• Sonuç bulunamadı

Egoizm: Ahlak filozofları egoizmi kişisel ve kişisel olmayan egoizm olmak

1 2 AHLAK KAVRAM

3- Egoizm: Ahlak filozofları egoizmi kişisel ve kişisel olmayan egoizm olmak

üzere ikiye ayırmıĢlardır (Arslan, 2005: 13). KiĢisel egoistler kendi uzun dönemli çıkarlarını önde tutarken diğerlerinin ne yapması gerektiği hakkında sessiz kalırlar. Egoistler herhangi bir kiĢinin, baĢkalarına karĢı ne bir yükümlülüğe, ne de bir fedakarlığa mecbur olmadığını savunmaktadır. Eğer bir davranıĢ, uzun dönemde bireyler için kötüye oranla ‗en yüksek iyi‘yi ortaya çıkarıyorsa ya da muhtemelen çıkaracaksa, o zaman bu davranıĢ doğrudur ve bireyler bu davranıĢı yapmalıdır (Kapu, 2009: 66). KiĢisel olmayan egoistler ise herkesin kendi uzun dönemli çıkarlarını kollaması gerektiğini ileri sürerler. Egoizm söz konusu olunca bazı yanlıĢ anlamalar da gündeme gelmektedir. Çünkü günlük dilde kullanılan egoizm ya da bencillik9 ile felsefik egoizm ayrıĢmaktadır. Örneğin yanlıĢ anlamalardan biri, egoistlerin yiyip içip gününü gün eden insanlar oldukları yolundaki genel kanıdır.10

9

Bencillik, ahlaki karar alma sürecinde, bireyin kendi kiĢisel çıkarlarına en çok katkıda bulunacak alternatifleri seçmesi olarak ifade edilmektedir. Literatürde bencillik psikolojik ve ahlaki bencillik Ģeklinde iki kısımda ele alınmaktadır. Psikolojik egoizm, kendisine yol gösterici ilke olarak ‗kiĢisel çıkarı‘ kabul etmiĢtir. KiĢisel çıkar ilkesinin ise, ekstrem durumları da içine alacak Ģekilde bütün zaman ve koĢullarda geçerli olacağı kabul edilmektedir (Kapu, 2009: 66).

10 Bu anlayıĢlardan biri bütün egoistlerin aynı zamanda hazcı (hedonist) bir bakıĢ açısına sahip olduğu yönündedir. Hedonizme göre, hayatın amacı ve erdemin kriteri zevke ulaĢmaktır. Birçok egoist hazcı bir anlayıĢa sahip olmasına rağmen, Eski Grek felsefecilerinden Epicuras (M.B. 341-270), bazı egoistlerin, kiĢisel çıkarı belirleyen Ģey hakkında geniĢ bir yorumlama yetisine sahip olduklarını ve

Oysa uzun dönemli amaçlarını gerçekleĢtirmek için kısa dönemli amaçlarından vazgeçen bir insan da egoist olabilir. Egoistler sadece zevk peĢinde koĢan insanlar olmak zorunda değildirler. Bazı egoistler zevk peĢinde koĢabileceği gibi bazıları da güç, bilgi ya da kendini gerçekleĢtirme gibi amaçların peĢinden koĢabilirler. Örneğin kendi canını tehlikeye atarak bir baĢkasını kurtaran kiĢi daha aslında bencilce hareket etmektedir, çünkü kiĢi bu hareketiyle fedakarlık hislerini tatmin etmektedir (Arslan, 2005: 13 - 14).

1. 2. 3. 2. 2. Deontolojik YaklaĢım ve Kant Ahlakı

Deontoloji kavramı, Grek medeniyetine ait olan ‗ödev (duty)‘ kavramından gelmektedir. Faydacı amaçlardan bağımsız olarak ahlaki ilke ve kuralların var olduğunu ve ahlaki yaĢamın araçlar ve amaçlara dayanarak izah edilmiĢ olmasının yanlıĢ olduğunu ifade etmektedir. Daha çok davranıĢa yüklenmiĢ niyetleri ve bireylerin hakları üzerine temellenen ahlak felsefesine dayanmaktadır (Kapu, 2009: 70). Ödevci filozoflar, belirli davranıĢları doğuĢtan doğru olarak kabul ederler ve doğruluğun belirleyiciliğini, toplum yerine bireysel aktörler üzerine temellendirmektedir. Bizim görevlerimiz, aslında baĢkalarının haklarından dolayı ortaya çıkmaktadır. Örneğin, bir kiĢinin borçlarını ödemesi, vaatlerini yerine getirmesi, çocuklarını büyütmesi gibi görevler, baĢkalarının haklarına dayalı ödevlerdir. Ayrıca deontolojistler, insanlar arasındaki iliĢkileri eĢit kabul edilebilir görmektedirler. Bu bağlamda birçok özel iliĢkilerden özel bireylere ahlaki yaĢamı zenginleĢtiren görevler akar. Bu iliĢkiler; ebeveyn-çocuk, gardiyan-koğuĢ, söz veren- söz verilen, hukukçu-suçlu, çalıĢan-iĢveren iliĢkilerini kapsamaktadır.

Bütün felsefe tarihi boyunca deontolojistler, kendilerinin nihai ahlaki standartları olarak farklı ödev ilkeleri belirlemiĢlerdir. Bundan dolayı çeĢitli farklılıkları olan deontolojik teoriler ortaya çıkmıĢtır. Genelde en yaygın olarak bilinen teori, ‗Kutsal Emirler‘ teorisidir. Bu anlayıĢta Tanrı‘nın istekleri nihai amaçtır ve bir davranıĢ ya da davranıĢ Ģeklini, eğer yalnızca Tanrı yasaklamıĢ veya emretmiĢse, doğru ya da yanlıĢ olur. Bir baĢka grup deontolojist, davranıĢların sahip oldukları politik yaĢam, din ve sosyal iliĢkilerden dolayı değil de, bizzat kendilerinin ‗iyi‘ kavramını, bilgi, güç ya da bazı modern psikologların kendini gerçekleĢtirme olarak isimlendirdikleri Ģey ile tanımladıkları belirtmektedir (Kapu, 2009: 67).

mutlak doğalarından dolayı doğru ya da yanlıĢ, iyi ya da kötü olabileceklerini iddia etmiĢlerdir (Kapu, 2009: 72).

Ahlakın konusunu ve alanını vazifeler ilmi olarak belirleyenlerin baĢında Alman filozofu Ġ.Kant gelir. Kant‘a göre her türlü ahlaki eylem, salt ödev duygusunda kaynaklanmaktadır (Erdem, 2003: 24). Kant ahlak konusunu ―Törelerin Metafiziğine Temel Atma‖, ―Pratik Aklın (Usun) Kritiği (EleĢtirisi)‖ ve ―Törelerin Metafiziği‖ adlarında eserlerinde ele almıĢtır. Kant bu yapıtlarında ahlaki özümüzden, salt istençten söz eder. YaĢamın amacının sadece mutluluğa eriĢmek olarak kabul edilemeyeceğini, mutluluk için iç güdülerin yeterli olacağını, ancak insanın iç güdülerin yanı sıra aklı da olduğunu söyler. Akıl da bize ahlaki olanı gösterir; akılla sorumluluklarımızı, ödevlerimizi biliriz (Dedeoğlu, 2004: 136). Kant‘ın ahlak anlayıĢı bazı temel kavramlara dayanmaktadır. Bunlar özgürlük, iyi niyet, özerk ve özerk olmayan irade ve kategorik emirlerdir olarak ifade edilmektedir (Kapu, 2009: 87). Kant‘a göre bir eylemin doğruluğu veya yanlıĢlığı, bu eylemin kendisinden ötürü yapıldığı niyete bağlıdır. Ġyi eylem, iyi niyete dayanan eylemdir (Arslan, 2002: 130). Her bireyin içinde bir ahlak yasası bulunduğu ve buna uymanın en yüksek görev ve gerçekte, bütün yükümlerin temeli olduğu öğretisi ile ona felsefik formüllendiriliĢini veren Immnuel Kant‘tır (Selsam, 1995: 45). Kant faydacılıktaki gibi çıkar temelli ahlak anlayıĢına karĢı çıkar. Ahlaki bakımdan iyi denen davranıĢı insanın doğal arzularının, eğilimlerinin doyurulması olarak açıklayan ahlak kuramlarını en kararlı bir Ģekilde reddeden filozofların baĢında gelir (Arslan, 2002: 146). Kant‘a göre özgürlük ahlak yasasının koĢuludur (Kapu, 2009: 73). Kant bir hümanisttir. Ona göre ahlakın kaynağı Tanrı bile değildir. Kant‘a göre insan otonom bir varlıktır. Yani o kendi yasasını kendisi koyar ve kendi koyduğu yasasına itaat etmesi de onun özgürlüğüdür. O halde ahlak yasasının kaynağı Kant‘a göre insandır. Kant insanı insan yapan, onu diğer varlıklardan ayıran gerçek insani özelliğin aklı, saf akıl olduğunu düĢünür. Ahlak değerlerinin kaynağı insan aklı veya akıllı insandır ve bu akıl ahlaki olarak insada kendisini viicdan olarak ortaya koyar (Arslan, 2002: 147). Kant‘ın ahlakında esas olan mutluluk ya da fayda değil, mutluluğu hak etmek ve doğru olmaktır. Ahlaki davranmak için belli koĢulların yerine gelmesi beklenmemelidir. Ahlaki davranıĢ her koĢulda ve durum ne olursa olsun ortaya

konması gereken bir davranıĢtır. Bu durum Kant‘ın ahlak teorisine belki soğuk, katı ve çekici olmayan bir görünüm vermiĢ olabilir fakat unutulmamalıdır ki Kant ideal durumu gösteren saf bir ahlak teoirisi kurmaya çalıĢmıĢtır. Ahlakilik (moral kredi) insanın tek baĢına sorumlu olduğu eylemlerden gelir. Kant‘ın deontoloji olarak da bilinen haklar teorisine göre bazı Ģeyler sonuçları ne olursa olsun insanlık için ahlaki olarak bağlayıcıdır. Örnek öldürmek, tecavüz etmek, iĢkence etmek, soykırım yapmak sonuçları ne olursa olsun kötü eylemlerdir. Kant‘ın doğal haklar ödev ahlakına göre insanlar doğuĢtan bazı haklara sahiptirler. Haklar teorisine göre bazı evrensel doğrular vardır ve bunlar zaman ve Ģartlara göre değiĢmezler (Arslan, 2005: 9). Kant, ‗iyi niyet‘in dıĢında hiçbir Ģeyin iyi olmadığını söylemektedir. Bu, insan kiĢiliğinin istenmeyen ve iyi olmayan birçok yönlerinin olduğu anlamına gelmez. Sadece, akıl, erdem, tutarlılık, sebat, mantık gibi iyi hasletlerin onları kullananın niyetine bağlı olduğunu söylemektedir (Kapu, 2009: 74). Kant, doğal yaĢamda var olan yasaların kaçınılmaz, zorunlu olduğunu düĢünürken, ahlaki olarak, gerekirlilik olarak adlandırılabilecek ahlak yasaları olduğunu söylemiĢtir. Kant, kategorik zorunluluk teorisiyle her durum ve koĢulda ahlaki olmanın gerekliliğini vurgular. Kategorik zorunluluk yaklaĢımına göre; iyi ve doğru olanı yapmak içgüdülerden, dıĢ dünyadan bağımsız olmalıdır. Bu düĢüncenin dayandığı temel, yapılan bu eylemin genel bir ilke olarak kabul edilmesine iliĢkin istektir (Dedeoğlu, 2004: 137).

Kant‘a göre ahlakın temelini herkese göre değiĢmeyen bir Ģey oluĢturmalıdır. (Imperative) Ġnsan öyle hareket etmelidir ki hareket ve davranıĢları aynı zamanda baĢka insanlar için de bir ilke ve yasa olsunlar. Kant ilk defa özgürlük problemine yepyeni bir çözüm getirmiĢtir. Kant‘da özgürlük tamamen determinist11

(belirleyici) ya da indeterminist (belirleyici olmayan) bir olgu değildir. Her ne kadar özgürlük12 bir belirleme ise de, bu dıĢarıdan bir belirleme değildir. Bu belirlemeyi sağlayan saf irade ya da pratik akıldır(Arslan, 2005: 10). Kant, geliĢtirdiği ahlak felsefesinin

11

Determinizm (belirlenimcilik) ‗evrende bütün olup bitenlerin nedensellik bağlantısı içinde belirlendiğini öne süren görüĢ‘tür (Elmalı, 2005: 80).

12

‗Ahlaki davranıĢın üzerinde kurulduğu temel, insana özgü istek ve eylemlerin sınırsızca özgür olmadığı, insanın birlikte yaĢadığı insanların haklı talepleri nedeniyle özgürlüğün de belli ölçüler içinde tutulduğuna dair bu deneyimdir.‘ ‗Kuralsız özgürlük, insani olmayan bir özgürlüktür. Diğer aĢırı uç; tümüyle kuralların belirlediği, zorunluluk mekanizmaları içinde katılaĢmıĢ bir özgürlük de insanlık dıĢıdır. Buna karĢılık ahlaki özgürlük, herkesin kendi özgürlüğü adına bağlı kalacağı kurallar koyar; tıpkı bir oyunun uyulduğunda oyunu bozmak Ģöyle dursun, onu zaten mümkün kılan- kurallarına uyulduğu gibi bu kurallara uyulur‘ (Dedeoğlu, 2001: 4).

amacının, ahlaki kuralların geçerliliği için nihai temelleri oluĢturmak olduğunu belirtmiĢtir. Bu nihai temellerin de, sezgi, vicdan ya da faydanın ortaya çıkmasına değil, salt akla dayandığını göstermeye çalıĢmıĢtır (Kapu, 2009: 72).

Ahmet Arslan‘a göre Kant ahlakına çeĢitli eleĢtiriler yöneltilebilir. Kant ödev duygusundaki çatıĢmaları göz önüne almamaktadır. Ülkeme karĢı ödev duygumun onun uğruna savaĢmamı ve gerekirse ölmemi, aileme karĢı ödev duygumun ise onları terketmememi ve ölmememi benden istediği durumda ne yapmalıyım? Veya bir dostumun bana emanet ettiği bir sırrı saklamam mı, yoksa söylemem mi gerekir? Dostuma karĢı ödev duygum onu saklamamı, topluma karĢı ödev duygum ise onu açıklamamı benden isteyebilir. Bu durumda hangi buyruğa uyacağım? Sonra Kant‘ın bir eylemin sonuçlarını hiç hesaba katmaması ne kadar doğrudur? (Arslan, 2002: 150).

Gerçekten ahlaki olan bir eylem, salt iyi niyete dayanan bir eylem değildir; aynı zamanda etkili iyi sonuçları olan bir eylemdir. Bundan dolayı o iyi niyetten baĢka Ģeyler, örneğin akıl, iyi hesap, iyi niyetin somut Ģartlara uydurulmasını gerektirir. Hegel hatta Kant‘ın ‗iyi niyetli ruh‘ kuramının gizli bir bencillik gizlediğini göstermiĢtir. Kant, Ģartlar ne olursa olsun, hatta masumun hayatını kurtarmak söz konusu olsa bile asla yalan söylememek gerektiğini söylemektedir. Bu ahlaki bir eylemde insanın karĢılaĢabileceği zahmetli araĢtırmaları, çatıĢmaları, kaygıları ortadan kaldırmak anlamına gelmez mi? Kant bize ‗iyi niyetli ol, gerisini düĢünme‘ demektedir. Oysa gerçek hayatta biz hep gerisini, sonuçlarını düĢünmek zorunda değil miyiz? Bundan dolayı ünlü bir Fransız düĢünürü C. Peguy Ģöyle diyebilmiĢtir: ‗Kant‘ın elleri temizdir; ancak elleri yoktur‘ (Arslan, 2002: 151). Nietzsche‘ye göreyse; Kant etiklerini; kendi zamanlarının moraline dayanarak, onu ‗verilmiĢ olarak‘ kabul ederek ve bu morali haklı çıkarmak için kurmuĢtur. Çünkü ana hedefleri; buldukları morali haklı çıkarmak, onu doğrudan doğruya veya dolaylı olarak öğretmektir (Demirel, 2005: 41). Kuçuradi‘ye göreyse, Kant iliĢkiye bakmadığı için, tek ölçü olarak iyi istemeyi vermektedir. Ne var ki, kiĢi, bilmesi gerektiği halde bilmediklerinden de sorumludur. Dolayısıyla gerekenin yapılabilmesi, iyi istemeye bağlı olduğu kadar doğru değerlendirmeye de bağlıdır (Kuçuradi, 2006: 65).

1. 2. 3. 2. 3. Ahlakla Ġlgili Diğer GörüĢler

Ahlakla ilgili bunların dıĢında diğer görüĢler ise Ģunlardır:

1. 2. 3. 2. 3. 1. Erdem Ahlakı

Erdem ahlakı yaklaĢımının kökleri Socrates ve öğrencileri Platon ve Aristoteles‘in ahlak teorilerine dayanır. Daha ileri bir aĢaması orta çağ doğal hukuk geleneğinde ortaya çıkmıĢtır. Bu düĢünürlere göre ahlak, bilgelik, adalet, basiret ve hoĢgörü gibi geliĢen erdemler anlamındadır. Sokrates13

erdem ahlakını, ruhun farklı boyutları arasındaki uygun bir denge ve uyum olarak tanımlayarak, halk ile kiĢilik arasındaki iliĢkiyi tartıĢmıĢtır. Öğrencisi Platon da erdem ahlakını zorunlu görmüĢtür ve bu ahlakın temelinin akılda olduğunu belirtmektedir. Platon‘un öğrencisi ise Aristoteles ise onlardan farklı olarak ahlaki erdemlerin karakter ve kiĢilikle iliĢkili olduğunu öne sürmüĢtür (Kapu, 2009: 78). Sokrates sonrası okullar arasında bulunan Kynikler Okulu düĢünürleri de, Sokrates‘in erdem kavramı üzerinde durmuĢ, yaĢamın en önemli anlamının ve amacının erdem (arete) olduğunu söylemiĢlerdir. Erdemli olmak için her türlü bağımlılıktan, gereksinimden kurtulunması gerektiğini ve erdemli olmak için hiçbir karĢılık beklenmemesi gerektiğini ileri sürmüĢlerdir (Dedeoğlu, 2004: 121).

1. 2. 3. 2. 3. 2. Marksizmin Ahlak AnlayıĢı

Marksist teorinin ahlak anlayıĢıyla ilgili farklı fikirler öne sürülmektedir. Kimileri Marx ve özellikle Ortodoks Marksizmin sonuççu, hatta faydacı bir yöne sahip olduğunu ileri sürmekte, kimileri ise Marksist teorinin deontolojik bir içerikte olduğunu savunmaktadır. ―Marksist‖ bir ahlak ve toplum teorisi Peffer‘e göre (1) Marx‘ın radikal hümanizmi ve eĢitlikçiliğinin ruhuyla donatılmıĢ; (2) Marksist siyasal perspektif bakımından büyük önem taĢıyan ampirik tezleri (özellikle Marx‘ın sınıflar ve sınıf mücadelesi teorisini ve kapitalizm çözümlemesini) temel alan; ve (3) Marksist‘in temel normatif siyasal konumlarını savunmaya çalıĢan bir teoridir. Bu konumların birincisi, sosyalizmin-yani demokratik, özyönetimli sosyalizm-ahlaki

13

Aristoteles‘e göre; ‗Sokrates ahlaki erdemleri incelemeye yöneldi. Bu konularda evrensel tanımlamayı getirmeye çalıĢan ilk kiĢi o‘dur. Sokratesin ahlak alanındaki düĢüncesi ‗özelden geneli çıkarmaya, bireyselden toplumsala ve evrensele yükselmeye çalıĢmıĢ olmak, fikirlerin alacalı çokluğu altında, herkesin doğru ve değiĢmez fikri‘ni, yalancı diyalektikçiler tarafından yolu ĢaĢırtılan genel vicdanı yeniden bulmuĢ olmaktır (Sert, 2005: 9).

olarak kapitalizmin her formuna, ayrıca ılımlı kıtlık ve ılımlı bencillik koĢullarında mümkün olan bir baĢka toplum formu fikrine tercih edilebilir olduğudur. Ġkincisi, uygun dönüĢümleri gerçekleĢtirmek için zorunlu (ve yeterli) olması halinde toplumsal ve/ya da siyasal devrimin prima facie (ilk bakıĢta) ahlaki olarak haklı kılınmasıdır (Peffer, 2001: 14). Peffer‘a göre Marx ahlak üzerine tamamen geliĢmiĢ bir felsefi teori geliĢtirmemiĢtir. Ama normatif bir ahlak perspektifi vardır. Bu perspektifte, en azından özgün sistematik görüĢlerinin 1844‘te oluĢmasından baĢlayarak daha sonraki eserlerine kadar uzanan temel bir süreklilik vardır. Bu ahlaki perspektif üç ahlaki temel değeri alır: Özgürlük (özbelirlenim olarak), insan topluluğu (human community) ve kendini gerçekleĢtirme. Marx‘ın ahlaki perspektifi, değerleri temel almanın yanı sıra, bu değerlerin – ya da hiç değilse özgürlüğün- eĢitlikçi dağılımını da talep eden bir ilkeyi temel alır14

(Peffer, 2001: 15). Peffer Marx‘ın karma bir deontolojist olduğunu iddia ederek, Marksist ahlakla ilgili üç tez öne sürmektedir: Birincisi, Marx (ve Marksistler), sosyalizmin-tam geliĢmiĢ komünizmin tersine-ahlaki kapitalizme tercih edilebilir olduğunu ve bir sosyalist toplum yönetiminin kendi yurttaĢlarının siyasal yükümlülüklerine denk düĢen bir meĢru siyasal otoriteye sahip olduğunu savundukları ölçüde toplumsal adalet ve/ya da insan hakları teorilerine ihtiyaç duyarlar. Ġkincisi, konuya iliĢkin yeni literatürün büyük kısmının aksine, Marx, Hume‘un ve diğerlerinin adaletin koĢulları (yani, ılımlı kıtlık ya da ılımlı egoizm) dedikleri Ģeyi kapsayan toplumlarda toplumsal düzenlemeleri yönetmek için gerekli olan adalet ilkelerini üstü kapalı biçimde destekler. Üçüncüsü, bir yanda, proletaryanın sınıf çıkarlarını ilerletme hedefini (yani sosyalizm davasını ilerletme) benimsemek ile öte yanda toplumsal adalet talepleri arasında hiçbir çeliĢki yoktur (Peffer, 2001: 21).

Lukes ise, Marksizmin derinden ve kesintisiz biçimde anti-deontolojik olduğunu iddia ederek, Ortodoks Marksistlerin Kant ve Kantçılığa yönelik sistematik düĢmanlıklar beslediğini söyler. Lukes‘e göre Marksizm ve Ortodoks Marksist düĢünce, kurtuluĢ hedefine ulaĢmanın, tek boyutlu ve baĢka hiçbir hedef tanımayan

14

Marx‘ın ampirik görüĢlerinin en önemli bileĢenlerinin yanı sıra ahlaki görüĢlerinin geliĢimi, onun Radikal Liberalizm (1841-1843) ve Devrimci Hümanizm (1843) ve Özgün Marksizm (1844-1845) dönemlerindeki ilk gazetecilik yazılarından, geçiĢ dönemi (1845-1847) eserlerine, olgunlaĢma dönemi (1847-1858) eserlerine ve –nihayet- tam olarak olgun eserlerine (1858-1883) kadar izlenir (Peffer, 2001: 45).

bir uğraĢ olarak görülmesini gerektirir. Lukes ahlak hakkındaki Marksizan ve Marksist düĢünceyi belirli bir özgün yapısı olan yani uzak geleceğe bakan ve mükemmeliyetçi bir içerik taĢıyan, bir sonuççuluk biçimi olarak tasvir eder. ―Sonuççuluk‖ derken, eylemleri yalnızca sonuçlarına göre değerlendiren ve faillerden, her Ģey dikkate alındığında, mümkün olan en iyi sonuç bekleyen bir teoriyi kasteder: Bu teori, faillerinden mümkün olan en iyi sonucu doğuracak Ģekilde hareket etmeleri gerekliliğinin her zaman doğru olduğunu kabul eden, ―doğru‖ ve ―iyi‖yle ilgilidir. Marksist sonuççuluk, bildik ahlak kurallarının kısıtlamalarına bir açıklama getirmekte faydacılığa benzemekte, ancak, bu kısıtlamaları halkı göstermeye uygun bir zemin gösterememekte ondan ayrılmaktadır: Tam tersine, Marksist sonuççuluk, bu tür kısıtlamaların, muhtemelen, gafilleri tuzağa düĢürmek için pusuda bekleyen sınıfsal aldatmacalar olduğunu düĢünmektedir (Lukes, 1998: 182-183-189).

TartıĢmalar bir yana Marksist ahlakla ilgili Karl Marks‘ın ve Engels‘in fikirlerine de bakmak gereklidir. Karl Marks ahlak kavramıyla ilgili fikirlerini genellikle üst yapı yani devletle iliĢkili olarak vurgular. Ona göre ahlaklı devlet, devletin üyeleri devletin bir organına veya hükümetine karĢı gelse bile, devletin görüĢünü ikinci plana alır. Fakat bir organın kendini siyasal muhakemenin ve siyasal erdemin tek ve biricik sahibi olarak düĢündüğü bir toplum, kökeninde halka karĢı olan ve dolayısıyla, onların karĢıtlığının evrensel olmasını, normal düĢüncesini, bir hizipçinin kötü vicdanı sayan bir hükümet, Niyet Yasalarını, Öç Yasalarını icat eder. Niyet Yasaları vefasızlığa ve etiksel olmayan materyalist devlet anlayıĢına dayanır. Bu yasalar kötü vicdanın düĢüncesiz bir protestosudur(Marks'tan Akt: Erdoğan, 2006: 2). Bu bakıĢ açısına göre, kapitalizm kendi ahlak anlayıĢını geliĢtirerek egemen kılmıĢtır. Engels‘a göreyse insanlar kendi ahlaki görüĢlerini son çözümlemede bilinçli ya da bilinçsiz olarak kendi sınıf konumlarının temelini oluĢturan pratik iliĢkilerden-üretim ve mübadeleyi sürdürdükleri ekonomik iliĢkilerden-çıkarırlar. Engels‘e göre ahlak, asla insanın üretim güçlerinin izin verdiğinden daha yüksek olamaz. Üretim güçleri insana doğaüstünde daha büyük egemenlik kazandırıp yaĢamın gereklerini ve bolluklarını giderek daha çok üretmeyi sağlayarak ilerledikçe, ahlak da yaĢamın daha geniĢ alanlarını ve halkın sürekli daha

çok kitlesini kucaklayarak ilerler. Kapitalizmle beraber yasal ve ekonomik değiĢmeler uyarınca, bireyin konumu ve onunla birlikte toplumun ahlakı, yani, yeni egemen toplumsal sınıfın ahlakı değiĢmiĢtir. Yiğitlik ve cesaret yerini hatasızlık, tutumluluk ve beceriklilik erdemlerine bırakmıĢtır. Feodal yasama ve din bilimci tarafından yasaklanmıĢ olan faiz alma ticaret uygarlığı için bir zorunluluk olmuĢtur. Bir zamanlar esinlendirici ve ilerici bir ülkü olan ‗serbest giriĢim‘ bir avuç güçlü multimilyonerlerin ve hatta milyarderlerin sermayesi, ve ekonomik süreçler ve dolaysıyla tüm ‗özgür dünya‘nın yaĢamı üzerindeki egemenliklerini sürdürmenin ideolojik bir aracı durumuna gelmiĢtir. Kapitalist ahlak ‗özgür dünya‘nın parolası olma durumuna indirgenmiĢtir (Peffer, 2001: 269; Selsam, 1995). Marksistlere göre etik (erdem ve ahlak) için gereksinim duyma ve onun üzerinde konuĢma ancak erdemsizlik, ahlaksızlık ve kötülük olarak nitelenecek üretim ve iliĢki tarzının olması ve bu durumdan rahatsızlık duyulması ile oluĢur ve geliĢir. Bu oluĢum aynı zamanda ahlaksızlığı üretenlerin de kendi ahlakını (ahlaksızlığını) korumak için ahlaka sahip çıkmasını, ahlakı da kendilerinin mülkiyetine ve güç ve kontrol alanı içine almasını (gasp etmesini) ortaya çıkartır.

1. 2. 4. Meslek ve ĠĢ Ahlakı

Meslek ahlakının en yaygın ve klasik tanımı, bir mesleği icra eden kiĢilerin meslektaĢlarına karĢı davranıĢlarını düzenleyen ve onlara kılavuzluk eden ilke ve kurallar bütünü Ģeklindedir (Arslan, 2002: 119). Günlük yaĢamda sorulan sorular, a) belirli bir kiĢinin belirli bir durumu, eylemi, kiĢiyi vb. değerlendirmesiyle ilgili sorulardır ve b) belirli bir kiĢinin –sizin ya da benim-alması gereken tavırla veya belirli bir durumda yapması gereken eylemle ilgili sorulardır. Öte yandan meslek etiklerinde sorulan sorular, belirli bir mesleği icra ederken-yani belirli tek tek durumlar karĢısında-kiĢinin genel olarak ne yapması veya ne yapmaması gerektiğine iliĢkin sorulardır-etik ve hukuksal normlarla ilgili sorular. Verildikleri takdirde bu soruların yanıtları uluslar arası bildirgeler, sözleĢmeler ve meslek ahlak kodları