• Sonuç bulunamadı

1.8. Tanımlar

2.1.11. Çevre Eğitimi

Günümüzde çevre sorunları giderek artmakta ve dünya için büyüyen tehlike olarak görülmektedir. Ülkemizdeki insanlar, dünyanın çoğu yerinde yaşayan insanlarda olduğu gibi global çevre sorunlarının farkında olup bu sorunların çözümü için de yeterli çevre bilincine, çevreye yönelik olumlu tutum ve davranışlara sahip olmaları gerektiğini bilmektedirler. “Çevre bilincine erişilmesinde en önemli koşul ise, bireyin sosyal davranışlarının temelden değişmesidir” (Yıldız ve diğerleri, 2000: 151). Eğitim ise:

“çevre ayarlaması yoluyla kişinin davranışlarını istendik yönde değiştirme ve değerlendirme süreci” şeklinde tanımlanır (Sönmez, 2002: 33). Bu nedenle bireyin davranışlarında istenilen yönde davranış değişikliği yapmak için eğitimden faydalanılması gerekir.

Çevre eğitimi ise: “İnsanın biyofiziksel ve sosyal çevresiyle ilgili değerlerin, tutumların ve kavramların tanınması ve ayırdedilmesi” şeklinde tanımlanmaktadır (Doğan, 1997: 1). Aynı zamanda çevre eğitimi, “hemen hemen tüm ilişkili alanların çalışmalarıyla faaliyet süreci olup insan ve doğa arasındaki dinamik ilişkilerle ilgilidir”

(UNEP- UNESCO, 1985: 7). Bu açıklamaların sonunda çevre eğitimi için kısaca;

bireylerin çevreye duyarlı olmaları, çevreye yönelik olumlu tutum ve davranış sergilemeleri ve toplumun tüm kesimlerinde çevre bilincinin yerleştirilmesi için sunulan eğitimdir, diyebiliriz. Çevre eğitiminin esaslarını ise “bilgilendirme, haberdar oluş ve ilgilenme oluşturmaktadır” (Doğan, 1997: 1). Çevre eğitimi; “Farkındalık, Bilgi, Tutum, Yetenek, Katılım” (UNESCO, 1978: 26-27) şeklinde gerçekleşmektedir.

Çevre eğitimi 21. yy için gerekli olan bir eğitimdir (Chapman ve Sharma, 2002).

Çevre hem eğitimin konusu olmalı hem de iyi bir eğitim ortamı olmalıdır. Gelecekteki çevre eğitimi politikası için öğretmen, öğrenci, eğitim yöneticilerinin vb. işbirliği içerisinde olması gerekmektedir (Jackson, 2003). Çevremizle olan ilişkimizi inceleyen çevre eğitimi (UNESCO, 2002) çevremiz ve ortak yaşam alanlarımızla ilişkilidir.

“Çevre için eğitimin gerekliliği, önemi, işlevi ve etkileri sorgulanırken, derslerin çevreselleştirilmesi ve okullarda öğrencilere yeterli çevre bilinci verilmemesi konusu birçok ülkede tartışılmaya başlanmıştır” (Atasoy ve Ertürk, 2008: 106).

Çevre sorunlarının hem meydana gelmemesi hem de var olan çevre sorunlarının önlenmesinde gerek bireylerin gerekse toplumların bir takım sorumlulukları vardır.

Çevrenin korunması için bu sorumlulukların öncelikle tanınması ve herkesin payına

düşen görevlerini yerine getirmesi için çevre eğitimi hem gerekli hem de zorunlu olmalıdır (Yılmaz, Morgil, Aktuğ ve Göbekli, 2002).

Konunun iki önemli muhatabı Çevre Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı arasında 1999 yılında zorunlu çevre dersleri getirilmesi gibi radikal kararlar getiren işbirliği protokolü imzalanmıştır. Bu protokol, okul öncesi ve ilköğretim çağındaki çocuklarda çevre bilincinin geliştirilmesi amacıyla uygulamalı çevre eğitimine ağırlık verilmesi; ortaöğretim kurumlarında bir saat zorunlu çevre dersinin okutulması; ülke genelinde hizmet içi eğitim kursları ile çevre bilincine dikkat çekilmesi gibi çalışmalar içermektedir. Bazı uygulamalar olmakla birlikte, bu protokole daha işlerlik kazandırılması gerekmektedir (Alım, 2006: 613).

Tanrıverdi (2009) “Sürdürülebilir Çevre Eğitimi Açısından İlköğretim Programlarının Değerlendirilmesi” isimli çalışmasında, ilköğretim programlarını çevre eğitimi açısından incelemiştir. İlköğretim programlarında yer alan öğrenci kazanımlarının sürdürülebilir çevre eğitimi ile hangi oranda örtüştüğünü ortaya çıkarmanın amaçlandığı çalışmanın sonucunda ise, ilköğretim programlarında yer alan kazanımların çoğunlukla bilgi ve tutum geliştirmeye yönelik kazanımlar olduğu, bu kazanımların beceri, anlayış ve değer geliştirmede yetersiz olduğu; bunun yanında ilköğretim programların sürdürülebilir çevre eğitim anlayışından ziyade, çoğunlukla yaşadığımız çevreyi korumayı amaçladığından bahsetmiştir.

“İnsanların çevre bilincini oluşturup davranış olarak sergilemesi ve günlük davranışlarının çevre üzerinde yaratacağı etkiler hakkında bilgi sahibi olması için, çevre eğitiminin önemi tartışılmazdır” (Yılmaz Yıldız, 2006: 1).

Bireylere yeterli çevre bilinci ve duyarlılığı kazandırmak konusunda en etkili silah hiç şüphesiz öğrencilere hem okulda hem de aile de verilecek olan çevre eğitimidir. Çevre eğitimi “eşitlik ilkesi esas alınarak toplumun tüm kesimlerini kapsayacak şekilde planlanmalı bilimsel, teknik ve etik boyutu göz ardı etmeyecek şekilde bütüncül bir bakış açısıyla biçimlendirilmeli ve uluslararası bir kimliğe kavuşturulmalıdır” (Erol, 2005: 12). Bu nedenle de verilecek olan çevre eğitiminden, bütün öğrencilerin faydalanması sağlanmalıdır. Bunun yanında “çeşitli kademelerde verilecek eğitim medya ile desteklenirse, akademik seviyede öğretilenlerin güncel hayata aktarılması sağlanabilir” (Büyükgüngör, 2006: 3). Hem eğitim hem de medyanın gücünden faydalanılarak sağlıklı bir çevreye sahip olabiliriz.

2.1.11.1.Çevre Eğitiminin Amaçları

Çevre eğitiminin amaçları belirlenirken toplumun özellikleri göz önüne alınmalıdır. Her toplumda verilen çevre eğitiminin amacı: Öğrencilerin çevre konuları ve çevre problemleri hakkında doğru ve tutarlı bilgi sahibi olmaları, bu konuda sorumluluk sahibi bireyler haline gelebilen, problem çözebilen ve bu konuda kalıcı davranış değişikliği kazanmış bireyler yetiştirmektir (T.C. Türkiye Çevre Atlası, 2004).

Bunun yanında “çevreyle etkileşiminde eleştirici bir bakış geliştirmesi, çevre ile ilgili konularda duyarlı, bilinçli, girişken bir ‘eko-yurttaş’, gezegenine sahip çıkan ‘dünya vatandaşı’ olarak yetişmesi” de çevre eğitiminin amaçları arasındadır (Atasoy ve Ertürk, 2008: 107). UNESCO-UNEP (1985)’e göre ise çevre eğitimi çevre kalitesini geliştirmeyi amaçlamaktadır.

Tiflis Bildirgesi’nde (1977) ise çevre eğitiminin başlıca hedefleri şunlar olmalıdır (UNESCO-UNEP, 1985: 12):

 Kentsel ve kırsal kesimde ekonomik, sosyal, politik ve ekolojik konularda bilinç ve duyarlılık geliştirmek.

 Çevre koruma ve iyileştirme adına, bireylere gerekli bilgi ve değer yargıları kazandırmak.

 Çevreye yönelik bütün olarak grup ve toplumda yeni bireysel davranış örnekleri belirlemek.

Çevre sorunları eğitiminin genel amaçları ise (Akyüz, Tarihsiz: 225)’e göre:

1) Kırsal ve kentsel yörelerde, ekonomik, sosyal, politik ve ekolojik sorunların birbirlerine bağımlı oluşunun ve bu durumun öneminin açıkça anlaşılmasına yardımcı olmak;

2) Herkese, çevreyi korumak ve iyileştirmek için gerekli olan bilgileri, değerleri, tutumu, aktif ilgi ve yeteneği kazanma olanağı vermek;

3) Bireyler, gruplar ve tümüyle toplumda çevreye ilişkin yeni davranış tipleri meydana getirmektir.

Çevre eğitimi, toplumdaki bütün vatandaşların çevre konuları hakkında hem bilgi sahibi olmaları hem de çevreyi korumaya yönelik olumlu tutum ve davranışlara sahip olması amacıyla verilir. Bu hedef ve gayelere ulaşmak, çevre eğitiminde, “çevrede eğitim, çevre hakkında eğitim ve çevre için eğitim” olarak tanınmakta olan üç yaklaşımın bir arada yürütülmesini içermektedir (Fien ve Tilbury, 1996: 16). Bireylere

sunulacak olan çevre eğitimi, bireylerin davranış ve tutumlarını değiştirmeli ve daha önemlisi oluşabilecek herhangi bir çevre sorununa karşı tepki verebilen, çözüm önerisi getirebilen, aktif katılım sağlayabilen vb. bireyler yetişmesine zemin hazırlamalıdır.

2.1.11.2. Çevre Eğitiminde Dikkat Edilmesi Gerekenler

Çevre eğitiminin içeriği ve niteliği kadar planlılığı ve sürekliliği de önemlidir.

Bu nedenle öğretimin bütün basamaklarında çevre eğitimine yer verilmelidir (Bhandari ve Abe, 2000; Ek ve diğerleri, 2009; Maskan, Efe, Gönen ve Boran, 2006).

Çevre eğitimine ne kadar erken başlanılırsa bireylere çevre bilinci ve duyarlılığı o kadar erken kazandırılır. Çevre eğitimine okul öncesinden başlanması ise “çocukların çevre bilinci kazanması ve bilinçli tüketici bireyler olmaları yolunda atılan ciddi bir adımdır” (Afacan, 2011: 36). Okul öncesi eğitim kurumlarının, “çocuklara çevre bilincinin temellerinin atılmasında veya ahlak biçimlenmesinin tohumlarının atılmasında önemli işlevleri bulunmaktadır” (Öner Armağan, 2006: 11). Akçay (2006) yapmış olduğu çalışmada ise hem Türkiye’nin hem de diğer ülkelerin, okul öncesi eğitim programlarının, esnek yapıda olması nedeniyle çevre için eğitime oldukça uygun olduğunu belirtmiştir. Ancak bunun yanında öğrencilere verilecek olan çevre eğitiminin öğrencilerin yaşına ve hazır bulunuşluk düzeyine uygun olmasına dikkat edilmelidir.

Ayrıca okul öncesinde verilecek çevre eğitiminde çocukların önceki algıları da dikkate alınmalıdır. Bu nedenle “öğrencilerde var olan yanlış algıları düzeltmek, çok yıllık değerleri ile bir set formu oluşturmak ve çocukların sağlıklı davranışlarını sindirmek için yine hedeflenen çevre odaklı eğitimden faydalanılmalıdır” (Laza, Lotrean, Pintea ve Zeic, 2009: 59).

Ailenin çevre korumaya yönelik davranışları öğrencilerin çevreye yönelik tutum düzeylerini etkilediğinden okul öncesinden başlayarak aile eğitiminin önemini göstermektedir (Özay Köse, 2010). Bu nedenle aile, çevre eğitimine gereken önemi vermeli; çocuklarına bir taraftan doğayı ve hayvanları tanıtırken diğer taraftan çocukların, doğayı ve hayvanları sevmelerini sağlamalıdır.

Çevre eğitiminin doğal ortamlarda (doğa ile iç içe) ve erken yaşlarda verilmesi, eğitimin verimliliğinin sağlanması açısından önemlidir. Ailede başlayan çevre eğitimi okul sıralarında devam edip hayatımızın tüm aşamalarında yer alacak şekilde genişletilmelidir. Bu nedenle “ailede başlaması gereken çevre eğitimi, örgün eğitimde öğrencinin kişilik geliştirme sürecinde aktif olmalı, ilk ve orta öğretim seviyesinde

öğrencilerin ilgi, istek ve hazır bulunuşlukları göz önünde bulundurularak verilmelidir”

(Afacan, 2011: 23).

Çevre ile ilgili sorunları çözmek için toplum faaliyetleri gibi etkinlikler ile okul dışında da aktiviteler yapılmalıdır. Çevre kavramları, çevre ve yönetim sorunlarının sadece sınıfta çözülemeyeceği (Chapman ve Sharma, 2002) unutulmamalıdır. Psiko-motor alandaki uygulamaların hem duyuşsal hem de bilişsel alandaki bilgi ve duyguların üzerine kurulduğu ve bir kişinin psiko-motor alanda başarılı olabilmesi için bu kişinin, öncelikle bilişsel alanda konuyla ilgili birtakım bilgilere sahip olması ve bunu duyuşsal alan ile desteklemesi gerektiği unutulmamalıdır.

Hem bilişsel hem duyuşsal hem de psiko motor amaçları olan çevre eğitiminin bilişsel alandaki amaçları, bireyleri çevre okuryazarı yapmak; duyuşsal alandaki amaçları çevreye ve çevre sorunlarına karşı olumlu değer ve tutumlara sahip olmalarını sağlamak, çevreye yönelik olumlu davranışlar sergilemektir. Hızla değişen şartlar, öğreneni geliştirme sürecinde öğrenme-öğretme faaliyetlerine uygun olmalıdır (Chankong, Bowjai, Kotrbantao ve Sata, 2008). Çevre duyarlılığı konusunda da verilecek eğitimin planlanması sürecinde, çevremizde meydana gelen değişiklikler dikkate alınmalıdır. Bunun yanında çevre eğitimi verilirken toplumu oluşturan bireylerin yaşları, meslekleri, ekonomik durumları vb. gibi çeşitli özellikleri dikkate alınarak verilmelidir. Bunun sonucunda ise “çevre eğitimi bireylerin çevreye ilişkin belli etik değerlere sahip olmalarını sağlayarak, çevrenin üretken potansiyeli ve estetik değerlerinin korunmasını sağlar” (Doğan, 1997: 23) denebilir.

Çevre sadece bir disiplin alanının konusu olmadığından disiplinler arasında etkili bir şekilde işlenmelidir. Çevre için eğitim; “ekoloji eğitimi, vatandaşlık eğitimi, ahlak-estetik eğitimi, insan hakları eğitimi ve demokrasi eğitimi alanı” ile bütünleşmelidir (Atasoy, 2005: 120).

Şimdiye kadar yapılan tüm açıklamalar ışığında; çevre eğitiminin, okul öncesi dönemden başlayarak yaşam boyu olmasını, formal-informal eğitimin yanısıra yaygın eğitim kapsamında hizmet içi eğitim ile desteklenmesini, ülkenin çevresel sorunlarının dikkate alınarak planlanmasını, tüm eğitim sisteminde ders ve disiplinleri bütünleştirici bir yapısının olmasını yani disiplinler arası bir yaklaşım ile öğrencilere sunulmasının gerekli olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanında çevre eğitimi verilirken eğitimin gönüllü katılım, hoşgörü ve sevgi temelli olmasını, verilen çevre eğitiminin gönüllü kuruluşlar, sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve medya ile desteklenmesini ve

öğrencilerin hem bilişsel hem duyuşsal hem de psiko-motor öğrenme alanına hitap edecek şekilde olması sağlanmalıdır. Çevre eğitiminin sonunda çevresel sorunlarının farkında olan, çevre sorunlarını çözmede istekli ve bilinçli olan, çevreye yönelik olumlu tutum ve davranışlara sahip olan bireyler yetiştirilmesi amaçlanmaktadır. Bunun yanında doğa ile ilişkilerinde olumlu tutum ve davranışlar sergileyen, çevre konularında görev ve sorumluluk sahibi, çevre sorunlarını önleyen, çevre sorunlarının çözümüne aktif katılan ve bu sorunlara eleştirel bakabilen bireyler yetiştirilmelidir.

2.1.11.3. Çevre Eğitimi ve Öğretmen

Herhangi bir konuda başarılı bir eğitim verebilmek için eğitici rolündeki kişilerin o konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmaları gerekmektedir. Bu nedenle de öğrencilere çevre bilincini yerleştirmek isteyen eğitimcilerin, öncelikle kendilerinin yeterli çevre bilincine sahip bireyler olmaları sağlanmalıdır. Çevre okuryazarı ve çevreden sorumlu yurttaşlar yetiştirmek için en önemli eğitim, öğretmen eğitimidir (Peden, 2008). Öğretmenler çevre konusunda yeteri kadar bilgiye sahip değilse, bu kişilerin bu konuda hizmet içi eğitim ve seminerlerle desteklenmesi onların pedogojik bilgilere sahip olmalarını sağlayacaktır (Peden, 2008).

Çevre ile ilgili sorunların çözümünde en etkili grup, hiç şüphesiz eğitimcilerdir (İbiş, 2009).

Çevre duyarlılığı yüksek, ekolojik bilgisi yeterli, teorik ve uygulamalı çevresel çalışmaları başarıyla yürütebilecek bilgi ve deneyime sahip öğretmenlerin yetiştirilmesi, çevre eğitiminin gelişmesi ve amaçladığı hedeflere ulaşması açısından büyük önem taşımaktadır (Kahyaoğlu, Daban ve Yangın, 2008: 44).

Bunun içinde en büyük sorumluluk, öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerine düşmektedir. Öğretmen adaylarının çevre duyarlılıklarını belirlemek amacıyla yapılan birçok çalışmada, çevre ile ilgili sorunların çözümünde en etkili grubun öğretmenler olduğu görülmüştür. Öğrenciler üzerinde en etkili grup olan öğretmenlerin yetiştirilmesi sürecinde, çevre duyarlılıkları konusunda birçok araştırma yapılmıştır (Ak, 2008; Akıllı ve Yurtcan, 2009; Ek ve diğerleri, 2009; Erol, 2005; Erol ve Gezer, 2006; Kahyaoğlu ve diğerleri, 2008; Keleş, Uzun ve Varnacı Uzun, 2010; Meydan, Doğu ve Dinç, 2009;

Şama, 2003; Yapıcı, 2009). Farklı branşlarda yapılan bu çalışmalarla genel olarak öğretmen adaylarının çevre duyarlılıkları belirlenmiştir. Öğretmenler, çevre konusunda

ne kadar hassas ve duyarlı olurlarsa öğrencilerin de o kadar hassas ve duyarlı olmaları beklenilir. Çünkü öğrenciler üzerinde yaptırım gücü en yüksek olanlar hiç şüphesiz öğretmenlerdir.

Eğitim-öğretim faaliyetlerinde en etkili öğrenme yöntemi, öğrencilerin bizzat yaparak, görerek ve duyarak öğrenmesidir (Yılmaz Yıldız, 2006). Birçok konuda olduğu gibi çevre konularının, öğrencilere sunulmasında da aktif öğretim yöntemlerinin, geleneksel yöntemlere göre çok daha başarılı olduğu ve kalıcılığa etkisinin yüksek olduğu görülmüştür (Aydemir, 2010; Bilgili, 2008; Erdoğan, 2007; Önal ve Güngördü, 2008; Öznacar, 2005; Sarıkaya, 2006; Yavuz, 2006). Bu nedenle öğrencilere sadece bilgi vermenin yerine, aynı zamanda uygulamanın yaptırılması yani öğrencinin aktif olarak çevresi ile etkileşimi, çevre bilincinin gelişmesinde etkili bir yoldur (Özpınar, 2009). “Çevre eğitiminin çalışma alanı çevremizle ilgili olduğundan eğitimcilerin, çevreyi kavramamızda, çok farklı fakat birbirini tamamlayıcı yönleri barındıran bu ilişkinin muhtemel boyutlarını dikkate almaları önem arz etmektedir” (UNESCO, 2002:

1).

Öğrenme türlerinden birisi olan ‘model yoluyla öğrenme’ ile de öğrencilere çevre eğitimi verilebilir (Özpınar, 2009). Bu nedenle aile çevre duyarlılığı konusunda bireyleri yetiştirirken önemli bir yere sahiptir (Bayazıt Hayta, 2006). Model yoluyla öğrenmeye en uygun örnek anne-babalardır. Ebeveynler gibi okullardaki öğretmenler ve eğitmenler de aynı şekilde öğrencilerin çevreye daha duyarlı olmalarını sağlayabilirler.