşanma ile bitmiyor. Evlilikteki uyum güçlükleri her iki tarafı da kumar, alkol, uyuşturucu maddelerle ilgili alışkanlıklar ve diğer çeşitli zevklere düşkünlük gibi sağlıksız kaçış mekanizmaları geliştirmeye götürebilmekte, bunlar da kişilerin ruh hastalıklarına olan yatkınlığının artmasına neden olmaktadır (Özgüven, 2014, s: 68).