• Sonuç bulunamadı

ÇalıĢmanın ilk bölümünde etik-ahlak gibi kavramlar farklı yaklaĢımlar ıĢığında tartıĢılarak iki kavramın birbirinden ayrılan noktaları ortaya konacak ve ayrıca ahlak kuramları/türleri üzerinde durulacaktır. Bunların ardından meslek-iĢ ahlakı konusuyla ilgili sınırlar belirlenecek ve mesleki kodlar/kuralları sürekli meslek etiği yönünden de tartıĢılan medya etiği konusuna geçiĢ yapılacaktır. Ayrıca medya etiğiyle ilgili liberal ve eleĢtirel türdeki çeĢitli yaklaĢımların tespitleri genel olarak ele alınarak Türk medyasının etiksel yönden durumuna değinilecektir.

1. 1. ETĠK KAVRAMI

Ahlak bilgisi, ahlak felsefesi ya da Batı dillerinde kullanılan Ģekliyle(Arslan, 2005: 1), etik1, ahlak üzerine düĢünebilme etkinliğidir. Ahlak, olgusal ve tarihsel olarak yaĢayan bir Ģey olmasına karĢılık, etik, bu olguya yönelen felsefe disiplininin adıdır. ―Ġnsana iliĢkin etik sorunlarla ilgili doğrulanabilir-yanlıĢlaĢabilir bilgiler ortaya koyan ya da en azından koyması beklenen bir felsefe disiplinidir etik; yapılması gerekeni söyleyen ya da normlar koyan bir etkinlik değildir.‖ Etik, ahlaki iliĢkilerin niteliği üzerinde genel bir görüĢ elde etmektir. ―Etiğin soruları‖ doğrudan kendi yaĢamımızda veya kamu yaĢamında kararlar aldığımızda ve eylemde bulunduğumuzda yüz yüze geldiğimiz veya görmezlikten geldiğimiz etik sorunlarla ilgili sorulardır.‖ Ġnsan pratiğini, mevcut ahlaklılık koĢulları açısından araĢtırır. Annemarie Pieper, ‗etik ahlak üretmez, ahlak üzerine konuĢur‘ der (Saçaklıoğlu, 2002: 25; Erdem, 2003: 18; Sönmez, 2005: 29; Dedeoğlu, 2001: 4).

Batı dünyasında ahlak ve Ahlak Felsefesi için kullanılan kavramlar, ―moral‖ ve ―etik (ethics)‖dir. Bu iki kavram, çok anlamlı ve geçiĢliliği söz konusu olan kelimelerdir. Moral daha ziyade tarihsel ve olgusal bir Ģey, ahlak, huy kavramının eĢanlamlısı olarak kullanılır ve ahlaki romlar, değer yargıları, töre, örf ve adet gibi anlamları da içerir. Etik (ethique, ethics), de bu anlamları içerse bile, o daha ziyade edep ilmi, ahlak ilmi ve Ahlak Felsefesi ile eĢ tutulur (Erdem, 2003: 18). Bedia

1

Ġlkin etikal denmiĢtir. Etos, örf ve adet, yaĢama kuralı anlamını taĢır. Latinler buna ―moralya‖ demiĢlerdir. Aristoteles‘den bu yana yaĢama kurallarının tümüne etik adı verilmiĢtir(Erkelli Kızıl, 1998: 64).

Akarsu Ethics‘i bu anlamda kullanmaktadır. Ahlakçılardan Osman Pazarlı da, dilimizde kullanılan ‗ahlak‘ ‗ahlak ilmi‘ ve ‗etik‘ terimlerinin konuya göre ahlak kuralları ya da ahlak felsefesi anlamında kullanıldığını belirmektedir(Arslan, 2005: 5). Ġsmail Tunalı, Felsefe kitabında etiği; eylem meselesini inceleyen ahlak felsefesi olarak tanımlar (Dedeoğlu, 2004: 113). Etik terimi için sınırları kesin olarak netleĢtirilmiĢ bir tanımlaya gitmek oldukça zor olsa da (Akgeyik, 2009: 286), değerler, yargılar ve ahlakilik denilen durum üzerinde ortaya konulan derinlemesine, detaylı, düzeli ve sistemli bir Ģekilde düĢünülmekte, sorgulanmakta, tahlil edilmekte ve terkipler yapılarak dile getirilmektedir (Erdem, 2003: 16-17).

Etikle ilgili farklı görüĢler mevcuttur. Kenneth ve Jane Laudon‘a göre etik, bireylerin yaptıkları seçimleri ve nasıl davranacaklarını etkileyen, doğru ve yanlıĢa iliĢkin ilkelerdir. Laverna M. Saunders ise; etik için ‗doğru ya da iyinin ne olduğunu belirleme sanatı‘ tanımını yapmıĢtır. Saunders, ‗aynı zamanda genel biryol, hayat tarzı, bir dizi eylem kuralı ya da ahlak ilkesi‘ diye devam eder (Dedeoğlu, 2001: 3). Bir anlamda ―etik‖ terimi, insanın davranıĢ kurallarına gönderme yapar. Öte yandan Barkow‘a göre etik kurallarının tümü, birer normdur, ama tüm normlar birer etik kuralı değildir. Normlar, insanda genel olarak tüm davranıĢ kurallarını kapsar. ―Etik‖ ise, en azından bazı kültürlerde, insanların birbirine nasıl davranması gerektiğini söyleyen ahlak kurallarına karĢılık gelir. ―AkĢam için siyah bir kostüm giymek‖, bir norm örneğidir, ama bir etik kuralı değildir, oysa ―müĢterileri kazıklamamak‖, bir etik kuralı olduğu kadar bir normdur da. Bazılarına göre, etiğin alanı, insanları ele alma biçiminin ötesine geçer: Tüm yaĢamı, çevreyi ve gezegenimizin ekosistemlerini de kapsar (Barkow, 2002: 80).2

Etik kavramının oluĢumunu biyolojik ihtiyaçlarla açıklayan yaklaĢımlar mevcuttur. Donald Campbell, kuralcı etiğinde, toplumun kuralcı amaçları, etik sorunlarında, insan doğasını görgül olarak kavramaya dayanan bilimsel bir yaklaĢımın uygulanmasıyla desteklenir ya da gerçekleĢtirilir (Irwin, 2002: 231). Geleneksel evrimci etik yandaĢlarına göreyse kuralcı tezler, doğrudan evrimin doğasından gelir. Evrim sürecinin doruğunda insanlık olduğu için, biz insanlar, doğal

2

Ancak etik üzerinde düĢünmek, salt ahlak filozoflarının ya da etik uzmanlarının tekelinde değildir (Sönmez, 2005: 29).

olarak hepsinden daha büyük değer olan organizmalarızdır. Evrim sürecini ve ürünlerini ahlak açısından korumamız önerilir. Özel olarak, insanlığın rahatını ve gelecekteki mutluluğunu korumak zorundayızdır (Ruse, 2002: 59).

Buna göre, toplumsallaĢma sürecinde, toplumsal yaĢam tarzı, bütünsel uyarlanma uygunluğunu arttırarak, bireye, genetik kalıtını yaĢatması konusunda en iyi olasılığı sağlar. Amaç etik değildir, biyolojiktir. Hayatta kalma, uyarlanma uygunluğu ve genetik kalıtın yaĢatılmasıyla ilgilidir‖ (Changeux, 2002: 18). Fakat toplumsal yaĢamı olası kılan kuralların doğal bir gereksinime bağlı olduğu söylenebilir. Bu bağlamda etik, toplumsal yaĢam kurallarının bir parçasıdır insanda. ġu halde etiğin iĢlevi de, sonuçta uyarlayıcı bir iĢlev olacaktır: Belli bir canlı türüne ait organizmaların, hayatta kalmalarını ve uyarlanma uygunluklarını en iyi biçimde sağlayabilmek için yaĢam tarzlarını düzenleme biçimidir. Bizim türümüz, evrim sırasında canlının aldığı biçimlerden biridir sadece ve genel yasaya boyun eğer. Etik, bizimle birlikte yaĢama hizmet eder. Sadece, bilinçli ve iradeli varlıklar olduğumuz için, yani kendimizi dilediğimiz gibi kullandığımıza inandığımız için olayların böyle geliĢtiği sanısına kapılmamız nedeniyle, kendi tutumumuza karar verme ayrıcalığına sahip olduğumuza inanmanın yanılsama olduğu ileri sürülür. Gerçekte tutumumuz, toplumlarımız, kültürümüz ve etiğimiz, tümü hayatta kalmak gereklerini karĢılamak için, sahip olduğumuz –ya da yaratmıĢ olduğumuz- özel araçlarla hazırladığımız bir yanıttır: Her zaman yararcıdırlar (Changeux, 2002: 19). Oysa geleneklerin farklılığı, insan ahlakının doğal temelleri olacağı düĢüncesini çürütür gibi görünür. Montaigne Ģöyle yazar: ―Burada insan etiyle beslenilir; orada belli bir yaĢa gelmiĢ babanın öldürülmesi dini görevdir; bir yerde babalar, çocuklarını, beslenmesini ve korunmasını istediği, terk edilmesini ve öldürülmesini istediği çocukları daha anne karnındayken seçer; baĢka yerde yaĢlı kocalar karılarını, kullanmaları için gençlere bırakır; baĢka bir yerde kadınların ortak olması günah sayılmaz; hatta kimi ülkelerde, elbiselerinin kenarına astıkları güzel püskülleri, erkekleri bağlamak için onur niĢanı diye taĢırlar.‖ Ve Ģöyle bitiriyordu: ―Doğadan geldiğini söylediğimiz vicdan yasaları, gelenekten doğar; etrafında beğenilmiĢ ve kabul edilmiĢ düĢüncelere ve törelere büyük bir saygısı olan herkes, ne hiçbir vicdan azabı duymadan bunlardan kopabilir, ne de alkıĢlanmadan bunlara uyabilir.‖ (Sperber, 2002: 289). Her etik sistemi, belli

yerlerde ve belli zaman periyodunda, belli insanlar arasındaki etkileĢimin ürünüdür. Ne genler ne de bireysel psikoloji tarafından doğrudan üretilmiĢtir, etik sistemi bir tarihin sonucudur (Barkow, 2002: 88).

Etik üzerine ilk ciddi ve kapsamlı fikirler sunan düĢünür M.Ö, 469-399 yılları arasında yaĢamıĢ olan Sokrates‘tir (Sert, 2005: 7). Sokrates ahlakın felsefi-kurumsal bir kuramsal araĢtırmasına ciddi ve kapsamlı olarak giriĢen ilk kiĢidir (Arslan, 2002: 131). Etik kavramına değinilmesinin ardından ahlak kavramı, ahlakın kaynağı ve diğer alt konulara geçebiliriz.