• Sonuç bulunamadı

ESKİ TÜRKÇEDE “SEVİNME, KIVANÇ DUYMA, MUTLU OLMA”

KAVRAM ALANI ÜZERİNE Arş. Gör. Murat AKA Fırat Üniversitesi / Türkiye

maka@firat.edu.tr 0. Giriş

Kavram alanı, birbiriyle ilişkili ve birbirine yakın kavramların, eşanlamlıların, içinde düşünüldükleri alan olarak tanımlanır (Aksan, 1971, s. 255). Kavram alanı yaklaşımına göre sözlükbirimler kavramsal alanı mozaik gibi parçalara ayırır ve bir sözcüğün anlamı ona komşu diğer sözlükbirimlerin anlamları çerçevesinde şekillenir. Alan teorisini ortaya koyan Trier, söz varlığını mozaik metaforuyla açıklarken Lehrer, bunun yerine çeşitli sözlükbirimsel boşlukların ve örtüşmelerin olduğu bir yapı olarak düşünür (Lehrer, 1974, s.

15-18). Yapısalcı yaklaşıma göre semantik alanlar ve bileşen analizi, sözcüklerin dizisel ilişkileri (paradigmatic) çerçevesinde aynı sözcük alanında ele alınır ve bu yöntem, daha sonra eş, zıt, alt-üst gibi anlam ilişkilerinin (sense relation) ortaya konmasını sağlamıştır (Geeraerts, 2010, s. 53-88).

Sözlükbirimler kavram alanlarını bir takım ortak veya farklı semantik özelliklere göre oluştururlar. Katz, Fodor ve Postal, sözcüklerin anlamsal özelliklerini belirleyen iki temel unsurdan söz eder. Bunlardan ilki, sözlükbirimlerin isim, fiil, sıfat, zarf gibi cümle içerisindeki gramatikal özelliğini ifade eden sözdizimsel bileşenlerdir (grammatical / syntactic components). Diğeri, sözcüğün sözdizimsel düzeyde yorumlanmasını sağlayan anlamsal bileşenlerdir (semantic components). Bu anlamsal bileşenler, sözcüğün kavramsal çerçevesini oluşturan anlamsal belirleyiciler (semantic marker) ile sözcüğü diğer anlamlardan ve sözcüklerden ayırarak sözlükbirimin en belirgin özelliğini ifade eden anlamsal ayırıcılardır (semantic distinguisher). Anlamsal belirleyiciler, anlam bileşeninin genel anlamsal özelliklerini ifade etmek için kullandığı biçimsel unsurlardır. Anlamsal ayırıcılar, bir sözlükbirim anlamının kendisine has olan tarafı temsil etmek için kullanılır. Bu yüzden anlamsal ayırıcı sözlükbirimsel bir unsuru kendisine en yakın olandan ayırır ve böylece sözlükte bir kere bulunur. Belirli bir sözlükbirimin okumasında yer alan anlamsal bir belirleyici, sözlük boyunca diğer bir çok sözlükbirimin farklı okumalarında da bulunacaktır.

Bunlardan başka sözlükbirim anlamı kapsamında seçme sınırlıları (selection restriction) kavramı vardır ki bir sözcüğün anlamsal belirleyicisi ve ayırıcı çerçevesinde gerçekleştiği dizimde (syntagma) seçtiği anlamsal sınırları ifade eder. Örnek olarak honest sözcüğü verilir:

honest → sıfat→ (değer biçen) → (ahlaki) → [Innocent of illicit sexual intercourse / gayrimeşru ilişkiden uzak, ona bulaşmamış] → < insan > ve < kadın >. Bu gösterimde oval parantez anlamsal belirleyicileri, köşeli parantez anlamsal ayırıcıları ve üçgen parantez de seçim sınırlıklarını ifade eder (Katz & Fodor, 1963; Katz & Postal, 1964, s. 14-16). The man hits the colorful ball cümlesi ‘küre şeklindeki nesne’ ve ‘sosyal aktivite ‘ şeklinde iki ya da daha fazla bir anlam içerir.” İkinci anlama dayalı okuma, seçim sınırlığı aracılığıyla çıkartılır. Çünkü ikinci anlam hit ‘vur’ fiiline uygun düşmemektedir. Böylece anlamsal belirsizlik de aşılmış olur (Lipka, 1992, s. 162). Lehrer semantik alanlar üzerine yaptığı çalışmasında, Katz’ın anlam belirleyiciler ile anlam ayırıcılar arasındaki ayrımda üç kriter belirlediğini ve bunların ilk ikisini daha sonradan terk ettiğini ifade eder. Buna göre; 1) Anlamsal belirleyiciler, sözlükbirimler arasındaki sistematik ilişkileri yansıtırken anlamsal ayırıcılar sözcük anlamının kendine has yönünü yansıtır. 2) Anlamsal belirleyiciler,

22

dilbilimsel evrenselliklere karşılık gelirken anlamsal ayırıcılar o dile özgüdür. 3) Anlamsal belirleyiciler, sözlükbirim anlamının kavramsal tamamlayıcılarını temsil ederken anlamsal ayırıcılar tamamen kavrayışla ilgili ayrımları (perceptual distinctions) işaretler (Lehrer, 1974, s. 50). Görüldüğü üzere Katzian semantik, aynı sözcük alanına ait sözcük grubunun bileşenlerinin analizinden ziyade tek bir sözcüğün ayrıcı anlam özelliği temelinde kavramsal ve dizimsel çerçevesinin belirlenmesi üzerine kurulur.

Sözlükbirimlerin anlamsal sınırları, anlamsal özellikler etrafında oluşur ve sözlükbirimler bu özelliklere göre kavram alanlarının işaretçileri olurlar. Sözlükbirimler eş anlamlılık, alt-üst anlamlılık, zıt anlamlılıkları çerçevesinde konu alanlarına göre ortak ve farklı anlamsal özellikler gösterdikleri gibi türevleriyle birlikte oluşturdukları sözcük aileleri çerçevesinde başka anlamsal özellikler de ortaya koymaktadırlar. Örnek verilecek olursa, Eski Türk yazıtlarında geçen ay, bulıt, kün, teŋri ve yaruk sözcükleri ‘gökyüzü, gök cisimleri’ konu alanı içerisinde değerlendirilir (Şirin, 2016, s. 576). Öte yandan teŋri sözcüğünün teŋ- ‘havalanmak’ kökünden türevleri teŋit- ‘yükseltmek’, teŋtür- ‘uçurmak’, teŋük- ‘hava’, teŋgüç ‘tencere’ sözcükleridir (Ağca, 2015, s. 213). Görüldüğü üzere bu sözcüklerin her biri kendi başına türevleri ve türevlerin bütün anlamlarıyla, hatta daha ileri gidilerek etimolojik bağlantılarıyla birlikte düşünüldüğünde başka kavram alanları ve bunların arasındaki ilişkilerin varlığı ortaya çıkar. Sözcüklerin türevlerine, gösterdikleri kavram alanları açısından bakıldığında bir takım anlamsal ayrımların yanı sıra ortak özellikler de görülmektedir. Sözcükler gerek çok anlamlılıklarıyla gerekse ekler ya da birleşmeler yoluyla farklı kavram alanlarına geçerlerken bunu sözcüklerin bazı anlamsal özellikleri üzerinden gerçekleştirmektedir. Kavram alanları arasındaki geçişler ile oluşan ilgiler aynı zamanda sözcüklerin, söz varlığı içerisindeki anlam değişmelerini de yansıtmaktadır. Dolayısıyla söz varlığını kavram şemasını ortaya koymak söz varlığının kendi içerisindeki anlam ilişkilerinin ve değişmelerinin yolunu da ortaya koymak anlamına gelmektedir. Bunun için öncelikle sözcük aileleri içerisinde, sözcüklerin sahip olduğu anlamsal özellikleri betimlenerek sözcüğün anlamsal sınırları belirlenmelidir. Sözcüklerin yeni kavramlara ad olarak başka kavram alanlarına geçişlerinin hangi semantik özellikler ile gerçekleştiği tespit edilerek söz varlığının kavrambilimsel yapısı ortaya konulabilir. Bu bakımdan Eski Türkçede ‘duygu ve ruhsal durum’ üst kavram alanının altında değerlendirilebilen ‘sevinme, mutlu olma, kıvanç duyma’ kavram alanı ele alınmaya çalışıldı. Buna göre Eski Türkçede ‘sevinmek, mutlu olmak, kıvanç duymak’ kavram alanının nasıl şekillendiğini ortaya koymak için bir şekilde bu kavram alanını gösteren ögir-, sev-, üd, avı-, kut, kıv, yaru- yaşu-, kül- ve katgur- sözcüklerini türevleriyle birlikte ele almak gerekmektedir.

1. ögir-

Söz konusu kavram alanının merkezi, öncelikle geçişsiz olan ve çoğu durumda ikileme olarak birlikte de kullanılan ögir- ve sevin- sözcükleri ile işaretlenmektedir. Clauson, sözlüğünde, eski Türkçe için ö:g ‘anne’, ög ‘akıl’(< ö- ‘düşünmek’), ö:g ‘olgunluğa erişen

23

bakımdan ögir- ‘sevinmek’ fiilinin yanı sıra ög ‘anne’ sözcüğünün de bir iki kalıplaşmış şekli dışında İslam muhitinde kullanılmayıp yerini ana sözcüğüne bırakmasını dikkat çekici bulur. Yine Tekin, Yakın Doğu kültüründe “akıl” ve “düşünce” dişi tasavvur edildiği için

“akıl” anlamındaki ög ile “anne” anlamındaki ög arasında bir ilişki kurulabileceğini de ifade eder (Tekin Ş. , Ög, Ögir-, Yarlıg, Yarlı(g)ka- Kelimelerinin Nerelerden Geldikleri Hakkında, 1994, s. 11-12). Tekin, ögir- ‘sevinmek’ ve ög ‘anne’ sözcüklerini aynı kökene bağlamaktadır. Fakat kendisinin de belirttiği gibi bu ikisi arasındaki ilişkiyi kuvvetlendirecek daha fazla dilbilimsel kanıta ihtiyaç vardır. Bu yüzden şimdilik Eski Türkçede ögir- ‘sevinçli olmak, sevinmek’ tabanına eklenen eklerle sözcüğün türevleri şu şekilde belirtilebilir:

ögir-: ‘sevinçli olmak, sevinmek’ (Clauson, 1972, s. 113). olortukuma ölteçiçe sakınıgma türük begler bod[un ö]girip sewinip toŋıtmış közi yügerü körti “Tahta oturduğumda ölecekmiş (yok olacakmış) gibi düşünen Türk beyleri (ve) halkı kıvanıp sevinip yere bakan gözlerini yukarı kaldırdı.” BK D 2 (Aydın, 2017, s. 80) ögirt-: ‘sevinç, neşe vermek, sevindirmek’ -(X)t- ekiyle ettirgenlik. käntü özlärin ögirtü turup sävintürüp ‘kendilerini mutlu edip sevindirerek’ (SuvGeng 598,20) (Erdal, 1991, s. 781).

ögirttür- ~ ögirtür-:‘sevinç ve neşe vermek, sevindirmek’ -tUr- ekiyle ettirgenlik (Erdal, 1991, s. 828).

ögürüş-: ‘birlikte sevinmek’ -(X)ş- eki ile birliktelik. hapax olarak: bulmadukug bulmış täg ögrüşü sävinişü (Shō VII b10) “rejoicing collectively like people who found something they hadn’t been able to find before (Daha önce bulamadıkları bir şeyi bulan insanlar gibi topluca sevinerek...)” (Erdal, 1991, s. 564).

ögrünçüle-:‘iyi vakit geçirmek’ -(X)nç fiilden isim yapım eki ve +lA- isimden fiil yapım eki ile: näçä ür käç amraklagu kuvrag birle mäŋiläsär ögrünçüläsär...

MaitrGeng 7a16 (Erdal, 1991, s. 442-443).

ögrünçülen-: ‘kendi kendine eğlenmek, sevinmek’-(X)nç fiilden isim yapım eki, +lA- isimden fiil yapım eki ve dönüşlük eki -(X)n- ile (Erdal, 1991, s. 610): ötrü bir ékintike savlaşıp éştrüşüp ögrünçülendi “then they enjoyed themselves talking to on another and making one another listen (Sonra başkalarıyla konuşmaktan ve birbirlerini dinlemekten keyif alıyorlardı)” TT II 9, 5-6 (Clauson, 1972, s. 116).

ögrünçüleş-: ‘birlikte güzel, eğlenceli vakit geçirmek’ -(X)nç fiilden isim yapım eki, +lA isimden fiil yapım eki ve birliktelik anlamı veren -(X)ş- ile (Erdal, 1991, s. 275).

ögrünç: ‘neşe, sevinç’ -(X)nç fiilden isim yapım ekiyle (Erdal, 1991, s. 276): özlüg ölürmekde ögrünç sevinç bultukta ol alku edgü törülerke çıgay ‘O canlı öldürmekten (büyük bir) zevk aldığı için bütün iyi ve güzel alışkanlıklardan yoksunmuş’ DKPAM 240 (Elmalı, 2016, s. 67).

ögürünçü: ‘neşe, sevinç’ -(X)nçU fiilden isim yapım ekiyle (Erdal, 1991, s. 286):

irig sarsıg sözlegüçi kişidin ne erser köŋülke yaraşı meŋi ögrünçü turuglukı yok tėp

‘Kaba söz söyleyecek kişide ne olursa (olsun) gönle hoş gelen, sevinç mutluluk (veren) saflık bulunmaz, dedi’ DKPAM 3054 (Elmalı, 2016, s. 169).

ögrünçlüg: ‘neşeli, sevinçli’ -(X)nç fiilden isim yapım eki ve -lXg isimden isim yapım ekiyle (Erdal, 1991, s. 149; Clauson, 1972, s. 115): kop türlüg ugrın saŋa ögrünçlüg sevinçlig erür men ‘pek çok sebepten dolayı senin için mutlu ve sevinçliyim ben’ DKPAM 1971 (Elmalı, 2016, s. 129).

24

ögrünçülüg: ‘sevinçli, neşeli’ -(X)nçU fiilden isim yapım eki ve -lXg isimden isim yapım ekiyle (Erdal, 1991, s. 149; Clauson, 1972, s. 115): eviŋerü kelser özi atanmış ögrünçülüg atı yėtiglig kelir tėr ‘(Bu yiğit adam) evine doğru gelirken kendisi yüksek bir makama atanmış, sevinçli ve atı yedekte olarak geliyor’ IrkB 55 (Yıldırım, 2017, s. 46).

ögirmäksiz: ‘neşesiz, kederli’ öz yer suvta ögirmäksiz sävinmeksiz bolgay ‘Kendi toprağında mutsuz olacak’ AYS, 0702 (Ayazlı, 2012, s. 338).

Görüldüğü gibi ögir- ‘sevinmek, kıvanç duymak’ tabanında birliktelik, ettirgenlik, eğlenme, var olma, ve yokluk gibi anlam nüanslarıyla yukarıda bahsedilen bütün türevler yine “sevinmek mutlu olmak, kıvanç duymak’ kavram alanını işaretlemektedir:

ögir-

ögirt- ögirtür- ögürüş- ögrünçü ögrünç

ögirttür- ögrünçülüg ögrünçüle- ögrünçlüg

ögrünçülen- ögrünçüleş- 2. sewin-

sevinç sözcüğünün türevlerine bakıldığında genel olarak iki temel anlam alanı ortaya çıkmaktadır. Birincisi sev- kökünden “birini sevmek, birinden hoşlanmak’ kavram alanındaki türevler ile ‘sevinme, mutlu olma, kıvanç duyma’ kavram alanını gösteren türevlerden oluşmaktadır.

2.1. ‘birini sevme, birinden hoşlanma’

sev-: ‘sevmek, hoşlanmak’ (Clauson, 1972, s. 784)

seviş-: ‘birbirini sevmek ya da birbirinden hoşlanmak’ -(X)ş- fiilden fiil yapım ekiyle (Erdal, 1991, s. 565).

sevit-: ‘sevilmek, kendini sevdirmek’ -(X)t- ettirgenlik ekiyle (Erdal, 1991, s. 784).

sevitil-: ‘sevdiril-’ -tXl- fiilden fiil yapım ekiyle (Erdal, 1991, s. 696).

sevig: ‘sevgi, aşk’ -(X)g fiilden isim yapım ekiyle (Erdal, 1991, s. 201).

sevigsiz / sevügsüz:‘sevgisiz, sevilmemiş’ sevig tabanından olumsuzluk ve yokluk ekiyle (Clauson, 1972, s. 788).

seviglig: ‘sevimli’ sevig tabanından sahip olma anlamı bildiren -lXg isimden isim yapım ekiyle (Clauson, 1972, s. 788)

sevgüsüz: ‘istenmeyen, sevilmeyen’ (Gulcalı, 2015, s. 227)

25 2.2. ‘sevinme, mutlu olma, kıvanç duyma’

sevin-: ‘sevinmek, neşeli olmak, mutlu olmak’ -(X)n- dönüşlük eki ile (Erdal, 1991, s. 612). bodun kaganım kelti tėp ögirip sewinti ‘Avam halkı "kağanım geldi" deyip sevinip mutlu oldu.’ BK D 41 (Aydın, 2017, s. 80).

sevintür-: ‘sevinç vermek’-(X)n- dönüşlük eki ve -tUr- ettirgenlik ekiyle: käntü özlärin ögirtü turup sävintürüp (SuvGeng 598,21) (Erdal, 1991, s. 822)

seviniş-: ‘karşılıklı sevinmek’ -(X)ş- birliktelik ekiyle: bulmadukug bulmış täg ögrüşü sävinişü (Shō vıı b10) “rejoicing collectively like people who found something they hadn’t been able to find before (Daha önce bulamadıkları bir şeyi bulan insanlar gibi topluca sevinerek...)” (Erdal, 1991, s. 565).

sevinçlen-: ‘sevinçle dolu olmak’ +lAn- isimden fiil yapım eki ve -(X)nç fiilden isim yapım ekiyle: öz köŋlümin üḏlenip sevinçlenip “being excited and delighted in my own mind” Hüen-ts. 215 (Erdal, 1991, s. 514).

sevinç: ‘neşe, sevinç, memnuniyet’ -(X)nç fiilden isim yapım ekiyle. Erdal sözcüğün genellikle “sevinç (joy)” anlamında olduğunu bunun dışında utlı ile ortaya çıktığı durumlarda sözcüğün “şükran (gratitude)” anlamının olduğunu belirtir: sevinç ötün-

“to express gratitude (şükranını ifade etmek)” (HtPar 56 r 2), sevinçsiz “ungrateful (nankör, iyilikten anlamaz)” (Suv 613, 13 and KP A r 9) (Erdal, 1991, s. 280;

Clauson, 1972, s. 790). ogulum yaŋı bolmışta ögrünçüm sävinçim az ärdi ‘Oğlum yeni doğduğunda sevincim az idi’ AçB 427 (Gulcalı, 2015, s. 176).

sevinçsiz: ‘mutsuz, neşesiz’ -(X)nç fiilden isim yapım eki ve olumsuzluk/yokluk ekiyle (Clauson, 1972, s. 790).

sevinmeksiz ‘neşesiz, kederli’. öz yer suvta ögirmäksiz sävinmeksiz bolgay ‘Kendi toprağında mutsuz olacak’ AYS 0702 (Ayazlı, 2012, s. 338).

sevinçlig ‘sevinçli, mutlu’ sevinç tabanından sahip olma anlamı bildiren -lXg isimden isim yapım ekiyle (Clauson, 1972, s. 790).

Nitekim Erdal da sevin ile sevinç arasındaki semantik ilişkiyi şöyle açıklar (Erdal, 1991, s. 612-613):

The semantic relationship between säv- and sävin- is suçh that “joy”

demands to be applied to an object with säv-, but remains within the sphere of the subject with säwin-. The meanings of üdlä- and üdlän- (q.v. belov) supply a parallel to this.”

sev- ve sevin- arasındaki semantik ilişki şöyledir: “sevinç (joy)” anlamının bir nesneyi sevmek ile uygulanmasını gerektirir; fakat anlam sevin- fiilinin konu alanı içinde kalır. üdle- ve üdlen- arasındaki ilişki de buna paralellik göstermektedir.

Aşağıdaki şemadan da sev- kökü ve türevlerinin ‘birini sevme, birinden hoşlanma’

ve ‘sevinme, mutlu olma, kıvanç duyma’ kavram alanlarına dağılımı daha net görülmektedir:

26

sev-

sevin- seviş- sevit-

sevig

sevintür- seviniş- sevinç sevitil- sevigsiz seviglig

sevinçsiz sevinçlig sevinçlen 3. beŋi / meŋi

Eski Türkçede beŋi / meŋi sözcüğü, bütün türevleri ile ‘sevinme, mutlu olma, kıvanç duyma’

kavram alanını işaretleyen bir diğer sözcük ailesidir:

beŋi / meŋi: ‘sevinç, neşe’ meŋi téginmek emgek téginmek ‘sevinç ve üzüntü yaşamak’ (Clauson, 1972, s. 348)

meŋilig: ‘neşeli, mutlu’ sahiplik anlamı veren -lXg isimden isim yapım ekiyle.

énçgülüg meŋülüg ‘huzurlu mutlu’ TT IV 12, 59-60 (Clauson, 1972, s. 770).

meŋilik: ‘mutluluk, sevinç’ soyut adlar türeten -lXk isimden isim yapım ekiyle (Clauson, 1972, s. 770).

meŋile- /möŋile-: ‘sevinmek, mutlu olmak, iyi zaman geçirmek’ +lA- isimden fiil yapım ekiyle (Erdal, 1991, s. 433). biz ikigü isig amrak köŋülin meŋileser biz uz bolmagay mu ‘Biz ikimiz aşk (dolu) gönüllerimizle eğlensek neşelensek, iyi olmaz mı?’ DKPAM 1022 (Elmalı, 2016, s. 94). altun örgin üze olurupan meŋileyür men

‘Altın taht üzerinde oturup mutlu bir şekilde yaşarım’ IrkB 1 (Yıldırım, 2017, s. 33) meŋilet-:‘birini mutlu etmek’ +lA- isimden fiil yapım eki ve -(X)t- ettirgenlik ekiyle (Erdal, 1991, s. 766). kamag beş až ̣un tınlıglar oglanın nom buşilig mäŋi üze mäŋilätgülük tep ‘bütün beş dünya canlılarının çocuklarını dua (ve) hayır (sadaka, zekat), saadetiyle sevindirmelidir deyip’ AçB 237 (Gulcalı, 2015, s. 87)

Yukarıdaki anlam nüanslarıyla sözcüğün morfolojik ilişkileri aşağıdaki gibi gösterilebilir:

meŋi

meŋilig meŋilik meŋile-

meŋilet- 4. awın-

27

avın-, üdle- yaru- ve yaşu- bütün türevleriyle birlikte düşünüldüğünde ‘sevinme, mutlu olma, kıvanç duyma’ kavram alanına temel anlamı yerine ikincil/yan anlamları ile girebilmektedir. Eski Türkçede avın- sözcüğünün türevleri ve anlamları aşağıdaki gibidir:

avın-: ‘keyif almak, bir şeyden zevk alarak mutlu olmak’ -(X)n-dönüşlülük ekiyle (Erdal, 1991, s. 591; Clauson, 1972, s. 12). ol maŋa awındı DLT 110/99 ‘o benimle avundu’ (Ercilasun & Akkoyunlu, 2015, s. 99)

avıt-: ‘birini dikkatini dağıtarak eğlendirmek; rahatlatmak, avutmak (ağlayan çocuğu)’ -(X)t- ettirgenlik ekiyle (Erdal, 1991, s. 763; Clauson, 1972, s. 7).

avıtıl-: ‘dikkati dağılmak’ avıt- tabanından -(X)l- edilgenlik ekiyle (Erdal, 1991, s.

654).

avınç: ‘dostluk’ -(X)nç fiilden isim yapım ekiyle (Erdal, 1991, s. 287; Clauson, 1972, s. 12)

avınçu: ‘keyif veren şey, sevgili, metres’ -(X)nçU fiilden isim yapım ekiyle (Erdal, 1991, s. 287; Clauson, 1972, s. 13).

Clauson, bu sözcük ailesi için *avı- kökünü tasarlar. Türevlerine bakılırsa *avı- kökü makul görünmektedir. (Clauson, 1972, s. 12). *avı- kökünden sözcük ailesini şu şekilde gösterebiliriz:

*avı-

avıt- avın-

avıtıl- avınç avınçu

Bu sözcük ailesine giren türevler genel olarak temelde ‘dikkatini dağıtarak eğlendirme ve huzursuzluğunu gideren şey’ kavramlarına dayanmaktadır. avıt- sözcüğü birinci anlamında her insan için kullanılabilirken ikinci anlamında sadece çocuk ile sınırlı kalmıştır. Bu sözcüğün anlamsal ya da seçme sınırlığı (selection restriction) ile ilgili bir durumdur. avınçu sözcüğü de temel anlamda ‘avunulan, keyif veren şey’ anlamındayken kadın için kullanılarak ikinci bir anlam olarak kabul edebileceğimiz ‘metres’ anlamını kazanmıştır. Yani sözcük birinci anlamında her durum ve kişiyi kapsarken sözcüğün ikinci anlamında ‘kadın, sevgili’ ön plana çıkar. ‘avınçu’ sözünün bir başka anlamsal niteliği de bu anlamda örtmece söz (euphemism) olarak ortaya çıkmasıdır. Örtmece sözler büyük oranda tabuya bağlı olarak ortaya çıkarlar ki pek çok kültürde cinsellik, ölüm, belirli hastalıklar, yasak ilişkiler, boşaltım ve zihinsel rahatsızlıklar ve bunlarla ilgili sözcükler tabu olarak görülmektedir (Üstüner, 2009, s. 168). Toplum için tabu kabul edilebilecek ‘metres, sevgili’

kavramı, ‘dikkatini dağıtarak eğlendirme ve huzursuzluğu gideren şey’ kavram alanı üzerinden örtülü bir şekilde anlamlandırılmıştır. avınç sözcüğü Eski Türkçede tek anlamlı olarak ‘dostluk’ anlamında görülse de bu ‘avınçu’ sözcüğünde olduğu gibi ikincil/yan bir anlamdır. ‘mutlu olma, sevinçli olma’ kavramları da sözcük ailesi içinde ‘bir şeyden avunarak mutlu olma’ şeklinde gelişerek ikincil/yan bir semantik alan oluşturmuştur.

Erdal’ın da avın- sözcüğünün anlamını ‘to enjoy oneself, take pleasure (in something)’

olarak belirttiği görülür (Erdal, 1991, s. 591). Bu sözcük ailesinin işaret ettiği farklı konu alanlarına ait kavramlar 1. ‘birini, dikkatini dağıtarak eğlendirmek; dikkati dağılmak’, 2.

28

‘ağlayan çocuğu avutmak’ 3. ‘avunulan, keyif veren şey’, 4. ‘dostluk’, 5. ‘metres’ ve 6. ‘bir şeyden zevk alarak mutlu olmak’ olarak ortaya çıkar.

1. [birini dikkatini dağıtarak eğlendirmek]

avıt-

2. [ağlayan çocuğu avutmak]

avıtıl- [dikkati dağılmak]

avın- [bir şeyden zevk alarak mutlu olmak]

avınç [dostluk]

1. [avunulan, keyif veren şey]

avınçu

2. [metres]

5. üdle-

üdle- sözcüğünün türevlerine ve anlamlarına bakıldığında iki alan ortaya çıkmaktadır:

‘arzulama, aşk heyecan’ ve bunun neticesinde oluşan ‘heyecanla sevinme’ kavramıdır.

Sözcüğün Eski Türkçede tanıklanan türevleri üdle-, üdlen, üdig’dir.

üdle-: ‘arzulamak’ KB1504, 1588, 5635 (Erdal, 1991, s. 625).

üdlen-: “heyecanla sevinmek (sevinçlen- ile birlikte ikileme)” Eski Uygur metinlerinde sevinçlen- ile birlikte ikileme oluşturarak “heyecanlanıp sevinmek”: öz köŋlümin üḏlenip sevinçlenip “being excited and delighted in my own mind” Hüen-ts. 215. Hüen-tsang Biyografisinde yazar ifadeyi kendisi için kullanır. Kaşgarlı’da ise üdlen-, “(dişi hayvanlar) erkek istemek, iştahı kabarmak” DLT 133/116 anlamında geçer (Ercilasun & Akkoyunlu, 2015, s. 929). Erdal, üdle- “arzulamak”

tabanına eklenen -(X)n- ekiyle üdlen- “heyecanla sevinmek” arasında oluşturulan semantik ilginin sev- “sevmek” fiilinden oluşturulan sevin- “sevinmek” sözcükleri arasındaki ilgiye benzerlik gösterdiğini belirtir (Erdal, 1991, s. 625).

üdig: “aşk ve özlem heyecanı, aşk; şevk” DLT 47/32, 114/102... (Ercilasun &

Akkoyunlu, 2015, s. 929). Erdal, üdle-’nin tanıklanmamış olan tabanının üdig “arzu, tutku” sözcüğünü yine tanıklanmamış bir *üd+i üzerinden vermiş olabileceğini belirtir. Yani üdle- ve üdig sözcüklerini *üd+i yapısına götürür (Erdal, 1991, s. 625).

Clauson, üdig “passion, sexual desire” sözcüğünü üḏ- fiilini götürür. üḏ- fiilinin de Irk Bitig 21’de geçtiğini belirtir ve söz konusu ibareyi ve anlamlandırılmasını, kara üpgük yıl yarumazkan tedi üḏmeŋ körmeŋ ürkittiŋ ‘the black hoope, before the year became bright, said ‘Do not get excited (?), do not look, you frightened me’ (Irk Bitig 21) şeklinde belirtir (Clauson, 1972, s. 39,50). Fakat Tekin ve Yıldırım aynı ibareyi, karı üpgük yıl yarumazkan etdi ödmeŋ, körmeŋ, ürkütmeŋ “Yaşlı hüthüt kuşu yıl aydınlanmadan (yani günler uzamadan) önce öttü ‘heyecanlanmayın,

29

bakmayın, ürkütmeyin” şeklinde okuyup anlamlandırarak söz konusu sözcüğü öd-

“düşünmek > heyecanlanmak” olarak düşünürler. “heyecanlanmak” anlamı Tekin ve Yıldırım tarafından ‘düşünmek’ kavramıyla ilişkilendirilir (Yıldırım, 2017, s. 38, 342; Tekin T. , 2013, s. 21,29).

Sözcük ailesindeki anlamlar ve morfolojik bağlantılar göz önüne alındığında Erdal’ın önerisi mantıklı görünmektedir:

*üd

*üd+i- üd-le-

üdi-g üd-len-

üdle- sözcük ailesin türevlerine ve anlamlarına bakıldığında çok anlamlılıkla iki semantik alan ortaya çıkmaktadır: 1 ‘istemek, istek, hayvan için erkek istemek’ 2.‘özlem heyecanı, heyecandan sevinmek’.

*üd > üdle- [arzulamak]

1. [(dişi hayvanlar) erkek istemek, iştahı kabarmak]

üdlen-

2. [heyecanla sevinmek (sevinçlen- ile birlikte ikileme)]

1. [şevk, istek]

*üd > *üd+i- > üdig

2. [aşk ve özlem heyecanı, aşk]

6. yaru- yaşu-

Clauson, yaru- ve yaşu- fiillerinin türevlerini köken bakımından ortak bir *ya- köken fiilinden *yaş ve *yar kök isimlerini düşünmüştür. yaru- yaşu- ‘parlamak ışıldamak’ fiili de bu köklere gitmektedir (Clauson, 1972, s. 956, 977). Bu çerçeve içerisinde Eski Türkçede yaru- ve yaşu- sözcüklerinin türevleri şunlardır:

yaru-:‘parlamak, parlak hale gelmek’ (Clauson, 1972, s. 956).

yarot-: ‘aydınlatmak; metaforik olarak bilgilendirmek veya öğretmek’ (Erdal, 1991, s. 793-794).

yarotıl-: ‘metaforik olarak aydınlatılmak, bilgilendirilmek’ (Erdal, 1991, s. 684).

yarok: ‘parlaklık, ışık’ (Erdal, 1991, s. 255)

yarın: ‘sabah, şafak, gün ağarması’ yaro- tabaından -Xn fiilden isim yapım ekiyle oluşmuştur (Erdal, 1991, s. 300). er yarudı yaşudı DLT 481/385 ‘Adam dinlendi ve sevindirici bir şeye sevindi’ (Ercilasun & Akkoyunlu, 2015, s. 385)

30

yaru- yaşu- (ikileme): ‘ışıldamak, parlamak; yüzünün sevinçten parlaması, bir şeye sevinmek’ (Clauson, 1972, s. 977).

yaşok :‘ışık, parlak’ (Erdal, 1991, s. 255-256).

yaşık: ‘güneş’ KB (Erdal, 1991, s. 256)

Sözcük ailesine işaret ettiği kavramlar açısından bakıldığında temel olarak ilk önce

‘aydınlanma ve parlama, gün ışığı’ somut kavram alanı ortaya çıkmaktadır. Sözcük ailesi içerisinde soyut bir kavram alanı giren ‘bilgilendirmek’ ve ‘bilgilendirilmek’ anlamları ile

‘yüzünün sevinçten parlaması, sevinmek’ anlamları metaforik yolla oluşmuştur. Dolayısıyla bu sözcük ailesi için 1. ‘aydınlanma ve parlama, ışık’ 2. ‘bilgilenme’ 3. ‘sevinme’ olmak üzere üç kavram alanı belirir. Burada geçen yarın ‘sabah, şafak, tan ağarması’ sözcüğü anlamsal ilgisi bakımından ‘aydınlanma ve parlama’ somut kavram alanında değerlendirilebileceği gibi söz varlığının taksonomik yapısı içinde ‘zaman’ konu alanına dâhil edilebilmektedir.

7. kut

Eski Türkçede kut ve kıv sözcükleri bir takım anlamları ve kullanımları itibarıyla ‘sevinme, mutlu olma, kıvanç duyma’ alanına girmekte ve kut sözcüğü, ‘ilahi, dini lütuf; iyi şans;

mutluluk’ anlamlarında kullanılmaktadır. Modern bütün lehçelerde ‘iyi şans’ ve ‘mutluluk’

mutluluk’ anlamlarında kullanılmaktadır. Modern bütün lehçelerde ‘iyi şans’ ve ‘mutluluk’