• Sonuç bulunamadı

IV. ANNE BABALARIN ÇOCUKLARINA KARŞI TUTUMLARI

3. Olumsuz Anne Baba Tutumları

3.3. Aşırı Hoşgörülü, Aşırı İzin Verici ve Şımartıcı Tutum

Bu tutumda anne baba; çocuğun isteklerini hiçbir denetim ve sınırlama getirmeksizin daima kabul eden anne babalardır. Denetimin çok düşük, hoşgörünün yüksek olduğu bir tutumdur (Ekşi, 1990, s:50; Özgüven, 2010, s: 216).

Şehirde yaşayan, eğitimli, anne babanın çalıştığı günümüz Türk ailesinde kısmen “çocuk merkezli yetiştirme tutumu” benimsenmiş görünmektedir. Çocuklarıyla duygusal olarak yakın ama onların davranışlarını denetlemeyen ya da denetimleri çok yetersiz olan anne babalardır. Bu, aşırı koruyucu tutumun bir uzantısı gibidir, aşırı koruyuculuğun bir sonucu olabilir. Aşırı koruyucu anne babaların, çocuklarına karşı genellikle aşırı hoşgörü ve şımartıcı bir tutum içinde olduklarını gözlemek mümkündür. Çocuklar kendi eğitimleri ile ilgili bütün kararlarda inisiyatifi ele almışlardır. Aile içinde hemen her şey çocukların isteklerine göre düzenlenmekte ve çocuğun bakımından sorumlu olan anneanne veya babaanne de çocukların isteklerinin yerine getirilmesine destek vermektedir. Çocuğa çok az sorumluluk verilmekte ve yaşına uygun kuralları öğrenmeleri için uygun eğitim verilmemektedir (Çağdaş, 2012, s:141; Kulaksızoğlu, 2008, s:121; Şendil, 2005, s:89).

Aşırı hoşgörülü, aşırı izin verici ve şımartıcı tutum gösteren aileye genellikle orta yaşın üzerinde çocuk sahibi olan ailelerde ya da çocuğun kalabalık yetişkinler grubu içinde yetişen tek çocuk olması halinde sıklıkla rastlanır. Çocukluk yılları çok sıkı disiplin içinde geçmiş, kendi anne babalarından gereken sevgi ve ilgiyi görmemiş anne babalarda da görülebilir. Bazı anne babalar ise, çok meşgul oldukları için çocuklarına gereken zamanı ayıramadıklarından dolayı suçluluk duyarlar. Kendilerini rahatlatmak için de aşırı hoşgörülü, aşırı izin verici bir tutum geliştirebilirler (Çağdaş ve Seçer, 2011, ss:148-149; Özgüven, 2010, s:217; Yavuzer, 2013, s:29).

Anne babalar, kontrol boyutunda düşük ama duyarlılık boyutunda yüksek puan alırlar. Bu tutum, yanlış bir anlayışla, çağdaş eğitim uyguladıklarını sanan anne babaların başvurduğu salt hoşgörü yöntemidir diyebiliriz. “Çocuktur yapar! O daha çocuk ne bilsin!” denerek, çoğu olumsuz davranışlar aşırı bir hoşgörüyle karşılanır. Çocuğun davranışlarına sınır çekilmez. Ailede çocuk anne babadan çekineceği halde, anne baba çocuktan çekinir. Böyle bir ortamda çocuk, ailede inisiyatif sahibi tek

kişidir ve onun isteklerine diğer aile bireyleri kayıtsız şartsız uyarlar (Şendil, 2005, s:89; Yavuzer, 2013, s:29; Yörükoğlu, 2014, s:200).

Çocukların her yaptığını hoş karşılar ve hiçbir davranışı üzerinde denetim kurmazlar. Ne zaman yemek yiyeceği, nerede ne zaman uyuyacağı, hangi televizyon kanalının açılacağı, misafirlikten ne zaman eve dönüleceği gibi birçok etkinlik, yalnızca çocuğun arzu ve isteklerine göre düzenlenir. Burada, çocuğun sağlıklı gelişimi için yapılması uygun olan düzenlemeler değil, çocuğun canı öyle istediği için yapılan düzenlemeler anlatılmak istenmektedir. Çoğu zamanda bunlar çocuğun sağlıklı gelişimine hiç uygun olmayan durumlardır. Bu anne babalar çocuklarına karşı sıcak ve sevecendir. Onları kabul edici bir yaklaşım içindedirler. (Şendil ve Balkan, 2005, s:90).

Çocuğun sağlıklı gelişimi için anne babasının desteğinin arkasında olduğunu bilmesi ve onların sevgisinden şüphe etmemesi gerekir. Ancak çocuk bazı kurallardan da haberdar olmalıdır. Kuralları bilmeden ya da istemeden bozduğu durumlarla, kasıtlı olarak bozduğu durumlar arasında kendisine verilen tepkide bir fark olmalıdır (Çağdaş, 2012, s:141).

3.3.1 Aşırı Hoşgörülü, Aşırı İzin Verici ve Şımartıcı Tutumun Çocuk Gelişimi Üzerindeki Etkisi

Anne-baba ile çocuk arasında sağlıklı bir iletişimin kurulamaması, çocuğun dengesiz bir ortam içinde abartılmış bir sevgi gösterisi içinde büyüyor olması, onun “doyumsuz” bir birey olmasına neden olur. Çocuklarına boyun eğen anne ve babalar, evde onların egemenliğini kabullenen kişilerdir. Bu tür ailelerde çocuklar anne ve babalarına hükmeder ve onlara çok az saygı gösterirler. Bu çocuklar yalnız anne ve babalarıyla yetinmeyip, zamanla ev dışındaki kimselere de egemen olmanın yollarını arayan bir birey haline dönüşürler (Yavuzer,2013, s:30).

Beklemek, sabretmek hatta bazı isteklerin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği bilinciyle ondan vazgeçmek, kişiyi olgunlaştırır. Bu anlamda bu tutumla yetiştirilen çocukların olgunlaşmamış olduğu söylenebilir. Bu çocukların arzu ve isteklerinin her zaman ön planda olması, diğer insanlara olan duyarlılıklarını azaltacağı için, onları bencil ve sorumluluk almayan çocuklar haline getirir. Aşırı hoşgörü çocuğun, yardımlaşma, paylaşma, işbirliği, fedakarlık gibi davranışlar geliştirmesini engelleyebilir. Başkalarının haklarına saygı göstermeyen işbirliği içinde çalışamayan,

yalnız kendi çıkarlarını düşünen, başkaları ile olumlu sosyal ilişkiler kuramayan çocuklar, arkadaşları tarafından gruba alınmak istenmezler ya da grubun dışına itilirler. Bu durum da çocuğun sosyalleşmesini etkiler (Çağdaş, 2012, s:142; Şendil ve Balkan, 2005, s:90).

Tüm şımartılmış çocuklar korku yaşar. Korkuları sayesinde dikkat çekebilirler. Yaşam biçimlerini bu duyguyla inşa ederler. Anneye yakın durma hedeflerini güvenceye almak için bundan yararlanırlar. Şımartılmış bir çocuk korkak bir çocuktur ve kendisine yüz verilmesini isteyen bir çocuktur. Şımartılmış çocuklar uykularında korkunç rüyalar görür ve çığlıklar atarak uyanırlar. Çocuk düşlerinde de gündüz yaptığı davranış biçimiyle hareket eder. Durumu kendi yararına olacak biçimde çevirme hedefi tüm bedenini ve aklını etkiler; deneyimlerden sonra başarılı araçlarını keşfeder. Uykusunda bile amaçlarına uygun düşünceler, resimler ve anılar aklına gelir. Annesini kendisine yaklaştırmak için kâbus uyandıracak düşüncelerinden nasıl yararlanacağını keşfeder. Şımartıcı tutumla büyüyen çocuklar yetişkin olunca da sık sık kaygılı rüyalar görürler. Rüyada korkuya kapılmak bir alışkanlığa dönüşmüş çocuklarda bu dikkat çekmenin denenmiş ve sınanmış aracıdır. Çocuklar, bencil, sorumsuz ve şımarık yetişirler, sık sık hastalanırlar. Hastalık bu çocuklar için bir sığınaktır (Adler, 2014, ss:134-135; Yörükoğlu, 2014, s:201).

Şımarık çocuklar birer yetişkin olduklarında toplumdaki en tehlikeli grubu oluştururlar. Toplumun kendilerine vermediği hakları kendilerine tanımaya kalkışırlar (Adler, 2014, ss:22-135; Yörükoğlu, 2013, s:30).