• Sonuç bulunamadı

Ebedî Olması (âbâd, pây-dâr, yâdigâr, ebed, muhalled, câvidân)

BÖLÜM 1: XV. YÜZYIL KLASİK TÜRK ŞİİRİ

4. Münşe’ât: Aslında doğrudan Ca’fer Çelebi’nin hazırladığı müstakil bir eser değildir

2.2. Şiirle İlgili Özellikler

2.2.3. Ebedî Olması (âbâd, pây-dâr, yâdigâr, ebed, muhalled, câvidân)

Şiirde aranan özelliklerinden biri de yazarın adını yüzyılların ötesine taşıması, onu unutturmamasıdır. Yazar yalnızca geride bıraktığı eserler yardımıyla bunu başarabilir. Çünkü her varlığın bir sonu, ömrün de bir akşamı vardır şair eninde sonunda toprak olacak, fakat yazdıkları bir yadigâr olarak kendisini daima hatırlatacaktır. Bu nedenle Hamdullah Hamdî, ebedî eserler vermek istemesinin nedenini şöyle açıklamaktadır: Ko Mısr-ı rûzı ‘ömrün şâmı vardır

Çü her bir nesnenün encâmı vardır TU, s.182

Şairler; şiirlerinin ve şiiri oluşturan sözlerinin bu dünyada ilelebet kalacağına, zamana yenik düşmeyip sadece ait olduğu zaman diliminde değil, tüm zamanlarda okunacağına ve okuyucu üzerindeki etkisinin kalıcı olacağına inanmışlardır. Her sanatkârın; eseri için amaçladığı ve beklediği bir özellik olan kalıcı ve ölümsüz olmak, ancak diğer vasıflara bağlı olarak gelişebilen bir sonuçtur. Bir eserin yeni, güzel, etkileyici, özgün, renkli vb. vasıfları olmadan ebedî olması beklenmemelidir.

Tüm bunlarla birlikte kalıcılığı yakalayan ve şairin bir yâdigârı olarak kalan eserler, sahip olduğu diğer vasıflarını da korumaya devam edecektir. Ebediyete dek okunmaya devam eden bu şiirler; her zaman yeni, güzel, etkileyici, özgün ve renkli kalacaktır. Ayrıca şiirin bir işlevi olarak da değerlendirilebilecek bu özellik şairin adının unutulmamasını, daima hatırlanmasını da sağlamaktadır. Hatta bazı şairler şiir yazmaktaki amaçlarını bu işleve bağlamışlardır.

Diğer yandan bir şiirin kalıcı olabilmesi için şu nitelikleri taşıması gerekmektedir: Şiir içeriği, özüyle şairin kendi benliğinden gelen çeşitli fikirlerle dilin gücünü bağdaştırmalıdır. Etkileyici olup insanı yüce duygulara götürmelidir. Bunun yanında

102

içtenlik, doğal anlatım ve lirizm de aynı şekilde şiiri kalıcı kılan ögelerdendir. Bunun için dil malzemesini kullanan şairin dile bütünüyle egemen olması lazımdır.195

Ahmet Paşa, kasidesinde sözlerinin sağlamlığını ve devamlılığını dilemiş, böylece haşre dek hem sözleri unutulmayacak hem de etkisi ve şöhreti sürecektir:

Bu nâm ile nâmım olup nâm-dâr

Kala haşredek sözlerim pây-dâr APD, K.2/111

Şair, sözleriyle insanlar üzerinde derin izler bıraktığını ve zihinlerde bu izlerin kalıcılığı sağladığını belirtmiştir. Şaire nâm kazandıran sözler, yine bu nâmın kalıcılığını da sağlayacak ve şairin adı mahşere kadar hatırlanmaya devam edecektir.

Şiirin hem kendisi hem de aşinası ölümsüzdür. Bunu sağlayan nazmın saflığı ve berraklığıdır. Hatta Hızır’a ebedî hayatı bahşeden de Ahmet Paşa’nın nazmıdır. Bu nedenle Âb-ı hayât çeşmesi olan şairin nazmına aşina olup susuzluğunu bu çeşmeden giderenler sıhhat ve afiyet bulacaktır:

Nazmın zülâlidir veren Hızra yine ömr-i ebed

Sen âşinâ-yi Çeşme-i Hayvâna sıhhat yaraşır APD, K.32/13

Ahmet Paşa, Sultan Bâyezid övgüsünde yazdığı bir kasidesinde şiir vadisine girmesindeki amacı da dile getirmiştir. Buna göre şair, şiirin kalıcı olmasından istifade ederek dünya döndükçe adının anılmasını istemektedir:

Bu şi’re şurû eylemekden murâd

Budur kim anıldıkça dünyâda ad APD, K.2/109

Benzer ifadelerle aynı düşünceyi Hamdullah Hamdî de dile getirmiştir. Şairin te’lif bir mesnevi olan Tuhfetü’l-Uşşâk’ı yazmaktaki muradı, bu dünyadan göçüp gittiğinde adının kalması, daima hatırlanmasıdır. Dolayısıyla eserler kalıcı olduğu gibi eser sahiplerine de ölümsüzlük bahşetmektedir:

Çü bu te’lifden budur murâdun

Ki sen rihlet idicek kala adun TU, s.182

Hamdullah Hamdî, kalıcılığı sağlamak için şairlik kudretine ihtiyaç olduğunu, bu kudrete sahip olanın dilini kımıldatıp konuşmasının yeteceğini düşünür. Böylece şairden geriye bir yâdigâr kalacaktır. Buna göre şairlik yönü ve dili güçlü olanın eserleri bir hatıra olarak

103 kalacak ve unutulmayacaktır:

Dilün depret çü vardur iktidârun

Eger kalsun dir isen yâdigârun TU, s.211

Ölümünden sonra unutulmak endişesi Cem Sultan’da da görülür. Şair bu endişeyle âlemde kalıcı bir iz bırakmayı istemiştir. Böylece ölümünden sonra da şairi insanlar hatırlamaya devam edecektir. İfadeye göre söz konusu şairse ve kimsenin ebedî olmadığı bu cihanda bir işaret bırakmak istiyorsa aşk içinde bir eser yazması yeterlidir:

Cihân kimseye kalmaz câvidâne

Ko ‘aşk içinde bâri bir nişâne CH, B.1072, s.75

Sözün baki oluşu “muhalled” sıfatı ile de ifade edilmiştir. Cem Sultan’a göre bir eserin muhalled olmasının ön şartı padişah tarafından beğenilmesidir. Eseri eğer Sultan Mehmet beğenirse her yerde hem rağbet görür hem de eser ebedîleşir. Diğer yandan eser padişaha kıymetsiz yahut kusurlu ve eksik görünürse hiçbir yerde beğenilmez ve daima geri çevrilir (CH, B. 5350, s.400).

Şiirin ölümsüzlüğüne işaret eden diğer benzetilen ruhtur. Canlıların hayatiyetini sağlayan ruhun ölümsüz olduğuna inanılır. Bedenden ayrılabilen ruh, bedenin ölümü ile birlikte meleklerce ilgili bulundukları yere götürülür ve orada Allah’a kavuşmayı beklerler. Böylelikle ruh bedenin ölümünden sonra da varlığını devam ettirir.196

Veli söz gevherinün kânı cândur

Anın cân bigi hükmi câvidândur HŞ, B.563, s.21

Hüsrev ü Şîrîn’de Şeyhî, her biri bir mücevher olan sözlerin madeninin can (ruh)

olduğunu söyler, ruhun ebedî olması gibi bu sözlerin hükmü de ebedîdir. Şairin sözleri daima önemini ve geçerliliğini koruyacak, insanları etkilemeye devam edecektir.

Aynı mesnevide Şeyhî, söylendiği kişiye göre sözün akıbetinin değişeceğini, bunun için yâd edilen kişinin niteliklerine bakmak gerektiğini ifade etmiştir. Şairin eserinde yaptığı gibi Sultan Murad’ın yâdıyla söze temel atılırsa o eser dünya yok olduğunda bile âbâd olarak kalır (HŞ, B.615, s.23).

Şair sözü ebedî olduğu için onun andığı isimler de ölümsüzleşir. Şeyhî, divanında hem İskender tahtına oturmuş hem de Hızır görünümlü padişahtan söz ederken dilinden hayat

196 Yusuf Şevki Yavuz, “Ruh”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları, 2008), 35: 190.

104

suyu aktığını belirtir (ŞD, G.46/10). Nasıl ki Hızır, âb-ı hayâtı içip ölümsüzlüğe kavuştuysa şairin dilinden hayat suyu aktığı için öldükten sonra bile padişahın adı kıyamete kadar yaşamaya devam edecektir; kısaca Şeyhî, bu gazelin kıyamete kadar okunacağını vurgulamıştır.197

Bu asırda Ahmet Paşa, Cem Sultan, Hamdullah Hamdî ve Şeyhî “âbâd, pây-dâr, yâdigâr, ebed, câvidân, muhalled” gibi kavramlarla sözün hükmünün mahşere kadar devam edeceğine inandıklarını ifade etmişlerdir. Ancak bunun için insanlar üzerinde derin izler bırakıp şöhret kazanmış olması, rağbet görmesi, aşk içinde ortaya çıkması, şairlik yönünün ve dilin güçlü olması, kaynağının ruh olması, cihan şahı için söylenmesi hatta onun beğenisini kazanması gibi şartlara sahip olması gerekmektedir.

Şairlerin kendi söz ve eserleri için bir dilek olarak değerlendirilebilecek bu özellik, pek çok yönden üstün vasıflara sahip olanlarda görülebilmektedir. Böyle eserler ne kadar zaman geçerse geçsin daima zevkle okunacak, asla unutulmayacak ve insanlar üzerindeki tesiri devam edecek hatta şairin adını daima yaşatacak hem ona hem de aşinası olanlara ebediyeti sunacaktır. Kalıcı olan şiir, şairin adını yaşattığı gibi ayrıca ona hayır dua edilmesine de vesiledir. Şairler şiirin bu işlevinin farkında oldukları için eser yazmaya devam edip bu maksuda erişmek istemişlerdir.

Şiirin kalıcılığına çoğunlukla âb-ı hayât, Hızır, Hz. İsa’nın nefesi gibi benzetmelerle işaret edilmiştir.198 Ancak XV. yüzyılda bazı örneklerde doğrudan sözün ebedî olması gerekliliğinden de söz edilmiştir. Ayrıca aynı bağlamda söz-cevher ve söz-ruh benzetmeleri yapılmış, şairin şöhretinden ve kudretinden bahsedilmiş, ebedî hayat ve âb-ı hayât bağlamâb-ında Hâb-ızâb-ır hatâb-ırlatâb-ılmâb-ış ayrâb-ıca sözün kaynağâb-ınâb-ın ruh olduğu ifade edilmiştir.