• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: BULGULAR

3.3. Türkiye’deki Yaşam Doyumu Durumları

3.3.1. Bölüm/Üniversite/Şehir Memnuniyeti

Katılımcıların öğrenim gördüğü bölümde/Sakarya Üniversite’sinde, Sakarya’da/Türkiye’de memnuniyeti durumunu kendilerine sorduk. Katılımcıların 30’u öğrenim gördüğü bölümde/SAÜ’de, Sakarya’da ve Türkiye’de bulunmaktan ötürü -bazı şikayetleri olsa da- memnun olduğunu, 24’ü ise memnun olmadığını belirtmektedir. Çalışmamızdaki memnuniyet olup olmama durumlarının birbirine yakın olduğu görülmektedir. Özkan ve Acar Güvendir (2015:183) yaptığı araştırmada ulaştığımız sonuçlardan daha yüksek bir memnuniyet oranı (%81,6) tespit etmişlerdir.

3.3.1.1. Memnun Olanlar

30 katılımcıdan a) 12’si öğrenim gördüğü bölümde ve SAÜ’de öğrenci olmaktan, Sakarya’da ve Türkiye’de bulunmaktan genel itibarıyla memnunken, b) 2’si özellikle öğrenim gördüğü bölümden memnun olduğunu, c) 13’ü Sakarya’nın eğitim için ideal bir şehir olduğunu düşünmekte; d) 1’i Sakarya’da bulunmaktan, e) 2’si Türkiye’de bulunmaktan dolayı memnun olmakla birlikte, başka bir şehir ve ülkede bulunmayı da arzuladığını belirtmektedir.

154

a) K53 [Erkek-Afganistan-Müslüman] tercihini bilinçli bir şekilde yaptığını ve öğrenim gördüğü bölümden, SAÜ’den, Sakarya’da/Türkiye’de memnun olduğunu şöyle ifade etmektedir: “Ben bir yere gelmeden önce ben bilgi alıyorum (araştırıyorum). Ben

bölümleri seçmeden, ilçeleri (illeri) seçmeden ben biraz araştırma yaptım. Araştırma bittikten sonra, ben buraya daha uygun benim için (olduğuna kanaat getirdim). Mesela biraz sakin bir şehir. (Türkiye’de bulunmaktan da) pişman olmadım. (Şehir olarak ise) Sakarya bence eskiden (yani) ilk geldiğimde biraz böyle sıkıcı olduğunu (düşünmüştüm)… Çünkü çok küçük (bir şehir olduğunu) düşünüyordum. Ama şu an çok memnunum. Çok memnunum. Özellikle hocalarımız çok iyi. Çok iyi anlatıyor. (Bu yüzden bölüm değiştirmeyi de) hiç istemiyorum.”

b) K50 [Erkek-Kenya-Müslüman], yetkililer tarafından yabancı uyruklu öğrenciler için bürokratik işlemlerin gitgide kolaylaştırdıkları ve kendilerine gereken desteği vermekten kaçınmadıkları için memnun olduğunu ifade etmektedir: “(Türk yönetimi ve idareciler

yeterince destek sağlıyor). Gayet yeterli. Eksik görmüyorum. Dediğim gibi, (2014’ten beri buradayım ve) değişimi gördüğüm için böyle daha iyi diyorum… Her şey daha kolay artık. Mesela ikamet için göç dairesine gitmeye gerek yok. Öğrenci işlerinde yapılıyor. Yeni gelenler çok rahat bir şey. Yeni bir şey. Bu sene yapıldı.”

b) K2 [Erkek-Hindistan-Müslüman], öğrenim gördüğü bölümü ve Türkiye’yi hedeflerine ulaşmak için bilinçli bir şekilde seçtiğini şöyle anlatmaktadır: “Ben de çok önemli olduğu

için İslam Tarihi’ni seçtim. Türkiye’de en eski İslami Tarih (kaynakları ve tarihin kendisi) mevcut, (bu yüzden) çok önemli. En zengin İslami Tarihe sahip ülke, Türkiye’dir. O yüzden seçtim ben. İslami Tarih açısından baktığınızda her yerden iletişim var Türkiye’de. Benim doktora yapabilmek için en önemlisi buydu.”

Özkan ve Acar Güvendir (2015, ss. 179-181), öğrencilerin hocalarından (%94,7) ve aldıkları eğitimden (%63,2) memnun olduğunu belirtmiştir. Bu sonuçları değerlendiren araştırmacılar, öğrencilerin aldıkları eğitim onları geldikleri ülkelere nazaran daha kaliteli bir eğitim alma beklentisini karşıladığı şeklinde yorumlamışlardır.

c) K49 [Erkek-Kenya-Hristiyan] Türkiye’de bulunduğu şehirler arasında eğitim için en ideal şehrin Sakarya olduğunu şu şekilde açıklamaktadır: “(Sakarya’da başlarda) tabi ki

memnun değildim. Çünkü İstanbul, Ankara gibi yerleri istiyordum. Ama sonradan kıyas yaptıkça burayı daha iyi buldum. (Çünkü) öğrenciye daha uygun, daha ucuz, daha sakin ve huzurlu bir yer. Büyük şehirlere kıyasla burada daha az problem yaşarım diye

155

düşündüm. Seviyorum burayı… Mümkün olsa (bile başka bir şehri) seçmezdim. Buraya gerçekten alıştım artık. Yaşam tarzı iyi. Bir yere gideceğim zaman erkenden kalkmama gerek yok, trafik yok. İstanbul olsa, bir yere gideceğin zaman plan yapman, sabah 06:00’da kalkman gerekiyor. Burada kalmayı tercih ederim… Hayatım artık burada, başka şehre gidip yeni yaşam tarzına alışmak, arkadaş çevresi oluşturmak (artık çok zor...)”

d) K28 [Erkek-Benin-Müslüman], öğrenim gördüğü bölümü bilinçli bir şekilde seçtiğini ve memnun olduğunu belirtmekte; bununla birlikte geldiği ülke ve şehrin nüfus olarak kalabalık olması sebebiyle, Sakarya’dan ziyade İstanbul’da öğrenim görmeyi arzuladığını ifade etmektedir. Lisansüstü öğrenim gören ilgili katılımcı, ders dönemi bittikten sonra zamanının çoğunluğunu İstanbul’da geçirdiğini, yaptığımız mülakat sonrasındaki süreçlerde kendisiyle yaptığımız görüşmelerden bize aktarmıştır: “(Bölümümden)

mutluyum… İstediğim bölümdeyim ama Sakarya il olarak evet Ankara’ya gittim İstanbul’da gittim (ve şimdi olmak istediğim şehir). (Seçme hakkım olsa İstanbul’u seçerdim), çünkü İstanbul’u biliyorum… Ben sakin yerleri kalmadım, hayatımda daha gürültülü yerlerde kaldım yani başkent falan. (Geldiğim yer) buradan daha kalabalık? Daha hareketli (semtleri) seviyorum.”

e) Ülkesindeki iç savaş nedeniyle ailesiyle birlikte Türkiye’ye iltica eden K52 [Kadın-Irak-Müslüman], bölümünden, Sakarya’dan ve Türkiye’den memnun olmasına rağmen; kardeşinin tedavisi için, Türkiye’den Batı ülkelerine göç etmeyi hedeflediklerini belirtmektedir: “Bölümümden, memnunum. Aslında başka bölüm istiyordum ama. İç

mimarlık... Olmadı, zaten galiba burada da yok yani iç mimarlık. (Zaten o bölüme yerleşmek için) ortalamam şey yetmedi. (Buna rağmen) seviyorum yine. Sevdiğim için yani devam ediyorum… (Başka ülkeye gitme hususunda) vallahi biz hala bekliyoruz yani. Olmasa artık burada kalacağız. (Başvurumuz da) var, hala var yani… Aslında bizi şey Amerika kabul ettiler. Ama biz istemedik... (Çünkü) ne bileyim, orada çok zor diyorlar yaşaması. Çalışma falan olduktan sonra sıkıntı... Yani orada eee alınan yani arkadaşlarımız zor diyorlar. Yani özellikle çalışma için. (Bizim geçmek için çabaladığımız yer) Kanada... Britanya… Daha iyi orası…”

156 3.3.1.2. Memnuniyet Duymayanlar

Araştırmamızdaki katılımcılardan a) 4’ü Sakarya’dan b) 11’i öğrenim gördüğü bölüm ve üniversiteden, c) 4’ü hem şehir hem bölüm/üniversiteden, d) 1’i genel olarak Türkiye tecrübesinden memnuniyet duymazken; e) 3’ü Türkiye’deki İngilizce konuşabilme yetisinin düşük olduğunu, f) 1’i ise TÖMER’in yetersiz olduğunu düşünmektedir.

a) Sakarya’yı öğrenci şehri olarak görmediğini, şehirdeki yerel halkın baskılarına maruz kaldığı için giyim-kuşak özgürlüğünün kısıtlamak ve yaşam tarzını değiştirmek zorunda kaldığını ifade eden K12 [Kadın-Gürcistan-Hristiyan], bu sebeplerden ötürü İstanbul ve İzmir’in kendi yaşam tarzına daha uygun olduğunu belirtmektedir: “Akşamları (dışarı

çıkmaktan) biraz korkuyorum yine de. Yaşadığım (olumsuz) hiçbir şey yok. Çünkü çok dikkatli oluyorum… (Dikkat ettiğim konuların başında) mesela giyim tarzı. Tiflis’te olsaydım daha açık olurdum. Burada daha dikkat çekmemeye çalışıyorum yani (istediğim gibi giyinmemek sorun olabiliyor) bazen. Ama her zaman süslü-püslü gitmemeye çalışıyorum. Yoksa (önceden) gitmişimdir, hiçbir sıkıntı yaşamamışımdır öyle (kötü). (Olumsuz bir olayı tecrübe ettiğimden değil) işte o kendi düşüncemden dolayı... (İlk geldiğim zamanlarda bu kötü durumdan ötürü tedirginlikler, pişmanlıklar çoktu ama) şimdi az, az çok. Azaldı yani… (Okul) bittikten sonra muhtemelen (ülkeme) gitmek ya da başka yere gitmek (istiyorum)… (İmkânım olsa eğitimim devam ettirmek istediğim yer) İstanbul ya da İzmir. (Zaten) İzmir, Gürcistan’daki (arkadaşlar arasında) meşhur şehirlerden. Arkadaşlardan yani kültürden, internetten falan (çok duyduk). (Buraya gelirken de) İzmir’i de seçtim, İstanbul’u da seçtim ama Sakarya beni seçti… Bölümüm (ise) iyi yani oldukça kaliteli olduğunu düşünüyorum. Çünkü profesörler baya…”

b) K20 [Kadın-Rusya-Müslüman], ülkesindeki Müslüman halkın düşük profilli bir dini hassasiyete sahip olduğundan dolayı Türkiye’de dini eğitim almaya geldiğini, bununla birlikte aldığı eğitimin, beklentilerinden farklı olduğunu şöyle ifade etmektedir: “(Burada

olduğuma) yok pişman olmadım ama ben birazcık beklentilerim daha farklıydı. Ben ilahiyattan, daha çok maneviyatım eksikti (diye geldim) ve ben maneviyatımın (tatmin edilmesini) bekliyordum ama burada daha çok mantık (işlendiğini) gördüm. (Dini bilgim zaten vardı ama maneviyat) benim de o eksikti, onu bekliyordum.”

K27 [Erkek-Afganistan-Müslüman] yerleştirildiği birimden memnun olmadığını, bu birimin zaten mesleki olarak bir gelecek vaat etmediğini şöyle anlatmaktadır: “(Buradaki

157

tarih bölümünden) ben memnunum… Sakarya Üniversitesi’ndeki hocalar da çok iyi eee sınıf arkadaşlar da çok iyi. Bir de üniversite şey olarak her şey açısından iyi. Bir şeyimiz (sorunumuz) yok yani. (Bu bölüme gelişim şöyle oldu) biz kayıt yaparken hani başvuru yapıyorsunuz ya başvuru yaparken 12 tane seçmelimiz vardı. Oradan biz seçmiştik. Ben ilk önce Tarih seçmiştim... (Benim bölüm dışında) mesela Modern Tarih vardı, Orta çağ Tarihi vardı. Hep Tarihin alt dalları. Aynen. Mesela Osmanlı Tarihi olur. (Tarih dışında) mesela başka seçeneklerimiz de vardı. Mesela uluslararası ilişkiler seçebilirdik, hukuk fakültesinden seçebilirdik, yani böyle şeyler var. 12 tane seçeneğimiz vardı. (Şimdiki okuduğum bölüm) 7. Seçeneğimdi... (İmkânım olsa tarih bölümünü) tabi değiştiririm. Uluslararası İlişkiler veya Edebiyat okurum. (Onları daha çok istiyorum), tarihçiyim ama zor iş…. Bir de iş bulmak da biraz zor. (Türkiye’de olduğu gibi Afganistan’da da tarih konusunda iş bulamamak) aynısı.

Bu örnek, YTB’nin öğrenci seçiş şeklini, biraz da eleştirel bir gözle görmemize yol açabilmektedir. Önceden de belirttiğimiz üzere, YTB tarafından sözlü/yazılı mülakata tabi tutulan öğrenci, öğrenim görmek istediği alandan ziyade genel not ortalaması, sosyal-kültürel aktif oluşu, gelecek planlaması gibi kıstaslar ölçütünde seçilirken; öğrencinin o alandaki yetkinlik derecesi belli bir oranda göz ardı edilmektedir. Ülkemizde öğrenim görmek için bu şekilde seçilen öğrenci, puanına göre birbirinden farklı bölümler seçebilmekte ve kontenjana göre atanmaktadır. Kimi zaman öğrenciler salt yerleşme ve bursu kazanma amacıyla tercih yapmaktadır. Bu durum onların öğrenim gördüğü bölümde başarılı olma ihtimalini düşürebilmekte ve bölümle ilgili bir takım hayal kırıklıkları yaşamasına yol açabilmektedir.

Konuya farklı bir açıdan yaklaşan Şahin ve Demirtaş (2014, s. 99) ise öğrencilerin yeteneklerine ve hedeflerine uygun bir bölüm yerine, mezuniyet sonrası iş imkânlarına ve bölümün ülkelerindeki popülaritesini göz önünde tutarak seçim yaptıklarını belirtmektedir.

K39 [Erkek-İran-Müslüman] ise Sakarya Üniversitesi’nde, en azından kendi bölümünde, Batı üniversitelerine kıyasla doktora öğrencilerine gereken önemin verilmediğinden ve iyi yetiştirilmediğinden şikâyet etmekte ve yaşadığı hayal kırıklığını şöyle açıklamaktadır: “Kuruluş olarak ben memnun değilim. Çünkü yani burada yani doktora

öğrencisi olarak memnun değilim. Belki lisans öğrencisi (olsaydım, memnun olabilirdim). Çünkü yüksek (lisans üstü) yani doktora öğrencisi tamam mı bir araştırma üzerinde

158

çalışması gerekmektedir ama burada sadece eğitim vermek yani şey var dünyada pozisyonlara bakarsanız Amerika’ya baksanız ya da Avrupa’ya baksanız yani sen doktora öğrenci olduğunda, derse giriyorsun. (Mesela) bizim İran’da da öyledir: doktora öğrencisinin değeri çok yüksektir yani derse giriyor, ders anlatıyor yani hani bir görevli olarak yani buna bakıyor. Bunu maaş (verilsin diye) demiyorum sadece orada bilimsel değeri (anlatmaya çalışıyorum). (Akademik olarak onu geleceğe) hazırlama anlamında... Ama burada ben öyle bir şeyle ben görmedim yani sadece giriyorsun, bir lisans öğrencisi gibi… Giriyorsun derse, giriyorsun-çıkıyorsun sonra, sonunda da bir puan alıyorsun başarılı-başarısız bitiyor, gidiyor. Ama şeyde benim beklentim bu değildi, (buraya gelirken) benim beklentim burada daha aktif olmak daha burada ooo masalar olması lazım yani senin benim orda çalışma alanıma göre yani beni tanıması lazım… Hiç kimse burada bana sorup, eee yani çağırıp sormadı ki “sen kimsin, nasılsın, nerden geldin, nasıl geldin?” … Hocalar bile yapmadı… (Kanaatimce) her bir öğrencinin bence yurt dışına gitmek gereklidir. Yani özellikle (bu alanda), sosyal bilimlerde (öğrenim gören birisinin), dünyanın gelişimlerini tanımak için, (farklı) kültürleri tanımak için, başka sistemleri görmek için (yurt dışı tecrübesi) yani gereklidir. (Ben o niyetle geldim aslında) …

K26 [Erkek-Ukrayna-Hristiyan], üniversite ve bölümler tarafından düzenlenen bilimsel konferanslara katılım sağlamaya çalıştığını, bununla birlikte bu sunumların çoğunluğunun verimsiz ve niteliksiz olması sebebiyle büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını belirtmektedir: “(Buradaki konferanslara gidiyorum) ama bunlar fazlasıyla işe yaramaz.

Bilemiyorum bunun Sakarya’yla mı, yoksa üniversiteyle mi ilgisi var. Çok faydasız konferanslar var, mesela bazen gidiyorum herkes uyuyor… Ben 27 yaşındayım. Bu ortamlarda birinci sınıfta olan, 20 yaşındaki öğrenciler var. Bu konferanslarda konuşan hocalar var, bazı şeyler anlatıyorlar ama çok fazla sıkıcı. Bu da motivasyonu tamamen öldüren bir şey. Daha önce dediğim gibi gelirken kendi kurallarınızı da getiriyorsunuz ama bunlara kimseye zorlayamazsınız. Aynı şey burada da geçerli… Bunlar zorunlu değil ama iyi-güzel şeyler vaat ediyorlar. “Konferansa gelirseniz, ilginizi çekecek şeyler göreceksiniz” deniyor. Ama geliyorsunuz, iki saat geçtikten sonra çıkıyorsunuz ve “şimdi ne kazandım ben?!” diye soruyorsunuz kendinize. Hiçbir şey! Bir sonraki sefer “gitsem mi gitmesem mi?” diye düşünüyorsunuz, bir karar veriyorsunuz yine. Bir sonrakinde kararınız hayır yönünde oluyor. Burada geçirdiğim 2,5 yıl sonunda gelip de hiçbir şey kazandırmayan durumlar (böyle konferanslar) oldu.”

159

c) K19 [Kadın-Doğu Türkistan-Müslüman]: “Gerçekten şu ilahiyat bölümünü abim seçti,

benim bir tercih hakkım yoktu çünkü. Çünkü ben düşünmüyordum… Benim istediğim başka bir bölümdü (ama) abim diyordu ki “illa ilahiyat okuyacaksın!”. “Şu yolda gideceksin” diye bize bir çizgi çizdi… Vallahi ilahiyatın ne olduğunu bilmeyerek geldik Sakarya’ya…. (Aslında benim okumak istediğim bölüm) moda tasarımı… Ama şu ilahiyat madem okumuşum bitireyim. (Belki buradan mezun olunca istediğim bölümü okurum) ama Sakarya yeter artık, çok sıkıldım (bu şehirden) evet. (İlahiyat okuduğuma gerçi) pişman olduğum (söylenemez), pişmanlık sayılmaz. Güzel şeyler öğrendim ama son şu aşamalara gelince çok sıkıldım dersler çok çok zor geliyor… Felsefe özellikle, şu felsefeyi düşündükçe artık bunaldım. (Sakarya’dan da bunaldım). Sakarya güzel sakin ama nasıl desem, çok çok sakin ama. Ben kalabalık yerleri seviyorum mesela İstanbul gibi.

e) 3 katılımcı gerek öğrenim gördüğü bölümde/üniversitede gerekse de Sakarya/Türkiye’de İngilizce konuşulma oranının düşük oluşundan yakınarak, bundan ötürü özellikle ilk zamanlarda iletişim sorunu yaşadıklarını ifade etmişlerdir.

K21 [Erkek-Nijerya-Müslüman], öğrenim gördüğü bölümde İngilizcenin yaygın olarak kullanılamayışının kendisinde yarattığı hayal kırıklığını şöyle izah etmektedir: “(Burada

öğrenim gördüğüm için) hiç pişman olmadım. Sadece küçük bir sıkıntı var. Türkiye’de yaşamak için Türkçe bilmemiz lazım. İngilizce devam edeceğim (bu kısımları İngilizce anlatmaya başladı). Eğitim konusunda dil sorun oluyor. Doktoramı yapacağım, tezimi yazacağım ama hala düşünüyorum nasıl olacak diye. Tezimi İngilizce mi yoksa Türkçe mi yazacağım? İngilizce olursa, benim için çok kolay olacak, çünkü zaten İngilizcem var, daha iyi kullanıyorum. Türkçe olacaksa, öncelikle İngilizce yazıp sonra İngilizceye çevirmem gerekecek. Bu tercüme sürecinde dilde değişim oluyor, tezin kalitesi İngilizcede olduğu kadar iyi olmayacaktır.”

f) Yalnızca 1 katılımcı, K22 [Erkek-Nijerya-Müslüman], ise SAÜ bünyesi altında bulunan TÖMER’de uygulanan Türkçe öğretme metodunun yanlış olduğunu ve katılan öğrencilerin bu yüzden Türkçe öğrenmesinin zorlaştığından söz etmektedir: “Bir şey

haricinde memnunum. Sakarya’da her şey güzel ama TÖMER hariç. Samimi olmak gerekirse oradaki yöntemler… Ben Mısır’da da dil eğitimi aldım, oradan biliyorum- İngilizce ve Arapça öğrendim. Bu yüzden Türkçe öğrenmekte zorluk çekmeyeceğime inanıyordum. Çok şükür öğrenmeye başladığımdan beri sorun da yaşamıyorum ama

160

TÖMER’deki öğretme yöntemlerinin hiç uygun olmadığını söyleyebilirim. Başarısız olan çok fazla arkadaş görüyorum. Çok zorlanıyor insanlar. Biz daha başlangıç seviyesiyiz, dil bilmiyoruz. Daha farklı eğitim vermeliler.”

Tablo 14:

Bölüm/Üniversite/Şehir/Türkiye’den Memnuniyet Durumu

Neyden Sebebi Sayı Toplam

Memnun

Bölüm ve şehirden Eğitim yeterli, şehir üniversite öğrencisi için

cazip 12

30

Bölümden Bölümünü ve Türkiye’yi bilinçli seçiş 2

Şehirden Ucuz, sakin, trafiği az 13

Şehir dışında her şeyden Tenha bir şehir 1

Ülke dışından her şeyden Daha cazip koşullar mevcut 2

Memnun Değil

Şehirden Sınırlı sosyo-kültürel imkânlar 4

24 Bölüm/Üniversiteden

-Bilinçli yapılmayan ve tercihleri

karşılamayan tercih

-Üniversitenin sunduğu kültürel/bilimsel aktiviteler nicelik olarak yeterli, nitelik olarak verimsiz

11

Hem Şehirden Hem Bölüm/Üniversiteden

-Sınırlı sosyo-kültürel imkânlar sınırlı

-Bilinçli yapılmayan ve tercihleri

karşılamayan tercih

4

Genel memnuniyetsizlik Bireyin içe dönük yapısı 1

İngilizce Sorunu İngilizce iletişim kurabilmenin zorluğu 3

Dil Kursu (TÖMER) Dil öğretme tekniklerinin yetersizliği 1

Toplam 54

Tablo 14’te görüleceği üzere, katılımcıların büyük bir çoğunluğu, Sakarya’nın üniversite öğrencisi için elverişli bir şehir olduğunu, burs imkânlarının çok cazip olduğunu, bölümde yeterli kalitede öğrenim gördüklerini düşünmektedir. Bununla birlikte daha metropol, kalabalık, sosyo-kültürel olarak zengin bir bölgeden Sakarya’ya gelen katılımcılar, şehirden memnuniyetsiz oldukları görülmektedir. Yardımcıoğlu ve diğerleri (2017, ss. 240-241)’nin araştırmasında ise öğrencilerin %72,2’si Türkiye’de, %66,4’ü ise Sakarya’da yaşamaktan memnun olduğunu ifade etmektedir. Bununla birlikte %41,8’i Sakarya’daki sosyal imkânların, %35,6’sı ise kültürel imkânların yetersiz bulmaktadır. Genel olarak bakıldığında yabancı uyruklu öğrencilerin Sakarya’da yaşamaktan memnun olduğu görülmektedir.

Çalışmamızdaki 11 katılımcı, üniversitede aldığı eğitimi yeterli bulmamaktadır. Bunun da sebebini iki şekilde açıklayabiliriz: bireysel imkânlarıyla gelenler için Türkiye’de eğitimin iltica ve baskıdan kaçış için bir fırsat; bursla gelenler için bursun cazip koşullarının, bilinçli bir tercih yapmalarının önüne geçmesidir. Özellikle ikinci durumda

161

olan Türkiye Bursları öğrencileri için şu tavsiye edilebilir ki YTB, yaptığı mülakatlarda aday öğrencilerin bireysel donanımlarının ve vizyonunun, tercih etmek istediği bölüme uygunluğunu, olabildiğince ölçerek tercih etmesidir.

Sakarya ilinin muhafazakâr şehir dokusu, özellikle Post-Komünist ülkelerden gelen Hristiyan öğrenciler için bir mahalle baskısı unsuru oluşturabilmektedir. Bunun yanı sıra gerek gündelik yaşamda gerek üniversitelerde İngilizce dilinin kısıtlı kullanılışı da öğrencilerin hayal kırıklığı yaşamasına neden olabilmektedir. Bunun bilincinde olmayan öğrenciler, şehre adım attığından itibaren kültür şoku yaşayabilmektedirler. Küreselleşme ile birlikte kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması coğrafya ve kültürler hakkında enformasyon alabilmeyi kolaylaştırıyor olsa bile gerek bireysel imkânlarıyla gelenlerin gerekse de burslu gelenlerin önceden bilgilendirilmesi, daha bilinçli tercihler yapmasına yol açacaktır.

Türkiye Bursları’nın baş döndürücü cazibesi kimi zaman öğrencilerin bilinçsiz bir tercih yapabilmesine yol açabilmektedir. Bunun sonuçlarının negatifliği veya pozitifliği uzak gelecekte daha anlaşılır olabilmekle birlikte, bir üstteki verdiğimiz örneğe benzer şekilde bir hayal kırıklığı yaşayan K34 [Erkek-Gana-Müslüman] örneği verilebilir. İlgili katılımcı -her ne kadar mutlu olduğunu ifade etse de- kendisinin seçmediği bir bölümde okuduğunu belirtmiştir: “Normalde ben Sakarya’yı seçmedim. İnsan Kaynakları da

seçmedim. Bankacılık okumak istedim. Hedef Sigortacılık. Onlar okumak istedim. Ama İnsan Kaynakları çıktı bana ve Sakarya Üniversitesi… (Aslında ben) İnsan Kaynakları seçmedim ve Sakarya’yı da seçmedim. Ama şöyle bir durum var sistemde başvuru yaparken bir seçenek veriyorlar sunuyorlar sana, yani “Yukarıdakiler sana uygun olmazsa biz sana başka bir bunu verelim mi?” evet dediğinde veriyorlar.” Bununla

birlikte aynı katılımcı ülkemize gelmeden önce, Türkiye’nin resmî dili hakkında bir malumatı olmadan tercih yaptığını belirtmiştir: “Valla ben şimdi bir kere (Türkiye

Bursları’nı kazandıktan sonra Türkiye hakkında) merak ettim internete girdim. Türkler hangi dil konuşuyorlar diye bir sisteme girdim bir yazdım Arapça gibi bir şey çıktı. Osmanlıca’ymış… Yani sonunda buraya geldim de yani şey (dilin Türkçe olduğunu) öğrendim. (Arapça olduğunu düşündüğüm ilk an) kapattım bilgisayarı kalktım gittim. Üzülmedim yani azcık Arapçam var dedim.”

Yukarıda zikrettiğimiz katılımcı, konuşmanın devamında bu yanlış bilgiden dolayı, Türkiye’ye geldikten sonra yaşadığı şoku ve hissettiklerini şöyle aktarmıştır: “Valla

162

(geldikten sonra hayal kırıklığına) uğradım. Bir geldim hiç kimse Arapça konuşmuyor. Kimseyle (bilmediğim için de) Türkçe konuşamıyorum. (Türkler de) İngilizceyi bilmiyor… İlk günlerde baya çok zorluk çektim. Yani onu söyleyeyim yani. Ya benim ilk üç haftam, ya (hatta) üç hafta değil de benim ilk üç ayım içerisinde biri benim karşıma çıksa derdi ki “Sen şu bilet al Gana’ya dön, belki de bu zamanlar ben Gana’da olurdum yani. Giderdim gerçekten yani. O kadar yani o aşamada çok zordu. (Ama sonrasında) yani dil azcık bir şeyler öğrendikten sonra, (hatta) baya öğrendim ama şimdi artık, çok şükür.”

Bir diğer örnekte K40 [Kadın-Tanzanya-Hristiyan], bursu kazanıp ülkemize gelene kadarki süreçte eğitim dilinin Türkçe olacağını bilmediğini belirtmektedir: “Açıkçası

bursu kazandığımda, (eğitim dilinin) İngilizce olacağını düşünüyordum. Bir yıl Türkçe almam gerektiğini bilmiyordum bile. Normal eğitim alacağımı sanıyordum. Sonra Türkçe öğrenmem gerektiğini öğrendim. Sonra bölüm derslerinin de Türkçe olduğunu öğrendim.”