• Sonuç bulunamadı

2.3. Makro Ekonomik Değişkenler-Tarım Sektörü İlişkisi

2.3.1. Enflasyon-Tarım Sektörü İlişkisi

Altın standardının terk edildiği 1930’lu yıllara kadar, enflasyon kavramı neredeyse hiçbir ülkenin ekonomisinde sorun olarak görülmemiştir. Aynı dönemde enflasyon oranında ötesinde fiyat seviyesinde istikrar yaklaşımı önem kazanmış ve gündeme taşınmıştır. 1929 yılında yaşanan büyük buhran sebebiyle 1930'lu yılların ilk dönemlerinde karşılaşılan ekonomik sorunlar, enflasyondan ziyade durgunluk ve işsizlik olmuştur. Keynesyen politikaların ortaya çıkışı da aynı dönemde ve bu kriz ortamı içerisinde gerçekleşmiş ve Keynesyen politikaların savunduğu efektif talebin canlı tutulması gerektiği önerileri ciddiye alınarak önemsenmeye başlanmıştır. Genel olarak dünya ülkelerinde enflasyonun sorun olarak kabul edilmesi 1970’li yıllara dayanmaktadır. 1970’li yılların ilk dönemlerinde Keynesyen politikaların geçerlilik şartının ekonominin tam istihdam seviyesinin çok altında olması, bu durumun haricindeki diğer farklı şartlarda aynı geçerliliği taşıyamadığı ve çözüm yolu geliştiremediği belirtilmiştir. Fiyatlar genel seviyesinde ortaya çıkan hızlı artışlar sebebiyle 1970'li yıllarda enflasyon sorunu ile karşı karşıya olan ülkeler, kullandıkları ekonomi politikalarında ve araçlarında artık revizyon dönemine gelindiğinin farkına varmışlardır (Tüzemen, 2007: 12-13).

Başlangıcı çok eskilere dayanan ve makro iktisadın en önemli konularından olan enflasyon, günümüzde birçok ülke ekonomisinin en önemli sorunlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Enflasyon düzeyinin yüksek oranlarda ve dengesizlik içinde olması genel anlamda; ekonomik karar alma birimleri için bir belirsizlik oluştururken, piyasalar için de tedirginliğe neden olmaktadır. Ekonomik karar alma birimlerinin karşılaştığı belirsizliği artıran enflasyon kaynak dağılımında etkinliği düşürürken, aynı zamanda gelir dağılımının bozulmasına yol açmakta ciddi sosyo- kültürel ve sosyo-ekonomik sorunlara da kaynaklık etmekte olup farklı birçok iktisadi olayı doğrudan ve dolaylı olarak etkilemektedir. Bu nedenle ülkelerin kalkınma programlarında ve istikrar paketlerinde öncelikle aşılması öngörülen bir sorun olarak kabul edilmektedir.

Enflasyon, fiyatlar genel düzeyinin etkili bir şekilde devamlı yükselmesi nedeniyle paranın sürekli olarak değer kaybetmesi, bunun sonucu olarak da tüketicilerin satın alma gücünü yitirmesi olarak tanımlanmaktadır. Enflasyon sadece belli bir malın veya hizmetin fiyatının tek başına artması değil, aynı zamanda fiyatlar genel düzeyinde sürekli bir artışın yaşanması olarak tanımlanmaktadır. Enflasyon oranı, fiyatlar genel düzeyi ile ölçülmektedir. Fiyatlar genel düzeyi, piyasada alım- satıma konu olan mal ve hizmetlerin belirli bir dönemdeki ortalama fiyatlarından oluşmaktadır. Piyasadaki fiyat değişimini ortaya koyabilmek için seçilen mal ve hizmetlerin fiyatları, aynı mal ve hizmete ait daha önceki dönemin ortalama fiyatları ile karşılaştırılmaktadır (TUİK, 2008: 1). Para politikalarının uzun vadede amacını oluşturan genel fiyat düzeyindeki yaşanan artış, enflasyon olarak tanımlanmakta olup dünyadaki bütün ülkeler için önemli bir makroekonomik gösterge olarak kabul edilmektedir (Karaçor vd., 2005: 2).

Serbest piyasa ekonomilerinde fiyat mekanizmasının işleyişi ekonominin seyrinde önemli rol oynamaktadır. Merkez bankaları, fiyat istikrarının sağlanması için çeşitli politikalar gündeme getirmektedir. Paranın zaman içinde değerini kaybetmemesi, fiyatları belirleyen bir hesap birimi ve biçim aracı olarak işlevlerini yerine getirebilmesi için piyasadaki toplam para miktarı ile piyasadaki mal ve hizmet miktarının uyumlu olması gerekmektedir. Para miktarı, mal ve hizmet miktarına oranla fazla olduğunda ulusal paranın alım gücü düştüğünde enflasyon, para miktarı

az iken mal ve hizmet miktarının fazla olması durumunda ise deflasyon oluşmaktadır. Para politikası, merkez bankasının faiz oranlarına, döviz kuruna ve para arzına yönelik kararları yoluyla toplam talebi ve dolayısıyla da enflasyonu etkilemesini ifade etmektedir (MB, 2004: 11). Para politikalarına yön veren Merkez Bankası uzun vadede fiyat istikrarını sağlamayı, kısa vadede ise büyüme, işsizlik, faiz oranı ve döviz kuru gibi değişkenler ile ilgili politikalarda istikrarı sağlamayı amaçlamaktadır.

Teorik olarak enflasyonun, para arzı, faiz oranları ve döviz kurlarının içinde bulunduğu trend ile paralellik göstermesi beklenmektedir. Diğer bir deyişle, emisyon hacmindeki artış, faiz oranları ve döviz kurlarındaki yükselme, fiyatlar genel seviyesindeki yükselmenin temel faktörleri arasında gösterilmektedir. Bu nedenle döviz kurları ve faiz oranları düşük tutularak enflasyonla maliyet yönünden, para arzındaki azalma ile de enflasyonla talep yönünden mücadele edilme yönünde anti enflasyonist politika önerileri getirilmektedir. Ancak fiyatlar genel seviyesindeki yükselme, döviz kurlarındaki yükselmenin ya da artan nominal bütçe açıkları yolu ile para arzındaki ve faiz oranlarındaki artışın da bir sebebi olarak gösterilebilmektedir (Terzi ve Oltulular, 2004: 21).

Tarım ürünleri fiyatlarında uzun yıllardır benzeri görülmeyen bir biçimde gözlenen artış eğilimi, bazı ülkelerde toplumsal tepkiler oluşmasına neden olarak, tüm dünyada artan tarım ürünleri fiyatı üzerine araştırmalar yapılmaya başlanmasına yol açmıştır. Tarım ürünü fiyat artışlarının ekonomik, sosyal, politik birçok nedeni bulunmaktadır. Enerji hammaddelerinin fiyatının yükselmesi, kuraklık ve çevresel duyarlılıklar, küresel ısınma, spekülasyonlar gibi nedenlere dayandırılan artışlar yoksul kesimlerde yaşamının sürdürülebilirliği tehlikesi ile karşı karşıya kalmalarına, ithalatçı ülkelerinde ticaretlerinin daralmasına neden olmaktadır (Kıymaz, 2008: 13). 2012 yılı OECD-FAOSTAT tarım raporları, tarım ürün fiyatlarının yüksek ve oynak olması üzerinde odaklanarak piyasaların tepki vermesiyle fiyatların düşeceğini ancak talebin güçlü olmaya devam etmesi ve bazı girdilerin maliyetlerinin artması durumunda da daha yüksek bir seviyede kalacağını vurgulamaktadır. Beklendiği gibi fiyatlar düşmeye başlarken, görece yüksek seviyede seyretmeye devam etmektedir. Tarım ürün fiyatlarındaki enflasyon, 2008 yılındaki zirve seviyesinden önemli

oranda aşağı düşerek genel enflasyona katkısı azalan seyir izlemektedir. Buna rağmen gelişmekte olan ülkelerde tarım ürün fiyatlarındaki enflasyon yüksek düzeyde seyretmeye devam etmektedir. 2012 yılı OECD Tarım Raporu’nda tarımsal ürün nominal fiyatlarının gelecek on yılda yükselme eğilimi göstermesi beklenmektedir. Reel (enflasyona göre ayarlanmış) fiyatların sabit kalacağı ya da mevcut seviyelerden aşağı doğru düşeceği, ancak gelecek on yıldaki seviyelerin ortalama %10-%30 arasında değişeceği tahmin edilmektedir (FAOSTAT, 2012: 2).

Türkiye'de son yirmi yıl boyunca enflasyon hem yüksek hem de sürekli bir seyir izlemiştir. Bu olumsuz seyri toplum ve ekonomi üzerinde olumsuz etkiler yaratmakta olup uzun dönemli kararlar alınabilmesini engellemekte ve ülkenin sosyal yapısını ve rekabet gücünü olumsuz etkilemektedir. Türkiye’de 1970’li yıllardan bu yana kronik bir hal alan enflasyonla mücadelede politika seçimi büyük önem taşımakta ve bu da enflasyonun temel nedenlerinin saptanmasını gerekli kılmaktadır. 2013 yılı Aralık ayı Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) aylık değerlerine bakıldığında 2013 yılı Kasım ayında bir önceki aya göre %1.80, bir önceki yılın Aralık ayına göre %6.90, bir önceki yılın aynı ayına göre %7.71 ve on iki aylık ortalamalara göre %7.32 artış gerçekleştiği görülmektedir. Aylık en yüksek artış %9,56 ile giyim ve ayakkabı grubunda, aylık en fazla düşüş gösteren grup %0,73 ile alkollü içecekler ve tütünde gerçekleşmiştir. Türkiye için Ekim 2013 yılında Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE) ’de kapsanan 788 maddeden; 178 maddenin ortalama fiyatlarında değişim olmazken, 368 maddenin ortalama fiyatlarında artış, 242 maddenin ortalama fiyatlarında ise düşüş gerçekleşmiştir. Ekim 2013 tarihinde ÜFE aylık %0.69 artış göstermiştir. ÜFE, 2013 yılı Ekim ayında bir önceki aya göre %0.69, bir önceki yılın Aralık ayına göre %5.15, bir önceki yılın aynı ayına göre %6.77 ve on iki aylık ortalamalara göre %3.93 artış gösterdi. Tarım sektörü aylık %4.43 artarken, sanayide değişim gerçekleşmemiştir. Tarım sektörü endeksine göre, bir önceki yılın Aralık ayına göre %4.06 artış göstererek, bir önceki yılın aynı ayına göre %0.59 artış ve on iki aylık ortalamalara göre %2.71 düşüş gerçekleştirmiştir (TUİK, 2013e).

Türkiye’deki enflasyonun nedenleri konusunda değişik tartışmalar ve görüşler bulunmakla birlikte, tarım sektörünün enflasyonist sürece önemli ölçüde katkıda bulunduğu ileri sürülmektedir. Gerçekten de tarım sektörüne yönelik politikaların,

gerek direkt olarak tarımsal ürün fiyatlarını yükseltici etkileri, gerekse indirekt olarak kamu açıklarını artırıcı katkıları dolayısıyla enflasyonun hızlandırıcı bir rol oynadığını ileri sürmek güç değildir. Bu nedenle, hükümetlerin enflasyonu önlemek amacıyla uygulamaya soktuğu istikrar paketlerinin, mutlaka tarım sektörüne ilişkin düzenlemeler içermesi gerekmektedir. Bu çerçevede Türkiye’de tarım sektörünü kuramsal olarak ele alan ve tarım sektörü ile enflasyon arasındaki ilişkiyi ortaya koyan ampirik çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır (Saraç, 2008: 282-283). Bu çalışmada hububat-baklagil, meyve-sebze alt sektöründe yer alan tarımsal ürün fiyatları ve enflasyon arasındaki ilişkisi ele alınacaktır. Böylece enflasyonun hem her bir alt sektöre olan etkisi, hem de her bir ürün grubuna olan etkisi ortaya konularak politika önerileri yapmak mümkün olacaktır.