• Sonuç bulunamadı

Doğrudan Kur’an Bağlamında Zikredilen Tezekkür

B. TEZEKKÜR KAVRAMI

3. Tezekkürle İlgili Ayetler

3.2. Kur’an Bağlamında Zikredilen Tezekkür

3.2.2. Doğrudan Kur’an Bağlamında Zikredilen Tezekkür

َﻮُه ِبﺎَﺘِﻜْﻟا ﱡمُأ ﱠﻦُه ٌتﺎَﻤَﻜْﺤﱡﻣ ٌتﺎَﻳﺁ ُﻪْﻨِﻣ َبﺎَﺘِﻜْﻟا َﻚْﻴَﻠَﻋ َلَﺰﻧَأ َيِﺬﱠﻟا ﻲﻓ َﻦﻳِﺬﱠﻟا ﺎﱠﻣَﺄَﻓ ٌتﺎَﻬِﺑﺎَﺸَﺘُﻣ ُﺮَﺧُأَو َﻪَﺑﺎَﺸَﺗ ﺎَﻣ َنﻮُﻌِﺒﱠﺘَﻴَﻓ ٌﻎْﻳَز ْﻢِﻬِﺑﻮُﻠُﻗ ِﺔَﻨْﺘِﻔْﻟا ءﺎَﻐِﺘْﺑا ُﻪْﻨِﻣ ُﻪّﻠﻟا ﱠﻻِإ ُﻪَﻠﻳِوْﺄَﺗ ُﻢَﻠْﻌَﻳ ﺎَﻣَو ِﻪِﻠﻳِوْﺄَﺗ ءﺎَﻐِﺘْﺑاَو ﻲِﻓ َنﻮُﺨِﺳاﱠﺮﻟاَو َنﻮُﻟﻮُﻘَﻳ ِﻢْﻠِﻌْﻟا ُﺮﱠآﱠﺬَﻳ ﺎَﻣَو ﺎَﻨﱢﺑَر ِﺪﻨِﻋ ْﻦﱢﻣ ﱞﻞُآ ِﻪِﺑ ﺎﱠﻨَﻣﺁ ِبﺎَﺒْﻟﻷا ْاﻮُﻟْوُأ ﱠﻻِإ

a. Âl-i İmrân 3/7: “Sana bu muazzam kitabı indiren O'dur. O'nun bir kısmı

anlamları kesin olup kitabın temelini oluşturan ayetlerdir. Diğer bir kısmı da anlamları müteşâbih olanlardır. Ama kalplerinde bir yamukluk bulunanlar fitne aramak ve keyiflerince yorumlamak için sadece anlamı müteşâbihlerin ardına düşerler. Hâlbuki onun gerçek yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş

261 Taberî, Câmiu’l-Beyân, X, 85.

262 Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 936; Kurtubî, El-Câmi’ XIII, 262; Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, I, 297; Âlûsî,

Rûhu’l-Meânî, XX, 94.

263 Mü’minûn 23/68.

264 Bkz: Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 820; Kurtubî, el-Câmi’, XVII, 126; Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, III, 705. 265 Kurtubî, el-Câmi’’ XIII, 262; Ayetle ilgili: İbn Abbas’tan: “Onlar Muhammed (s.a.)’i düşünürler

ve ona iman ederler” görüşü ile “Düşünüp ibret alın da öncekilerin uğradığı hışma uğramayın” şeklinde bir görüş de rivayet edilmiştir. Yine (ﻪﺑ ) zamiri ile Hz. Peygamber (s.a)’in ifade olunduğu da söylenmiştir.

olanlar da: "İnandık, hepsi Rabbimizdendir." derler. Bunları derin kavrayış sahipleri dışında kimse anlamaz.”

Bu ayet-i kerimede Kur’an ilimlerinin üzerinde çokça durduğu, muhkem ve müteşabih konusu işlenmektedir. Bir başka deyişle muhkem ve müteşabih konusunun kaynağı bu ayettir. Kur’an’daki ayetlerden bir kısmı muhkemdir; bu ayetler apaçıktır, delaletleri katidir, herhangi bir kapalılık yoktur. Diğer bir kısım ayetlerin, müteşâbihlerin ise delaleti kesin değildir. Kalplerinde sapkınlık ve hakktan batıla sapmak, kendi fikirleri doğrultusunda Kur’an’ı anlamak isteyenler, bu ayetlere tutunurlar. Muhkem ayetler, delaletinde katilik olmayan ayetlerin irca edileceği asıl ayetlerdir. Müteşabihlerin anlamlarının kim tarafından bilineceği üzerinde ise ihtilaf edilmiştir.

Bir görüşe göre bunların tevil ve tefsirini sadece Allah bilir. Diğer bir görüşe göre ise ilimde derinleşen kimseler de bilebilirler. Birinci görüşe göre ilimde otorite olanlar: “Muhkem olsun müteşabih olsun hepsi haktır, doğrudur, birbirlerini destekler, bir birlerine şehadet eder mahiyettedirler; çünkü bunlar Allah katındandır, Allah’tan gelen bir şeyde ihtilaf ve zıtlık olması zaten düşünülemez.” diyerek iman ederler. Nitekim ayette: “Hâlâ bu Kur’ân’ı anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o Allah’tan başkası tarafından olsa idi elbette içinde birçok ahenksizlikler bulacaklardı.”266 buyurulmuştur. İşte bundan dolayı: “Bunları derin kavrayış sahipleri dışında kimse anlamaz.”267

İbn Kesîr ayetin son kısmını: “Ayetlerin manalarını usulüne göre ancak akl-ı selîm ve doğru anlayış sahipleri düşünüp akıl yürütüp anlayabilirler.” şeklinde anlamaktadır.268 (ﺐﻟ)“Lüb” bir şeyin özü demektir, bundan dolayı akla bu ad verilmiştir. (اﻮﻟوأ )“ülü” kelimesi ise ( ذو )“zü” kelimesinin cemisidir. Dolayısıyla anlam akıl sahipleri şeklinde olmaktadır.269 Âlûsi bu kimselerin aklının hidayet nuruyla aydınlandığını, heva ve heves kabuğundan kurtulduğunu beyan etmektedir.270

266 Nisâ 4/82.

267 Konunun tafsîlatı için bkz: İbn Kesîr, Tefsîr, I, 460. 268 İbn Kesîr, Tefsîr, I, 460.

269 Kurtubî, el-Câmi’, IX, 12. 270 Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, III, 92.

Zemahşerî’nin kanaatine göre ayetin son kısmında zihinlerini yoğunlaştıran, güzel tefsirler yapan “ilimde otorite olanlar” methedilmektedir. Hatta müfessir ayetin: “Bunları derin kavrayış sahipleri dışında kimse anlamaz” kısmının “Onlar şöyle derler” diyen ilimde otorite kimselerin sözü olduğunun söylenebileceğini, bu durumda cümlenin hal olacağını söyler.271

Görüldüğü gibi ayetin son kısmında akl-ı selim sahibi, derin kavrayış sahibi kimselerin Kur’an’ın manalarını doğru bir şekilde düşünüp kavramaya çalışacakları ifade edilmektedir.

َﻚﱢﺑَر ُطاَﺮِﺻ اَﺬـَهَو ﺎَﻨْﻠﱠﺼَﻓ ْﺪَﻗ ًﺎﻤﻴِﻘَﺘْﺴُﻣ

َنوُﺮﱠآﱠﺬَﻳ ٍمْﻮَﻘِﻟ ِتﺎَﻳﻵا

b. En’âm 6/126: “İşte bu şaşmaz (çizgi), Rabbinin yoludur. Gerçekten bu

mesajlarımızı, onlardan ders almak isteyen insanlara açık şekilde anlatıyoruz.”

Ayette, bu surede ve diğer surelerde Hz. Peygamber (s.a.v.)’e açıklanmış olan şeylerin, Allah’ın dosdoğru yolu olduğu ortaya konmuştur. Bu surelerde beyan edilenlerin Allah’ın razı olduğu yolu ve dini olduğu; bu dinde herhangi bir çelişkinin olmadığı; bunun hakikatine ve doğruluğuna dair delillerin de açıklanmış olduğu anlatılmıştır.

Taberî buradaki ayetlerin, bu dinin doğruluğuna delalet eden Allah’ın hüccetleri ve ibretleri olduğunu, temyiz ve anlayış sahibi kimselerin bunlardan ders alması gerektiğini söylemektedir.272

Ayetin tefsiri ile ilgili İbn Kesîr: “Allah bu Kur’an’ı vahyetmek suretiyle Hz. Muhammed (s.a.v.)’e dini teşri kılmıştır. Kur’an hadis-i şerifte geçtiği üzere sırat-ı müstakimdir, Allah’ın kopmaz ipidir.273 Allah, anlayış ve kavrayış sahibi kimseler için ayetleri tavzih, tebyîn ve tefsir etmiştir.274 demektedir. Müfessirin sırat kelimesinden Kur’an’ı, âyâtten de Kur’an ayetlerini anladığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu ayetler, bunları düşünüp anlayacak, kavrayıp ders alacak kimseler için açıklanmıştır. Âlûsî ve Şevkânî de bu kimselerin, ayetlerin muhtevâları üzerinde tezekkür, mânalarını tefehhüm ettiklerine işaret etmektedir.275

271 Zemahşrî, el-Keşşâf, I, 166; ayrıca bkz: Esed, Kur’an Mesajı, I, 88. 272 Taberî, Câmiü’l-Beyân, V, 341.

273 Tirmizî, Fedâilü’l-Kur'ân, 14. 274 İbn Kesîr, Tefsîr, II, 236.

Ayetin devamındaki müjdeler de bu kimseler için olmaktadır: İşte girişmiş oldukları bu işten dolayı, bu anlayış ve kavrayış sahibi kimseler için dâru’sselâm/cennet olacak ve Allah onlara yakın bulunacaktır.276

ْاوُرَﺬﻨُﻴِﻟَو ِسﺎﱠﻨﻠﱢﻟ ٌغَﻼَﺑ اَﺬـَه ِبﺎَﺒْﻟَﻷا ْاﻮُﻟْوُأ َﺮﱠآﱠﺬَﻴِﻟَو ٌﺪِﺣاَو ٌﻪـَﻟِإ َﻮُه ﺎَﻤﱠﻧَأ ْاﻮُﻤَﻠْﻌَﻴِﻟَو ِﻪِﺑ c. İbrâhim 14/52: “İşte bu, insanlara açık bir tebliğdir; hem bununla

uyarılsınlar hem O'nun ancak bir tek ilah olduğunu bilsinler hem de akıl sahipleri düşünüp ibret alsınlar!”

Hemen bütün müfessirler ayetteki (سﺎﻨﻠﻟ غﻼﺑ ) ifadesinin “Kur’an” olduğunu ifade etmişlerdir.277 Peygamberine indirdiği bu Kur’an ile Allah insanları azabından sakındırmış, kendinin bir tek ilah olduğunun delillerini ortaya koymuş, akıl sahibi kimselerin de bunları tefekkür edip nasihat almalarını irade etmiştir.

Fahruddîn Râzî, (ِسﺎﱠﻨﻠﱢﻟ ٌغَﻼَﺑ اَﺬـَ ) ifadesini “İşte bu, insanlara yapılan bir öğüttür, ﻩ yani bu öğüt ve va’z-u nasihat, insanlara tebliğ edilmiştir, bu, öğüt olarak yeter demektir. Müfessir (اَﺬـَه) zamirinin Kur’an’ın tamamına bir işaret olduğu ileri sürüldüğü gibi, bunun tam aksine bu sureye işaret olduğu da söylenmiştir der. Cenâb- ı Hakk’ın (ْاوُرَﺬﻨُﻴِﻟَو ِﻪِﺑ ) “bununla uyarılsınlar” buyruğuna gelince bu, hazfedilmiş olan bir kelimeye atfedilmiş olup, kelamın takdiri “Nasihat alsınlar ve onunla da, tehlikelerden sakındırılsınlar” şeklindedir. İnsan, bu korkutma ve sakındırmaları (inzarları) işittiği zaman, korkuları artar, düşünmeye, tefekkür etmeye başlar. Böylece tevhid ve nübüvvet bilgisine ulaşır, sâlih amellerle meşgul olur. Daha sonra Cenâb-ı Hakk, “O'nun ancak bir tek ilah olduğunu bilsinler hem de akıl sahipleri düşünüp ibret alsınlar!” buyurmuştur. Bu ayet, insanın fazilet ve üstünlüğünün ancak aklı sebebiyle olduğuna delalet etmektedir. Çünkü Cenâb-ı Hakk, sırf akıl sahiplerine ibret ve nasihat vermek için bu kitapları indirip, peygamberler gönderdiğini beyan etmiştir. Eğer akıl sahiplerinin büyük bir şerefi ve yüce bir mevkii bulunmasaydı durum böyle olmazdı.278

276 Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 377; ayrıca bkz: Esed, Kur’an Mesajı, I, 253. 277 Taberî, Câmiü’l-Beyân, VII, 487; İbn Kesîr, Tefsîr, II, 729 vd. 278 Râzî, Tefsir-i Kebir, IX, 274- 275.

Kurtubî ve Şevkânî’nin ifadesine göre ayetteki her üç lâm harfi de: “İşte biz Kur’an’ı bunun için indirdik” anlamını taşımaktadır.279 Yani ayette Kur’an’ın indirilişin üç gayesinden ve hikmetinden söz edilmiştir280: Bunlar, insanların nasihat almaları, Allah’ın bir tek olduğunun delillerini bilmeleri ve kavrama melekesi olanların düşünüp anlamalarıdır.

ِﺰَﻳ ﺎَﻣَو ْاوُﺮﱠآﱠﺬَﻴِﻟ ِنﺁْﺮُﻘْﻟا اَﺬـَه ﻲِﻓ ﺎَﻨْﻓﱠﺮَﺻ ْﺪَﻘَﻟَو ًارﻮُﻔُﻧ ﱠﻻِإ ْﻢُهُﺪﻳ

d. İsrâ 17/41: “Biz (hüccet ve delillerimizi) Kur'an’da türlü şekillerle ifade

ettik ki düşünüp ders alsınlar; halbuki bu, onların ancak nefretini artırıyor.”

Bu ayette de Allah, kendi delil ve ibretlerini Kur’an’da farklı şekil, üslup, misal ve ifadelerle anlattığını beyan etmektedir. Bununla insanlardan, hassaten inkârcılardan beklenen bu ayet ve delilleri anlamaları, hatırda tutup öğüt ve ders almaları, üzerinde bulundukları hatalı yolun farkına varmaları, cahillikten vazgeçmeleridir. Ne var ki onlar ders alıp kendilerine gelen ayetleri düşünmek bir tarafa, haktan gitgide daha da uzaklaşmaktadırlar.281

(ﺎﻨﻓﺮﺻ ﺪﻘﻟو) ibaresi “beyan ettik” şeklinde anlaşıldığı gibi “tekrar ettik” şeklinde de anlaşılmaktadır. Buradaki (ﻲِﻓ) harfinin zâid olup ayetin : “Biz bu Kur’an’ı açıkladık” anlamına geldiği söylenmiştir. (اوﺮآﺬﻴﻟ ) ibaresi ise iki şekilde okunmuştur: Birincisi şeddesiz olarak “liyezkürû” şeklindeki okuyuştur ki bu, Yahya, A’meş, Hamze ve Kisâî’nin okuyuşudur. Bunun anlamı: “Onun içindekileri hatırlayın” şeklinde olur. Diğerleri ise “liyezzekkerû” şeklinde şeddeli olarak okumuşlardır. Bu, Ebû Ubeyd’in tercihi olup, şu ayette olduğu gibi “liyetezekkerû” “tefekkür edip öğüt alırlar” anlamını içermektedir: “Andolsun ki, iyi düşünsünler diye, onlar hakkında sözü uladık da uladık.” 282

Ayet yukarıdaki gibi Allah’ın hüccet ve dillerinin farklı ifade tarzlarıyla açıklandığı şeklinde anlaşıldığı gibi, daha özel anlamda, kızların Allah’a izafe edilmesinin batıl oluşu ile ilgili delillerin defalarca tekrar edilmesi şeklinde de

279 Kurtubî, el-Câmi’, IX, 328; Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, III, 170. 280 Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, I, 358.

281 Taberî, Câmiü’l-Beyân, VIII, 83. 282 Kasas 28/51; Kurtubî, el-Câmi’, X, 231.

anlaşılmıştır. Dolayısıyla: “Biz bu manada çok söz söyledik” denilmiş olmaktadır.283 Ayete bu anlamın verilmesi bir önceki ayetle bağlantı kurulması yönüyledir.

Her iki durumda da Allah’ın Kur’an’da -buna Kur’an’la denebileceği de söylenmiştir284- tekrar takrar ortaya koymuş olduğu delillerle öğüt ve ibret alınması, bunlarla gönüllerin itminan bulması amaçlanmış olmaktadır.

َنوُﺮﱠآَﺬَﺗ ْﻢُﻜﱠﻠَﻌﱠﻟ ٍتﺎَﻨﱢﻴَﺑ ٍتﺎَﻳﺁ ﺎَﻬﻴِﻓ ﺎَﻨْﻟَﺰﻧَأَو ﺎَهﺎَﻨْﺿَﺮَﻓَو ﺎَهﺎَﻨْﻟَﺰﻧَأ ٌةَرﻮُﺳ e. Nûr 24/1: “Bir sûre ki indirdik ve farz kıldık hem içinde açık açık âyetler

indirdik gerek ki beller tutarsınız.”

Burada “bir sûre” diye ifade edilen sûrenin kendisidir. Bu girişten sonra gelen (ﺎهﺎﻨﺿﺮﻓ ) ibaresi iki şekilde anlaşılmıştır. Mücahid ve Katade’nin görüşü: “Biz bu surede helali ve haramı, emirleri, yasakları ve hadleri açıkladık” şeklindedir. Diğer görüş ise: “Bu surenin içindeki hükümleri size farz kıldık” şeklindedir.285 Nitekim Buhârî (v. 256/859), kim bunu şeddesiz olarak okursa şöyle demiş olur: “Bunları size ve sizden sonrakilere farz kıldık” açıklamasını yapmıştır.286

Ayetin (تﺎﻨﻴﺑ تﺎﻳﺁ ﺎﻬﻴﻓ ﺎﻨﻟﺰﻧأو) kısmı ise şöyle anlaşılmıştır: Bu surede, teemmül edip bunların Allah katından olduğunda fikir yürütmek isteyen kimseler için, Hakk’a delalet eden kesin deliller indirdik. Bu deliller, böyle kimseleri Hakk’a ve sıratı müstakime ulaştıracaktır.287

(نوﺮآﺬﺗ ) ibaresi de kef’in şeddeli ve şeddesiz hali ile yine iki şekilde okunmuştur. Halil’in ve Sîbeveyh’in kanaatine göre (نوﺮآﺬﺗ ) müptedadır. Haberi ise (ﻢﻜﻴﻠﻋ ضﺮﻓ ﺎﻤﻴﻓ) şeklinde olup mahzuftur. Dolayısıyla anlam: “Size farz kılınmış olan şeyler üzerinde düşünür, ders alırsınız.” şeklinde olmaktadır.288

Bu surede genel itibariyle hadler, emir ve yasaklar, helaller ve haramların anlatıldığı göz önünde tutulursa, öncelikle bu hükümlerin hıfzedilip öğrenilmesi, ders olarak mütalaa edilmesi sonra da ders alınıp hatırda tutulması gerekliliği anlaşılmaktadır. Yukarıda izah ettiğimiz gibi (نوﺮآﺬﺗ ) fiilinin iki türlü okunuşu bu anlamları verebilmemizi sağlamaktadır.

283 Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 684. 284 Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 684. 285 Taberî, Câmiü’l-Beyân, IX, 255. 286 İbn Kesîr, Tefsîr, III, 348. 287 Taberî, Câmiü’l-Beyân, IX, 255. 288 Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 826.

اﻮُﻟوُأ َﺮﱠآَﺬَﺘَﻴِﻟَو ِﻪِﺗﺎَﻳﺁ اوُﺮﱠﺑﱠﺪَﻴِﻟ ٌكَرﺎَﺒُﻣ َﻚْﻴَﻟِإ ُﻩﺎَﻨْﻟَﺰﻧَأ ٌبﺎَﺘِآ ِبﺎَﺒْﻟَﻷا f. Sâd 38/29: “Bu çok mübarek kitabı, sana, derin kavrayış sahipleri

ayetlerini düşünsünler ve ibret alsınlar diye indirdik.”

Ayetin baş kısmını tedebbür kavramını ele aldığımız bölümde değerlendirdik. Burada sadece tezekkürle ilgili kısım üzerinde duracağız.

Taberî ayetin bu kısmını açıklarken, Kur’an’da bunun benzeri ayetlerin varlığına işaret etmekte; Allah’ın kullarına bu ayetlerde zikredilen misallerle ibret, verilen vaazlarla öğüt almayı emrettiğini ve onları teşvik ettiğini söylemektedir. Müfessirin işaret ettiği diğer bir nokta da öğüt almak için önce anlamanın gerekli olduğu hususudur: “Söylenilenleri anlamayan ve sözün insanı götürdüğü yeri(tevilini) düşünmeyen kimseye, anlayışı ve bilgisi olmayan bir şeyde öğüt alması istenmiş olur ki bu da muhal bir şeydir. Kişi anlayacak, fıkh edecek, sonra onun üzerinde tedebbür edecek ki ondan öğüt alsın.”289

Bu ayette İbrahim 14/52’de olduğu gibi kitabın indiriliş gayesinin tedebbür ve tezekkür yani ayetlerin etraflıca düşünülüp ders ve öğüt alınması olduğu açıklanmaktadır. İbrahim 14/52, Âl-i İmrân 3/7 vb. ayetlerde olduğu gibi bu ayette de ancak akıl, iz’an ve derin kavrayış sahibi kimselerin böyle bir girişimde bulunacakları ifade olunmaktadır. Âlûsi’nin işaret ettiği gibi bu kimselerin aklı hidayet nuruyla aydınlanmış, heva ve heves kabuğundan kurtulmuştur.290 Bununla beraber bütün şüphelerden sıyrılıp arınmış, sahip oldukları bilgilerden dolayı kendilerinde tam bir temkin hali oluşmuştur.291

َنوُﺮﱠآَﺬَﺘَﻳ ْﻢُﻬﱠﻠَﻌَﻟ ٍﻞَﺜَﻣ ﱢﻞُآ ﻦِﻣ ِنﺁْﺮُﻘْﻟا اَﺬَه ﻲِﻓ ِسﺎﱠﻨﻠِﻟ ﺎَﻨْﺑَﺮَﺿ ْﺪَﻘَﻟَو g. Zümer 39/27: “İşte biz bu Kur’an’da üzerinde düşünsünler diye

insanların önüne her türlü örnek olayı koyduk.”

Bu ayette Kur’an’ın muhtevasıyla ilgili oldukça kapsamlı bir ifade kullanılmış, her türlü meselin, örnek vakıanın Kur’an’da anlatıldığı açıklanmıştır. Malumdur ki

289 Taberî, Câmiü’l-Beyân, I, 60. 290 Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, III, 92. 291 Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, XXIII, 189.

insanlar somut şeyleri örnekler yoluyla daha kolay anlayabilmektedir.292 İşte bu sebeple Kur’an’da sıkça meseller kullanılmış ve böyle bir yöntemin takip edildiği sıklıkla ifade dilmiştir. Mesela bir başka ayette: “Bu misalleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz”293 buyurulmuştur.

Bu mesellerle kastedilen nelerdir? Öncelikli olarak geçmiş milletlerden inkâr edip Peygamberler tarafından inzar edilen toplumların haberleridir, denilmiştir.294 Kur’an’ın üçte birinin kıssalardan oluştuğu hesaba katılırsa böyle bir izah anlamlı olmaktadır. Zira kıssalar anlatılırken esas hedef söz konusu kıssa anlatılmadan önce bahsedilen konunun daha güzel anlaşılmasını sağlamaktır.

Bir başka görüşe göre “Düşünen bir kimsenin dini işleri ile ilgili muhtaç olduğu bütün şeylerdir.”295 Bu oldukça kapsamlı tutulmuş bir yorum gibi gözükmektedir. Bu yorum ayetin: “Biz kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık” ayetiyle birlikte düşünülmüş olmasından kaynaklanmaktadır. Böyle bir yorumla sanki Kur’an’daki ahkam konuları da dahil bütün anlatım tarzları mesellerin içine katılmıştır. Oysa misal kelimesiyle daha çok tefekküre, aklı çalıştırmaya, insan ufkunu açmaya ve bunun neticesinde ders almaya konu olabilecek şeyler kastedilmiş olmaktadır. Ra’d suresindeki “Hak ve Batıl”, Nur suresindeki “Nur”, Nahl suresindeki “Köle ile Hür Adam”, İbrahim suresindeki “Kelime Tayyibe ve Kelime Habîse” vb. ile ilgili sıkça anlatılan mesel ve teşbihler de göz önünde bulundurulursa bu durum daha sağlıklı anlaşılacaktır.

Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kur’an beş vecih üzerine nazil olmuştur; helal, haram, muhkem, müteşabih ve emsal. Helallerle amel edin, haramlardan kaçının, muhkeme uyun, müteşabihe iman edin, mesellerden de ibret alın.”296 Dolayısıyla ayetle de uyumlu olarak Kur’an’da zikredilen mesellerin

292 Mesellerden pek çok şekilde istifade edileceği söylenmiştir: Bunlar öğüt vermek, teşvik etmek,

sakındırmak.. şeklinde sıralanabilir. Zemahşerî de: “Kur’an’daki bu mesellerin insanları, manaları keşfetmeye, kapalı kısımları somutlaştırmaya… götürdüğünü söylemektedir. Ayrıntı için bkz: Zerkeşî,

el-Bürhân, I, 486 vd;ayrıca Halil Çiçek, Kur’an Meselleri başlığı altında konuyu etraflıca işlemiştir,

bkz: 20. Asırda Kur’an İlimleri Çalışmaları, Timaş Y., İstanbul 1996, s.66-74. 293 el-Haşr 59/21.

294 Taberî, Câmiü’l-Beyân, X, 630.

295 Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, I, 65; Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, XXIII, 261; Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, IV,

655.

296 Ebû Bekr Ahmed b. El-Huseyn el-Beyhakî, Şa’bü’l imân, Dâru’l-Mektebetü’l-İlmiyye, Beyrut, h.

düşünülüp ders alınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Hadiste kıssaların zikredilmemesi, mesellerin içine bunların da girdiğini göstermektedir.

Bütün bu anlatımların neticesinde insanlardan beklenen bu olaylar ve anlatımlar, benzetimler üzerinde düşünüp ibret almaları ve bunları hatırda tutmalarıdır. Ne var ki bir başka ayette bu misallerin bütün insanlara verildiği ancak sadece âlim/bilen kimselerin akıl erdirecekleri anlatılmıştır.297

َنوُﺮﱠآَﺬَﺘَﻳ ْﻢُﻬﱠﻠَﻌَﻟ َﻚِﻧﺎَﺴِﻠِﺑ ُﻩﺎَﻧْﺮﱠﺴَﻳ ﺎَﻤﱠﻧِﺈَﻓ h. Duhân 44/58: “Böylece (ey Peygamber) biz bu (ilâhi kelamı) senin kendi

dilinde kolay anlaşılır kıldık, insanlar düşünüp ondan ders alsınlar.”

Ayetteki (ﻩ) zamiri Kur’an’a dönmektedir.298 (ﻚﻧﺎﺴﻠﺑ) ile de Hz. Peygamber (s.a.v.)’in dili olan, fasih, apaçık, kâmil manadaki Arapça kastedilmiş,299 kavmine onu kolayca anlatabilesin diye anlaşılmıştır.300 Nitekim diğer bir ayette: “Biz bu (ilâhi kelamı) senin kendi dilinde kolay anlaşılır kıldık ki onunla Muttakileri müjdeleyip inkârcı kavmi de inzar edesin.” buyurulmuştur.

Buradaki kolaylaştırmayı Kur’an’ın kıraatine hamleden müfessirler vardır. Bu tefsire göre anlam “Biz Kur’an’ın okunmasını kolaylaştırdık” şeklinde olmaktadır.301 Mutlak olarak “Kolaylaştırdık” “Kolay, açık ve anlaşılır kıldık” anlamını tercih edenler de olmuştur.302 Dolayısıyla ikinci yoruma göre Kur’an’ın hem kıraati hem de anlaşılması kolaylaştırılmış olmaktadır.

(نوﺮآﺬﺘﻳ ﻢﻬﻠﻌﻟ) ibaresi ise bu ayetin bağlamında: “Onu anlamaya çalışıp öğrensinler”303 “Onu anlarlar ve düşünmedikleri şeyleri onunla düşünüp öğüt alırlar”304 “Onu anlarlar, öğüt alır ve mucibince amel ederler”305 şeklinde tefsir edilmiştir.

Bu ve bu ayetin bir nazîri olan aşağıdaki ayetlerde Kur’an’ın “kolay anlaşılırlık” yönüne dikkat çekilmiştir. Daha önce herkesin kapasitesi nispetinde

297 Ankebût 29/43.

298 Taberî, Câmiü’l-Beyân, XI, 59. 299 İbn Kesîr, Tefsîr, III, 188. 300 Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 1864.

301 Taberî, Câmiü’l-Beyân, XI, 59; Kurtubî, el-Câmi’, XVI, 135. 302 İbn Kesîr, Tefsîr, IV, 186; Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 1864. 303 İbn Kesîr, Tefsîr, IV, 186.

304 Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, I, 166. 305 Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, XXIII, 137.

Kur’an’ı anlayabileceğine, her kültür seviyesindeki insanın Kur’an’dan alabileceği bir şeyler olduğuna işaret etmiştik. Bu ayetler de teyit etmektedir ki, başta Kur’an’ın dilini konuşan insanlar olmak üzere, farklı dilleri konuşan bütün insanlar Kur’an’ı seviyeleri ölçüsünde anlayabileceklerdir. Kur’an cihanşümul bir kitap olduğuna göre bu kolaylaştırma ilkesinin ona inanan bütün müminleri kapsaması gereklidir.

ٍﺮِآﱠﺪُﻣ ﻦِﻣ ْﻞَﻬَﻓ ِﺮْآﱢﺬﻠِﻟ َنﺁْﺮُﻘْﻟا ﺎَﻧْﺮﱠﺴَﻳ ْﺪَﻘَﻟَو ı. Kamer 54/17,22,32,40: “Andolsun ki, Kur'an'ı düşünmek için

kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var?”

Bu ifadeler, aynı surede dört kez tekrar edilmektedir. Yukarıdaki ayetten farklı olarak burada “zikir” için kolaylaştırıldığı sınırlandırması(takyidi) vardır. İsfehânî’nin zikir kelimesine verdiği anlamı göz önünde bulundurursak Kur’an: 1)Hıfzedilmek için, 2)Hıfzedilen şeylerin zihinde sürekli canlı tutulması için, 3)Kalp ve dil ile hatırlanmak için kolaylaştırmıştır.306

İbn Kesîr insanlardan öğüt almak isteyen kimseler için Kur’an’ın lafzen ve mânen kolaylaştırıldığını söylemiştir.307 Demek ki Kur’an’ın lafız olarak ezberlenip hatırda tutulması kolay olduğu gibi; mana olarak da anlaşılması ve hatırda tutulup ders alınması kolaylaştırılmıştır. Bundan dolayı tezekkür ve ders almak için kolaylaştırılmıştır, şeklinde bir yorum da yapılmıştır.308

Arapça’da (ﺮآﺪﻤﻟا) (ﺮآﺬﺘﻤﻟا) “tezekkür eden kimse” anlamındadır; aynı manada (ﺮآﺬﻣ) kelimesi de kullanılmaktadır.309 Ne var ki Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bu kelimeyi sahabeye (ﺮآﺪﻣ) şeklinde okuttuğuna dair rivayetler vardır.310 Kelimenin iftial kalıbından (ﺮﻜﺗﺬﻣ ) şeklinde olduğuna dair görüşler de vardır. Cümlenin ( ﻦﻣ ﻞﻬﻓ ﺮآﺪﻣ) şeklinde istifham yoluyla gelmiş olması muhatapların anlamaya çağırmak gayesine yöneliktir.311

Ayetlerin aynı ifadelerle dört kez tekrar etmiş olması, Kur’an’ı hıfz edip hatırda tutmanın yanında; anlamak, ders almak için tefekkür etmenin ne kadar

306 İsfehânî, Müfredât, I, 510. 307 İbn Kesîr, Tefsîr, IV, 337.

308 Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, XXVII, 84.

309 Taberî, Câmiü’l-Beyân, XI, 554. 310 İbn Kesîr, Tefsîr, IV, 337.

önemli olduğunu göstermektedir. Özellikle ifadelerin soru şeklinde gelmiş olması, Kur’an’ı anlamak için açık ve net bir çağrı niteliğini taşımaktadır.