• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE

1.6. Eğitim Sürecinin Toplumsallaşmaya Etkisi

Sosyalleşme veya toplumsallaşma, “bir bireyin ait olduğu toplumun veya grubun kültürünü öğrenmesi, benimsemesi ile ortaya çıkan toplumsal iletişim ve etkileşim süreci”dir (Kirman, 2011, s. 296). Doğası gereği başka insanlarla iç içe yaşama ve onlarla iletişim kurma ihtiyacı duyan bireyler (Çoştu, 2012, s. 373), içinde bulundukları toplumun kültür, gelenek, görenek ve değerlerinden etkilenerek, davranışlarını o topluma göre düzenleme eğilimi göstermektedirler. Böylelikle o toplumun kültürünü öğrenip, o toplumun yapısına göre eylemlerini şekillendirmeye başlamaktadırlar (Karaoğlu, 2007, s. 4).

Bireyin toplumsallaşması üç aşamada gerçekleşmektedir. Birincil toplumsallaşma dönemi bebeklik ve çocukluğun ilk dönemlerine tekabül eder ki birey, en fazla bu dönemde sosyalleşir (Giddens, 2012, ss. 204-205). Birey, çocukluk döneminde karşılaştığı ilk toplumsal kurum olan aileden iyi ile kötü, güzel ile çirkinin ne olduğunu öğrenip o toplumun ahlaki norm ve değerlerini, gelenekleri ve göreneklerini benimseyip topluma hazır hale gelir (Doğan, 2012, s. 78). İkinci sosyalleşme döneminde ise bireyin çocukluk ve olgunluk dönemine tekabül eder. Bu aşamada bireyin toplumsallaşmasında eğitim süreci, yaşıtları, medya, örgütler ve iş hayatı aileden toplumsallaştırma görevini devralarak; bireyin toplumdaki kültürel unsurları öğrenmesine yardımcı olur (Giddens,

60

2012, s. 205) Her ne kadar kişinin sosyalleşmesi için en önemli çağın çocukluk ve ilk ergenlik dönemi olduğu kabul edilse de gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık çağında da birey içinde bulunduğu toplum tarafından kültürlenerek, toplumsal davranışları öğrenir (Doğan, 2012, s. 78). Üçüncüsü ise yeniden sosyalleşme sürecidir. Birey bu aşamada, önceki kazanımlarına muhalif algı, düşünce ve tutuma sahip olabilmektedir. Eski inancından, ideolojisinden farklı bir inanç, ideolojiye doğru değişim gösterebilmektedir. İçerisinde bulunduğu toplumsal normları benimsemeyenlerin, topluma kazandırılma süreci yeniden toplumsallaştırma ile mümkün olabilmektedir (Arslantürk ve Amman, 2001, s. 350). Bu üç aşama neticesinde bireyin topluma uyum sağlaması kolaylaşmaktadır. Yaşamı boyunca toplumun kültürel unsurlarıyla birlikte yaşayan bireyin topluma uyum sağlama düzeyi, onun bir açıdan da ne kadar sosyalleşebildiğini gösterir (Doğan, 2012, s. 77).

Bahsedildiği üzere sosyalleştirme ajanı olarak sadece aile değil, bir kurumun yetkilileri, alt birimdekiler; sözgelimi öğretmenler ve öğrenciler de önemli bir fonksiyon icra etmektedir. Okul kurumundan bahsedeceksek öğretmenler öğrencilerin, öğrenciler de diğer öğrencilerin sosyalleşmelerine katkı sunabilmektedirler. Bununla birlikte aynı statüye sahip veya yaşıt olanlar -daha yoğun düzeyde birincil ilişki kurma yetisinden ötürü- üst statüdekilere ve daha yaşlı olanlara oranla daha etkin bir sosyalleştirme ajanı olabilmektedir (Arslantürk ve Amman, 2001, ss. 352-353).

Sosyalleşme sadece aynı kültürel zeminde bir arada yaşayan bireyler için toplumda var olmanın bir gerekliliği değil, aynı zamanda başka kültür/ devletlerden gelenlerin ev sahibi kültürün değer ve normlarını öğrenip, davranış kalıplarına uyum sağlayabilmesi için elzem bir olgudur. Küreselleşme ve post-modernite süreçlerinin doğurduğu kültürel iç içe girişler, insanlığın çokkültürlülük olgusundan daha fazla söz edilmesine yol açmaktadır (Şan ve Haşlak, 2012, s. 31). Tekkültürlülük, aynı kültür içerisinde yaşayan kişilerin ortak duygularını ve hayatı algılayış biçimini kapsarken (Pearce ve Kang, 1988, s. 22), çokkültürlülük ise birden fazla kültürün aynı yerde ve zamanda beraber yaşamasını ifade eder. Bu farklı kültürlerin bir araya gelmesiyle oluşan çokkültürlü ortamda, kişilerin farklılıklarının çatışma değil bir harmoni oluşturabilmesi için kültürel açıdan uyum sağlama son derece gereklidir. Çok-kültürlü adaptasyon süreci böylece karmaşıklık ihtiva eder. Sözgelimi bu süreç bireyin yaşam çizgisinde yer edinir ve makro düzeyde bir

61

kültürün başka bir kültüre eklemlenmesine yol açar. Bu aşamada birey bilinçli olsun bilinçsiz olsun birtakım değişikler yaşar (Yoshikawa, 1988, s. 140).

Kültürlerarası etkileşimi fonksiyonel bir şekilde idame ettirmek için o toplumun kültürünü bilmenin yanı sıra kültürel etkileşim zihniyetine de sahip olmak gerekmektedir. Alışık olunmayan yerel toplumun davranış örüntüleri hakkında bilgi verme, örnek olayların arkasındaki gerçek sebepleri kavrama ve başka kültürlerin yaşam dairesine girme hususunda kültürel etkileşim zihniyeti bireylere kılavuzluk etmektedir. Yine bu zihniyet, değişen dünya koşullarına ve karşılaşacağımız farklılıkları bocalamadan yönetme konusunda bize katkı sağlamaktadır (Fink, 2003, s. 66; Nolan, 1999, ss. 2-11). Fink’e göre çocukları ve ergenleri, içerisinde bulunduğumuz çokkültürlü çoğulcu çağa hazır hale getirmek için onlara kültürlerarası eğitim vererek onlara kültürlerarası yetkinlik kazandırmalıyız (Fink, 2003, s. 66). Bunun bir alt gereksinimi olarak dil öğretilirken kültürel unsurlara da yer verilmesi, çocukların başka kültürlere sahip insanlar ile empati kurabilme yetisi kazanmasına yardımcı olmaktadır (Er, 2006, s. 11).

Eğitim amacıyla ülkemize gelen yabancı uyruklu öğrenciler, yeni bir kültürle karşılaşmakta ve ilk başlarda yabancılık hissederek kültürel uyum sağlamakta zorlanmakta, başka bir ifadeyle kültür şoku yaşamaktadırlar. Ev sahibi ve misafir kültürlerin bir araya gelmesiyle oluşan çokkültürlülüğün dezavantajlı yönleri, eğitim kurumunun sosyalleştirme fonksiyonu sayesinde daha ılıman bir seviyeye taşınmaktadır.

Yabancı uyruklu öğrenciler, mensup oldukları kültürden farklı norm ve değerlere sahip yeni bir ülkeye intisap etmekte; bu da onların yeni sosyalizasyon süreçleriyle karşılaşmasına neden olmaktadır. Gençlik kültürünün bir alt kültürü olan “üniversite gençliği” ve onun da bir alt kümesi olan “yabancı uyruklu öğrenciler”, kendileri gibi farklı kültürden gelen öğrencilerle bir arada çokkültürlü bir ortamda öğrenim görmeye başlamaktadır. Neticesinde eğitim, arkadaş çevresi ve çokkültürlü ortam aracılığıyla yeni sosyalleşme araçlarına maruz kalan öğrenciler, sosyo-kültürel ve dini faktörler etkisiyle bir takım tutum ve davranışlarında değişim ve dönüşüm yaşamaya başlayabilmektedir (Güllü, 2010, s. 213). Kültürel etkileşimin bir unsuru olan yabancı uyruklu öğrenciler bir yandan, diğer yabancı uyruklu öğrencilerle girdikleri etkileşim sonucu başka kültürleri tanımakta; öte yandan -alanında uzman kişilerin katkısıyla -yerel kültürün kültürel dinamiklerini öğrenmiş olmaktadırlar (Spitzberg ve Chagnon, 2009, s. 4).

62

BÖLÜM 2: YABANCI UYRUKLU ÖĞRENCİLERİN TARİHİ,