• Sonuç bulunamadı

DİLBİLİMSEL TİPOLOJİ VE YABANCI DİL OLARAK TÜRKÇE ÖĞRETİMİNE ETKİSİ

Gülme (kül-, katgur- ve

DİLBİLİMSEL TİPOLOJİ VE YABANCI DİL OLARAK TÜRKÇE ÖĞRETİMİNE ETKİSİ

Doç.Dr. Sema ASLAN DEMİR Hacettepe Üniversitesi / Türkiye

semaaslan@hacettepe.edu.tr 1. Dilbilimsel Tipoloji

Dilbilimsel tipoloji, belirli bir dilsel olgunun diller arasında ne ölçüde varyasyon gösterebileceği, hangi parametrelerce işlediği ve bu varyasyondan belirli genellemelere/evresellere ulaşılıp ulaşılamayacağı gibi konuları tartışan dilbilimsel teoridir.

Dünya dillerinde neler, hangi dereceye kadar ortaktır, diller arasındaki varyasyon ne düzeye kadar ulaşabilir? Varyasyona rağmen dillerde ortak olan yönler nelerdir? Tipolojik araştırmalar, dilbilimsel farklılıkları önemser. Tipoloji ayrıca bu farklılıkların sıklığı ve dağılımıyla da ilgilenir ve varyantlaşmanın nerede sona erdiğini araştırır. Varyantlaşmanın bittiği yer evrensellerin başladığı noktadır (Rijkhoff 2007). Dillerdeki ortak özellikler dil evrensellerini oluşturur.

Dillerdeki varyasyonunun düzeyini ve varyasyona rağmen ortak olan özellikleri anlayabilmenin bir dile ait veriyle yapılabilme imkanı olmadığından tipoloji, karşılaştırmalı yöntemi doğal olarak seçer. Bu nedenle tipolojinin hem dilbilimsel bir teori hem de yöntem olduğu söylenebilir. Tipoloji belirli dilbilimsel parametreler doğrultusunda dilleri karşılaştırır, karşılaşılan dilbilimsel varyasyonu sınıflandırır, varyasyonunun ayıklanmasıyla kalanlardan dil evrensellerine ulaşır (Croft 2003).

Morfolojik tipolojinin öncü gözlemleri Schlegel, Humboldt, Schleicher gibi dilbilimciler tarafından yapılmış olsa da Greenberg’ün 1963 tarihli çalışması, dillerdeki sözdizimsel organizasyonları test ederek bazı kesin ve çıkarımsal evrensellere ulaşması ve aynı zamanda bir metodoloji sunması nedeniyle önemlidir. Greenberg’ün korpusunda 30 dile ait veri vardır; dilleri, gramerlerine ulaşılabilir olan ve mümkün olduğunca geniş genetik ve bölgesel çeşitliliği yakalayabileceği diller arasından seçmiştir. Böylece dilsel olguların diller arasında ne ölçüde varyasyon gösterebileceği ve bu varyasyondan belirli evresellere ulaşılıp ulaşılamayacağının tek bir dil üzerinden ya da aynı genetik aileye dâhil dillerden hareketle belirlenememesi, doğal yöntemsel önkoşulları da doğurmuştur. Greenberg’ün tanımladığı sözdizimsel evrensellerin büyük bir kısmı çıkarımsaldır. Yani bir dilde x varsa y de vardır, biçiminde önkoşulludur. Greenberg iki tür dil evrenseli tanımlar: kesin evrenseller (absolute or unrestricted universals) ve çıkarımsal evrenseller (implicational universals). Kesin evrenseller, dillerin doğasını oluşturan temel yönler olması nedeniyle bütün dillerde bulunduğu düşünülen özelliklerdir, örneğin bütün dillerde ünlüler ve ünsüzler bulunur, bütün diller isim ve fiil ayrımı yapar, bütün dillerde soru sormanın bir yolu vardır vb. (Whaley 1997: 32). Çıkarımsal evrenseller ise bir önkoşula sahiptir. Greenberg’ün 3. ve 4. numaralı dil evrenselleri çıkarımsal evrensellere örnek gösterilebilir: Tesadüfi olmanın ötesinde bir sıklıkla, SOV dizimine sahip dillerde postpozisyonlar bulunur. VSO dizilişinin baskın olduğu dillerde ise prepozisyonlar bulunur (Greenberg 1963).

Greenberg’ün çalışması, devrimsel niteliğine rağmen yine de kolay erişilebilirlik nedeniyle korpusundaki dillerin üçte birinin Hint-Avrupa ve dörtte birinin de Afrika dillerinden olması, bazı evrensellerin hatalı belirlenmesi gibi bir zaafa yol açmıştır (bk.

Whaley 1997: 38). Dillerdeki ortaklıkların ya da dilsel parametrelerdeki varyasyonun

115

anlaşılabileceği nitelikte temsil edici dil verilerine ihtiyaç vardır. Çalışılan dillerin aynı dil ailesinden (örneğin Hint-Avrupa) olması, ancak o dil ailesindeki süreçlere dair fikirler edinmeyi mümkün kılar. Ancak bütün dil ailelerinden yeterli ve çok katmanlı veriler elde edilirse “temel dilsel farklılıkların” ya da “dil tipolojisinin” etkileri anlaşılabilir. Dil evrensellerini, çocuk dil edinimi süreçleri üzerinden araştırarak dünya dillerinde çocukların dil edinimindeki ortak değişkenlerin neler olduğu araştıran Stoll ve Bickel’in veri toplama yöntemi maksimum diversity sampling (Stoll & Bickel 2013), örneklemlerindeki dillerin yapısal/tipolojik farklılıklarını maksimum düzeyde tutmak yani maksimum ölçüde tipolojik farklılıklar gösteren diller üzerinde çalışmak, böylece dil sayısını minimize etmek dikkate değer bir yöntemsel tercihtir. Bunda amaç, dil edinimi süreçlerinde gramerden bağımsız olarak işleyen evrensel parametrelerin bulunup bulunmadığını anlamaktır. Örneklemde sayısı yaklaşık 7000 bini bulan dünya dilinden veri bulundurmak pratikte çok uygulanabilir olmadığından maksimum diversity sampling tercih edilmiştir.

Bu çalışmada, anadili ile hedef dil arasındaki tipolojik farklılıkların yabancı dil olarak Türkçe öğretimi süreçlerine etkisi tartışılacaktır. Öncelikle dillerin tipolojik olarak ne ölçüde varyasyon gösterebileceği üzerinde durulacak, Türkçenin yabancı dil olarak öğrenilmesi sürecinde sık karşılaşılan öğrenici hatalarının, kaynak dil ile Türkçe arasındaki tipolojik farklılıklarla ne ölçüde ilişkili olduğu ele alınacaktır. Uzun, WALS verilerinden hareketle diller arasındaki benzerlik ve bezemezliklere ait bazı sayısal verilere ulaşmış ve bu verilerin Türkçe öğretimi alanında belirli derecede bir fikir sunacağını belirtmiştir (2013). Bu çalışmada ise nicel verilere yer verilmeksizin belirli dilbilimsel özelliklerin dünya dillerinde ne ölçüde değişkenlik gösterebildiği ele alınacak ve diller arası tipolojik farklılıkların öğrenici hatalarıyla ilişkisi değerlendirilecektir.

2. Dilde varyasyonun düzeyi 2.1. Temel öge dizilişi

Temel öge dizilişi anadili konuşurlarının en sık kullandıkları, temel olduğunu hissettikleri, daha az işaretli (unmarked) olan ve pragmatik olarak yansız bağlamlarda ortaya çıkan söz dizimidir (Whaley 1997: 106). Özne, nesne ve yüklemin çizgisel organizasyonunu belirleyen temel öge dizilişi diller arasında belirli farklılıklar gösterir. Belirgin bir öge dizilişinin bulunmadığı diller de vardır ancak böyle dillerde ögeler arasındaki anlamsal ilişkileri güçlendirmek üzere daha katı bir hâl sistemi bulunabilmektedir. Dünya dillerinde temel olarak 6 farklı tip öge dizilişi dikkat çekmektedir. Bunlar SOV, SVO, VSO, VOS, OVS, OSV’dir. Sözü edilen öge dizilişlerinden en sık rastlanılanı, Türkçenin ve (Gagauz ve Karayimce gibi ileri derecede dil ilişkisine maruz kalmış Türk dilleri dışındaki) Türk dillerinin de doğal söz dizimi olan SOV’dir (Türk dilleri tipolojisiyle ilgili bk. Johanson 2000, Erdem 2015, Yılmaz 2016). Word Atlas of Language Structures Online [WALS]

verilerine göre SOV, kayda geçirilen 1377 dünya dilden 565’inde görülerek görülme sıklığı bakımından ilk sırada yer alır. SOV tipli dilleri, Hint-Avrupa dillerinin temel öge dizilişi olan SVO takip eder. Üçüncü sırada ise Arapçanın da temel öge dizilişi olan VSO vardır.

VOS, OVS ve OSV tipindeki öge dizilişleri ise oldukça sınırlı sayıda görülür. Baskın bir söz dizimine sahip olmayan Berber, Yupik gibi dillerin sayısı VSO tipli dillerden fazladır.

Aşağıdaki WALS’ten alınan haritada dünya dillerinin öge diziliş organizasyonu gösterilmektedir:

Harita 1: Dünya dillerinde S, V, O dizilişi (kaynak: Matthew S. Dryer. 2013, WALS online)

116

Yukarıda Greenberg’ün evrensellerinin önemli bir bölümünün bir dilde x varsa y de vardır biçiminde çıkarımsal olduğu belirtilmişti. Çıkarımsal evrensellerin büyük bir kısmı ise temel öge dizilişine koşullu olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin Greenberg’ün 17.

evrenseline göre “tesadüfi olmanın ötesinde bir sıklıkla, baskın söz dizimi VSO olan dillerde sıfat isimden sonra gelir” (Universal 17. With overwhelmingly more than chance frequency, languages with dominant order VSO have the adjective after the noun) Greenberg bu ve benzeri evrensellerde öge dizilişiyle öbek dizilişi arasında bir korelasyon kurmaktadır (1963). Korelasyon, bir dilde S, V, O dizilişine bakılarak söz dizimsel yapıdaki diğer unsurların dizilişi de tahmin etmektir. Lehmann, yüklem ve nesnenin (VO) ne şekilde sıralandığına bakılarak ad, sıfat, edat, zarf, olumsuzluk ve soru yapılarının dizilişi hakkında çıkarımda bulunulabileceğini belirtir. Örneğin yüklemin nesneden önce geldiği VO tipli dillerde isim sıfattan önce gelir, önce edat sonra isim bulunur ve bu dillerde daha çok önekler kullanılır. Ayrıca yardımcı fiil ana fiilden önce gelir, olumsuzluk+fiil yapısı hâkimdir.

Nesnenin yüklemden önce geldiği (OV) tipi dillerde ise sıfat isimden önce gelir, sonekler vardır, edat isimden sonra gelir, ana fiil+yardımcı fiil, fiil+olumsuzluk dizişili hâkimdir (Lehmann 1973, Whaley 1997). WALS’ten alınan aşağıdaki haritada, dünya dillerinde ad+sıfat dizilişideki varyasyon gözlenebilmektedir:

117

Harita 2: Ad ve sıfat dizilişi (Kaynak: Matthew S. Dryer. 2013, WALS online)

2.2. Morfolojik tipoloji

Diller morfolojik tipoloji bakımından iki parametre üzerinden varyasyon gösterebilirler. İlki sentetiklik endeksi (index of synthesis) adı verilen ve dillerin ek kullanabilme potansiyeline bağlı olan parametredir. İkinci parametre ise morfemler arasındaki sınırların ne ölçüde ayırt edilebilir olduğunu belirten kaynaşma endeksidir (index of fusion) (bk. Whaley 1997: 129). Diller morfolojik tipoloji noktasında farklı eğilimler göstermektedirler. Bazı diller monomorfemiktir, yani her bir anlamsal ya da görevli birim, ayrı bir sözcükle gösterilir. Ekler yoktur. Her bir morfem bağımsız bir sözcüktür ve tek biçimlidir. Bütün birimler izole sözcüklerden oluşur. Sözcükler zaman vb. herhangi bir gramatikal işlev için biçim değişikliğine uğramazlar. Mandarin Çincesi, Vietnamca, Tai dili bu tür dillerdendir. Tek morfemli izole diller hal kategorisine ya da fiil ve unsurları arasındaki ilişkileri gösteren fiil çekimine sahip olmadıkları için daha katı bir söz dizimleri vardır. Tek morfemli izole diller karmaşık bir ton sistemine de sahiptir. Örneğin Çincede anlam ayrıcı dört farklı ton bulunur. Böylelikle, aynı ses dizgesine sahip bir morfem, seslendirildiği tona bağlı olarak birbiriyle ilgili olmayan dört farklı anlama gelebilmektedir (Whaley 1997, Aikhenvald 2007, Moravcsik 2013).

Bazı diller ise belirli derecede eklemelidir. Bunlar sentetik dillerdir. İleri derecede eklemeli dillerde bütün anlamsal/gramatikal unsurlar tek bir köke ekler aracılığıyla kodlanabilir. Böyle dillere polisentetik diller denmektedir. Amerika’daki yerli dillerden Güney Tiwa diline ait bir örnek Whaley 1997’den aşağıya alınmıştır. Örnek aynı dizgede hem isim hem de fiil kökünü barındırdığı için ilgi çekicidir.

118

Ti-khwian-mu-ban 1.Tk-köpek-görmek-Gmş.

Köpeği gördüm.

Bazı dillerde kök ve ek arasındaki sınır kaynamıştır ve ayırt etmek mümkün değildir (fusional languages). Sentetik dillerde ise bir sözcük birçok ek alabilir, ancak kök ve ekler arasındaki sınırlar şeffaftır ve katmalarına kolaylıkla ayrılabilir. Bir morfemin nerede bittiği diğer morfemin nerede başladığı bellidir. Morfemle anlamı arasında birebir örtüşme söz konusudur. Türkçe ve Macarca dilbilimsel literatürün en bilindik örneklerindendir (Aikhenvald 2007).

2.3. Hal kategorisi ve hal sayısı

Hal sistemi, adlarla bağlı bulundukları unsur arasındaki ilişkiyi gösteren bir çekim morfolojisi sistemidir. Tipik olarak adlarla bağlı oldukları yüklem arasında cümle düzeyinde ilişki kurarlar. Ayrıca adlarla edatlar ya da diğer adlar arasında öbek düzeyinde ilişki de kurabilirler. Bazı dillerde morfolojik bir hal kategorisi bulunmaz. Oliver A. Iggesen’in WALS’te yer alan verilerine göre, veri tabanında yer alan 261 dünya dilinden 100’ünde herhangi bir hal sistemi bulunmamaktadır. Örneğin Vietnamca, Mandarin Çincesi, Tai gibi izole dillerde morfolojik hal sistemi yoktur. Bu dillerde gramatikal ilişkiler genellikle söz dizimi ile belirlenir. Veri tabanındaki 23 dilde iki morfemden oluşan minimal bir hal sistemi bulunur. Buna karşılık 12 dil 5 üyeli, 37 dil 6-7 üyeli, 23 dil 8-9 üyeli, 24 dil ise 10 ve üzeri üyeli karmaşık hal sistemlerine sahiptir. Macarca 20’den fazla işlek üyeli bir hal sistemiyle dikkat çekmektedir (Iggesen 2013). Aşağıda hal kategorisi ve hal sayısını gösteren haritaya yer verilmiştir.

Harita 3: Hal sayısı (Kaynak: Oliver A. Iggesen. 2013, WALS online)

119