• Sonuç bulunamadı

B. Ruhsal Rahatsızlık Belirtileri

2. Depresyon

Depresyon, “kişide, kalıtımsal, çevresel ve hormonal bozukluklar sonrasında gelişen çökkünlük hali” olarak tanımlanmaktadır.76 Basit bir üzüntünün ötesine geçmiş olan depresif duygulanıma, düşünce, davranış, biyolojik işlev bozuklukları da eşlik eder ve bu şekilde depresif duygu durum bozukluğu hemen her zaman kişiler arası, sosyal ve mesleki işlevsellikte bozulma ile sonuçlanır.77 Tanı sınıflandırma sistemlerinde depresyon bir sendrom olarak ele alınmakta ve tanı için bir takım ölçütler sıralanmaktadır. DSM-IV'e göre ''depresif duygu-durum'' tanı koymak için tek başına şart olmaktan çıkarılmıştır. Depresif duygu-durumun yanında ya da tek başına ''ilgi kaybı ve artık zevk alamama'' ölçütü tanı koymak için gerekli ölçütlerden biri olarak yer almıştır (Amerikan Psikiyatri Birliği 1994).78

Depresyon başta olmak üzere duygu-durum ve anksiyete bozuklukları genel popülasyonda en sık görülen psikiyatrik bozukluklardır. Genel popülasyonda depresif bozuklukların oranı ortalama %19-20, anksiyete bozukluklarının oranı ise %17-18 dolayındadır. Şu anki psikiyatrik tanı kategorilerinde farklı gruplarda sınıflandırılmalarına rağmen, klinik uygulamada depresyon ve anksiyetenin birlikteliklerine oldukça sık rastlanmaktadır. Son yıllarda yapılan birçok epidemiyolojik çalışma anksiyete ve depresyon birlikteliği ile tanı örtüşmelerine odaklanmıştır.

Çalışmalar anksiyete ve depresyonun eşik altı biçimlerinin belirti ve sendrom yönünden dikkat çekici örtüşmeler göstermesi, her iki bozukluğun farklılıklarını tanımlamanın ve ayrıştırabilmenin giderek güçleştiğini göstermektedir. 79

76 Adasal, age, s. 547.

77 E. Köroğlu, , Depresif Duygudurum Kliniği, Hekimler Yayın Birliği, Ankara 1993, s.19.

78 Sermin Kesebir, “Depresyon ve Somatizasyon”, Klinik Psikiyatri Dergisi, 7 (Ek 1), 2004, s. 14-19.

79 Lut Tamam, Sendromal Ya da Semptomatik Anksiyete ve Depresyon Arasındaki İlişki, 41. Ulusal Psikiyatri Kongresi, Erzurum 16 Kasım 2005, http://lokman.cu.edu.tr/psikiyatri/ltamam/sunum/

2005, 31 Mayıs 2007; Şeref Gülseren, “Depresyon ve Anksiyete”, Klinik Psikiyatri Dergisi,7 (Ek 1), 2004, s. 5-13.

Depresyon, çocuklar dahil her yaşta görülebilmektedir.80 Depresyon geçirme riski erkeklerde %15 civarındayken, bu oran kadınlarda %25’e kadar çıkmaktadır ve hemen hemen bütün toplumlarda kadınlarda depresyona iki kat daha fazla rastlanmaktadır.81 Cinsiyetler arasındaki bu farklılığın, kadın ve erkeğin toplumsal rollerinden kaynaklandığı ileri sürülmektedir.82

Aslında depresyon, yaşamın getirdiği stres yaratan bir çok duruma gösterilen normal bir tepkidir. Ama, bu tepki, yaşanan olayla orantılı olmadığı zaman ve çoğu insanın iyileşmeye başlayacağı noktayı aşarak sürmesi halinde anormal kabul edilir.83

b. Belirtileri ve Teşhisi

Depresyonda dört belirti grubu şöyle sıralanır;

1. Duygusal Belirtiler; üzüntü ve keder; çaresizlik, mutsuzluk, ağlama, intihar düşünceleri; haz ve yaşamdan zevk alma duygusunun kaybolması,

2. Bilişsel Belirtiler; olumsuz düşünceler, düşük öz değer eğilimi, yetersizlik hissi, kendini suçlama,

3. Güdüsel Belirtiler; güdülenmede düşüş; edilgenlik,

4. Fiziksel Belirtiler; iştahsızlık, uyku bozuklukları, yorgunluk ve enerji kaybı; ağrı ve sızı hislerinin abartılmasıdır.84

c. Depresyon Türleri

Depresyon şiddeti, seyri ve nedeni açısından değerlendirildiğine bazı alt gruplara ayrılmaktadır:

(1) Majör Depresyon

Major depresyon, hafif (distimik bozukluk), ağır ya da orta düzeyde seyreder.

Nedenleri açısından görünürde bir neden yokken de başlamış olabilir. Buna endojen (içsel) depresyon denmektedir ve bu durum kişinin biyolojik genetik yapısıyla ilgilidir ve kuvvetli olasılıkla ailenin diğer bireylerinde de benzer durum olmuş ya da

80 Zeynel Sütoluk vd, “Yüreğir Çıraklık Eğitim Merkezi öğrencilerinde Depresyon Sıklığı Ve Nedenleri”, Türk Tabipler Birliği Mesleği Sağlık ve Güvenlik Dergisi, S.23, 2005, s. 24.

81 Özcan Köknel- G. Özuğurlu- Bahadır Aytar, Davranış Bilimleri, Bayrak Matbaacılık, İstanbul 1989, s. 232.

82 Leyla Navaro, İki Boy Ufak Pabuç, Depresyonda Kadın- Erkek Farklılıkları, Remzi Kitabevi, İstanbul 2002, s. 122.

83 Atkinson vd, age, s. 539.

84 James Scully, Psychiatry, Wiley Medical Pub., 1989, U. S. A., s. 72.

olabilecektir. Bu biyolojik nedenler genellikle beyindeki çeşitli nöro-kimyasal madde düzeylerindeki sorunla açıklanmaktadır. Konuyla ilgili bilimsel araştırmalar devam etmektedir.

(2) Reaktif Depresyon

Kişinin ekonomik iflas, boşanma, yakın birinin ölümü gibi yoğun bir stresle karşılaşması durumunda söz konusu stresli olaya tepki olarak yaşayabileceği depresyondur. Genellikle daha hafiftir, tedaviye ve terapiye cevap oranı yüksektir.85

(3) Psikotik Depresyon

Ses duyma, hayal görme, akıl dışı şüpheler gibi belirtilerin olduğu depresyon türüdür. Kişi yaşamında ilk kez böyle bir depresyon geçiriyorsa bu durum ilk ve tek atak olarak adlandırılabilir. Diğer yandan kişi bir çok kez depresyon geçirmişse ve son depresyonu öncekilerin tekrarıysa o zaman buna tekrarlayıcı depresyon denmektedir.

d. Tedavi Yöntemleri

Depresif duygular mevcutsa ve depresyona girilmişse hastanın önce fiziksel bir rahatsızlığının olup olmadığı araştırılmaktadır. Böyle bir rahatsızlığın olması durumunda öncelikle bununla ilgili bir uzmana yönlendirilmektedir.86

Depresyon tedavisi mümkün olan bir rahatsızlık olup kişinin öncelikle tedaviyi kabullenmesi gerekir.87. Depresyon tedavisinde anti-depresan adı verilen ilaçların yer aldığı ilaç tedavisi ve destekleyici psikoterapi birlikte kullanılmaktadır88.

Psikoterapi, her bireyin kendi özgün dünyasındaki dinamikler, iş, eş ve sosyal yaşamla ilgili ve sorunları ve bunlarla başa çıkma yöntemleri, hastanın genetik yapısı, çocukluğunda yaşadığı travmalar, davranış döngülerinin bugünle bağlantısı, yaşadığı olaylara getirdiği yorumlar, yetersizlik ve çaresizlik hissettiği durumlar, yeni bir düşünce sistemi geliştirmeyi öğrenebilmesi, algı çarpıklıkları düzeltilerek yapılır.

85 Lawrence B. Schiamberg, Human Development, Second Ed., Mac Millan Publishing, New York 1983, s. 623.

86 Muammer Cengil, “Depresyonu Önlemede Dini İnancın Koruyucu Rolü”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 3 (2), 2003, s. 137- 138.

87 Umut Ulusu, Depresyon, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Merkezleri, www.sagmer.hacettepe.edu.tr/

ubsportal/ dosyalar/ Depresyon, 9 Haziran 2007.

88 Hayata Yeniden Başlamak başlıklı broşür, www. lundbeck.de, 9 Haziran 2007.

Psikoterapide hastaya başa çıkma teknikleri öğretilmesi önemlidir. Kognitif terapi ise, kişi kendi kendisine depresyondan çıkmasına yardımcı olabildiği için tedavide yaygın olarak kullanılmaktadır. Ağır depresyon vakalarında davranışçı ve kognitif yaklaşımlar brilikte kullanılarak etkili sonuçlar elde edilebilmektedir.89

e. Depresyon-İntihar İlişkisi

Ağır depresyon hastalarında intihar etme oranı oldukça yüksektir.90 Bu tür hastalar bazen kendini cezalandırmanın bir ifadesi olarak, bazen de benliğini bozulmuş olarak gördüğü ve sıkıntılarını tamamen dindirmede ölümü en makul yol olarak gördüğü için intiharı tercih etmektedir.91 İntihara yönelmede depresyonun şiddeti, cinsiyet ve yaş gibi faktörler etkili olmaktadır.92 İntihar hakkında yapılan araştırmalar, ruhsal bozuklukların intihar davranışında en önemli risk faktörlerinden biri olduğunu, ruhsal bir hastalığı bulunan intihar olgularının yaklaşık %80’inde depresyon belirlendiğini göstermektedir. Depresyonda da umutsuzluk duygusunun intihar davranışında bağımsız risk faktörü ve öngörücü olduğunu belirten bir çok çalışma mevcuttur.93