• Sonuç bulunamadı

Duyu organları insanların dış dünya ile iletişim kurmasını sağlayan fiziksel unsurlardır. Düşünme, anlama, hissetme, yorumlama, heyecanlanma gibi duyguları duyular aracıyla anlamlandırırız (İnceoğlu 2011:99). İnsanlar dünyayı tüm duyu

organları yoluyla algılar; dolayısıyla görsel algı, işitsel algı ve diğerleri gibi her duyuma ilişkin algıları bulumaktadır (Morgan, 2013:242).

2.6.1. Görme Duyusu

Görme duyusu, duyular bütünü içinde şaşırtıcı şekilde sınırlı bir yer tutan, ışık ve elektromanyetik tayfın insan gözünün algılayabildiği sadece küçük bir parçasıdır (Krishina, 2016:31).

Gözde iki tür alıcı vardır. Gece görme için çubukçular, gündüz görme için koniler bulunmaktadır. Yalnız koniler renk görürler. Farklı koniler farklı dalga boyundaki ışıklara tepki gösterir, buna bağlı olarak iki tamamlayıcı renk çiftine bölünmüş üç temel renk algılanır (Morgan 2013:226). Ana renkler kırmızı, sarı ve mavidir. Işığın farklı dalga boyları farklı renklerin duyumsanmasına yol açmaktadır. Görmenin uyaranı ışıktır. 400 ile 700 nanometre arasında değişen elektromanyetik radyasyondur. Dönüştürme işlemi görsel reseptörleri barındıran retinada gerçekleşmektedir (Edvard vd., 2014:142).

Renk duyusu sadece insanlarda gelişmiştir (Cüceloğlu, 2015:117). Renk algısı nesnelerin temel özelliğidir ve nesnelerin biçimlerini algılamada, şekil-zemin ayrımı yapmada önemli rol oynamaktadır. Renk görme özünde, nesnenin yüzeyinden yansıyan ışık tayfı içereninin analiz edilmesidir. Renklerden oluştuğu gözlemlenen fiziksel dünya, aslında ışığın ve bizim sinir sistemimizin özelliğinden dolayı bu şekilde görülmektedir (Sertel ve Özkul, 2014:85). Rengin, beynin ışığın dalga boylarının analizine dayanarak yaptığı bir çıkarsama olduğu düşünüldüğünde rengi görmek öznel bir deneyimdir (Edvard vd., 2014:121).

2.6.2. İşitme Duyusu

İşitmede olayların birbirini izleyiş sırası görmede olduğu gibidir ama ayrıntılar farklıdır. İşitsel uyarıcı, elektro manyetik dalgalar yerine işitsel dalgalar veya ses dalgalarıdır. Kimyasal bir olay değil mekanik bir titreşim kulaktaki bazı kirpikli hücrelerde sinir akımı meydana getirici potansiyel ortaya çıkarmaktadır (Morgan 201:230). İşitme uyaranı bir basınç değişimi dalgasıdır. Kulak; dış kulak, orta kulak ve iç kulaktan oluşur. Ses dalgaları, dış ve orta kulak tarafından alınır ve bazal zarın titreşmesini sağlar, bu da nöral dürtü üreten kıl hücrelerinin eğilmesiyle oluşmaktadır.

Sesin en çarpıcı özelliği olan perde ses dalgası frekansıyla yükselmektedir (Edvard vd., 2014:131-143).

İşitme duyusu dış dünyanın seslersen oluşmuş içsel bir temsiline sahip olmamızı sağlamaktadır. Ses algısı, görsel algı gibi fiziksel uyarılma ve sinir sistemi özelliklerinin etkileşimine bağlıdır. İşitme duyusu da diğer algılar gibi üç temel sürece bağlıdır; (Sertel ve Özkul, 2014:131);

 Sinyal saptama,

 Sinyaller arasındaki farkı ayırt eme,  Sinyallerin özelliklerini tanımadır.

İnsanlar, kültür ve uygarlıklarını büyük ölçüde görme ve işitme organı üzerine kurmuşlardır. En önemli aracımız dil, günümüzde gösterdiği etkinliğe işitme ve görme duyuları olmadan hiçbir zaman ulaşamazdı (Cüceloğlu, 2015:103).

2.6.3. Tat ve Koku Duyusu

Çoğunlukla kimyasal duyular olarak sınıflandırılır çünkü bu duyuların uyarıcıları kimyasal maddelerdir. Tat duyumundaki kimyasal uyarıcılar, dil ve ağız yüzeyine temas eden sıvıların içindedir. Koku duyumunda ise burundaki alıcı hücrelerin soğurabileceği gazların içinde bulunmaktadır.

Tat alıcıları üzerinde kıllar bulunan hücrelerdir, bunlar çukurlara yerleşmiş olup hücreler tarafından da desteklenmektedir. Tüm yapı tat tomurcuğunu oluşturur. Tat tomurcuğunun içine sızan kimyasal maddeler tat hücrelerinde jeneratör potansiyelini başlatmaktadır. Bu da hücrelerin alt kısmıyla bağlantılı olan sinir liflerine sinir akımının ortaya çıkmasına yol açmaktadır (Morgan, 2013:235).

Tat alma, sadece test edilen madde tarafından etkilenmez aynı zamanda genetik donanım ve deneyimlerimizden de etkilenir. Bir yemeğin tadının güzel olduğu söylenir ama soğuk algınlığı nedeniyle koku alma yeteneği zayıfladığında yemeklerin tadı yokmuş gibi gelmektedir. Yine de tat alma başlı başına bir duyudur. Burun tıkanık bile olsa tuzlu yiyecekler tuzsuz yiyeceklerden ayırt edilebilir. Tat alma uyaranı, tükürükte çözülebilir bir maddedir. Reseptörlerin çoğu dil üzerinde kümelenmiştir. Duyarlılık dil üzerinde bir bölgeden diğerine değişmektedir. Her tat bir ya da dört

temel tat niteliğinin bir bileşimi olarak tanımlanabilir. Bunlar tatlı, ekşi, tuzlu ve acıdır. Tat alma sistemi beyin bölümleri ve bağlantılı nöral yolların yanı sıra dil, gırtlak ve damak üzerindeki tat alma reseptörlerini içermektedir (Edvard vd., 2014:136-143).

Tat ve koku duyusu, diğer duyularda gördüğümüz etkileşimin çok ötesinse bir bütünlük göstermektedir. Koku duyusu kaybolunca, lezzetin hissedilmemesi iki duyu arasındaki kuvvetli bağdan kaynaklanmaktadır. Bu etkileşimin nedeni koku ve tat duyusuna özgü iki sinir lifinin kortekste birleşmesidir (Sertel ve Özkul, 2014:209).

Duyular içinde en esrarlı olanı kokudur. Koku mükemmel bir duyarlılık göstermektedir. Bazen birkaç gaz molekülü bile uyarma için yeterlidir. Yenilen ve içilen birçok maddenin hem tadını hem kokusunu alması ilginç bir noktadır. Bu yüzden de iki duyu aynı anda uyarılmaktadır. Bu nedenle lezzet ve kokuyu karıştırma eğilimi vardır ve sık sık gerçekten koklananın tadıldığı sanılır. Örneğin burun kapatıp dilin üzerine limon suyu damlatılırsa, bunun sadece ekşi bir şey olduğunu söylenebilir ama tadı alınamamaktadır (Morgan, 2013:237).

Koku uyaranları bir maddeden yayılan moleküllerdir. Moleküller hava yoluyla hareket eder ve nazal boşluğun yukarısında yer alan koku alma reseptörlerini harekete geçirmektedir (Edvard, E, vd.2014:135). Birçok reseptör bulunmaktadır. Normal bir insan 10.000 ile 40.000 arasında farklı kokuları ayırt edebilmektedir. Genel olarak kadınlar kokuları daha iyi ayırabilmektedir (Cain,1988:409-459; Edwards E, vd.2014:136). Profesyonel parfüm ve içki imalatçılarında bu yetenek daha da gelişmiştir; muhtemelen 100.000 farklı kokuyu ayırt edebilmektedirler (Dobb, 1989:46-53; Edwards vd., 2014:272). Ayrıca koku filogenetik2 ve ontogenetik3 açıdan en eski duyudur. İnsanda diğer duyularla mukayese edilmeyecek kadar çok koku geni vardır ancak günümüz insanında bunun çoğu aktif değildir. Koku genleri evrimsel süreçte giderek işlevini yitirmiştir (Sertel ve Özkul, 2014:232). Koku diğer canlı türleri

2 Filogenetik:çeşitli organizma grupları arasındaki evrimsel ilişkinin araştırmasıdır.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Filogenetik Erişim tarihi:07.03.2017

3 Ontogenetik:: ontogenez ile ilgili, bir organizmanın ömür süresi ile ilgilidir. (Biyoloji)

için insanlarda olduğundan daha önemlidir. Birçok tür iletişim için özelleşmiş kokuları kullanmaktadırlar (Edvard vd.,2014:143).

Koku duyusu, duygu ve heyecan yaşantımızla sıkı sıkıya ilgilidir. Burnun üst kısımlardaki koku epiteli adı verilen alıcı hücreler bulunmaktadır. Buruna giren gazlar, burun içinden geçerken koku epiteli hücrelerini uyarır; bu uyarılma sinirsel enerji olarak beyne gider ve orada algılanır. Koku alma hücreleri, herhangi bir sinaptik bağlantıdan geçmeden doğrudan beyinle ilişki kurmaktadır (Cüceloğlu, 2015:105).

2.6.4. Dokunma Duyusu

Geleneksel beş duyu içinde yer aldığını kabul ettiğimiz dokunma aslında diğer dört duyu sisteminden çok farklı özellikler taşımaktadır. Her şeyden önce farklı uyaranların etkisiyle sıcak, soğuk, ağrı, dokunma ve basınç gibi farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır. Diğer duyusal sistemlerde olduğunun aksine özelleşmiş tek bir organı yoktur. Dokunma duyusu somatik duyular kapsamında incelenmektedir. Somatik duyular bedenin yüzeyinde ve iç yüzeyinde neler olduğuna dair bilgiler vermektedir. Üç temel bileşenden oluşmaktadır (Sertel ve Özkul, 2014:250):

 Kutanöz: deri ile ilgili duyular,

 Kinestezi: eklem, tendon ve kaslar ile ilgili duyular,  Viseral: iç organlarla ilgili duyulardır.

Dokunma duyusu, günlük hayatta bu somatik bileşenlerin birbirleri ile hem de dokunsal dünyamızda yer alan nesnelerle olan etkileşimini içermektedir. Bu üçlü etkileşimsel duyumsal süreç haptik algı olarak adlandırılır (Fernandes ve Albuquerque, 2012:285-301; Lederman ve Klatzky, 2007:158-164; Sertel ve Özkul, 2014:259). Haptik algıda4 sözü geçen dokunsal dünyaya ait nesneler özellikleri açısından iki kategoride incelenmektedir (Sertel ve Özkul, 2014:261):

 Materyal özellikler; pütür, girinti, çıkıntı, pürüz gibi dokunum olarak adlandırılan yüzeysel özelliklerdir.

4   Haptik algı: Ellerin temas yoluyla bir objeyi tanımasıdır. Kaynak: 

 Geometrik özellikler ise köşeli, yuvarlak, büyük, küçük olarak adlandırılan özelliklerdir.

Deri duyularından ikisi, basınç ve ısıdır. Basınç duyarlılığı dudaklarda, burunda ve yanaklarda en fazla; başparmakta ise en az hissedilmektedir. Isıya çok duyarlıyızdır ve bir santigrat dereceden daha az bir ısı değişimini fark edilebilmekteyiz. Farklı ısı çeşitleri temel olarak sıcak veya soğuk reseptörlerin harekete geçmesiyle algılanmaktadır. Duyu hasarına neden olacak kadar şiddetli bir uyaran acı uyandırmaktadır. Farklı nöral yollarda uzlaştırılan iki acı çeşidi bulunmaktadır (Edvard vd., 2014:139):

 Fazik acı tipik olarak kısa sürelidir ve şiddeti hızla yükselir ve düşer.  Tonik acı ise tipik olarak uzun süreli ve sabittir.

Dokunma uyarımlarının el yolu ile keşfi yapılmak istendiğinde; çoğunlukla, görsel bir duyum yokluğunda elle/manuel inceleme yöntemlerinin bir örüntüsüdür. Görsel uyarımın olmadığı durumlarda nesnenin materyal özellikleri, görsel uyarımın olduğu zamanlarda ise geometrik özellikleri daha baskın bir önem taşımaktadır (Sertel ve Özkul, 2014:263).