• Sonuç bulunamadı

Din Tanımlarının Sınıflandırılması

A. Dinin Tanımı

1. Din Tanımlarının Sınıflandırılması

Din tanımlarını üç ayrı eksen üzerinden tasnif etmek mümkündür. Birinci eksende; ilahi ve beşeri bakış açısından tanımlamalar; ikinci eksende; bireysel,

1 Manzur, Lisanü’l Arab, Beyrut ts, XIII, “din” maddesi, Aktaran Veysel Uysal, Din Psikoloisi Açısından Dini Tutum,Davranış ve Şahsiyet Özellikleri, İstanbul: İFAV Yayınları, 1996, s.16.

2 Hüseyin Peker, Din Psikolojisi, Çamlıca Yayınları, İstanbul 2003, s. 29.

3 Hayati Hökelekli, Din Psikolojisi, TDV Yayınları, Ankara 2003, s. 69.

4 Peker, age, s. 29.

5 Yapıcı, age, s. 8.

toplumsal ve psiko-sosyal bakış açısından tanımlamalar; üçüncü ve en kapsamlı eksende ise teolojik, ahlakî, felsefî, psikolojik ve sosyolojik olmak üzere beş temel grupta yapılan tanımlamalar yer almaktadır. Bu son eksendeki tanımlar özsel, işlevsel ve hem özsel-hem işlevsel tanımlar olmak üzere üç temel başlık altında ele alınabilmektedir.

a. İlahi ve Beşeri Tanımlar

Birinci eksendeki ilahî tanımlamalar daha çok, ilahiyatın konusunu oluştururken; din psikolojisi, din sosyolojisi, dinler tarihi gibi din bilimlerinin bakış açısını oluşturan beşerî tanımlar ise kendi içinde bireysel ve toplumsal olmak üzere ikiye ayrılabilir.

b. Bireysel/ Sosyal/ Psiko-sosyal Bakış Açısına Göre Tanımlar

Din tanımlarını ikinci bir sınıflandırma, bireysel, sosyal ve psiko-sosyal atıflar bazında yapılabilmektedir. Dini, kişisel bağlılık, yani duygusal yaşantı, “subjektif şuurun bir gerçeği”6 olarak gören James’in, bir yanılsama olarak değerlendiren Freud’un7, “kutsalla ilişkili tarzda tezahür eden anlam arayışı” olarak tarif eden Pargament’in ve Frankl’ın tanımları psikolojik bir tanım iken; Durkheim ve Marx’ın tanımları temelde sosyolojik; Hervieu-Leger’in dinin, geleneğe referansla kendini meşrulaştırdığı şeklinde tanımı8 ile Fromm’un tanımları ise sosyal psikolojiktir.

c. Teolojik, Ahlaki, Felsefi, Sosyolojik, Psikolojik Tanımlar

(1) Özsel Tanımlar

Bu tanımlar, dinin özünün ne olduğunu öne çıkararak, dini, “aşkın olana, tabiatüstüne bağlanma” şeklinde açıklayan tanımlardır. Otto ve Eliade’nin dini kendisiyle kutsal bir kosmosun kurulduğu insani bir girişim olarak tarif etmeleri9 özsel tanıma örnektir. Bu tür tanımlara yöneltilen en önemli eleştiri, bütün dinlerde aşkınlık fikrinin, hatta bazılarında (Budizm gibi) Tanrı inancının mevcut olmamasından dolayı kapsayıcılığının düşük olmasıdır. Üstelik dini, tarihî ve kültürel bir bağlam içerisinde

6 Antoine Vergote, Din İnanç ve İnançsızlık, (Çev. Veysel Uysal), İFAV, İstanbul 1999, s. 18.

7 Ali Köse, Freud ve Din, İz Yayıncılık, İstanbul 2000, s. 129.

8 Yapıcı, age, s.17.

9 Mircae Eliade, Kutsal ve Dindışı, (Çev. M. Ali Kılıçbay), Gece Yayınları, Ankara 1991.

tanımladığından, zaman içerisinde dini algılama ve uygulamada meydana gelen değişimleri açıklamada yetersiz kalabilmektedir.

Teolojik tanımların genelde tamamı, fenomenologların ve bazı sosyal bilimcilerin tanımları bu kategoride değerlendirilebilir. Konumuz açısından baktığımızda, bu tür tanımların vurgusu, inanan insan yerine aşkın varlık(lar) üzerinde olduğundan yetersiz kalabilmektedir.

(2) İşlevsel Tanımlar

Bu tür tanımlar, dinin bireysel ve toplumsal hayatta karşıladığı işlevlere odaklanmaktadır. Buna göre din, bireylerin dünyevi olayları ve tecrübeleri değerlendirmelerine ve anlamlandırmalarına imkan tanıyan sembolik bir bütündür. Bu tür tanımların riski ise, dinî olarak ortaya çıkmayan bir çok fenomeni dinî olarak ele alma ihtimalinin yüksek olmasıdır. Din psikologlarının ve din sosyologlarının tanımları genellikle bu kapsamda değerlendirilmektedir. Geertz’e göre din; “varoluş konusunda genel mahiyette kavramlar dile getiren; insanlarda güçlü, derin, kalıcı motivasyonlar ve ruhi eğilimler uyandıracak tarzda etkilerde bulunan bir semboller sistemi“10 iken;

Batson ve Ventis’in tanımına göre dinin kaynağını, “varoluşun ve hayatın anlamını, gayesini sorgulayan pek çok soruya cevap bulma isteği” oluşturmaktadır.11

Glock ve Stark’ın; “Ferd veya toplumların kutsal olduklarına inandıkları şey, nihaî anlamlar (ultimate meaning) ile ilgili problemler üzerine yoğunlaşan semboller, inançlar, değerler ve uygulamaların kurumlaşmış bir sistemidir”12 şeklindeki tanımında ise dinin bireysel işleviyle toplumsal tezahürü iç içe geçmektedir.

Fromm’un “Bir grup tarafından paylaşılan ve o grup bireylerine kendilerini adayabilecekleri ortak bir hedef sunan ve onlara ortak bir davranış biçimi veren bir düşünce sistemi”13 olarak özetlenebilecek tanımı ise, dinin grup oluşturma ve grubu

10 Bahadır, agm, s. 106.

11 Raymond Paloutzian,“Psychology of Religion Module”, Psychology, ed. John W. Santrock, Seventh Edition, University of Texas, s.6.

12 C. Y. Glock- R. Stark, Religion and Society in Tension, s.4’den naklen A.Ulvi Mehmedoğlu, Kişilik ve Din, DEM Yayınları, İstanbul 2004, s. 23.

13 Erich Fromm, Psychoanalysis and Religion, Yale University Press, New Heaven 1958, s. 21.

harekete geçirme potansiyeli üzerinde durduğu için tamamen sosyal psikolojik bakış açısına sahiptir.

Konumuz açısından işlevselci tanımlar önem arz etmektedir; çünkü olumlu ya da olumsuz olsa da din ile ruh sağlığı arasında var olduğu düşünülen her ilişkide dinin işlevsel yönü ön plana çıkmaktadır. Başka bir deyişle dinler bir yandan beraberlerinde getirdikleri dünya görüşü ile inananların sosyal çevreleriyle nasıl bir ilişki içerisinde olmaları gerektiğini düzenlemeye çalışırken bir yandan da zihinsel ve ruhsal yapıları üzerinde etki ederek onların psiko-sosyal uyumlarının yönünü ve yoğunluğunu belirlemektedir. Ancak, dinin bu fonksiyonlarını dinin temeli olarak kabul etmek yani dini üretenin insan olduğunu ileri sürmek psikolojizmin içine düşmek demektir.14 Bir başka deyişle, din değil ama dindarlığın psikolojik ihtiyaçlarla biçimlenmesinden bahsetmek daha doğru görünmektedir.

(3) Özsel-İşlevsel Tanımlar

Bu tür tanımlar, dini tanımlama konusunda özsel ve işlevsel tanımların dezavantajlarını aşmak amacıyla yapılmış, dinin hem özsel hem de işlevsel yönlerini barındıran tanımlardır. Durkheim’ın “kutsal şeylerle ilgili inanç ve uygulamalardan meydana gelen ve bu inanç ve uygulamaların ona inanıp bağlananları manevî bir birlik meydana getirerek bir toplulukta birleştiren dayanışmalı bir sistem”15 şeklindeki klasik tanımı ve Pargament’in “kutsalla ilişkili tarzlarda tezahür eden bir anlam arayışı”16 şeklindeki tanımı bu tip tanıma örnek verilebilir.

Sosyal bilimciler açısından, hem sadece öze vurgu yaparak dini işlevsiz bir hale getirmediklerinden, hem de dini, işlevlerine indirgemeyip dinin aşkın tarafını da göz önünde bulundurduklarından en avantajlı tanım türü hem özsel hem de işlevselci tanımlardır. Ancak bu tür tanımların özsel ve işlevselci tanımların risklerini bir arada barındırdığına dair eleştiriler mevcuttur.

14 Vergote, age, s. 19- 20.

15 Ünver Günay, Din Sosyolojisi, İnsan Yayınları, İstanbul 2000, s. 192- 193.

16 K.Pargament, “Acı ve Tatlı: Dindarlığın Bedelleri ve Faydaları Üzerine Bir Değerlendirme”, (Çev.

A. U. Mehmedoğlu), Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 5, S.1, 2005, s. 282.

Yapıcı’nın (2007) önerisini takip ederek, konumuza en uygun din tanımı şu şekilde ifade edilebilir:

“Doğrudan ya da dolaylı olarak, ilahî ve kutsal (mukaddes) olanla girişilen ilişkiler sonucunda, etki ve sonuçları itibariyle, hem tek tek bireylere hem de topluma farklı düzeylerde belli bir duyuş, düşünüş ve davranış kalıbı sunan, hayata bir anlam ve amaç vererek insanın varoluşsal kaygılarına çözüm üreten, mensuplarına belirli ve farklı bir kimlik duygusu temin ederek bir müminler cemaati oluşturan sembolik bir sistem.”17

Dinin tanımı veya tanımlanmasına yönelik bazı yaklaşım tarzlarını ve önerdikleri din tanımlarını kısaca açıkladıktan sonra “dindarlık” kavramıyla ilgili bazı açıklamalar vermek istiyoruz.