• Sonuç bulunamadı

EĞĠTĠM BĠLĠMLERĠ TEZSĠZ YÜKSEK LĠSANS UZAKTAN EĞĠTĠM PROGRAMI ÖNERĠSĠ

“EBT”

Prof. Dr. F. Dilek Gözütok, Doç. Dr. Nurettin ġimĢek

Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi

ÖZ

Bu bildiride, öğretmenlerin eğitim sistemleri, eğitim programları, okul ve öğretmenlik mesleği ile ilgili yeterliliklerini uzaktan eğitim yolu ile ve uzmanlık düzeyinde geliştirmek amacıyla hazırlanmış bir yüksek lisans programı önerisi tanıtılmaktadır. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü bünyesinde Eğitim Bilimleri Tezsiz Yüksek Lisans Uzaktan Eğitim Programı adı ile bir program açılmasını öngören önerinin, Türkiye‟de uzaktan eğitim programı uygulama yetkinliğine sahip herhangi bir üniversitede de gerçekeştirilebilmesi mümkündür. Türkiye genelinde, ulusal ölçekte uygulanması tasarlanan bu program çerçevesinde halen öğretmenlik mesleğini yapmakta olanlar ile öğretmenlik ile ilgili bir lisans programından mezun olanlara, mezun oldukları alanın eğitimine katkı sağlayacak nitelikte bilim uzmanlığı eğitimi verilmesi; programın gereklerini yerine getirerek mezun olanlara Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü tarafından tezsiz yüksek lisans derecesi verilmesi öngörümektedir. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü ve Uzaktan Eğitim Merkezi (ANKUZEM) işbirliği ve Türkiye‟deki diğer eğitim fakültelerinin katılımı ile yürütülecek Programa ilk yıl bütün alanlardan toplam 500 öğrenci alınacaktır.

GEREKÇE

Ulusal ve uluslararası sürdürülebilir kalkınma yaratmanın ve dünya ülkeleri ile rekabet gücü oluĢturmanın yolu, erken yaĢlarda baĢlayan nitelikli eğitim vererek nitelikli insan gücü yetiĢtirmekten geçer. Bireye çağdaĢ insan yeterlilikleri kazandırma, uluslararası standartlara uygun eğitim programları, eğitim ortamları ve öğretmen yeterlilikleri sayesinde baĢarılabilir. Bunların sağlanmaması durumunda bireyin eğitim olanaklarından yararlanamaması ya da nitelikli eğitim alamaması, ekonomik olduğu kadar bireysel, toplumsal, kültürel ve politik açılardan önemli sorunlara neden olur. Bu durum da ülkenin geleceği açısından bir tehdit unsuru oluĢturur.

VatandaĢların en temel eğitim ihtiyaçlarını karĢılamak amacıyla, Türkiye‟de ilköğretim zorunlu ve ücretsiz kaydıyla anayasa ile güvence altına alınmıĢtır. Cumhuriyet döneminin baĢlangıcından beri 1924, 1961 ve 1982 anayasalarında “Ġlköğretim kız ve erkek bütün vatandaĢlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır.” ifadesiyle yer almıĢtır. 1973‟de çıkarılan 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununda ilköğretimin süresi sekiz yıl, 7-14 yaĢları arasında ve “zorunlu” olarak belirtilmiĢ, ancak alt yapı koĢullarının düzenlenmesine kadar, zorunlu eğitim beĢ yıl olarak sürdürülmüĢtür. 1997 yılında çıkarılan 4306 sayılı yasanın kabulüne kadar koĢuların yeterli olmaması gerekçe gösterilerek sekiz yıllık zorunlu temel eğitimin uygulamaya konması gerçekleĢtirilememiĢtir. 4306 sayılı yasa ile,

1

Bu çalıĢma, 2007-2008 öğretim yılında Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü‟ne önerilmiĢ, Ocak 2010‟da güncellenmiĢtir.

Uluslararası Öğretmen Yetiştirme Politikaları ve Sorunları Sempozyumu II Sayfa: 92

önceleri ilkokul ve ortaokul olarak adlandırılan iki kademeli okul birleĢtirilmiĢ, sekiz yıla çıkarılmıĢ ve ilköğretim adını almıĢtır. Yani 1739 sayılı yasa, üzerinden 25 yıl geçtikten sonra 1998‟de uygulanabilmiĢtir.

Cumhuriyetin ilk yıllarından baĢlayarak Anayasa ile zorunlu ve parasız hale getirilmiĢ olmakla birlikte ilköğretimde çağ nüfusunun tamamına halen eğitim olanağı sağlanamamıĢtır. “Çağ nüfusu net okullaĢma oranları 2005-2006 öğretim yılında %89.8‟dir. Bu oran, erkeklerde %92.3, kızlarda %87.2‟dir (Kavak, Ergen ve Gökçe, 2007, s.80). (Bu sayılara bazı yerleĢim yerlerinde oturup nüfusa kaydettirilmeyen kız çocukları dahil değildir.) Zorunlu eğitim çağ nüfusunun %10‟undan fazlasının yani yaklaĢık 1.242.000 çocuğun okul dıĢında kaldığı söylenebilir.

Türk Eğitim Sisteminin iĢleyiĢinde uygulayıcıların planlama eksikliği, köyden kente göçün engellenememesi, hızlı nüfus artıĢı, politikanın etkisi ile ani program değiĢiklikleri ve daha bir dizi sosyal neden eğitimde niteliğin sağlanmasının önünde engeller oluĢturmuĢtur. Büyük Ģehirlerde bir zamanlar üçlü/dörtlü öğretim yapılması, halen ikili öğretimin “normal” gibi kabul edilmesi, kırsal kesimde “birleĢtirilmiĢ sınıflar” uygulaması, eğitimde niteliği yakalamanın önündeki ciddi engellerdir. Öğretmen maaĢlarının düĢük olması, emekliliği hak etmiĢ öğretmene çalıĢıyor olmanın parasal bir katkı sağlamaması ve okul yönetimi görevinin politik yatkınlıklara göre verilmesi çok sayıda deneyimli öğretmenin emekli olmasına neden olmuĢtur. 1990‟lı yılların sonunda Eğitim Yüksek Okullarının dört yıla çıkarılarak Eğitim Fakültesine dönüĢtürülmesi ile mezun verememesi sonucunda ortaya çıkan olağan dıĢı öğretmen gereksinimi durumunda, çocukları “öğretmensiz bırakmama” adına MEB, öğretmen eğitimi almamıĢ kiĢileri öğretmen olarak atamayı çözüm gibi görmüĢtür. Bugün Türk Eğitim Sistemi içinde, öğretmenlik eğitimi almamıĢ çok sayıda kiĢi öğretmen olarak çalıĢmaktadır. Sistemde “jet öğretmen”, “vekil öğretmen”, “yedek subay öğretmen”, “sözleĢmeli öğretmen” ve “yedek öğretmen” gibi sıfatlarla girmiĢ kiĢiler ya da ziraat mühendisleri, veterinerler, iĢletmeciler, iktisatçılar, su ürünleri mezunları, çevre mühendisleri, arkeologlar, antropologlar, Arap Dili mezunları, sosyologlar, düzenli bir hizmet içi eğitim programı da almadan “öğretmen” ve “eğitim yöneticisi” olarak görev yapmaktadır. Planlama eksikliği ve önceden planlanmamıĢ program değiĢiklikleri nedeni ile bir alanda yetiĢen öğretmen, baĢka bir alanda istihdam edilmiĢtir. Fransızca öğretmenliği, biyoloji öğretmenliği, kimya öğretmenliği gibi alanlarda yetiĢenler sınıf öğretmeni olarak istihdam edilmiĢ, onlardan öğrencilere Türkçe, Matematik, Sosyal Bilgiler gibi, branĢlarının dıĢındaki konularda da eğitim vermeleri istenmiĢtir (Gözütok, 2007).

Sınıf öğretmeni olarak istihdam edilen öğretmenlerle ilgili olarak yapılan bir araĢtırmada(Gözütok ve diğ., 2005). öğretmenlerin yalnızca %8‟inin Eğitim Fakültesi sınıf öğretmenliği programından, %2.5‟inin ilköğretmen okulu, %13‟ünün Eğitim ön lisans ve A.Ö.F lisans tamamlama programından, fakat %30‟dan fazlasının Eğitim Fakültesi DıĢı Lisans Programlarından mezun olduğu belirlenmiĢtir.

Türk Eğitim Sistemi 1800‟lü yıllardan baĢlayarak Cumhuriyet Dönemi‟nde zaman zaman hızlı atılımlarla öğretmen yetiĢtirme ve öğretim programları konularında önemli çağdaĢ uygulamalar da yapmıĢtır. Yatılı ilköğretmen okulları, köy ilköğretmen okulları, Yüksek Öğretmen Okulu Modeli, Köy Enstitüleri, Öğretmen eğitiminin üniversitelerde yapılmaya baĢlanması, en az lisans düzeyine çıkarılması ve 1998 öğretmen eğitimi programları öğretmen eğitiminde atılan önemli adımlar olarak sıralanabilir. Ġlköğretim ile ilgili olarak çıkarılan 222 sayılı yasa, 1948- 1968- 1998 programları, bu programların hazırlanmasında izlenen bilimsel yaklaĢımlar, hazırlanan programların deneme uygulamalarının yapıldığı Müfredat Laboratuvar Okulları (MLO) uygulamaları, öğretmenlerin hizmet içi eğitimlerini düzenlemek üzere kurulmuĢ “Öğretmeni ĠĢbaĢında YetiĢtirme Bürosu”, açık öğretim yoluyla ilkokul öğretmenlerine verilen ön lisans ve lisans tamamlama programları, öğretim programlarında baĢarı sağlamada önemli çalıĢmalardır. Bütün bu olumlu adımlarla öğretmen eğitiminde nitelik kaydetme gerçekleĢtirilirken bir geri adım olarak YÖK 27 Ağustos 2009 tarihli toplantısında Fen-Edebiyat Fakültelerinde okuyan öğrencilere, lisans eğitimleri sırasında pedagojik formasyon alma hakkı vererek bilim uzmanlığına yükselmiĢ eğitim düzeyini sertifika düzeyine indirmiĢtir.

GeliĢmiĢ toplumlarda hızla, Türkiye‟de biraz daha yavaĢ yaĢanan, bilimde, teknolojide, bilginin yeniden yapılandırılmasında ve bilginin insana ulaĢmasındaki değiĢmeler bütün dünyada olduğu gibi Türkiye‟de de yeni öğretim programlarının hazırlanması gereğini ortaya çıkarmıĢtır.

Yirminci yüzyılın sonlarından baĢlayarak bilgi teknolojilerinin hızla yaygınlaĢması ile bütün dünyada bilgi toplumu kavramı kabul görmeye baĢlamıĢtır. Bilginin taĢınmasında ve yaygınlaĢmasında yaĢanan baĢ döndürücü hız, toplumun da yenileĢmesini, yenileĢmenin yaygınlaĢtırılmasını gerektirmiĢtir. Bilginin bu kadar hızlı çoğalması eğitim yolu ile yetiĢtirilecek insanın niteliklerinin de değiĢtirilmesini zorunlu hale getirmiĢtir. Artık bilgili insan yerine bilgiye ulaĢabilen, bilgiyi yaygınlaĢtırabilen ve yeniden üretebilen insanı yetiĢtirme çağı gelmiĢtir. Avusturalya, Ġngiltere, Ġrlanda, ABD, Yeni Zelanda, Ġspanya, Finlandiya, Ġsrail, Avusturya, Kanada, Singapur gibi daha birçok ülkenin eğitimde yeniden yapılanma çerçevesinde öğretim programları değiĢikliği çalıĢmaları yaptıkları görülmektedir (AĢkar, 2007). YaĢam boyu öğrenme, okuryazarlık kavramının yeniden tanımlanması (bilgi okur-yazarlığı, demokrasi okur-yazarlığı, medya okur-yazarlığı vb.) baĢarısızlığın önlenmesi, öğrenme ortamlarının çeĢitlendirilmesi, eğitimin içeriğinin sorgulanması, esneklik, akıĢkanlık, bütünleĢik ya da bileĢik program kavramları temel alınarak, ulusal ve uluslararası ölçütlerde öğretim programları çalıĢmaları yapılmıĢtır.

Uluslararası çalıĢmalar çerçevesinde Türkiye‟de de 2004-2005 öğretim yılında pilot uygulaması yapılan 1-5 sınıf (Hayat Bilgisi, Türkçe, Matematik, Sosyal Bilgiler, Fen ve Teknoloji dersleri)

Uluslararası Öğretmen Yetiştirme Politikaları ve Sorunları Sempozyumu II Sayfa: 94

ilköğretim programı 2005-2006 öğretim yılında ülkenin tamamında uygulamaya konulmuĢtur. 2006 ve 2007 yıllarında Bilgisayar, Görsel Sanatlar, Ġngilizce, Trafik ve Ġlk Yardım, Beden Eğitimi, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi programları uygulamaya konulmuĢtur. Ġlköğretim ikinci kademede (6, 7, ve 8. sınıflarda) 2005, 2006 ve 2007 yıllarında programlar kademeli olarak değiĢtirilmiĢtir. Uygulamaya konulan bu programlarda geleneksel yaklaĢımlarla çağdaĢ insan yetiĢtirilemeyeceği, artık bilgi ezberleyen değil bilgi üreten insanlar yetiĢtirmek için çağdaĢ yaklaĢımlar izlenmesi gerektiği vurgulanmıĢtır. Çoklu zekâ kuramı ve yapılandırmacılık yaklaĢımlarını temel alarak hazırlanan bu programlarla öğrenciyi merkeze alan öğretim yöntemlerinin uygulanarak çağdaĢ insan becerileri kazandırılacağı belirtilmiĢtir. EleĢtirel düĢünme, yaratıcı düĢünme, iletiĢim, problem çözme, araĢtırma, karar verme, bilgi teknolojilerini kullanma, giriĢimci olma, kiĢisel ve sosyal değerlere önem verme Türkçe‟yi güzel kullanma gibi beceriler bu programda önemle belirtilmiĢtir.

Program içeriğinin belirlenmesinde ve düzenlenmesinde tematik yaklaĢım izlenmiĢ ve bu çerçevede öğrenme alanları belirlenmiĢtir. Öğrenme alanlarının öğretimi sırasında yer verilmesi gereken ara disiplinler belirlenmiĢ, dersi okutacak öğretmenden ara disiplinler konularında da eğitim vermesi istenmiĢtir. Bazıları bir uzmanlık alanı, bazıları eski programda bir ders olarak okutulan ara disiplinler; afet eğitimi ve güvenli yaĢam, giriĢimcilik, insan hakları ve vatandaĢlık, kariyer bilinci geliĢtirme, özel eğitim, rehberlik ve psikolojik danıĢma, sağlık kültürü ile spor kültürü ve olimpik eğitim. Bu çalıĢmanın ilk sayfalarda nasıl yetiĢtirildiği ve nasıl atandığı açıklanan öğretmen profilinden (bu konuda yeterli bir hizmet içi eğitim almadan) öğrenme alanlarının yanı sıra ara disiplinleri de öğretmeleri beklenmektedir.

Yeni ilköğretim programı eski programla karĢılaĢtırıldığında yeni program yalnızca, öğrenme sonucunu değil öğrenme sürecini de değerlendirmeyi önemsemektedir. Değerlendirmenin yalnızca öğretmen tarafından değil, öğrencilerin kendilerini değerlendirmelerini ya da birbirlerini değerlendirmelerini de getirmiĢtir. Böylece yıllardır Eğitim Fakültelerinde öğretilmeye çalıĢılan fakat MEB‟in kabul etmediği ölçme yaklaĢımlarının ve araçlarının eğitime girmesini sağlamıĢ ve öğretmenden bu araçları doğru kullanmasını, öğrencilerine de doğru kullanmayı öğretmesini istemiĢtir.

“Hukuk sisteminde yasaların rolü ne ise, eğitim siteminde de programların rolü odur. ġüphesiz bir ülkede sağlıklı bir adalet sisteminin oluĢturulması ve yaĢatılması için yasaların mantıklı, adil, eĢitlikçi, insan haklarının korunmasını merkeze alan ve teknik olarak doğru hazırlanmıĢ olması gerekir. Dünyanın en geliĢmiĢ ülkelerinden en iyi hazırlanmıĢ yasaları alınıp kabul edilse bile, bu yasaları anlamlandıracak, yorumlayacak ve onlara hayat verecek hukukçular ve hukukun iĢleyiĢini yürütecek alt yapı yoksa o güzel yasaların hiçbir anlamı yoktur” (Gözütok ve diğerleri, 2005). Eğitim programları da bir yandan evrensel istemlere, diğer yandan ulusal gerçeklere, insanının karakteristik

özelliklerine, toplumun ve bireylerin istemlerine ve gereksinimlerine, ülkelerin uzak ve yakın hedeflerine uygun olarak ve program geliĢtirme ilkeleri ıĢığında hazırlanmalıdır. Ancak; bütün bu özelliklere uygun bir program bile yetkin ellerde ve program hedeflerine uygun koĢullarda uygulanmıyorsa sonuç baĢarısız olur.

Kısa sürede hazırlanan ve 2004-2005 öğretim yılında deneme uygulaması yapılan, 2005-2006 öğretim yılından baĢlayarak bütün Türkiye‟de uygulanmaya konan ilköğretim programları;

Program hazırlama komisyonların oluĢturulması, Programların hazırlanmasında izlenen aĢamalar, Pilot uygulama süreci,

Programların ihtiyaçları karĢılaması, Programların koĢullara uygunluğu,

Programların uygulamaya konmasında aĢamalılık ilkesine uyulmama durumu, Pilot uygulamaların değerlendirme süreci,

Değerlendirmelerin programa yansıtılması,

Pilot uygulama değerlendirmeleri programa yansıtılmadan ders kitaplarının yazılması, Öğretmenlerin programla ilgili olarak bilgilendirilme süreci,

Programların iddialı olduğu yeni yaklaĢımlarla ilgili öğretmen eğitimi (Öğretmenlerin çoklu zekâ kuramı, yapılandırmacılık, proje tabanlı öğrenme, beceri eğitimi, öğrenme alanı, ara disiplin, süreç değerlendirme vb. konularda bilgilendirilmemesi.)

ve daha birçok konuda alan uzmanları tarafından eleĢtirilmiĢ ve küçük boyutlu değerlendirilmesi yapılmıĢtır. Bu değerlendirmelerin bir kısmı ders bazında, bir kısmı il bazında bir kısmı da yansıtıcı (reflective) değerlendirme türünde yapılmıĢtır (Aykaç ve BaĢar, 2005; Baykul, 2005; Gözütok, 2005; Ġlhan, 2005; Kaptan, 2005; Kutlu, 2005; Küçükahmet, 2005; Okvuran, 2005; Sever, 2005; YaĢar ve diğerleri, 2005). Yapılan değerlendirme araĢtırmalarında 2005 ilköğretim programı çeĢitli açılardan eleĢtirilirken, diğer yandan bir velinin programın Türk Milli Eğitiminin Amaçlarına ve Ġlkelerine uygun olmadığını iddia ederek programı dava etmesi sonucunda Cumhuriyet tarihinde ilk kez programların bazıları (Hayat Bilgisi 1-2-3. Sınıflar, Türkçe 1-2-4-5. sınıflar) DanıĢtay 8. Dairesinin kararıyla Türk Milli Eğitiminin amaçlarına ve ilkelerine uygun olmadığı, demokrasi kültürü ve ulusal değerler oluĢturmada yetersiz olduğu gerekçesiyle 22 Nisan 2009‟da iptal etmiĢtir. Ġptal kararından 3 hafta sonra MEB Talim ve Terbiye Kurulu 14 Mayıs 2009 tarih ve 70 Sayılı Kararı ile eski programa yaptığı kısa eklemelerle 2009 Ġlköğretim Hayat Bilgisi Programını kabul etmiĢ ve okullara bu programı uygulayacakları bilgisini vermiĢtir.

ÇağdaĢ geliĢmelere ve AB standartlarına uygun olduğu savunulan (Selçuk, 2004) bu programa sistemde hizmet veren öğretmen yeterliliklerinin uygunluk düzeyinin incelendiği bir araĢtırmanın

Uluslararası Öğretmen Yetiştirme Politikaları ve Sorunları Sempozyumu II Sayfa: 96

(Karacaoğlu, 2008) sonuçlarına göre öğretmenler ve öğretmen adayları kendilerini öğretmenlik mesleğinin çoğu boyutunu ilgilendiren yeterliliklere beklenen ölçüde sahip görmemektedirler. Öğretmenler, gözlemlenen 53 özellikten hiçbirinde “çok yeterli” olarak nitelendirilmemiĢ, yalnızca “Alanındaki temel kavram ve genellemeleri bilme” yeterliliğinde “oldukça yeterli” bulunmuĢtur. Ancak; alanındaki bilgileri diğer alanlarla iliĢkilendirmede yetersiz olarak değerlendirilmiĢtir.

Bir baĢka araĢtırmaya (Gözütok ve diğ., 2005) göre yeni ilköğretim programları öğretmenlere yeterince anlatılamamıĢtır. Bu kadar yetersiz bilgiyle yeni bir anlayıĢla hazırlandığı iddia edilen bir programın uygulanmasında baĢarı sağlanamaz. Öğretmenlerin kendilerinin yeterli olduklarını belirtmelerine karĢın gözlem sonuçları öğretmenlerin bu programı uygulamada baĢarılı olmadıkları yönündedir.

Bünyesinde Türkiye‟nin ilk Eğitim Fakültesini oluĢturmuĢ, halen tek Eğitim Bilimleri Fakültesi ve ayrıca Eğitim Bilimleri Enstitüsü bulunan Ankara Üniversitesi‟ne yukarıda tartıĢılan sorunlara çözüm üretme sorumluluğu düĢmektedir. Öğretmenlerin yukarıda tartıĢılan sorunlara çözümler geliĢtirebilecek birer bilim uzmanı olarak yetiĢtirilmesi ve yetiĢtirme etkinliğinin Türkiye‟ye yayılabilmesi için Eğitim Bilimleri Enstitüsü bünyesinde uzaktan ve yüz yüze eğitim yöntemlerinin bir arada kullanılacağı bir yüksek lisans programı açılması önemli bir gerekliliktir. Ankara Üniversitesi‟nin bu sorumluluğu almaya istekli olmaması durumunda bünyesinde Eğitim Bilimleri Enstitüsü bulunan bir baĢka üniversite diğer bazı üniversitelerle (Örn. Hacettepe Üniversitesi) ve hatta Azerbaycan Öğretmen Üniversitesi ile ya da bütün bu kurumların paydaĢ olduğu ortak bir çalıĢma ile bu projeyi yaĢama geçirebilir. Türkiye‟de verilmekte olan öğretim hizmetinin niteliğinden haberdar olan, araĢtırmalarla durumu belirleyen her eğitim bilimci bu projenin uygulanmasında çaba göstermelidir. Halen görev yapmakta olan 700 bin civarında öğretmenin yararlanabileceği bu programa aynı zamanda öğretmenlik bölümlerinden mezun olup da halen öğretmen olarak atanamayan 300 bin öğretmen de katılabilecektir.