• Sonuç bulunamadı

Empirik Çalışmalar ve Meta-analizleri

Din Psikolojisi’nin en fazla araştırma yapılan konularından biri olarak ruh sağlığı ve din arasındaki ilişkiye dair birbirinden farklı sonuçlar elde edildiği dikkat çekmektedir227. 2000 yılına kadar, din, esenlik hissi (well-being) ve ruh sağlığı ilişkisini inceleyen 700’den fazla araştırma yapılmıştır. Bu araştırmalardan 500’e yakını dinin daha iyi ruh sağlığı, esenlik ya da düşük madde bağımlılığıyla anlamlı ilişkiler taşıdığını göstermiştir. Bunların içinde depresyon, kaygı, kayıp tedavisiyle ilgili tesadüfi klinik denemeler de mevcuttur ve çoğunluğu dindar hastalarda dini terapilerin seküler terapilere nazaran daha hızlı sonuç verdiğini bulmuştur. Dini inançlar, düşük depresyon oranı ve depresyondan daha çabuk iyileşme hızıyla (93 araştırmadan 60’ı); daha düşük intihar oranıyla (68 çalışmadan 57’si); daha düşük kaygı düzeyiyle (69 çalışmadan 35’i); daha az madde kullanımıyla (120 çalışmadan 91’i); daha yüksek esenlik hissi, ümit ve iyimserlikle (114 araştırmadan 91’i); hayatın daha anlamlı ve amaçlı olmasıyla (16 çalışmadan 15’i); evlilik doyumu ve istikrarıyla (38 çalışmadan 35’i) ve daha yüksek sosyal destekle (20 araştırmadan 19’u) ilişkili çıkmıştır.228

1. Meta-Analizler

Bergin (1983), 1980’lerde yapılan çalışmaları gözden geçirdiği incelemede, söz konusu çalışmalardan %23’ünün dinin, ruh sağlığıyla ortalamanın altında ilişkili,

%47’sinin ise ortalamanın üzerinde ilişkili olduğunu, %30’unun da bir ilişki olmadığını iddia ettiği ortaya çıkarmıştır229

Donahue (1985) meta-analizinde, Allport’un içgüdümlü-dış güdümlü dini yönelim kavramına odaklanmış; dış güdümlü yönelimle, önyargı ve ölüm korkusu

226 Meta-analiz, bilimsel araştırmada bir literatür tarama yöntemi olup, bireysel araştırmalardan elde edilen bulguların birleştirilmesi, sentezlenmesi, yorumlanması amacıyla yapılır. Diğer literatür tarama yöntemlerinden farkı, araştırma bulgularının bir araya getirilip bütünleştirilmesinde ve analizinde istatistiksel yöntemleri temel almasıdır.

227 Paul Doyle Johnson, “Mental Health”, Encyclopedia of Religion and Society, ed. William H. Swatos, http://hirr.hartsem.edu/ency/Mental.htm, 13 Şubat 2007; Crawford, Mark vd, “The Relationship Between Mental Health/ Distress”, Review of Religious Research, C. 1, S. 1, 1989, s. 16- 22.

228 Koenig (2004), agm, s. 1194- 1200.

229 Allen. E. Bergin, “Religiosity and Mental Health: A Critical Reevaluation and Meta- Analysis”, Professional Psychology, Research and Practice, C. 14, S.2, 1983, s. 170- 184.

arasında ortalama (mean) pozitif ilişki bulurken, bu iki olumsuz özellikle iç güdümlü dini yönelim arasında ilişki bulamamıştır.230

Payne ve arkadaşları (1991) ise, yapılan araştırmalarda elde edilen belirsiz sonuçların dinin çok boyutlu doğasından kaynaklanabileceğini, bu yüzden dindarlığı insan hayatında tamamen olumlu, olumsuz ya da nötr bir güç olarak ele alma çabasının hatalı olarak dini tek biçim (uniform) olarak kavramlaştırmaktan kaynaklandığı sonucuna ulaşmışlar; kişinin “ne kadar” dindar olduğundan ziyade “nasıl” dindar olduğunu araştırmanın daha doğru olacağını iddia etmişlerdir.231

Gartner, Larson ve Allen (1991), din psikologlarının elde ettiği belirsiz sonuçların dinin çok boyutlu doğasından kaynaklanabileceğini ifade ederek, psikologları hem dindarlığın, hem de ruh sağlığının işlemsel tanımlarına daha büyük önem vermeye çağırmışlardır.232

Larson ve arkadaşları (1992), 1978- 1989 yılları arasında American Journal of Psychiatry ve Archives of General Psychiatry dergilerinde yayınlanmış araştırma sonuçlarının %83’ünün olumlu klinik ilişki, %3’ünün olumsuz ilişki, %14’ünün de nötr ilişki bulduğunu tespit ettikten sonra233, bu araştırmalarda kullanılan dinî bağlanma ölçeklerini değerlendirmişler ve dinin çok boyutlu bir yapı olduğu ve gelecekteki araştırmalarda, dinin incelenen ilgili boyutunun düzgün ve doğru ölçülmesi gerektiğini ifade etmişlerdir.234

Seybold ve Hill (2001) ise dinin faydalı ve zararlı etkileri açısından literatürü incelemişler ve din lehine sonuçlara ulaşmışlardır. Bunu da dinin sosyal ağlar, daha

230 M. J. Donahue, “Intrinsic and Extrinsic Religousness: Review and Meta-analysis”, Journal of Personality and Social Psychology, 48, 1985, s. 400-19.

231 I. R. Payne vd, “Review of Religion and Mental Health: Prevention and Enhancement of Psychosocial Functioning”, Prevention in Human Services, 9, 1991, s. 11-40.

232 J. Gartner- D. B. Larson- G. D. Allen, “Religious Commitment and Mental Health: A Review of the Empirical Literature”, Journal of Psychology and Theology, 1991, 19, s. 6-25.

233 David- Susan Larson, ”Patient Spirituality and Mental Health: An Expanding Focus in Clinical Care and Research”, www.rcpsych.ac.uk/college/specialinterestgroups/spirituality/publications/

newsletter5/. 26 Ekim 2006.

234 D. Larson vd, “Associations Between Dimensions of Religious Commitment and Mental Health Reported in The American Journal of Psychiatry and Archives of General Psychiatry: 1978- 1989, American Journal of Psychiatry, 149 (4),1992, s. 557-59.

sağlıklı yaşama tarzı, baş etme stratejileri, olumlu duygular sağlamasıyla izah etmişlerdir.235

Koenig ve Larson (2001), inceledikleri 850 araştırma sonrasında, iki değişken arasında genel olumlu bir ilişkiye ulaşmışlar; hatta ruh sağlığı çalışanlarına terapide dini meseleleri ele almakla ilgili tavsiyelerde bulunmuşlardır.236

Hackney ve Sanders (2003), son 12 yılda konu hakkında yapılmış 34 araştırmanın meta-analizinde, “bazı dindarlık formlarının, diğer bazı ruh sağlığı formlarını, diğer kavramsallaştırma kombinasyonlarından daha çok etkileyip etkilemediği“ sorusuna cevap aramışlar; çelişkili araştırma sonuçlarının çıkmasında dinin ve ruh sağlığının tanım farklarının etkili olduğu sonucuna ulaşmışlardır.237

2. Araştırma Sonuçlarının Farklılıklarının Sebepleri

a. Din ve Ruh Sağlığı Olgularının İşlemsel Tanımlarının Araştırma Sonuçlarına Etkisi

Meta-analizlerin de ortaya koyduğu üzere, bu kadar farklı sonucun çıkmasının sebebi, araştırmacının dini ve ruh sağlığını baştan nasıl tanımladığının ve ölçmek istediğinin bulunacak ilişkiyi önceden belirlemesidir. Bu durumda psikolojik işleyişin farklı standart ölçekleri ile dinî inanç ve pratikler arasında bir çatışma söz konusudur.

Bu çatışmanın üç sebebi vardır. Birincisi, din ve ruh sağlığı arasında çatışma olduğu şeklinde bir sonuç, tıpkı Freud’un psikanalizinde olduğu gibi, aslında dinin ve ruh sağlığının iki tanımı arasındaki felsefik çatışmadan kaynaklanıyor olabilmektedir.238

İkincisi, ruh sağlığı hakkındaki yargılar, normatif yargılar olduklarından çeşitli kültürel ve bireysel değerlerin bir işlevi olabilmektedir. Bu durumda ruh sağlığının tanımını yönlendiren bu değerler, ölçme araçlarına gömülü olabilmektedir. Örneğin özgürlük ve özerkliğe değer vermek, dini inanç ve pratiklerle çatışma içinde olmayı gerektirmekte midir? Araştırmacının ölçeğini nasıl geliştirdiğine bağlı olarak, kişinin geleneksel dini uygulamalara bağlı olması nevrotik ya da çocukça (immature)

235 K. S. Seybold- P. C. Hill, “The Role of Religion and Spirituality in Mental and Physical Health”, Current Directions in Psychological Science”, 10 (1), 2001, s. 21- 24.

236 H. Koenig- D. B. Larson, “Religion and Mental Health: Evidence for an Association”, International Review of Pscyhiatry, 13 (2), 2001, s. 67-78.

237 C. H. Hackney- G. Sanders, “Religiosity and Mental Health: A Meta-Analysis of Recent Studies”, Journal for the Scientific Study of Religion, 42 (1), 2003, s. 43- 55.

238 Jones, agb.

çıkabilecektir. Bu durumda din ve ruh sağlığı arasında çatışma olduğu sonucunu çıkaran çalışmalarda asıl sorun iki farklı değerler kümesinin varlığından kaynaklanıyor olabilecektir.

Son olarak ölçek sonuçları örneğin MMPI’da olduğu gibi, uygulayıcının yorumuna açık olarak standardize edildiği derecede, araştırmacının tarafgir davranma ihtimali artacaktır.

Bahsedilen bu üç problem, din-ruh sağlığı ilişkisini ineceleyen araştırma sonuçlarının yapı geçerliliğini ve dolayısıyla da genellenebilirliğini kısıtlayabilmektedir.

Din- ruh sağlığı ilişkisini inceleyen empirik araştırmaların sonuçlarının dört farklı ruh sağlığı tanımına göre nasıl çıktığı ele alındığında; ruh sağlığının “psikiyatrik bozuklukların varlığı ya da yokluğu” şeklinde tanımlanması durumunda -ki en net tanım ve ölçme yolu olarak en net sonuçları bu tip araştırmalar üretmektedir-, din ve psikopatoloji arasında ne bağıntı ne de bağlantı bulunmamakta; daha az rahatsızlığı olanların daha çok dindar olduğu sonucu çıkmaktadır. Nitekim Srole ve arkadaşları (1962)239 Manhattan’da psikiyatrik rahatsızlığı olan hastalar üzerinde yaptıkları çalışmada dinî açıdan faal olanların rahatsızlık düzeylerinin daha az olduğunu bulmuşlardır. Stark’ın (1971) yaptığı çalışmada ise,240 dini hizmetlere devam etmenin, psikiyatrik problem yokluğunu tahmin ettiği bulunmuştur. Defalarca tekrarlanan bu tür çalışmalar daha dindar olanların daha az rahatsız olduğunu ortaya çıkarmıştır (Payne et al 1991).241

Ruh sağlığının duygusal durum (endişe, suçluluk duygusu ve kaygıdan bağımsız olma) olarak tanımlandığı araştırmalarda farklı sonuçlar elde edilmektedir. Bu durumda dinin nasıl tanımlandığı önem kazanmaktadır. Şöyle ki; Allport’un iç güdümlü- dış güdümlü dindarlık tiplerini kontrol eden araştırmalarda tutarlı sonuçlar çıkmaktadır. İç güdümlü dindarlık; sosyo-demografik değişkenler ve sağlık durumu sabit tutulduğunda bile, düşük psikolojik rahatsızlık düzeyiyle, kaygı ve depresyonla,

239 Leo Srole vd, “Mental Health in the Metropolis: The Midtown Manhattan Study,” Social Forces, C. 41, S.1, 1961, s. 93-94.

240 R. Stark, “Psychopathology and Religious Commitment”, Review of Religious Research , C. 12, S.3, 1971, s. 165–176.

241 Payne vd, agm, s. 11-40.

daha iyi uyum sağlama düzeyiyle ilişkili çıkmaktadır. Bu durumda kişilerin neye inandığının değil, nasıl –iç güdümlü ya da dış güdümlü- inandığının önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Dış güdümlü dindarlık, artan suçluluk duygusu, endişe ve kaygıyla bağıntılı iken; iç güdümlü dindarlık, bu olumsuz duygulardan bağımsız olmakla ilişkili, arayış olarak dindarlık (quest) ise bu olumsuz duygulara eğilimli olma ile ilişkili çıkmaktadır.

Ruh sağlığının “yeterlik ve kontrol hissi, özerklik gibi belli başlı arzulanır, sağlıklı kişilik özelliklerinin var olması durumu” olarak tanımlandığı araştırmalarda, değer tarafgirliği kontrol edildiği takdirde belli dindarlık türleriyle öz-saygı ve kişisel özerklik arasında olumlu ilişki bulunmaktadır. Örneğin Watson, Morris ve Hood (1988) tarafından yapılan çalışmada242, iç güdümlü dindarlık ve bağışlanmaya inanç yüksek öz-saygı düzeyini, içsel farkındalığı, empati kapasitesini, düşük depresyon düzeyini tahmin ederken; dış güdümlü dindarlık ve bağışlanmaya inanmaksızın suçluluk duygusu; uyum sağlayamama ve düşük benlik işlevleriyle bağlantılı bulunmuştur. Eğer sağlıklı psikolojik işleyişe değer veriliyorsa bu durumda suçluluk duygusu deneyimi, bağışlanma bağlamında işlemektedir. Ruh sağlığı açısından en kötü tecrübelerden birisi ise bağışlanma deneyimlemeden suçluluk hissetmek olmaktadır.

Bütün bu araştırma sonuçlarının kritiği, bize dinin çok boyutlu bir olgu olduğunu göstermektedir243. Kişinin nasıl inandığı, dinin belli yönleri (anlam, amaç ve umut sağlama kapasitesi), psikolojik açıdan diğer yönlerinden daha önemli olabilmektedir. Ayrıca, dinin, belli sağlıklı davranışları teşvik ederken, sağlıksız olanlarından (içki ve madde kullanımı gibi) caydırma potansiyeli ve sosyal birleştiricilik işlevi psikolojik açıdan anlamlı faktörler olabilmektedir.

Dördüncü tür tanım olarak, ruh sağlığı “doyum ve esenlik hissi” olarak tanımlandığında –ki esenlik ve yaşam doyumu, yüksek olumlu duygu durum, düşük olumsuz duygu durumla yakından ilişkilidir- dinlerin pek çoğu bu duygularla ilişkili çıkmaktadır. Bu da büyük ölçüde dinin; hayatın anlamlı olduğuna dair bir his sağlaması

242 P. J.Watson- Ralph Hood- Ronald Morris ”Antireligious, Humanistic Values, Guilt and Self- Esteem”, Journal for the Scientific Study of Religion, C. 27, S. 1, 1988, s. 535- 538.

243 Kendler vd, “Dimensions of Religiosity and Their Relationship to Lifetime Psychiatric and Substance Use Disorders”, American Journal of Psychiatry, 160, 2003, s. 496- 503.

sayesindedir. Geniş çaplı bir meta-analiz çalışmasında dinin esenlikle yüksek ilişkili olduğu (Witter vd, 1985)244 ve bu ilişkinin etnik gruplar için de geçerli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Özetlersek, din, çok boyutlu bir konu olup; bilişsel, duygusal, motivasyonel, davranışsal yönler içermektedir. Dinin bu saydığımız yönlerini ele alan araştırmalar yapılmasına rağmen, bu araştırmalarda dinin hangi yönünün dindarlığın asıl doğasını temsil ettiği meselesine yeterince dikkat edilmemiştir. Bu durumda birkaç ihtimal vardır; ya, dinin, araştırıldığı takdirde en güçlü ve en doğru sonuçları verecek merkezi bir boyutu vardır ki eğer böyleyse araştırmacılar bütün gayretlerini bu boyut üzerine odaklamalıdır. Ya da din, her biri biricik olsa da birbiriyle bağlantılı boyutların oluşturduğu bir bütündür. Bu durumda da dinin bazı boyutları ruh sağlığı gibi bir değişkenle diğer boyutlardan daha güçlü ilişkili olabilecek; hatta bazı boyutlar da negatif ilişki gösterebilecektir.245