• Sonuç bulunamadı

Dyne, Ang ve Betero’nun Yaptığı Sınıflandırma

BÖLÜM 2: ÖRGÜTSEL SESSİZLİK

2.5 Örgütsel Sessizlik Türleri

2.5.5 Dyne, Ang ve Betero’nun Yaptığı Sınıflandırma

Pinder ve Harlos (2001), Dyne ve arkadaşları (2003) tarafından yapılan çalışmalar sessizlik literatüründe önemli bir yere sahiptir. Çalışma Dyne, Agn ve Betero’nun

yaptığı sessizlik sınıflandırması çerçevesinde değerlendirilecektir.

2.5.5.1 Kabullenici Sessizlik

Kabullenici sessizlik, çalışanların işlerindeki ya da örgütlerindeki sorun veya durum yönelik çözüm hakkındaki fikir, bilgi ve düşüncelerini kabullenme güdüsü ile kendine saklaması olarak tanımlanmaktadır. Çalışan dahil olduğu örgütün koşullarına razı olmakta bir çeşit kabulleniş ve boyun eğme davranışı sergilemektedir. Bunun yanı sıra koşulları değiştirmek ve konuşmaya yönelik herhangi bir çaba sarf etmemektedir. Kısacası kendini örgütten geri çekmekte ve mevcut duruma razı olmaktadır (Dyne, Ang ve Botero, 2003: 1366). Kabullenici sessizlik davranışı sergileyen çalışanlar, örgütsel koşulları olduğu gibi kabul etmekle birlikte, koşulları değiştirmeye yönelik çözümler ya da alternatif çıkış yollarını fark etmemektedirler. Adaletsiz şartlar altında dahi çalışanlar, bunu gidermeye yönelik çözümler aramamakta, çözümleri görmezden gelmektedir (Pinder ve Harlos, 2001: 349). Kısacası kabullenici sessizlik mevcut sorunun farkında olmasına rağmen, çözüme yönelik aktif bir davranış sergilememekte ve durumu ümitsizlik içinde kabul etmektedir.

Kabullenici sessizlik kavramı, pasif sessizlik kavramına gören daha derin bir sessizlik biçimidir. Çünkü kabullenici sessizliğin oluşması sessizlikten destek alması ve ses çıkartmak için kışkırtmaya ihtiyaç duyması ile pasif sessizlikten ayrılır. Pasif sessizlik, kabullenici sessizliğin devamı niteliğinde ve kasıtlı biçimde ihmal edilmeyi de içermektedir. Eğer örgüt yöneticileri sessizlik davranışını ortadan kaldırmak istiyorsa, kabullenici sessizliği kırmak için daha fazla çaba göstermek zorundadır. Çünkü kabullenici sessizlik kavramı aynı zamanda çalışan itaatinin de bir parçasıdır. Çalışan itaati, örgütsel şartları sorgulamadan ve derin bir kabul edişi, alternatiflere ilişkin sınırlı bir farkındalık düzeyini tanımlamaktadır. Bu çalışanlar, içinde bulundukları duruma dair farkındalık düzeyleri daha düşük olduğu gibi ayrıca değişim için daha az hazır ve isteklidirler. Farkında olmadan istekli ya da isteksiz bir şekilde sessizlerdir. Şartlar onlar için normaldir (Pinder ve Harlos, 2001: 349-350). Aynı zamanda kabullenici sessizlik içindeki çalışan durumu kabullenmiş bir ümitsizlik durumu içinde ve tatminsizliğe neden olan durumu düzeltmekten vazgeçmiştir. Durumu düzeltmeye yönelik çabalarının boşuna bir girişim olacağını düşünen çalışan sessizliği seçmektedir (Brinsfield, 2009: 41).

“ Böyle gelmiş böyle gider, boşuna çeneni yorma, hiç bir şeyi değiştiremezsin” gibi ifadeler kabullenici sessizliğin ülkemizdeki örgütlerdeki kabullenici sessizliğin toplumsal bir yansımasıdır. Geçmiş deneyimlerinde durumu düzeltmeye yönelik yaptıkları girişimlerde olumlu bir sonuç alamayan, çevrelerini ve durumları kontrol edemediklerini fark edeni görenler, örgütleri veişleriileilgili konulara karşıilgisini kaybedebilmektedir (Çakıcı, 2008: 98).

Sonuç olarak kabullenici sessizlik, örgütün gelişmesinden ümidini kesmiş ve bu konuda çabalamayan, mevcut durum ve sorunla ilgili bir değişiklik olmayacağına inanan, boyun eğme duygusu odağında bilgi, düşünce ve önerilerini ifade etmeyen çalışan davranışını tarif etmektedir.

2.5.5.2 Savunmacı (Korunma Amaçlı) Sessizlik

Kişisel korkuya, dayalı kasti kusurlar ve bunların sonuçlarını pasif sessizlik kavramı altında tanımlamıştır (Pinder ve Harlos, 2001: 348). Morrison ve Milken’in (2000) yaptığı çalışmada kişisel korkunun varlığının sessizlik için önemine değinmiştir (Morrison ve Milken, 2000: 711). Pinder ve Harlos’un yaptığı çalışma Morison ve Milken’in çalışmasındaki kişisel korkunun sessizliğe yön vermesi bulgusu ile örtüşmektedir. Slade (2008) tarafından yapılan çalışmada, mülakata katılan çalışanların % 70’inin çeşitli korkuları sebebiyle örgüt içinde kendilerini açıkça ifade etmediklerini, örgütteki konumlarını ve itibarlarını korumak adına sessiz kalmayı tercih edebildiklerini ortaya koymuştur (Slade, 2008: 25).

Bu noktadan hareketle savunmacı (korunma amaçlı) sessizliği, çalışanların açıkça konuşmaları durumunda kariyerinde ilerlemesinin kısıtlanması, meslektaşları ya da yönetici desteğinden mahrum kalması gibi tehlikeler karşı korunmak adına örgütteki durum ile ilgili fikir, görüş ya da düşüncelerini bilinçli ve proaktif olarak saklamaları şeklinde tanımlanmaktadır (Morrison ve Milken, 2000: 712; Pinder ve Harlos, 2001:348; Dyne, Ang ve Botero, 2003: 1367). Savunmacı sessizlikte çalışanlar, alternatiflerin farkında ancak bilinçli olarak sessiz kalmaktadırlar. Aslında fikir ve görüşlerinin ifade edilmemesi diğer bir deyişle sessizlik durumu, bireysel stratejinin parçası olup bilinçli bir takip kararının sonucu niteliğinde olabilmektedir (Dyne, Ang ve Botero, 2003: 1367).

İş görenleri korunma amaçlı sessizliğe yönelten durumlardan biri de sosyal sermaye kavramıdır. İş görenler kurdukları ikili ilişkileriyle örgütte çeşitli düzeylerde sosyal sermayeye sahiptir. Sosyal sermaye ise, iki kelime ile “ikili ilişkiler önemlidir” düşüncesinden hareket etmektedir. Temel düşüncesi, sosyal iletişim ağlarının değerli olduğu şeklindedir (Field, 2006: 18). Çalışanlar ise sosyal sermaye etkili bir güç olduğunun farkındadır. Bu etkili gücün sürekliliğini sağlamak ve örgütteki ilişkilerini bozmadan bir seviyede devam ettirmek zorunda olan çalışanlar, örgüt için önem arz eden konularda konumunu kaybetmemek adına sessiz (pasif) kalabilecektir. İş görenlerin sessiz kalmasında, değer ifade eden ilişkilerini korunması etkili olacaktır (Morrison ve Milken, 2003: 1355).

2.5.5.3 Koruma Amaçlı Sessizlik

Örgüt ya da diğer bireylere yararlı olmak amacıyla, fedakarlık ile işbirlikçi güdülerden hareketle herhangi bir durum hakkındaki fikir, düşünce, bilgi ve görüşlerin ifade edilmemesidir. Koruma amaçlı sessizlik, örgütsel vatandaşlık davranışı gibi temelinde başkalarına faydalı olmaya odaklanan kasıtlı ve proaktif bir davranış türüdür. (Korsgaard, Meglino ve Lester, 1997: 163). Örgütsel vatandaşlık davranışları gibi koruma amaçlı sessizlik, bireysel tercih kapsamında, örgüt tarafından zorunlu tutulmayan, görevlendirilmeyen davranıştır. Koruma amaçlı sessizlik, savunma amaçlı sessizlik gibi alternatiflerin farkında olmayı, fikir, bilgi ve görüşlerin açıklanmaması konusunda bilinçli bir tercihe dayanmaktadır. Savunmacı sessizlik ile koruma amaçlı sessizlik arasındaki temel fark sessizliğin kaynağıdır. Savunmacı sessizlikte, çalışanın sessizliğini kaynağı korku temelli olup konuşmaktan kaynaklanabilecek olumsuz sonuçlardan korkmak iken koruma amaçlı sessizlik başkaları için endişelenmeyi kapsamaktadır (Dyne, Ang ve Botero, 2003: 1368). Koruma amaçlı sessizlik çalışanın örgütü ve diğer çalışanları koruma güdü ve düşüncesi ile sessiz kalması olarak iki farklı şekilde ortaya çıkmaktadır (Brinsfield, 2009: 146). Bu çerçevede kendi sorunlarına değil örgüt ve diğer çalışanlara yönelimi kapsaması sebebiyle fedakarlık, sadakat gibi bazı davranışları içermekte olduğu ifade edilebilir.

Koruma amaçlı sessizlik genel olarak örgüt yararına davranışları içermesi bakımından olumlu ve etik davranış olarak algılanmasına karşın, etik olmayan davranışlara yönlendirebilmektedir. Bu temelde yöneticileri ve diğer çalışanlarle aralarında güçlü

bağlar bulunan bireyin, örgütün yararını düşünerek etik olmayan örgütsel davranışları sergileyebilmektedir (Umphress ve Bingham, 2011: 621). Örneğin çalışan diğer bir çalışanın olumsuz davranışlarını fark etse dahi yöneticisi ile paylaşmayabilmektedir. Bu sessizlik türü örgüt yararına ön planda olmasına rağmen sosyal yönden karanlık yönleri de bulunmaktadır (Knroll ve Dick, 2013: 351).