• Sonuç bulunamadı

III. AİLEDE İLİŞKİLER

1. Anne-Baba ve Çocuk İlişkisi

1.1. Anne Çocuk İlişkisi

1.1.1 Annenin Önemi

Günümüz ruh bilimcileri, bebeğin daha ilk günden itibaren anne sıcaklığına, annenin ses tonuna, kendisini tutuş şekline, annenin beden titreşimine büyük ölçüde duyarlı olduğu konusunda görüş birliğine varmışlardır. Anne sevgisinin bebeğe dengeli, sürekli, tutarlı şekilde verebilmesi, bebeğin beslenmesi için gerekli besin kadar önemlidir (Ekşi, 2011, s:38).

Bowlby; anne çocuk ilişkisinde annenin önemini dört ayrı bölümde sınıflamıştır. Birinci grupta topladığı yazarlara göre bebeğin karşılanması gereken çeşitli fizyolojik gereksinimleri vardır, yiyecek ve sıcaklık gibi. Bunların sağlanması sırasında bebek bir “insan figürü” olarak anneye bağlanır ve onunla ilgilenir. Böylece bebek kendisi için bir doyum kaynağı olarak anneyi öğrenir. İkinci grupta toplanan yazarlar öncelikle anne memesinin önemine ağırlık verirler. Bunlara göre bebeklerde meme emme ve memeye egemen olma şeklinde içsel bir güdü vardır, annenin bu güdüyü doyuran kişi olduğunu bebek öğrenmiştir. Bu nedenle bebek için anne önemlidir. Üçüncü grupta toplanan yazarlar özellikle bebeğin dokunma, sarılma gereksinimlerine önem vermişlerdir. Yiyecekten bütünüyle ayrı, ancak yiyecek kadar yaşamsal gereksinim olarak görmüşlerdir bu dokunma ve sarılmayı. Bu yazarlara göre anne, bebeğin bu gereksinimlerini doyuran kişidir. Bebek bu nedenle anneye çok bağlıdır. Dördüncü gruptaki yazarlar, bebeğin dünyaya gelmiş olmaktan mutlu olmadığını ve yeniden anne rahmine dönmeyi istediğini düşünen yazarlardır. Anne bu nedenle bebek için önemlidir (Akt: Ekşi, 2011, s: 38).

Analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung, insan bilincini üçe ayırır: Açık bilinç, kişisel bilinçaltı ve kolektif bilinçaltı. Açık bilinç, anne çocukla sözel ve duygusal iletişim halinde iken çocuğun algıladığı mesajlardır. Kişisel bilinçaltı, çocuğun ana rahminden itibaren yaşadığı tecrübelerin derin hafızada bıraktığı izlerdir. Kollektif bilinçdışı ise; her çocuğun içinde, bilinmeyen atalarından miras kalan özellikler taşıdığı duygusuna C.G. Jung’un verdiği addır. Bir biçimde her insanda, ailelerinden gelen bazı özellikler taşıdıkları duygusu vardır. Bir çocuk için özellikle zor olan, atalarıyla özdeşleşmesine izin verilmemesidir; örneğin, bir ebeveyni, çocuğunun eşinin ailesinden biriyle özdeşleşmesine, o kişiyi sevmediği için, izin vermeyebilir (Onken, 2005 ; Akt: Saygılı ve Çankırılı, 2013, s:41).

Yeni doğan bir çocuk başlangıçta her şeyi annesi sayesinde öğrenmektedir. Anne çocuğu, çocuk da annesini etkilemektedir. Annenin çocuğuna gösterdiği ilgi ve şefkat, çocuk yetiştirme ideali ve disiplin anlayışı anne - çocuk ilişkilerini etkilediği gibi aynı zamanda çocuğun gelişimini ve kişiliğini de etkilemektedir. Anne özelliklerinin anne davranışları yoluyla anne - bebek iliksisini etkilediği, bebek özelliklerinin ise anne davranışları dolayısıyla anne - bebek iliksisini etkilediği söylenebilir. Bu arada anne - bebek iliksisinde kalıtımsal bağların da olabileceği

unutulmaması gereken bir husustur, sakin bir ruha sahip annenin çocuğu, büyütülmesi daha “kolay” bir çocuk olacak; sinirli bir kişiliğe sahip annenin bebeği ise daha “zor” bir bebek olacak, sinirli anne huysuz bebeğinden rahat annelere kıyasla daha fazla etkilenecek ve çocuğu gerektiği gibi rahatlatamayacaktır (Uzel,2008, s:58).

Miller, şu ifadelerle de annenin çocuğun hayatındaki önemini göstermektedir; bir çok Hitler biyografisinde de iddia edildiği gibi Hitler, eğer çocukken annesinden sevgi ve ilgi görmüş olsaydı, çok erken yaşta meydana gelen bir rahatsızlığa işaret eden sadomazoşist eğilimleri göstermesi hiç mümkün olur muydu? (1980, s:233).

Doğumdan sonra çocuk, henüz nesneleri fark edemez, kendisinin ve kendisi dışındaki dünyanın bilincinde değildir, sadece sıcaklık ve yiyeceğin olumlu etkisini hisseder, ama bu sıcaklıkla yiyeceği, geldikleri kaynaktan, anneden ayıramaz daha. Anne sıcaklıktır, anne yiyecektir, anne tatmin ve güven sağlayan aşırı derecede mutlu bir durumdur. Anne tarafından sevilme deneyimi, yapısı gereği edilgendir, hiçbir koşula bağlı değildir. (Fromm, 2013, s:50).

Anne çocuk ilişkisinin sağlıklı olabilmesi, doğumun ilk günlerinde anne ile bebek arasında gelişen güvenli bağlanma ve daha sonraki dönemlerde kopmaya bağlıdır (Çağdaş, 2012, s:19).

Doğumdan kısa süre sonra, annelerinden ayrılıp yatılı yuvalara yerleştirilen bebeklerde, gelişim bozuklukları ortaya çıkar. Bu bebekler, iyi bakım ve beslenmeye karşın gelişemezler. Boyları ve ağırlıkları yaşıtlarına göre çok geri kalır. Dayanma güçleri azalır; sık hastalanırlar ve hastalıkları ağır geçer. Beden gelişmesindeki yavaşlıktan başka, bu çocukların az ağladıkları, çevrelerine ilgisiz kaldıkları gözlenir. Gülümsemeyi unutmuş gibidirler. Baş sallama, yastığa başvurma, yerinde sallanma gibi alışkanlıklar geliştirirler. Geç yürür, geç konuşurlar. Düşünmeleri ve kavramaları zayıftır. Zekâları donuk, duygusal tepkileri de künttür. Kavgacı, saldırgan, çalma ve okuldan kaçma gibi davranış bozuklukları görülür (Yörükoğlu, 2014, ss:47-50).

Dil gelişimi açısından anne bebeğin hayatında önemli bir rol oynar. Bakımevlerinde büyüyen çocuklar aile içinde büyüyen çocuklara oranla daha çok ağlarlar fakat daha az hecelerler. Bunların konuşmayı daha geç öğrenmeleri göstermiştir ki, sıkı kişisel ilişkiler dil gelişiminde önemli bir etkendir. Anne ile

çocuk arasındaki sağlıklı ilişkiler dil gelişimini olumlu etkiler. Annenin bebekle olan etkileşimi ile bebeğin konuşma öncesi iletişim becerisi birbiri ile ilişkilidir. Zihinsel özrü olan annelerin bebeklerinin, dil gelişimi yönünden risk altında olduğu hipotezi ile bu grup erken dönemde ev eğitim programları ile desteklenmiş, anne-bebek etkileşiminin artırılmasının dil gelişimini olumlu etkilendiği belirtilmiştir (Karacan, 2000, s:3).

Beş yaş altında çocuğu olan annelere gelişmiş batı ülkelerinde olduğu gibi maaş verilmelidir. Fransa ve Macaristan’da halen çocuk üç yaşına gelinceye kadar annelere eğitim görmüş bir öğretmenin maaşı kadar devlet maaş ödemektedir. İsveç’te anne veya babadan hangisi isterse, 7 ay tam ücretle izin alabilmektedir. İsrail kibutzlarında son yıllarda kibutzlarda yetişmiş genç kadınlar, kendi çocuklarına bakmayı ve aile yaşamını tercih etmektedirler (Ekşi, 2011, ss:38-44).